A














aion (Yun.)
İlkçağ Yunan felsefesinde özellikle Parmenides’ten itibaren “ebediyet” ya da “bengilik’ anlamında kullanılan terim. Terimin en eski ve felsefe dışı kullanımında ise alan “yaşam süresi” ya da “ömür” anlamam taşır. Aristoteles’in bildirdiğine göre, alan eskilerce “ölümsüz, tanrısal olan”ı nitelemek için tanrıya ilişkin olarak da kullanılmıştır .

Felsefe Sözlüğü- A.Baki Güçlü; Erkan Uzun; Serkan Uzun; Ü.Hüsrev Yoksal-Bilim ve Sanat Yayınları







Algı

Osm. İdrak, Şuur, Teferrüs, Fr. Perception, Al. Perception, Wahrnehmung, Empfindung, Erfassung, İng. Perception, İt. Percepzione
Nesnel dünyayı duyular yoluyla öznel bilince aktarma.
1. Etimoloji : Algı terimi, dilimizde de, Batı dillerinde de olduğu gibi almak kökünden türetilmiştir. Batı dillerindeki perception terimi, Hint-Avrupa dil grubunun almak anlamındaki kap kökünden gelir, ilkin Latinceye aynı anlamda capere sözcüğüyle geçmiştir. (O.H)
2. Felsefe : Algı, dış dünyanın duyumlarla gelen imgesinin bilinçte gerçekleşen tasarımıdır. Nesneler duyu örgenlerini etkiler. Bu etki bilince aktarılır. Ne var ki algı, arı duyumlardan, ansal bir işlevi gerektirmesiyle ayrılır. Örneğin görme duyumuz, her iki gözümüzde ve çeşitli planlarda beliren iki ağaç imgesi getirir. Bu iki ağaç imgesi ansal bir işlevle tekleşir. Tekleşen bu imgeye, bellekte biriken esli algılardan gerekli olanlar da çağrışım yoluyla eklendikten sonra ağaç algısı gerçekleşmiş olur. Özellikle görme, işitme ve dokunma duyuları insanın bilincine kavram ve düşünce yapımı için algısal gereçler taşırlar. Algı işlemini tarihsel süreçte duyumcular aşırı bir savla sadece duyuların, usçular da aynı aşırılıkta başka bir savla sadece usun ürünü saymışlardır. Oysa algı duyusal-ansal bir işlevdir. Alman düşünürü Leibniz'e göre de algı, bilinçdışı bir işlevdir. Algı, gerçek anlamında, öznenin, kendisinin dışında olanı alması demektir. Bununla beraber ruhbilimciler ruhsal edimlerle ilgili olarak, dış algı'ya karşı bir de iç algı'nın sözünü ederler. Felsefede algı terimi üç anlamda kullanılır : Algılama gücü, algı işlevi, algı olgusu. (O.H)
3. Ruhbilim : Ruhbilimde bir deneğin belli bir süreden birbirinden ayırt edilebilen tepkiler gösterebildiği çevrenin tümüne algı alanı (Fr. Champ de perception), algının beyinde gerçekleştiği süreye algı süresi (Fr. Temps de perception), algının parçaları arasındaki ilişkilerden oluşan yapıya algısal yapı (Fr. Structure perceptionelle), çeşitli nesnelerin bir bütün olarak ya da bir nesnenin özelliklerine ayrılmaksızın algılanmasına algısal birlik (Fr. Unite perceptionelle), duyularla gelen algısal gereçlerin bütünlenmesine ve anlamlandırılmasına algılaştırma (İng. Perceptualisation), ses iletiminin bozulmasından doğan sağırlığa algılama sağırlığı (İng. Perception deafness), algılayarak öğrenmeye algısal öğrenme (İng. Perceptual learning), belli bir örneğe uygun olarak algılama eğilimine algısal kurgu (İng. Perceptual set), denir. (O.H)

Bir şeye dikkati yönelterek, duyular yoluyla o şeyin bilincine varma. (Bir nesne duyular aracılığıyla algılanır, ancak algı duyusal izlenimlerden daha fazla bir şeydir. Bilinçli bir farkına varmadır., duyumları bilince ileten bir olaydır.
Algıda,

  1. Algı olayı

  2. Algı içeriği

  3. Algı nesnesi ayırt edilir.
    Algılar şu iki türe ayrılabilir:

    1-Dış algı: Dış dünyadaki nesnelere yönelen algı

    2- İç algı:İç dünyanın gerçeklerine (ruhsal durumlar, ruhsal edimler, ruhsal içerikler) yönelen ve onlarla ilgili olan algı.


Duyular yoluyla bir şeyin bilincine varma. Algı, katıksız duyumdan daha fazla bir şeydir, çünkü. algılamada bilincin de payı var'dır. Onun için, algıyı, duyumun bilince iletilmesi gibi tanımlayabiliriz. Bu, genellikle, dış dünya ile ilişkilerde kullanılan "algı" teriminin tanımıdır.
Ama felsefe veya psikolojide, bazı içsel, psişik durumların da «algılanmasından» söz edilir.

Anlamak

“Anlamak” kavram olarak olumlu bir etki yapıyor insan üzerinde. Bir şeyi, olguyu, nesneyi anlamaya gayret ederiz. İnsan olarak anlaşılmak isteriz. Bir metni de, anlamak isteriz, anlamaya çalışırız, anladığımızı iddia ederiz. Günlük dilde anlamak, birinin duygularını düşüncelerini sezebilmektir. Anlamak hak vermek değil..onaylamak da değil... Anlama sürecinde “ön yargının” “zihin kütüphanemiz”in etkisi nedir? “Kişinin kendi önyargılarının anlama olayında fonksiyonlarını yerine getirmelerinin kaçınılmazlığını reddetmesi , kendi önyargılarının doğruluğunu sorgulanma ihtimalini reddetmesi demektir” Gadamer. Ön yargılarını çözümlememiş ya da farkında olmayan bireyin , anlama sürecinde tutumu ne olacaktır? “Anlama” nın doğru/ hakikat kavramlarıyla ilişkisi nedir? “Bilmek” anlamak mıdır? Bir sanat yapıtını anlamak anlamamaktan da söz edebiliriz. Yazınsal türler içinde “şiir” anlamak adına, belki en büyük çabayı talep eder. “Anlama” nın dil ve tarih ile ilişkisi de önemli. B.Berksan

" Anlamak Nedir?
Genelde anlamak, bir anlamı olan tasarımları düzene sokarak bir biçim, bir yön, bir anlam oluşturmaktır. Bir şeyi, bir durumu, bir fikri anlamak, onu kendisi de kavranılabilir olan bir sistemin içine sokmaktır. Çünkü o, bir ilişkiler sistemidir. Bu sistemin içine sokulan unsurlar, kısmen kavranılabilirler, çünkü daha önceden sistemlerin içine sokulmuşlardır. Diğer bir anlatımla, anlama her zaman tüm zihni devreye sokar. Anlam hiçbir zaman, kendi kendine anlamlı olacak bir imleyende durmaz. Bu imleyen, ancak kendinden başka bir şeye atfedildiği zaman anlamlı olur. Yemek yemenin veya çiçek toplamanın ne olduğunu bilirim çünkü bu eylemler eylemlerin gelişimiyle bütünleşirler, çünkü benim üzerimde onları başka bir şeyle anladığım bazı etkiler yaparlar... Eylem kendi içinde kavranılabilir değildir. Refleks eylem, basit yanıt, basit bir çıkış akımı özneyi refleks düzlemin- de bırakır ve kavranılırlığı yaratmaz. Bir algılar ve eylemler sistemi ile bütünleşmiş, bir noktaya kadar bir kavram haline gelmiş eylem anlamı ve kavranılırlığı oluşturur, bunun sonucu nedenselliğin, erekçiliğin kategorileri tarafından yönlendirilen eylem oluşur; böylece düşünen eylem, zihinsel şey haline gelen eylem gerçekleşir. Yanıt eylemini yakaladığımız, ertelediğim değiştirdiğimiz zaman, bir zihinsel evrene girdiğimiz zaman, mantıksal bir evren oluşturduğumuz zaman anlamaya başlarız. O halde anlamak, heterojen duyumların bir serisini, onları toplayan, onları birbirlerine göre tanımlayan düzeniyle değiştirmektir. O halde anlamak, şeylerin üzerine ilişkiler ağını atmaktır, duyusal, motor veya entelektüel verileri uzamın ve zamanın içinde, nitelik, nedenler ve sonuçlar düzeninde düzenlemektir. Onlar üzerine ikili bir çalışma yapmaktır; birbirlerine göre düzene koyduğumuz temel tasarımlar, onları anlamayı sağlayan diğer tasarımlara göre düzenlenmiştir; hedefe doğru hızlanan koşucuyu anladığım zaman daha önceden bir koşucunun ne olduğunu biliyorumdur; ressamın çalışmaya koyulmak için paletini hazırladığını anlarsam, önceden bir rengin ne olduğunu biliyorumdur. Bir tümceyi anladığım zaman, daha önceden, yeni birleşiminin yeni bir anlam ortaya koyduğu sözcükleri biliyorum dur. O halde anlamak kavramları düzenlemektir. Öncelikle, kavramları oluşturmak veya daha önceden oluşmuş kavramlara başvurmaktır. Potansiyel bilgimiz bu kavramların sisteminden başka bir şey değildir. Bu kavramların tam bir stoğuna sahibiz. Zihnimiz, alışkanlığın kolaylıkla, kullanmamızı sağladığı bu bilgi komprimeleriyle ve bu özetlerle doludur. Ve onları düzenleyerek onlara bir anlam veriyoruz... Anlamak öncelikle sistematikleştirmektir." E. DELACROIX


“Anlamak” kavramı Yorumbilgisi okumalarında dikkatimi çekti. Bilim “ açıklar”, insan için “anlamak” söz konusudur gibi bir yaklaşım.
“Açıklama “ kavramı oldukça sınırlı görünüyor. Sonuçta açıklarsınız biter.
Anlamanın Dilthey’de bir “yaşam” ya da “sanat yapıtı” gibi , karmaşık bütünlükleri ele alan daha üst biçimi var.
Parçaların “temel anlama”yla kavranabilen bir anlamı varken , bütünün parçaların düzenli birlikteliklerinden kaynaklanan daha üst düzey anlamayla kavranan bir anlamı var. Bu iki düzey anlamaya değinerek geçiyorum. Anlamada “önyargı” da üzerinde durulması gereken bir kavram. “Kuşatıcı ve hakiki anlamayı sağlayan ön yargılardır “ önermesi ilk anda kuşkulu görünüyor. Önyargımızı bilincimize sürükleyerek yargı olarak hareket etmesini askıya alarak sorgulamaya tabi tutmak; -kendi ufkumuzu açma -“öteki” nin argümanları üzerine yoğunlaşma -“öteki” nin argümanlarını takviye etmeye gönüllülük -öteki ile yeni tecrübelere açık olacak şekilde ilerlemeyi sağlayarak, anlama sürecinde güvenilir bir yoruma ulaşmamızı olanaklı kılabilir. Not: Notlarımdan aldığım bu paragraf için kaynak veremedim. Gerçekten de önyargısızlık iddiası yerine, önyargıların farkında olmak gerçekçi bir yaklaşım gibi görünüyor. ( empati dediğimizin içinde bu da var) Forumda da, tartışmalarda, “ önyargıyı” karşıtımızın argümanlarına yandaş olarak kullanmak anlamaya katkı sağlayabilir. İlk aşamada kendi önyargılarımıza bakmak, onları askıya almak, ikinci aşamada ise karşımızdakinin önyargılarını onun tezini destekler şekilde dikkate alarak onun tezini anlamak , sonra da bunun üzerine akıl yürütmek... Anlama bizi bir yoruma ulaştırıyor. Bu yorumun doğruluk kriteri nedir? Hakikati temsil etmesi mi? Daha bir çok soru var.


1 yorum:

  1. "Anlamak kavramları düzenlemektir". Bu şu sonucu getiriyor bebeklikten itibaren kavramlar öğrenilmelidir ki doğru düşünme gelişsin. Ne olduğundan emin olduğumuz kavramlarla yaşam önemli... Çok teşekkürler...

    YanıtlaSil