Herder


Johann Gottfried von Herder(1744— 1803)

Felsefenin hemen her dalına, ama en çok da tarih felsefesine, yadsınamaz katkılarda bulunan, Aydınlanma Çağı'nın usçuluk kültünün kırılmasında epey bir payı olan, Aydınlanma'nın yücelttiği usçuluktan  Romantik dönemin  organik dünya görüşüne geçilmesinde etkin bir rol oynayan Alman dilbilimci, tanrıbilimci, yazın eleştirmeni, kültür araştırmacısı, tarihçi ve felsefeci.
Ideen zur Philosophie der Geschichte der Menschheit (İnsanlık Ta­rihi Felsefesi Üzerine Düşünceler, 1784-1791) adlı tamamlanmamış başyapıtında her tarihsel çağın biricikliğini öne sürdü­ğü evrimsel bir yaklaşım geliştiren Her­der, gelecekteki düşünsel gelişmeleri önceleyen bağımsız, yaratıcı bir ruha sa­hiptir. Başka filozoflar usu yüceltirken, o duygu ve düşünüm üzerinde durmuş; başkaları deneysel görüngü üzerinde yo­ğunlaşırken, o dilin gücüne dikkat çek­miştir. Hegel'in tarih felsefesini önceleyen, tarih felsefesini bir dil diyalektiği üzerine bina ettiği yapıtlarında, tarihin gelişiminin kendilerini miras aldıkları dün­yadan farklılaştırmak için mücadele eden bireylerin rekabet halindeki eylemleriniden gelen bir dizi yasayı izlediğini ilk kez Herder öne sürmüştür.

Königsberg'de tanrıbilim okuduğu yıl­larda (1762-1764) ömür boyu dost kal­dığı, onu dil, kültür ve tarih arasındaki karşılıklı ilişkileri irdeleme yolunda cesa­retlendiren Johann Georg Hamann'ın ve Alman Aydınlanması'nın öncülerinden Kant'ın öğrencisi olan Herder, Riga'daki Lutherci bir kilisede yaptığı vaizlik ve öğretmenlik görevini sürdürürken kale­me aldığı Fragmente übcr die neııere deutsche Literatür (Yeni Alman Edebiyatı Üzerine Metinler, 1767) adlı çalışmasıyla dikkat çekmiş; 1776'da düşüncelerinden, özel­likle de dilin insan doğasından kaynak­landığını ileri sürdüğü Berlin Akademisi' nden ödül kazanan Abbandlung über den Ursprung der Sprache (Dilin Kökeni Üze­rine Bir Deneme, 1772) adlı yapıtından etkilenen  Goethe'nin  aracı  olmasıyla Weimar'daki Saksonya Düklüğü'nde din işlerinin başına getirilerek ölene kadar bu görevde kalmıştır. Sonraları Metakritik zur Kritik der reinen Vernunft (Arı Usun Eleştirisi'nin Üsteleştirisi, 1799) gibi yapıtlarıyla kendi tarihsel dünya görüşüne karşı bir tehdit olarak gördüğü Kant'tan ve Fransız Devrimi'yle ilgili görüş ayrı­lıkları yüzünden de Goethe'den ayrılacak olan Herder, Weimar'da yaptığı çalışmalarla Alman romantizminin önde gelen kuramcılarından biri olmuş; Alman idea­lizmini de derinden etkilemiştir.
Daha fazla bilgi: Felsefe Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları


Herder (1744-1803) Vico'yu tanıyordu ve Goethe ile birlikte tüm Avrupa'ya onun okunmasını salık veriyordu. Herder'e göre de, .. bizim aklımız ve özgürlüğümüz, ... bizim sanatımız ve dinimiz bize verilmiştir. Öyle ki, tüm (toplumsal) durumlarda ve toplumlarda, insan, bir anlam dünyası içinde olmaktan başka hiçbir şeye sahip değildir; onun burada kendisi için istediği ve düşünüp kurabildiği şey humaniteden başka bir şey olmaz; humaniteyi ise soydaşlarımızın ve atalarımızın doğadan farklı düzenlemeleri yapar.27

Herder'e göre tinsel dünyadaki her şey insanın malıdır, onun yaptıklarıdır. Yine ona göre, "İnsan kendisini yapandır; o kendi durumunu, kendisi için iyi bildiği şeye göre kendisi kurar."28 Zaten "tinsellik"i yapan da, insanın iradî ve amaçlı eylemleri ve bu eylemler doğrultusundaki düzenlemeleri ve kurumlaştırmalarıdır ve bu yüzden tarihsel-tinsel dünya ile doğa arasında bir koşutluk kurmak yanıltıcıdır ve tarihsel olaylar, zorunlu nedensellik (determinizm) ve doğabilimsel yasallık tasarımları altında ele alınmaya kalkışıldığında, bu olayların özniteliği atlanmış ve tarihsel-toplumsal gerçeklik bir doğal sürece indirgenmiş olur.

Bir kez Herder'e göre, tarihsel-toplumsal gerçeklik, "insan özgürlüğünün parladığı bir alan", amaçlı ve iradî eylemler dünyasıdır ve bu nedenle bu dünyada doğabilimsel bir "genellik" aramak boşunadır. Tam tersine, Herder için, "Tarihe şekil veren en önemli şey, onun genelliği değil, bireyselliğidir."29 Çünkü tarihte doğabilimsel anlamda hiçbir tekrar ve süreklilik yoktur; tarihsel-toplumsal-tinsel gerçeklik, bir "kendine özgü ve tekrar etmeyen olaylar" alanıdır. Bu yüzden tarihte bir "objektiflik" aramanın ilk koşulu, doğabilimsel objektiflik anlayışını yani her şeyi genelgeçer ilkeler ve yasalar altında görme alışkanlığını terketmektir.

Herder, teorik akıl'a dayanarak her şeyi bir genellik ve yasallık içinde görme isteğimizi tarihte doyuramayacağımızı belirtir. Tarihte, insanlığın bu tinsel dünyasında, yasalara ve kategorilere dayalı teorik açıklamalar yapma olanağı son derecede kısıtlıdır. Tarihte doğabilimsel anlamda yasalar ve kategoriler olmadığı gibi, ona süreklilik kazandırabilecek ideler de yoktur. Çünkü insanî düşünce ve amaçların ürünü olan bu ideler de, durmadan, her çağda değişirler. Ama bu belirlemelerden kalkıp, tarihi bir "kaos" saymak da yanlıştır. Her çağın, her dönemin kendisi için kendisine kurduğu bir düzen, bir tinsel yaşam tarzı ve bu yaşam tarzına şekil veren hukuksal, politik, ekonomik kurumları, bu yaşam tarzına sinen ahlaksal, dinsel, estetik inanç, ilke ve ideleri vardır. Tüm bunlar, o çağın "gerçek"ine varmak için motifler, nedenler durumundadırlar ve sadece o çağ için geçerlidirler ve bu yüzden her çağ, her dönem, her insan topluluğu, her ulus, kendi içinde bir bireysel bütündür. Bu bireysel bütünler ise, Herder'e göre, Aydınlanmacı-ilerlemeci görüşün sandığı gibi birbirlerini sürekli ilerleyen çizgisel bir şema içinde izlemezler.

Bu tinsel factumlar doğal factumlar türünden olmadıklarından, birer nesneymişcesine ele alınamazlar; çünkü onlar yine insan yapısı şeyler, insanî ürünlerdir ve bu yüzden algılanacak doğal objeler değil, anlaşılacak tinsel objelerdirler. Tarihsel-toplumsal gerçekliğe yönelecek bir "bilim" de, doğa biliminden farklı olarak, objesine anlama (Verstehen) gibi bir özel yöntemle eğilebilir. Ama öbür yandan, geçmişte kalmış olan bir çağın ekonomik, hukuksal, politik düzenini ve inanç, ilke, değer ve idelerini anlama olanağı da kısıtlıdır. Çünkü geçmiş hakkında elimizde bulunan malzeme yetersiz olduğu gibi, asıl önemlisi, biz geçmişi hep bugünden kalkarak ele alırız. Bugünde yaşayan bizler ise, belli bir tinsel donanım altındayızdır ve geçmişe yönelttiğimiz bakış, daima kendi tinsel donanımımızın damgasını taşır. Bu yüzden, her çağ, aslında geçmişe kendi ölçütleriyle eğilmektedir ve onu ancak kendine göre yeniden kurarak yorumlamaktadır. Geçmiş bize, ancak ve her zaman göreli olarak açıktır ve tarihsel-toplumsal gerçekliğe yönelen bir "bilim", anlama gibi özel bir yöntemle çalışan betimleyici-yorumlayıcı bir bilim olacaktır.30

(27) Herder, J.G., İdeen zur Philosophie der Geschichte der Menschheit, Stuttgart/Ber-lin, 1872, Gotta'sche Buchhadlung, 15. Kitap, s. 56.
(28) Herder, J.G., agy, s. 57 (ayrıca: Gökberk, Macit: Kant ile Herder'in Tarih Anlayışları, İ.Ü. Ed. Fak. yayını, İstanbul, 1948).
(29) Herder, J.G., agy, s. 69.
(30) Herder, J.G., agy, ss. 72-90.

Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi- Doğan Özlem- İnkılap Kitabevi 2000

Herder
Alman tininin ortaya çıkan en yetkin temsilcisi, Kant değil, Johann Herder (1744-1803) adındaki bir Dichter idi. Herder, aynı zamanda bir filozoftu (filozof ile şair  arasındaki farkları abartma tuzağına düşmemeye özen göstermemiz gerekiyor). Ancak Herder, çok farklı türden bir filozoftu. Kant ve Aydınlanma, "kozmopolit" ve evrensel olmayı öne sürüyordu; Herder ise genç bir adamken bile böylesi bir felsefenin kendisini "yurtsuz" -evsiz-hissettirmesinden şikayet ediyordu. Ona göre -ve bir bakıma onun sayesinde-Alman kültürü ve özellikle Alman idealleri dünya sahnesinde kendi özel yerini alma hakkına ulaştı.

Kant ve Aydınlanma'nın akıl savunucularından farklı olarak Herder, duygu ve dolaysız deneyime ya da Gefühl'e vurgu yapıyordu. Bizi dünyayla bütünleştiren duyguydu, kendi "yaşam güçlerimiz"i tanımamızı sağlayan duyguydu; bilinç sayesinde, daha da önemlisi dil sayesinde nesnellik ve bilgi araştırmasındaki orijinal birlik ortadan kalkıyordu. Bu, kendi başına kötü bir şey değildi ve sıklıkla yapıldığı gibi gerçekten çok farklı düşünürler arasındaki farkları aşın biçimde vurgulamaya karşı kendimizi korumamız gerekiyor. Herder, düşünme, kavramsallaştırma ve bizi dünyadan ayıran bilinci ayırt etme yeteneğimizin bizi Tanrı'nın yarattığı "özgürleştirilmiş" tek varlıklar yaptığında ısrar ediyordu. Ancak düşünce yaşamı, sınırlı bir yaşamdı. Duygu yaşamı, şiir tarafından yakalanan Sturm and Drang (Fırtına ve Coşku), tam bir insan olmak ve (yalnızca dünyayı bilmek için değil) dünyayla bütünleşmek için gerekliydi. Son olarak evrensel, zorunlu ve zamandışı hakikatleri arayan Kant ile Aydınlanma'dan farklı olarak Herder, Hegel'den yıllar önce, tarihe inanıyordu.

Felsefenin Kısa Tarihi, C.Solomon, C.Higgins, İletişim Yayınları

18.Yüzyıl Tarih Felsefesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder