Teknoloji Felsefesi

 


Felsefe tarihine dönüldüğünde, büyük Yunan filozofu Aristoteles için bilim ile teknoloji insan deneyimlerinin iki ayrı alanıyla ilintilidir. Bu anlamda bilimin doğa üzerine düşünme eylemine karşılık geldiğini, buna karşı teknolojininse üretken eyleme yönelik bir alan olduğunu belirten Aristoteles, bu ikisinin "kuramsal bilgi" ve "pratik bilgi" diye iki ayrı bilgi türü olarak tanımlanmalarının olanaklı olduğunu ileri sürmektedir. Aristoteles için bilimsel bilgi doğası gereği teknoloji sorunlarının ·çözümü için yararlanılabilecek türden bir bilgi değildir.

Aristoteles'in yüzyıllar önce sınırlarını kesin çizgilerle belirlediği bu iki alan arasındaki ayrıma karşın, modern bilim ile modern teknoloji aralarında her zaman bir ayrım yapmanın olanaklı olmadığı ölçülerde birbirlerine karışmış durumdadır. Nitekim günümüzde modern teknoloji ne denli bilim temelli ise, aynı ölçülerde modern bilimin de teknoloji temelli olduğu gerçeğine bakarak, geleneksel doğa bilimlerinin bilim için taşıdığı yere günümüzde teknolojinin adamakıllı yerleştiği söylenebilir. "Teknolojinin bilimselleşmesi" ya da "bilimin teknolojikleşmesi" bugün pek çok teknoloji felsefecisine göre her iki alan için de çok belirleyicidir. Bu durum, dikkatleri bilim ile teknoloji arasındaki ilişkiye, bilimin teknolojiyi nasıl etkilediği, buna karşılık teknolojinin de bilimi nasıl değiştirdiği. konuları üstüne yoğunlaştırmaktadır. Bilgikuramsal bir bakış açısından söylenecek olursa, teknolojik bilgi ile bilimsel bilgi arasındaki ilişkilerin karşılaştırılmalı olarak araştırılması söz konusudur burada.

Kuşkusuz bilim ile teknoloji arasındaki ilişkiyi kavramaya yönelik ortaya atılan en önemli açıklamalardan biri teknolojinin "uygulamalı bilim" olarak görülebileceğini savunmaktadır. Bu açıklama geleneksel el emeği ve becerisine dayalı el yapımı etkinliğinin tersine teknolojinin her durumda tıpkı belli bilimsel kuramları pratik durumlara uygulayan bilim gibi "kuram yüklü" (theory-laden) bir etkinlik olduğunu vurgulaması bakımından son derece önemlidir. Teknolojik bilgiyi bilimsel bilginin türevi olarak gören bu yaklaşım çok çeşitli biçimlerde yapılmış eleştirilere konu olmaktadır. Yapılan eleştirilere göre, bu yaklaşım öncelikle tarihsel bakımdan yanlıştır; çünkü teknolojik ilerlemenin salt bilimsel ilerlemeye dayalı olarak ilerleyen bir geçmişi olduğunu düşünmeyi açıkça olumsuzlayan bir dolu örnekolay çalışması yapılmıştır. Öte yandan bu yaklaşım bilişsel bakış açısından da oldukça sorunludur çünkü bilimsel bilgiden teknolojik tasarımları doğru izlenebilecek tümdengelimli bir bilgi süreci olduğu yollu son derece tehlikeli bir varsayım üstüne kuruludur. Yine de, içerdiği bu sorunlar nedeniyle uygulamalı bilim olarak teknoloji anlayışına karşı önerilip de yaygın biçimde kabul görmüş, derli toplu bir seçenek henüz tam anlamıyla geliştirilebilmiş değildir. Bununla birlikte, görece sorunsuz olduğu düşünülen yaklaşımlardan biri teknolojik bilgiyi bilimsel bilgiden bütünüyle ayrı, teknolojik ürünlerin tasarımı ve üretimiyle ilgili kendi içinde özerk yeni bir bilgi türü olarak görmek yönündedir. Bu görüşün savunucuları, her iki alanda ortaya atılan bilgi savlarını değerlendirmede kullanılacak ölçütlerin ve izlenecek yöntemlerin bütünüyle farklı olduğunun altını çizmeye ayrı bir özen göstermektedirler.

Bütün bu görüş ayrılıklarına karşın teknolojik bilgiye ilişkin olarak özellikle vurgulanması gereken, bir şeyin nasıl yapılacağını açıkça gösteren "izlencekoyucu" bir nitelik taşıyor olmasıdır.


 Çoğu durumda gereken eylemlerin en yetkin biçimde gerçekleştirilmeleri birtakım zorunlu yeti ve becerileri zorunlu kılmaktadır. Tam olarak uygulama reçetelerinde dile getirilemeyecek olsalar da bu yeti ve becerilerin de başlı başına teknolojik bilginin kapsamınna alınacak bir değer taşıdıktan kuşku götürmez. 

Teknolojik bir sorunu çözmek ya da belli bir amaca ulaşmak amacıyla önerilmiş bir yordamı değerlendirirken başvurulan ölçütlerden ilki "etkililik"tir. Bir başka deyişle ortaya konan yordamın gerçekten istenen sonuçlan ne denli sağlıyor olduğunun sınanarak saptanmasıdır. Başvurulan ikinci bir ölçütse istenen sonuçlara daha iyi bir biçimde (yani daha az zamanda, daha az emekle, daha ucuza) ulaşmanın bir başka yolunun daha olup olmadığı sorusuna verilecek yanıtla belirlenen "verimlilik" ya da "randıman" dır. Çoğu durumda verimlilik saptaması teknolojik dizgeler anısındaki "girdi" ile "çıktı" ölçümlerinin karşılaştırılmasıyla yapılmaktadır. Modern teknolojide son derece önemli bir yer tutan verimlilik ölçütü uyarınca, çeşitli teknolojik ürünlerin verimlilik ölçümleri yapılırken çoğunluk kuramsal hesaplara başvurulmaktadır. Etkililik ile verimlilik ölçütleri yanında teknolojik ürünlerde aranan diğer olmazsa olmaz ölçütler arasında "dayanıklılık", "maliyet", "pazarlanabilirlik", "güvenlik", "yararlılık" gibi doğrudan bilimsel bilginin doğasıyla ilgili (nesnellik, doğruluk vb.) olmaktan çok "teknolojinin pragmatik bağlamı"nı ilgilendiren ölçütler ön sırayı tutmaktadır. Bu ölçütlerden de açıkça görüleceği üzere, deneysel yeterlilik, açıklama gücü, sınanabilir doğruluk gibi bilimsel bilgide aranan  ölçütlerin, çoğu durumda teknolojik bilgi için aranan öncelikli koşullar olmayışı, bilim ile teknolojinin iki ayrı bilgi kuramı üzerine bina edildiklerini gösterdiği gibi, teknolojinin ussallığı ile bilimin ussallığı arasında son derece önemli bir ayrım bulunduğuna da açık bir kanıt oluşturmaktadır.

Teknolojinin özü nedir ya da teknolojinin özünü ne oluşturmaktadır? Yarı felsefe yarı insanbilim yönelimli çalışmalara bakılacak olursa, bu soruyu yanıtlamaya başlamanın en iyi yolu, bir yandan insan varlığının doğasını çözümlerken, öbür yandan insanın doğayla arasındaki ilişkideki yerini açıklığa kavuşturmaktan geçmektedir. Bu bağlamda sıklıkla dile getirilen önemli bir nokta, insan varlığının pek çok bakımdan eksikleri bulunan bir varlık olduğu, bu yüzden de yaşamını sürdürebilmek için öteden beri teknolojiye hep gerek duymuş olduğudur. Bu açıdan bakıldığında teknolojinin insanın biyolojik eksikliklerinin yerini doldurmakla birlikte aynı oranda da bu eksikliklerin doğasınca belirleniyor olması gözden uzak tutulmamalıdır. 

Teknoloji üstüne gerçek anlamda düşünmenin ne denli önemli olduğuna ilk parmak basan düşünürlerden Heidegger, bu türlü bir açıklamanın teknolojinin özünü kavramak için yeterli olmadığını ileri sürerek teknolojinin doğasını bütünüyle kavrama yolunun metafizik düzeyde verilecek bir açıklamayı zorunlu kıldığını bildirmektedir. Bu anlamda Heidegger'e göre teknolojinin özünü teknolojik olmayan bir şey oluşturmaktadır. Daha açık bir deyişle, teknolojiyi salt belli amaçlara ulaşmak için kullanılan değişik aygıtlar ya da yöntemler bütünü olarak görmek yeterli değildir. Teknolojinin özü gizli oluşunda; yani kendisini doğrudan kendisi olarak sunmayan varlığında yatmaktadır. Bu bağlamda teknolojinin düşünmediği gerçeğine dikkat çeken Heidegger, düşünmeyen bir şeyin bu denli egemenliğine girmiş olmanın, insanlığı gelecekte bekleyen en büyük tehlike olduğu uyarısında  bulunarak, teknolojinin insanın üzerinde sağladığı pratik yararların çok ötesinde, özellikle insan düşüncesi ile deneyimi üzerinde hiç de yabana atılamayacak bir belirleyiciliği olduğunu belirtmektedir. Nitekim Heidegger'e göre daha iyi, daha kolay, daha rahat yaşamak için sunduğu yararlar uyarınca salt pragmatik bir bağlama yerleştirerek teknolojiyi düşünmek son derece sakıncalı bir yaklaşımdır. İnsanlık için böylesine önemli bir yol ayrımında felsefeciye düşen temel ödev, düşüncenin teknolojikleşiyor olması gerçeğini tam anlamıyla kavramış, durumun ne denli ciddi olduğunun bütünüyle bilincine varmış bir düşünür olarak, önüne geçmenin olanaksız olduğu teknolojik ilerleme karşısında bundan sonrası için nelerin yapılabilir olduğunu araştırmaktır. Kuşkusuz Heidegger için böyle bir araştırmanın başkoşulu, bir dizi yararlı araçtan oluşan, hep kendisinden birtakım yararlar edindiğimiz, buna bağlı olarak da kendisine gerekli önemi vermeyerek hafife almakta direttiğimiz üstünkörü teknoloji anlayışını bütünüyle bırakmaktır.

Öte yanda teknolojiye karşı geliştirilen bir başka metafizik yönelimli yaklaşımda Dessauer, icat etmenin teknolojinin özünü oluşturduğunu, icat etmeyi olanaklı kılan koşulların araştırılmasınınsa teknoloji felsefesi yapmak anlamına geldiğini ileri sürmektedir.

Belli teknoloji biçimleri ile toplumsal, siyasal ve ekonomik· yapılar arasındaki ilişkiler üstüne yoğunlaşılarak çeşitli araştırmaların yapıldığı alan genellikle "teknolojinin toplum felsefesi" diye adlandırılmaktadır. Teknolojiyi hep toplumsal bir süreç olarak çözümlemeye dayalı teknoloji felsefesinin bu alt alanı, teknolojik gelişimin nasıl denetlenmesi gerektiği sorununa ayrı bir önem vermektedir. Bu alanda kilit değerde önemi bulunan sorulardan biri, teknolojik gelişmenin temelde içinde gelişme gösterdiği bağlamca ne denli belirleniyor olduğuna, yani teknolojinin toplumsal biçimlenişine yöneliktir. Bununla birlikte aynı soruya kimileyin tersten sorularak yanıt arandığı da görülmektedir. Nitekim çoğunluk kaynağını genel Marxçılık öğretisinden aldığı ileri sürülen bir başka toplum felsefesi yönelimli teknoloji felsefesi yaklaşımı, norm dizgeleri ile değerleri de içinde olmak üzere bir bütün olarak teknolojinin toplumsal bağlamı ne denli belirlediği üstüne kuruludur. Sorunun tersten sorulmuş bu ikinci biçimi üzerinden yapılan sorgulamaların en temel savunusu, "teknokratik toplum tasarımı"nın, teknolojik ussallığın ancak kendisini toplumsal yaşamın bütün alanlarına sokmayı başardığında iyice su yüzüne çıktığı yönündedir. Hiç kuşkusuz teknolojiyi bu yoldan giderek düşünenlerin başını "Frankfurt Okulu"nun önemli son üyesi Jürgen Habermas çekmektedir.

Teknoloji felsefesinde etik konular ile sorunların baştan beri çok ayrı bir yeri bulunduğu kuşku götürmez. Bu bağlamda sıkça dile getirilen gerçek, yeni teknoloji olanaklarının ortaya çıkışıyla birlikte teknolojinin yol açtığı etik sorunların da bununla doğru orantılı olarak çoğalıyor olmasıdır. Etik sorunların tartışılmasında sunulan en önemli uslamlamalardan biri, modern bilim temelli teknolojinin tarihin daha önceki dönemlerindeki teknoloji biçimlerinden (el gücüne ve becerisine dayalı zanaatkarlıktan) özce farklı olduğu ve bunun böyle olmasının gerek insan gerekse doğa için bambaşka bir düzenin yapılanmakta oluşunun başlıca temeli ya da habercisi olduğu gerçeğine dikkat çekmeye yöneliktir. Sözgelimi, günümüzün önemli teknoloji felsefecilerinden H. Jonas'ın belirttiği gibi, modern teknoloji eskiden olduğu gibi artık zaman ve uzamla hiçbir bakımdan sınırlı değildir. Yine bu alanda sıkça tartışılan konulardan biri, bir araçlar dizgesi olarak teknolojinin etik bakımdan yansız bir konumda olduğu yollu temel savın geçerliliğini sınamayla ilintilidir. Teknolojinin yansız bir konumda olduğuna karşı çıkan düşüncelerin büyükçe bir bölümü, salt bir araçlar dizgesi olarak teknoloji anlayışının son derece yetersiz olduğunu, bunun teknolojinin insan yaşamı üzerinde doğurduğu son derece önemli etkileri göz ardı ederek bütünüyle teknolojiye teslim olmak anlamına geleceğini savunmaktadır. Nitekim bu bağlamda düşünen teknoloji felsefecileri, teknolojinin insan yaşamı üstündeki etkisinin doğal çevrenin yerine yapay bir çevreyi geçirecek denli derin olduğunu ileri sürmektedirler.

Teknoloji felsefesinde yer alan araştırma çizgilerinden biri de "çözümleyici teknoloji felsefesi"dir. Genel çözümleyici felsefe izlencesinin gereklerince bu alanda yapılan çalışmaların çok önemli bir bölümü, genelde teknolojinin daha özeldeyse mühendislikbilimlerinin barındırdığı  düşünülen bilgikuramsal ve yöntembilgisel sorunlar üstüne' odaklanmaktadır. Bu bağlamda ortaya getirilen konuların pek çoğu, teknolojinin eni sonu "uygulamalı bilim" olduğu yollu yanlış ama bir o denli de yaygın inanç nedeniyle, günümüze dek çok büyük oranda ya hasır altı edilmiş ya da üstü örtülmüş birtakım sorunları gün ışığına çıkarmaya yöneliktir. Çözümleyici teknoloji felsefesi yaklaşımının ayırt edici özelliklerinden birisi, çeşitli teknoloji türleri ile teknolojik sürecin değişik aşamaları göz önünde bulundurulurken, bunların tarihte somut olarak nasıl ve hangi koşullar altında ortaya çıktıkları sorusu üzerine yoğunlaşıyor olmasıyla anlatılabilir. Çözümleyici teknoloji felsefesinin en önemli öteki konuları arasında, ✅teknolojik bilginin doğası, mühendislerce ortaya konmuş teknolojik tasarımların doğası, teknolojik tasarımın yöntembilgisi ve bilim ile teknoloji arasındaki ilişki sayılabilir. Açıkça görüleceği gibi, felsefe dışında bu yaklaşımın beslendiği temel disiplinler teknolojinin kendisiyle birlikte teknoloji tarihi ile bilim tarihidir.

En yerleşik teknoloji tanımlarından birisi, teknolojinin insan gereksinimlerini karşılamak, istenen amaçlara ulaşmak için bir bütün olarak doğanın (varolan biyolojik, fiziksel ya da maddi çevrelerin) dönüştürülmesi ya da yönlendirilmesi süreci olduğudur. Yapılan bu çok genel tanım bağlamında, teknolojinin, dolayısıyla da her türden teknolojik sürecin, birtakım teknolojik ürünlerin yapımıyla son bulan amaçsallığın, daha doğrusu erekselliğin özel bir biçimi olarak kavrandığı açıktır. Burada teknolojik üründen tam olarak anlaşılması gereken, birtakım yararlar elde etmeye dönük pratik işlevlerin yerine getirilmesini sağlayan, insan eliyle yapılmış nesneler ya da bir dizi işleyiştir. Bu noktada pek çok teknoloji felsefecisinin de belirttiği üzere, bu teknoloji tanımı üstüne kurulu anlayışın içerdiği pek çok sorun bulunmaktadır. 

Öncelikle, bilgisayar yazılım mühendisliği gibi doğrudan fiziksel varlığı bulunmayan bir şeyin taşındığı (sözgelimi sanal ortamda bilgi aktarımı) modem teknolojiye ait olduğu düşünülen belli alanları tamı tamına açıklayamadığından bir hayli sınırlı bir yaklaşımdır. Buna ek olarak, pratik bir gereksinimi karşılayan herhangi bir nesneyi ya da her türden işleyişi teknolojik ürün olarak görmesi nedeniyle fazlasıyla geniş bir tanımdır. Nitekim, belli bir amacı gerçekleştirmek için doğaya yapılan her müdahalede kullanılan araçların her zaman için teknolojik ürün olarak değerlendirilmeleri olanaklı değildir. Dolayısıyla bu bağlamda, hangi türden eylemlerin teknolojik, ne türden nesne ya da işleyişlerin teknolojik ürün olarak belirleneceğine yönelik olarak "sınır çekme ya da koyma sorunu" diye adlandırılan bir felsefe sorunu doğmaktadır. 

Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta yalnızca teknolojik ürün ile yapay ürün arasındaki ayrımın sorunsal bir nitelik sergilemediği, ayrıca yapay nesne ile doğal nesne arasındaki ayrımın da bir o denli tartışmaya açık bir konu olduğudur. Özellikle doğal nesne ile yapay nesne arasındaki ayrım, insan varlığı ile doğa arasındaki ilişkinin nasıl kurulması gerektiği bağlamında pek çok temel felsefe sorununa kaynak oluşturmaktadır. Nitekim yapılan ayrım ancak insan varlığı doğanın bir parçası olarak görülmediği sürece anlamlı bir ayrım değe[gesi kazanmaktadır. Doğanın ayrılmaz bir parçası olan, buna bağlı olarak da doğanın evriminin bir sonucu olan insan varlığının doğanın işleyişinin önüne geçemeyeceği açıktır. Öte yanda, doğal ile yapay arasında yapılan ayrım ise büyük ölçüde "kendiliğindenlik" ile "amaçsallık" arasındaki ayrım üstüne ·kuruludur. Ne var ki bütün bu ayrımların nasıl ve neye göre yapıldıkları ne dertli sorunluysa, aynına konu kategoriler de felsefi bakımdan o denli büyük sorunlar içermektedir. Nitekim teknolojik yapay ürünler, insan tasarımlamalarına dayalı olarak birtakım pratik işlevleri yerine getiren nesneler olarak nitelendiklerinde bunun gibi daha pek çok sorun ortaya çıkmaktadır.

Teknolojide tasarım deyince çoğunluk, bir dizgenin işleyiş biçimi ile işleyiş yapısını betimleyen, elde edilmek istenen pratik bir amacın ya da sağlanması tasarlanan pratik bir işleyişin en iyi nasıl gerçekleştirileceğini gösteren şema ya da düzence anlaşılmaktadır. Bu anlamda tasarımlama kavramı tanımı gereği teknolojik yapay ürünlerin amaçsal/ ereksel bir doğaları bulunduğunun altını çizmektedir. Teknolojik yapay ürünleri doğa nesnelerinden ayıranın tam olarak ne olduğu sorusu henüz tam anlamıyla açıklığa kavuşturulmuş olmamakla birlikte, sunulan yanıt olmaya oldukça yakınlaşmış karşılıklardan biri doğrudan kökensel bir ayrıma dayandırılmaktadır. Buna göre, teknolojik ürünler doğanın kendinde bulunmayan; insan eliyle yapılmış ürünler olduklarından kaynaklarında hep insan etmeni vardır; buna karşı doğa nesneleri insan etmeninin müdahalesi olmadan her durumda doğanın kendi iç kaynaklarından varlık kazanmaktadırlar. Dolayısıyla modern bilimin doğa tasarımında olduğu üzere bir tasarımın doğa nesnelerine yüklenmesi anlamsız· bir çabadır. Ne var ki bu tür sorunlar teknoloji felsefesinden çok doğa felsefesinin yanıt araması gereken çok daha derinlikli konulardır. Teknoloji felsefesinde aralıksız işlenen konulardan biri de toplumsal oturmuşluk karşısında teknolojik gelişimin özerkliğidir. Bu konu bağlamında yürütülen araştırmalar, çoğunluk teknolojik değişimin dinamikleri üstüne yoğunlaşarak, "teknolojik yenilik'', "teknolojik tasarımlamanın değişik aşamaları arasındaki ilişkiler", "üretim-dağıtım süreci" gibi oldukça ayrışık bir nitelik sergileyen çeşitli etmenleri bilişsel, ekonomik, siyasal, kültürel, askeri, coğrafi, jeopolitik gibi çok değişik yönlerden çözümlemektedirler. Teknolojik değişimin dinamiklerine yönelik görüşlere bakıldığında, çoğunluk değişik etmenler arasından yalnızca bir tanesinin alınarak teknolojik değişimin başlıca nedeni olarak temellendirilmeye çalışıldığı, dolayısıyla da bu amaçla ortaya konmuş bütün görüşlerin son derece keskin bir indirgemeci tutum sergiledikleri gözlenmektedir. 

Bu görüşler arasında tartışmasız en çok öne çıkanlar, "teknolojik belirlenimcilik" ile "toplumsal yapılanışçı teknoloji" adlarıyla anılan, aralarında çok büyük ayrımlar söz konusu olmayan bir dizi yorumdur. Teknolojik belirlenimciliğe göre, teknolojinin bizzat kendisi ana değişim kaynağıdır; bu yüzden teknolojik gelişimi açık kılmak amacıyla ayrıca birtakım etkenler aramak gereksizdir. Bu görüş doğrultusunda çalışmalarını yürüten araştırmacılar, teknolojinin kendi iç dinamikleri uyarınca belirlenen bir gelişim mantığı· sergilediğini öne sürerek toplumun bunu benimsemesinin önemine dikkat çekmektedirler. Bu bağlamda teknolojinin kendi gelişimini olanaklı kılan iç dinamikleri arasında en çok üstünde durulan etkililik ilkesi'dir. Teknolojik belirlenimcilik anlayışında, etkililik ölçütü, teknolojik gelişim için etkililik dışında başka etmenler üstüne temellenmiş birtakım başka teknoloji olanaklarına yaşama hakkı· tanımayacak denli bağlayıcıdır. Buna karşı toplumsal yapılanışçı teknoloji yorumlarında ise, kimi ılımlı biçimlerinde teknolojinin çok büyük ölçüde toplumsal bakımdan belirlendiği savunulurken, kimi uç biçimlerinde de teknolojik ilerlemenin bütün bir gelişim yazgısının sonuna dek toplumun gelişim yazgısına bağımlı olduğu düşünülmektedir.

Felsefe Sözlüğü- A.Baki Güçlü; Erkan Uzun; Serkan Uzun; Ü.Hüsrev Yoksal-Bilim ve Sanat Yayınları 



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder