İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır
Yunus Emre
İnsan'ın kendi üzerine merakının ne zaman başladığını bilmiyoruz. Ancak yeni buluntular, neolitik çağ'da insanın kendi üzerine düşündüğünü gösteriyor. 21. yüzyıl felsefesinde 'insan' kavramı, teknolojinin, küreselleşmenin ve bilimsel ilerlemelerin gölgesinde yeniden tanımlanırken, bu tartışmaların kökeni antik dönemlere uzanır. Felsefe tarihi boyunca 'insan nedir?' sorusu, ontolojik, etik ve epistemolojik boyutlarda ele alınmış; her dönem, kendi bağlamındaki krizler ve keşiflerle bu soruya yeni yanıtlar üretmiştir. B.Berksan
Antik Yunan felsefesinde, insan kavramı rasyonellik ve toplumsal yapı etrafında şekillenir. Platon (MÖ 427-347), Devlet ve Phaedo gibi eserlerinde insanı ikili bir varlık olarak tanımlar: Ruh (idea dünyasına ait) ve beden (maddi dünyanın mahkûmu) arasında sıkışmış bir varlık. Platon'a göre insan, mağara alegorisiyle betimlenen gibi, gerçek bilgiye (formlara) ulaşma potansiyeline sahip, ancak duyusal yanılsamalarla sınırlı bir varoluştur. Aristoteles (MÖ 384-322), hocasının idealizmini eleştirerek, insanı 'rasyonel hayvan' (zoon logon echon) olarak konumlandırır; Nikomakhos'a Etik ve Politikada vurguladığı üzere, insan eudaimonia (mutluluk) için erdemli bir yaşam sürer ve polis (şehir-devlet) içinde gerçekleşir. Bu dönem, insanı kozmik hiyerarşinin parçası olarak görür; örneğin Sokrates, 'kendini bil' ilkesiyle içsel sorgulamayı vurgular.
Ortaçağ felsefesi, teolojiyle iç içe geçerek insanı Tanrı-merkezli bir ontolojiye yerleştirir. Thomas Aquinas (1225-1274), Aristoteles'i Hıristiyanlıkla sentezleyerek, insanı 'rasyonel ruhlu beden' olarak tanımlar; Summa Theologicada, insan Tanrı'nın suretinde yaratılmış, özgür iradeye sahip bir varlık olup, kurtuluş için inanç ve akıl birliğini gerektirir. Bu dönem, Agustinus (354-430) gibi düşünürlerle insanın günahkârlığını (orijinal günah) vurgular; insan, zaman içinde var olan, Tanrı'ya yönelen bir hacıdır.
Aydınlanma ve modern felsefe, insanı bireysel özerklik ve rasyonalite üzerinden yeniden kurar. René Descartes (1596-1650), Meditasyonlarda 'düşünen varlık' (cogito ergo sum) olarak insanı tanımlar; dualizmle (zihin-beden ayrımı), insanı maddi dünyanın ötesinde, şüpheyle doğruya ulaşan bir özne yapar. Immanuel Kant (1724-1804), Saf Aklın Eleştirisinde insanı 'özerk ahlaki ajan' olarak görür; kategorik imperatifle, insan evrensel yasaları kendi aklıyla koyar. Jean-Jacques Rousseau (1712-1778), doğal durum (state of nature) kavramıyla insanı doğuştan iyi, ancak toplum tarafından yozlaşmış bir varlık olarak betimler; Toplum Sözleşmesinde, genel irade ile özgürlüğü vurgular. Friedrich Nietzsche (1844-1900), Böyle Buyurdu Zerdüştte insanı 'köprü' olarak tanımlar; Tanrı'nın ölümü sonrası, üstinsan (Übermensch) olma potansiyeli taşır, değerleri yeniden yaratır.
20.yüzyıl, varoluşçuluk ve fenomenolojiyle insanı krizler içinde konumlandırır. Martin Heidegger (1889-1976), Varlık ve Zamanda insanı 'Dasein' (var-oluş) olarak tanımlar; ölüm ve otantiklik arasında, teknoloji çağında yabancılaşmış bir varlık. Jean-Paul Sartre (1905-1980), Varlık ve Hiçlikte insanı 'özgür ama mahkûm' olarak görür; 'öz, varoluştan önce gelir' ilkesini tersine çevirerek, insan kendini yaratır. Bu düşünceler, II. Dünya Savaşı sonrası hümanizmi sorgular.
Bu tarihsel miras, 21. yüzyıl felsefesinde post-hümanizm, nörofelsefe ve ekofeminizm gibi akımlarla dönüşür. Harari, Sloterdijk ve Clark gibi düşünürler, insanı teknolojiyle hibritleşen, ekolojik ağların parçası bir varlık olarak yeniden tanımlar.
Çağdaş felsefenin insanı ele alış biçimlerini, ana konularına ve kullandıkları araçlara göre şöyle kategorize edebiliriz:
1. Nöro-felsefe ve Bilişsel Bilimler
Bu yaklaşım, felsefi sorunları çözmek için doğrudan sinirbilim, yapay zekâ ve bilişsel psikolojinin bulgularını kullanır. İnsanı anlamak için beyne ve bilincin fizyolojik temellerine odaklanır.
- Temel Sorular: Bilinç nedir? Zihnin bedenle ilişkisi nasıldır? Ahlaki kararların nörolojik temelleri nelerdir?
- Öne Çıkan Düşünür: Catherine Malabou'nun "plastisite" kavramı bu alandaki en önemli düşüncelerden biridir. Beynin kendisini yeniden şekillendirme yeteneği üzerinden kimlik, özgürlük ve travma gibi felsefi konulara yeni bir bakış açısı getirir. Patricia Churchland ve Daniel Dennett gibi analitik filozoflar da bu alanda çalışır.
2. Post-hümanizm ve Trans-hümanizm
Bu iki yaklaşım, insanı, evrimsel veya teknolojik olarak aşılması gereken bir tür olarak görür. İnsanın sınırlarını zorlamayı, hatta bu sınırları ortadan kaldırmayı hedefler.
- Temel Sorular: İnsan sonrası bir varlık mümkün müdür? Teknolojik gelişmeler (yapay zekâ, genetik mühendisliği) insan doğasını nasıl değiştirecek? İnsan ve makine arasındaki sınırlar nasıl bulanıklaşıyor?
- Öne Çıkan Düşünürler:
- Donna Haraway ve Bruno Latour gibi post-hümanistler, insanı evrenin merkezi olmaktan çıkarıp, doğa ve teknoloji ağının bir parçası olarak görür.
- Nick Bostrom gibi trans-hümanistler ise insan zekâsını ve fiziksel yeteneklerini teknolojiyle geliştirme fikrini savunur.
3. Yeni Materyalizm
Bu felsefi akım, insanı sadece biyolojik bir varlık olarak değil, aynı zamanda bedenle ve çevreyle sürekli etkileşim halinde olan bir maddi varlık olarak ele alır.
- Temel Sorular: Bedenin politik ve sosyal anlamı nedir? Madde (maddeci varlık) ve zihin arasındaki geleneksel ayrım nasıl aşılabilir? Duygu ve hisler nasıl fiziksel bir gerçekliğe sahiptir?
- Öne Çıkan Düşünür: Manuel DeLanda, maddenin kendi kendini organize etme yeteneği üzerine çalışır ve toplumsal yapıların da madde gibi belirli dinamiklerle oluştuğunu savunur. Bu yaklaşım, insanı sadece düşünen bir özne olarak değil, aynı zamanda aktif, maddi bir aktör olarak görür.
4. Felsefi Antropoloji (Geleneksel ve Çağdaş Yorum)
Bu alan, insanı anlamak için tarihsel ve kültürel bağlamlara odaklanır. Ancak 21. yüzyılda, teknoloji, dil ve ahlak gibi konularla yeni bir boyut kazanmıştır.
- Temel Sorular: Teknolojik çağda insan olmak ne anlama gelir? İnsan, ahlaki bir varlık olarak nasıl evrilir? İnsanın diğer canlılardan farkı nedir?
- Öne Çıkan Düşünür: Hans Jonas gibi düşünürler, özellikle teknolojik gelişimin ahlaki sonuçları üzerine çalışarak, insan sorumluluğu kavramını ekolojik bir bağlamda yeniden ele alır. Michel Serres gibi filozoflar ise, insanı, farklı bilgi alanları arasında köprü kuran bir "iletişimci" olarak görür.
Bu kategoriler, 21. yüzyılda insan felsefesinin ne kadar geniş ve dinamik bir alan haline geldiğini gösteriyor. Artık insanı anlamak, sadece soyut kavramlar üzerinden değil, somut bilimsel veriler ve teknolojik gelişmeler ışığında ele alınıyor.
🔎 21.yüzyıl Perspektifinden Felsefi Antropoloji Öncesi 🔎İnsan Felsefesi 🔎 Felsefi Antropoloji (Sözlük) Konu bağlamında:🔎 Posthümanizm
🔎 Rosi Braidotti 🔎 Transhümanizm
🔎 Zihin Felsefesi (21.yy) Öncesi: 🔎Zihin Felsefesi
🔎 Alva Noë