Bernard Stiegler'in biyografisi ve eserleri, onun felsefesini daha derinlemesine anlamak için önemli bir bağlam sunar. Stiegler, sadece bir felsefe profesörü değil, aynı zamanda hayatın farklı dönemlerinde edindiği sıra dışı deneyimlerle düşüncesini şekillendirmiş bir filozoftur.
Biyografi: Sınırdaki Filozof
1 Nisan 1952'de doğan Bernard Stiegler, felsefeye
alışılagelmiş bir akademik yoldan girmedi. Gençliğinde bankacılık ve caz
müzisyenliği gibi farklı alanlarda çalıştı. Hayatının dönüm noktası ise, banka
soygunu suçundan hapse girmesi oldu. Beş yıl süren hapis cezasını, kendini
felsefeye adayarak geçirdi. Bu dönemde Jacques Derrida'nın eserlerini okuyarak
felsefi düşüncesini temellendirdi ve daha sonra belseki de en ünlü eseri olan La
technique et le temps (Teknik ve Zaman) adlı eserinin ilk cildini
yazmaya başladı.
Hapisten çıktıktan sonra yükseköğrenimini tamamladı ve
Paris'teki École des Hautes Études en Sciences Sociales'de (EHESS) dersler
verdi. 2006'da Georges Pompidou Merkezi'nde Araştırma ve Yenilik Enstitüsü'nü
(IRI) kurdu. Stiegler, teorik felsefeyi pratik projelerle birleştiren bir
düşünür olarak tanındı. 2020'de hayatına son verdi, ancak ardında teknoloji,
bellek ve toplum üzerine çığır açan bir eserler bütünü bıraktı. Onun felsefesi,
hayatındaki bu radikal dönüşümlerden ve sınır deneyimlerinden izler taşır.
Başlıca Yapıtları ve Temel Kavramları
Stiegler'in düşüncesi, özellikle teknoloji, zaman ve
insan varoluşu arasındaki karmaşık ilişkiye odaklanır.
1. La technique et le temps (Teknik ve Zaman)
Üç ciltlik bu anıtsal eser, Stiegler'in felsefesinin
temelini oluşturur. Heidegger'in "Dasein" (insan varoluşu) kavramını
teknolojiyle ilişkilendirir. Stiegler'e göre, insanı insan yapan şey, biyolojik
evrimden çok, alet kullanma ve teknoloji üretme yetisidir. İnsanlık tarihi,
aynı zamanda teknolojinin de tarihidir. Yazının icadından modern endüstriye
kadar her teknik gelişme, insanın zamanı, belleği ve varoluşu algılayışını
kökten değiştirmiştir.
2. De la misère symbolique (Sembolik Sefalet)
Stiegler, bu eserinde dijital kapitalizmin getirdiği
kültürel ve psikolojik sorunları inceler. Kitle iletişim araçlarının ve
reklamcılığın, bireylerin dikkatini ve arzularını manipüle ettiğini, bunun da sembolik
bir sefalete yol açtığını savunur. Bu sefalet, bireylerin kendi anlamlarını
ve kimliklerini yaratma yeteneğini kaybetmesi anlamına gelir.
3. La Société automatique (Otomatik Toplum)
Bu kitabında Stiegler, dijital algoritmaların ve otomasyonun
toplum üzerindeki etkilerini analiz eder. Algoritmaların, insan kararlarını ve
davranışlarını giderek daha fazla otomatik hale getirdiğini, bunun da düşünme
ve yaratıcılık yeteneklerimizi azalttığını savunur. Ancak yine de, bu
otomasyonun üstesinden gelmek için kolektif bir çaba gösterilebileceğine dair
umutlu bir bakış açısı sunar.
4. Pharmakon Kavramı:
Stiegler'in felsefesindeki en önemli ve sık kullanılan
kavramlardan biri olan pharmakon, Platon'un Phaedrus diyaloğundan
esinlenilmiştir. Yunancada hem ilaç hem de zehir anlamına gelen
bu kelime, teknolojinin ikili doğasını ifade eder.
- Teknoloji
Zehir Olarak: Dikkat ekonomisi, sosyal medya ve sürekli bağlantı
halindeki dijital yaşam, bireyleri düşünmekten alıkoyabilir,
yaratıcılıklarını köreltebilir ve onlarda bir "proleterleşmeye"
(bilgi ve deneyimlerini kaybetme) yol açabilir.
- Teknoloji
İlaç Olarak: Ancak aynı teknoloji, doğru şekilde kullanıldığında,
bilgiye erişimi demokratikleştirebilir, toplumsal bağları güçlendirebilir
ve yeni bir kolektif bilincin oluşmasına olanak tanıyabilir. Stiegler için
teknoloji, bu yüzden ne tamamen iyi ne de tamamen kötüdür. Her şey, onu
nasıl kullandığımıza ve onunla nasıl bir ilişki kurduğumuza bağlıdır.
Stiegler, bu karmaşık felsefi çerçevesiyle, bizi teknolojiyi
pasif bir şekilde kabullenmek yerine, onunla bilinçli ve sorumlu bir şekilde
yüzleşmeye davet eder.
Kitle iletişim araçlarının ve reklamcılığın, bireylerin
dikkatini ve arzularını manipüle ettiğini, bunun da sembolik bir sefalete yol
açtığını savunur. Bu konuyu detaylandırabilir misin?
Bernard Stiegler'in "Sembolik Sefalet"
(misère symbolique) kavramı, dijital kapitalizmin ve kitle iletişim araçlarının
insan psikolojisi ve kültürü üzerindeki derin etkilerini açıklamaya yönelik
kritik bir fikirdir. Bu kavram, Modernizm'in getirdiği ilerleme inancının ve
Postmodernizm'in ironik umutsuzluğunun ötesine geçerek, günümüz toplumunun
temel bir sorununa işaret eder.
Sembolik Sefaletin Kökeni: Dikkat Ekonomisi
Stiegler, bu sefaletin temelinde "dikkat
ekonomisi" adını verdiği bir sistemin yattığını savunur. Dijital
çağda, en değerli kaynak artık para veya bilgi değil, bireylerin dikkatidir.
Kitle iletişim araçları, reklamcılık, sosyal medya ve video platformları,
insanların dikkatini sürekli olarak yakalamak ve manipüle etmek için
tasarlanmıştır.
Bu sistemde:
- Dikkat
Dağılır: Sürekli bildirimler, akışlar ve reklam bombardımanı,
bireylerin odaklanma ve derinlemesine düşünme yeteneğini köreltir. Dikkat,
parçalanmış ve kısa süreli bir hale gelir.
- Arzular
Manipüle Edilir: Reklamcılık ve algoritmalar, bireylerin arzularını ve
ihtiyaçlarını şekillendirir. Tüketiciye neyi arzulayacağı, neyi satın
alacağı, neyi beğeneceği sürekli olarak dikte edilir. Bu durum, bireyin
kendi özgün arzularını oluşturma yeteneğini kaybetmesine yol açar.
Sembolik Sefalet Nedir?
Sembolik sefalet, bu dikkat ekonomisinin doğrudan bir
sonucudur. Stiegler'e göre, sembolik alan; bir toplumun ortak değerlerini,
mitlerini, dilini ve anlam dünyasını oluşturan alandır. Bir toplumun ve bireyin
kimliği, bu sembolik alanda inşa edilir.
Ancak dikkat ekonomisinin baskısı altında:
- Bireyler
Kimliklerini Kaybeder: Bireyler, kendi hayatlarının anlamını ve
kimliklerini dışsal kaynaklardan (markalar, influencer'lar, popüler
kültür) almaya başlarlar. Kendi hikayelerini, kendi değerlerini ve kendi
belleklerini oluşturmak yerine, önceden belirlenmiş tüketim kalıplarının
bir parçası haline gelirler.
- Kolektif
Bellek Yok Olur: Toplum, ortak semboller, hikayeler ve anlamlar
etrafında bir araya gelir. Ancak kitle iletişim araçları, bu ortak belleği
parçalar ve bireyleri sadece tüketici olarak bir araya getiren bir bağlam
oluşturur. Bu, toplumsal bağların zayıflamasına ve anlamsızlığın
yayılmasına neden olur.
Stiegler bu durumu, "proleterleşme"
(prolétarisation) kavramıyla da açıklar. Marx için proleterleşme, işçinin
üretim araçlarından mahrum bırakılarak emeğini kaybetmesiydi. Stiegler için ise
dijital çağın proleteryası, dikkatini ve sembolik alanını manipüle eden
sistemler tarafından anlam üretme ve kimlik oluşturma yeteneğinden mahrum
bırakılmış bireylerdir.
Zehir ve Panzehir Olarak Teknoloji
Stiegler, bu durumu sadece bir felaket olarak görmez. O, bu
sembolik sefaletin üstesinden gelinebileceğini savunur. Teknolojinin kendisi,
hem bu sefaleti yaratan zehir hem de ona karşı koyabilecek bir panzehir
(pharmakon) olabilir.
- Zehir:
Algoritmalar, reklamlar ve sosyal medya akışları, bireyi pasifleştirir ve
sembolik sefaleti derinleştirir.
- Panzehir:
Eğer bu araçlar, bireylerin ve toplulukların kendi anlamlarını,
değerlerini ve kolektif belleğini yeniden oluşturması için kullanılırsa,
teknoloji bu sefaletin üstesinden gelmeye yardımcı olabilir. Örneğin,
sanal topluluklar, kolektif projeler ve dijital sanat, bireylerin kendi
anlamlarını yeniden keşfetmeleri için yeni yollar sunabilir.
Özetle, Stiegler'in sembolik sefalet kavramı,
Modernizm'in teknolojik ilerleme ideali ile Postmodernizm'in anlam yitimini bir
araya getirerek, çağımızın en büyük sorunlarından birini, yani anlamın ve
kimliğin dışsal güçler tarafından manipüle edilmesini açıklar.
La technique et le temps (Teknik ve Zaman) nın ana
başlıklarını sıralayabilir misin?
Bernard Stiegler'in La technique et le temps
(Teknik ve Zaman) adlı anıtsal eseri, üç ciltten oluşur ve her bir cilt,
tekniğin insanlık tarihi, bellek ve zamanla olan ilişkisini farklı bir boyutta
inceler. İşte her cildin ana temaları ve başlıkları:
Cilt 1: Epimetheus'un Yanılgısı (La faute d'Épiméthée)
Bu cilt, Stiegler'in felsefesinin temelini oluşturur.
Tekniğin, insanı insan yapan bir özellik olduğunu savunarak, insanlık tarihini
biyolojik evrimden çok teknolojik evrim üzerinden okur.
- Tekniğin
Kökeni: Stiegler, insanı diğer hayvanlardan ayıran şeyin biyolojik bir
özellikten ziyade, "doğanın bir uzantısı" olarak geliştirdiği
aletler olduğunu ileri sürer. İnsan, eksik bir varlık (Epimetheus'un
yanılgısı) olarak doğar ve bu eksikliği gidermek için teknolojiye
başvurur.
- Bellek
ve Teknoloji: Bu ciltte Stiegler, belleği üçe ayırır: Biyolojik
bellek (genetik), nöronal bellek (beynin işleyişi) ve teknik
bellek (yazı, aletler, kayıt cihazları). İnsanlık tarihinin, teknik
belleğin gelişimiyle, yani zamanı ve bilgiyi dışsallaştıran aletlerle
yazıldığını savunur.
- İnsan
ve İnsan-Olmayan (Homini ve Hominisation): Stiegler, insanlaşma
sürecinin (hominisation) aynı zamanda bir teknolojikleşme süreci
(technogenesis) olduğunu gösterir.
Cilt 2: Yönelimli Olmama (La désorientation)
Bu cilt, modernizmin getirdiği teknolojik gelişmelerin
(endüstri devrimi, otomasyon) zaman ve mekân algımızı nasıl değiştirdiğine
odaklanır. Stiegler, bu süreçte insanlığın bir tür "yönelimli
olmama" durumu yaşadığını savunur.
- Teknik
ve Toplumsal Zamansallık: Endüstriyel teknoloji, zamanı ölçülebilir ve
standartlaştırılabilir bir şeye dönüştürmüştür. Bu, bir taraftan üretimi
artırırken, diğer taraftan insanı kendi deneyimsel zamanından (içsel
zaman) koparır.
- Kitle
İletişiminin Etkisi: Radyo ve televizyon gibi kitle iletişim araçları,
zamanı ve dikkati tek bir noktaya (ortak bir yayın akışına) odaklar. Bu
durum, bireylerin kendi yerel ve özgün belleklerini ve kimliklerini
kaybetmesine yol açar.
- Hız
ve Kayıp: Teknolojinin getirdiği hız, insanı düşünme ve yansıtma
fırsatından mahrum bırakarak bir tür "hızlandırma histerisine"
(accélération hystérique) sokar.
Cilt 3: Zamanın Yeniden Oluşturulması (Le temps du cinéma
et la question du mal-être)
Üçüncü cilt, teknolojik gelişmelerin getirdiği sorunlarla
(sembolik sefalet, yönelimli olmama) yüzleşme ve onlara karşı koyma yollarını
araştırır.
- Sinema
ve Sanatın Rolü: Stiegler, sinemanın, teknolojik araçlarla üretilen ve
paylaşılan yeni bir bellek türü olduğunu savunur. Sinema gibi sanatlar,
parçalanmış zaman ve dikkat kaybının üstesinden gelerek, bireylerin ve
toplumun yeniden bir anlam ve bellek oluşturmasına yardımcı olabilir.
- Mutsuzluk
(Mal-être) ve Dasein: Stiegler, modern insanın yaşadığı mutsuzluğun
(mal-être), kendi varoluşsal zamanından koparılmasından kaynaklandığını
ileri sürer. Bu mutsuzluk, bireylerin ve toplumun "neden" ve
"nasıl" gibi temel soruları sormaktan vazgeçmesinden doğar.
- Tınazın Yeniden Oluşturulması: Son olarak, Stiegler, felsefenin ve eğitimin rolünü vurgular. Teknolojiyi pasif bir şekilde kabullenmek yerine, eleştirel bir şekilde kullanarak, bireylerin dikkatini ve yaratıcılığını yeniden kazanmalarını sağlayacak bir "yeni bilginin" (nouvel savoir) oluşması gerektiğini savunur.
(Tınaz kelimesi, modern Türkçede pek
yaygın kullanılmayan eski bir sözcüktür. Bernard Stiegler'in felsefesiyle
ilgili metinlerde bu kelime, genellikle onun kullandığı bir Fransızca kavramı, "n'existe"
veya "néant" (hiçlik, yokluk) gibi kavramları tercüme etmek
için kullanılmıştır.)
"Tınaz" Kelimesinin Felsefi Bağlamı
Stiegler'in dilinde ve onu çevirenlerin dilinde
"tınaz" kelimesi, aslında kelime kökeni olarak Stiegler'in "ex-ist"
(var-olmak) kelimesiyle yaptığı etimolojik oyunlara bir gönderme yapar.
Heidegger'den bu yana varoluş felsefesinde, insan varlığı
"orada-olmak" (Dasein) veya "dışarıda-olmak" (ex-sistere)
olarak tanımlanır.
- Tınaz:
Varoluşsal Bir Yokluk: Bu bağlamda "tınaz" kelimesi, insanın
diğer canlılardan farklı olarak, biyolojik bir programla tam olarak
belirlenmemiş, eksik ve tamamlanmamış bir varlık olduğunu ifade
eder. Yani, insanı insan yapan şey, onun doğal bir "öz"ünün
olmaması, bir tür varoluşsal yokluk içinde olmasıdır.
- İnsan
ve Teknoloji: Stiegler, insanın bu "tınazlık" durumunu, yani
eksik ve tamamlanmamış olmasını, teknolojiye yönelmesinin temel nedeni
olarak görür. İnsan, kendi eksikliğini gidermek ve dünyada var olabilmek
için aletler, dil, kültür ve teknoloji yaratır.
"Tınaz" Kelimesinin Kullanımı
Stiegler'in felsefesiyle ilgili metinlerde "tınaz"
kavramı, genellikle insanın bu temel eksikliğine, yani kendi varlığını
sürekli olarak inşa etmek zorunda olmasına gönderme yapar. Bu anlamda,
Stiegler'in eserlerinin Türkçe çevirilerinde bu kelime, onun orijinal
eserlerindeki "hiçlik" veya "yokluk" gibi kavramları
karşılamak için kullanılmış bir terimdir.
Özetle, Stiegler bağlamında tınaz, insanın doğal bir
özü veya programı olmadığı için, kendi varoluşunu sürekli olarak teknoloji ve
kültürle inşa etmek zorunda olması anlamına gelir. Bu kelimeyi, insanın
tamamlanmamış ve bu nedenle yaratıcı bir varlık olduğu felsefi bir kavram
olarak düşünebiliriz.
Potansiyeli olan bir hiçlik
"Potansiyeli olan bir hiçlik," Bernard Stiegler'in
felsefesini özetleyen son derece güçlü ve yerinde bir ifadedir. Bu, onun insan
ve teknoloji üzerine geliştirdiği karmaşık düşüncenin temelini oluşturur.
Epimetheus'un Yanılgısı ve İnsanın Hiçliği
Stiegler, bu kavramı Antik Yunan mitolojisinden Epimetheus
hikayesiyle açıklar. Mitosa göre, tanrıça Athena, insan dahil olmak üzere tüm
canlıları Epimetheus'a verir ve her birine kendini koruması için bir özellik
bahşetmesini ister. Epimetheus bu görevi yaparken insanı unutur ve insan, ne
tırnakları, ne de postu olan, savunmasız ve doğaya karşı eksik bir varlık
olarak kalır.
Bu hikaye, Stiegler için bir metafor işlevi görür:
- İnsan,
doğası gereği "hiçliktir": Diğer canlılardan farklı olarak,
insan, biyolojik bir programla veya içgüdüsel bir "özle"
donatılmamıştır. Onun varlığı, temel bir yokluk, bir "tınaz"
(yokluk, hiçlik) üzerine kuruludur.
- Hiçliğin
Potansiyeli: Ancak bu yokluk, aynı zamanda büyük bir potansiyel
barındırır. İnsan, kendi eksikliğini fark ettiği için, bu eksikliği
gidermek üzere teknoloji (aletler, dil, sanat) yaratır. Bu, insanın
hayatta kalmasını ve dünyada var olmasını sağlayan temel bir güçtür.
Teknoloji ve Hiçliğin Doldurulması
Stiegler için teknoloji, bu hiçliği dolduran, yani insan
varlığını inşa eden ve tamamlayan bir araçtır.
- Belleğin
Dışsallaşması: Yazı, bir hatırlama aracı olarak, insanın biyolojik
belleğinin eksikliğini giderir. Kitaplar, insan zihninin dışında var olan
bir "teknik bellek" oluşturur.
- Zamanın
Şekillendirilmesi: Saatler, takvimler, zamanı ölçerek ve ona bir yapı
vererek insanın zaman algısını düzenler.
Stiegler'in bu düşüncesi, insanın varoluşunun teknolojiyle
iç içe olduğunu vurgular. İnsan, teknoloji sayesinde var olur ve kendi
varoluşunu sürekli olarak teknoloji aracılığıyla inşa eder. Dolayısıyla, insanlık
tarihi, aynı zamanda teknolojinin de tarihidir.
Bu bağlamda, "potansiyeli olan bir hiçlik"
ifadesi, insanın ne olduğunun temel bir tanımıdır: Biyolojik olarak eksik ve
savunmasız bir varlık olarak doğar, ancak bu eksikliği gidermek ve kendini inşa
etmek için sonsuz bir yaratıcı potansiyel taşır.
Teknoloji Felsefesi Problemleri: Yazı, Bellek, Dikkat | Emre Şan | Akademim Yayınları (2024) | Stiegler’in “farmakon”, “gramatizasyon”, “bilişsel proleterleşme” gibi kavramları detaylı biçimde ele alınıyor. Türkçe literatürde en kapsamlı yorumlardan biri. |
Politik Ekonominin Yeni Bir Eleştirisi İçin | Bernard Stiegler (çev. Elyesa Koytak) | MonoKL Yayınları | Stiegler’in Marx ve Simondon üzerinden geliştirdiği teknik ve zaman ilişkisi üzerine özgün metin. |
Antroposenden Çıkmak | Bernard Stiegler (çev. Nazlı Ökten) | Cogito Dergisi, Cilt 93 | Ekolojik kriz bağlamında teknik zaman ve kolektif dikkat üzerine önemli bir makale. |
Yapay Zekâ Felsefesi | Utku Köse | Z-Library PDF | Stiegler’e doğrudan odaklanmasa da, onun kavramları yapay zekâ bağlamında tartışılıyor. |
2. Akademik Makaleler ve Dergi Yazıları
“Zihnin Krizi: Bernard Stiegler’in Teknoloji Felsefesi” – Emre Şan, Teknoloji Felsefesi Problemleri içinde
“Farmakon Olarak Teknoloji” – Sabah Ülkesi Dergisi, dijitalleşme ve yazı teknolojileri üzerine
“Dikkat Ekonomisi ve Bilişsel Kapitalizm” – Pasajlar Dergisi, sayı 04
“Stiegler’de Bellek ve Gramatizasyon” – Cogito, çeşitli sayılar
“Algoritmik Yönetişim ve Bilişsel Proleterleşme” – Socio Dergisi, çev. Rouvroy & Stiegler diyaloğu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder