Nietzsche




  • Platon'dan Hegel'e kadar batı felsefesine egemen olan akılcı metafiziğin yılmaz karşıtı Nietzsche, insan üstünlüğünün evrenselliği adına  efendilerle köleler, yani üstün insanlarla  sıradan kalabalıklar arasındaki ayrımı kaldırmakla suçladığı  ve Platonculuğun  popüler versiyonu  saydığı Hıristiyanlıkla amansız  bir kavgaya tutuştu .

  • Dionysos kültünü yeniden
      canlandıran Nietzsche ''varoluşun masumiyeti''ne geri dönüşü, yaşam düşmanlığından kopuşu ve kendini sonsuza kadar aşmaya yetenekli bir üst insanın  doğuşunu savunmuştur. Axis 2000


Talep ettiği referanslar, psikolojik çözümlemeye özgü çoşturucu söz sanatını kullanan Euripides dışındaki Sokrates öncesi Yunan filozofları ve trajedi yazarlarıdır.

Nietzsche felsefesinin ana çizgisi kendi çağına toptan  bir karşı çıkıştır denebilir. Çağındaki akılcılığa, felsefe  dizgelerine, tarih akımlarına , çağında egemen olan tarih anlayışına ve bütün değerlere karşı çıkış. Bedia Akarsu

Nietzsche,  ''soybilimsel'' bir yöntem aracılığı ile ''metafiziğin devrilmesi'' işine girişti. Bu yöntem, ahlak ve dinin temelini oluşturan ve sonunda sonsuz ve yıkılmaz olarak kabul edilen değerlerin kaynağını bulmaktan ibaretti.  T.L.

Savsözlü  (aphoristiche) yazma biçemiyle çağdaş felsefede "bölük börçük felsefe yapma" yordamının da başlatıcısı sayılan Nietzsche, bu kendine özgü biçemi Batı felsefesi geleneği ile kültürünün değerlerini yerine yenilerini koymadan yıkabilmek için büyük bir özenle tasarlamış gibidir. F.S.









1886 tarihli Bir Özeleştiri Denemesi'nde şöyle denir: İlk önce bu dünyada teselli bulma sanatını öğrenmelisiniz, - gülmeyi öğrenmelisiniz genç arkadaşlarım, eğer bunun dışında birer kötümser olarak kalmak istiyorsanız; ki belki bir gün, gülen insanlar olarak bütün metafiziksel tesellilere canın cehenneme diyebilesiniz: hepsinden önce de metafiziğe! Veya adı Zerdüşt olan o Dionysosçu ifritin diliyle söylemek gerekirse: ... “Bu gülenlerin tacını, bu tespih tacını: sizlere atıyorum bu tacı, sevgili kardeşlerim! Ben gülmeyi aziz ilan ettim: benden daha yüksek olan insanlar, öğretin bana: gülmeyi!”

Yaşamın hayal, sanat, yanılma, görünüş, perspektıfselliğin ve yanılgının gerekliliği gereksinimleri karşısında tekrar tekrar rezil olan bir hakikat istencine Nietzsche gülüp geçer. Metafiziksel teselli sanatının idealistçe kendini kandırmasına Nietzsche gülüp geçer. Bu sanatın hayallerini değil, bu hayallere olan sahte inancı alaya alır. İnsanın kendine bir şeyler uydurmasını değil, insanın kendini kandırmasını, yani insanın kendine bir şeyler uydurduğunu unutmasını eleştirir. Tabii ki yaşam kendi değerlerini ve perspektiflerini meydana getirecektir, ama bunları ebedi hakikatlermiş gibi yutturmamalıdır. 

Dionysosçu Nietzsche, Wagner’i suçladığı ikinci saflığa kapılmaksızın, ‘hayallerin yaşamsal gücüne ve yaşam zenginliğine sarılır, imgelem gücüne diyecek bir şey yok, ama insan imgeleyen gücüne egemen olmalıdır. İnsan mitosu kendi yarattığını itiraf ederse, mitosa da diyecek bir şey yoktur. Sadece hayal kurma ve yanılsama istencinin itiraf edilmemesi, kendini kandırmadır, itiraf edilip bilinçli bir idareye alındığında, hayal kurma ve yanılsama istenci yaşamı katmerleştiren öğe haline gelir.

Zerdüşt’ün çıkışını hazırlayan son yapıt olan Şen Bilim’in dördüncü kitabında, bu onaylayıcı hayal kurma istenci şöyle betimlenir: Şeyleri güzel, çekici, cazibeli olmadıkları halde çekici kılmak için elimizde hangi araçlar var? ... Burada doktorlardan öğreneceklerimiz var, ama daha da fazlası sanatçılardan, aslında sürekli böyle buluşlar ve marifetler meydana getirmekle meşgul olan sanatçılardan ... fakat bizler yaşamımızın şairleri olmak istiyoruz, ilk önce de en küçük ve gündelik işlerde.

Nietzsche Zerdüşt figürüyle, bilinçli olarak kendi yaşamını biçimlendirmek ve ona anlam katmak için kullandığı bir ruhsal merci icat eder. Nietzsche Zerdüşt’üyle Wagner’in geleneksel Hıristiyan inancının kucağına geri dönüşünü yanıtlar. Hıristiyanlığın suçluluk ve bu yüzden de kurtuluşa muhtaçlık dogmasının karşısına, Nietzsche “Zerdüşt”te bütün şeylerin Tanrısal suçsuzluğuna, yaşayan her şeye evet ve amin demeye dayalı bir ilahiyi koyar. Fakat yaşamı sevmek isteyen, işe kendinden başlamalıdır. Gerçek ve kurgulanmış şeylere kattığımız bütün güzellik ve yüceliği, insanın mülkü ve ürünü olarak, en güzel savunması olarak geri talep etmek istiyorum. Bir şair, düşünür, tanrı, aşk, güç olarak insan.

Nietzsche Zerdüşt’te bu geri talep süreci için biçimsel imgeler bulur: İnsan ilk önce sırf yapmalısın ile yüklenmiş bir devedir. Deve bir aslana dönüşür. Aslan bütün bu yapmalısın dünyasına karşı savaşır. Savaşır, çünkü istiyorumunu keşfetmiştir. Fakat savaştığı için negatif olarak yapmalısına zincirli kalır. Var olabilmesi, isyan etmek zorunda olma zorlamasında tükenir. Burada işin içine çok fazla inat ve kasılma karıştığı için bu henüz çözülmüş bir iş değildir. İş ancak insan tekrar çocuk olduğunda, canlıların ilk anlıklığına yeni bir aşamada tekrar ulaştığında çözülür: Masumiyet çocuktur ve unutmaktır, yeni başlangıçtır, bir oyundur, kendiliğinden yuvarlanan bir tekerlektir, bir ilk harekettir, kutsal bir evet deyiştir. Evet, yaratma oyununa, kardeşlerim, kutsal bir evet deyişe gerek vardır. Önemli olan bu dünyanın kutsanmasıdır. Nietzsche’nin ateizmini modern nihilizmden ayırt eden budur ki Nietzsche de bu nihilizmle açıkça hesaplaşır.

Nietzsche’nin gördüğü biçimde modern nihilizm artık sadece bir uyanıştır. İnsan yaşama aşkın bir anlam ve değer katmıştır. Eğer bu ahret anlamı kaybolursa, geriye içi boşalmış bir yaşam kalır, insan bir ahreti kutsamıştır ve şimdi dünyevileştirilmiş bir dünyanın üstünde oturup kalır. Modern nihilizm, bu dünyayı bir değer olarak kazanmadan, ahretin değerlerini kaybeder. Nietzsche’nin Zerdüşt’üyse insanın kaybederken nasıl kazandığı sanatını öğretir. Eskiden ahrete asılı olan bütün taşkınlıklar, bütün bahtiyar kılmalar, duygunun cennete çıkışları, bütün yoğunluklar şimdi bu dünyadaki yaşamda toplanacaktır.

Aşmak ama yine de dünyaya sadık kalmak: Nietzsche’nin üstinsanından beklediği işte budur. Nietzsche’nin tasarladığı üstinsan, dini kaybettiği için değil, tersine dini kendine geri almadığı için dinden özgürdür. Nietzsche kutsayıcı güçleri bu dünya için kurtarmak ister. Bu amaçla Zerdüşt’te ilan ettirdiği ebedi geri dönüş mitosunu icat eder. Ayrıca bir daire içinde dönen ve sınırlı dünya içeriğini sürekli yeniden oynatan bir zaman kavramı çok eskidir. Bu fikir Hint mitlerinde, Sokrates öncesi filozoflarda, Hıristiyan Batı’nm mülhit alt akımlarında da ortaya çıkar. İlke olarak ebedi geri dönüş imgesinde, teslimiyetçi bir dünya yorgunluğu ifade bulur. Zamanın daire içinde dönmesi, olayların içeriğini anlamsızlık boyutuna kadar boşaltır. Fakat Nietzsche bu mitosu, eğer her an geri dönüyorsa, burada ve şimdinin de ebedilik onurunu kazandığı kanısı için kendi kendini tel kin eden bir formül olarak kullanır. Geri dönüş içeriği boşaltmaz, tam tersine yoğunlaştırır: Eğer bu düşünce seni ele geçirirse, seni olduğun gibi dönüştürür ve belki de ezer; bütün her şeyde geçerli olan 'bunları bir kez daha ve daha sayısız defa tekrar istiyor musun?’ sorusu, en büyük ağırlık olarak davranışlarının üstüne çöker! Yoksa bu nihai ebedi onay ve teyitten başka hiçbir şey talep etmeyecek kadar kendine ve yaşama ne kadar iyi davranman gerekir?

Bütün yapmalısunları sırtından atmak isteyen Nietzsche, burada yeni bir yapmalısın öğretir: Her anı, seni dehşete düşürmeden geri dönebilecek biçimde yaşamalısın! Her an, “bir daha” diyebilmelisin!
Nietzsche putları parçalayarak ebedi geri dönüş perspektifi altında şimdiki anda mutluluğu savunur. Bu tasavvurun eli kolu bağlayan, yük olan tarafını yok etmek için, bunu büyük dünya oyunu imgesinde birleştirir. Bu oyun da tekrara dayalıdır, ama oyunu burada eğlenceli olarak yaşarız. Nietzsche için Tanrı’nın ölümüyle birlikte, insan varoluşunun cüretkâr ve oyuncu niteliği açığa çıkar.
Üstinsan, dünya oyununun bu boyutuna kadar ulaşma gücüne ve hafifliğine sahip olandır. Nietzsche’nin aşması bu yönde ilerler: varlığın temeli olarak oyuna. Nietzsche’nin Zerdüşt’ü bu temele ulaştığında dans eder, Hintli dünyalar tanrısı Shiva gibi dans eder.

Bu aynı zamanda, erken romantiklerin o ilk dürtüsüne, Schiller’in insan ancak oynadığı yerde tam olarak insandır cümlesine şaşırtıcı bir geri dönüştür. Nietzsche tam romantik ruha uygun olarak insanı kendi yaşamını da bir sanat eseri haline getirmeye teşvik eder. Meşhur güç istenci de ilk önce bu anlamı kazanır: insanın kendim biçimlendirmedeki egemenliği: Kendi kendinin efendisi olmalısın, kendi erdemlerinin de efendisi. Eskiden bu erdemler senin efendindi; ama bunlar sadece diğer araçların yanında birer araç olmalıdır. Lehte ve aleyhte kararlarının kontrolünü kazanmalı ve bu kararları daha üstün olan amaçlarına göre askıya alıp tekrar askıdan çıkarmayı öğrenmelisin. Her değerlendirmenin perspektifsel olan tarafını kavramayı öğrenmelisin...

Kuşkusuz en iyi anlarında Nietzsche dile ve düşüncelere oyuncu bir hafiflik, acılar ve ağır düşünce yükü altında bile dans etmesini bilen bir neşelilik, ‘her şeye rağmen’ bir keyif, coşkuyla soğukkanlılığın bir karışımını katmayı başarır. Ulaştığı bakış açılarından yaşam büyük bir oyun gibi görünür. Nietzsche perspektifleriyle oynar, maskeler takar ve roller üstlenir, özgür ruh, Prens Başıboş, Zerdüşt olarak şansını dener.

Nietzsche ruhsal olarak uyanık olduğu sürece daima oynamayı ve kendini kendi fikirlerinin, örneğin sapkınların kökünü kazıyan üstinsan fikrinin cazibesine kapılmaya karşı korumayı başarmıştı, insanın
kendi üzerindeki hâkimiyeti olarak anlaşılan, kişisel ve oyuncu tarzda dönüştürülmüş güç istenciyle, büyüklük delisi projelerine resmi geçit yaptırabiliyordu. O zaman bir aziz olmak istemem, budalalığı tercih ederim, diye yazar, veya: Benim tarafımı tutmak ... hiç gerekli değildir, arzu da edilmez, tam tersine, ironik bir dirençle birlikte, yabancı bir bitkiye gösterildiği gibi bir parça merak, benzersiz ölçüde bana karşı alınacak en akılcı tutum gibi görünüyor (Carl Fuchs’a, 29 Temmuz 1888).

Nietzsche çaresizce sonuna kadar, kendi kendine karşı da bu ironik direnç uğruna savaşır. Burada talep edilen, varoluşsal olarak dönüşmüş romantik ironidir. Nietzsche kendini kendi kendiyle karıştırıp varı yoğuyla kendi uydurduğu imgelere daldığında trajedi de başlar. Fakat ruhsal çöküş anında dünyaya gönderdiği o ‘çılgınlık kâğıtları’nda bile ironik direnç en son, delirtici oyununu oynar. Babasının Basel’deki arkadaşı Jakob Burckhardt’a 6 Ocak 1889’da şunları yazar: Sonunda Tanrı olmaktan ziyade Basel’de profesör olmayı yeğlerdim; fakat kişisel egoizmimi, sırf onun yüzünden dünyanın yaratılmasını ihmal edecek kadar ileri götürmeye cüret edemedim. Görüyorsunuz ki, insan nasıl ve nerede yaşıyorsa yaşasın, fedakârlıkta bulunmak zorunda.

Romantik Bir Alman sorunsalı, Rüdiger Safransky, Kabalcı Yayınları


Schelling'in, "İstemek, asli varlıktır" formülünde ifade edilen çok derin bir metafiziksel önermeden yola çıkarak Nietzsche, geleneksel metafiziği yıkmak ister. Ama Nietzsche istenci, Schopenhauer'e kadar uzanan gelenekten farklı kavrar. İstenç, arzulama, boğucu bir dürtü değildir, tersine "emredebilmektir," varlığı büyütme gücüdür. "Istemek aslında güçlenmeyi istemek, büyümek istemek gibi bir şeydir." lstenç, yaşam gücünü artırma istencidir. Nietzsche için kendini korumak ancak bu artırma mantığında mümkündür. Sadece kendini koruma gücüne sahip olan, batar gider. Kendini ancak artırarak, yoğunlaştırarak, genleştirerek korur. Canlı, aşkın bir duyuya sahip değildir, ama içkin bir yön duyusuna sahiptir: yoğunluğu artırmaya ve başarmaya yönelmiştir. Yabancı olanı, kendi güç alanına ve kendi biçimine katmaya çalışır. Canlı egemendir. Bu, enerjiyle yüklü bir süreçtir, bu yüzden de "anlamsız"dır, çünkü daha üst bir amaçla ilişkili değildir. Peki, bu yüzden nihilist bir süreç midir? 

Nietzsche öğretisini, nihilizmin tamamlanması aracılığıyla aşılması olarak sunar. Nietzsche nihilizmi, metafiziksel anlamlandırmanın uzun tarihindeki gizli nihilizmi gün ışığına çıkararak tamamlamak ister. Nietzsche'ye göre insanlar zaten bir şey kendi güç istençlerinin korunmasına ve artırılmasına veya üstün güçlerin savunmasına hizmet edebiliyorsa, o şeyi her zaman bir "değer" olarak görmüştür. Öyleyse her değer biçmenin ve değer vermenin ardında güç istenci vardır. Bu, "en üst değerler" -Tanrı, idealar, duyuüstü şeyler- için de geçerlidir. Ama bu güç istenci, uzun süredir kendine karşı şeffaf olmamıştır. Kendi yaptığı şeylerin insanüstü bir kökeni olduğu şiirini düzmüştür. İnsanlar bağımsız özlükler keşfettiklerine inanmış, oysa bunları -güç istencinin kuvvetiyle- sadece icat etmişlerdir. Kendi değer yaratıcı enerjilerini yanlış değerlendirmişlerdir. Belki kendi özgürlüklerinden korktuklarından - etkin ve armağan eden olmak yerine, edilgen olup armağan almayı açıkça tercih etmişlerdir. Kendi değer yaratan enerjilerinin değerini bu şekilde temelden düşürmeleri, yerleşik duyuüstü değerler tarafından da zorlanmıştır. Duyuüstü evrenden geçerek, bu dünya, beden ve sonluluk kıymetten düşürülmüştür. Sonluluk karşısındaki korkusuzluk belirgin şekilde eksiktir. Ve bu noktada, hiçlik ve sonluluk tehdidine karşı koruyucu sığınak olarak icat edilen o duyuüstü değerler, yaşamın değerinin nihilistçe düşürülmesine güç katmıştır. İdeaların cenneti altında insanlar, asla doğru düzgün dünyaya gelmemişlerdir. Bu idealar cennetini Nietzsche şimdi ebediyen yıkmak ister -nihilizmin tamamlanması budur-, böylece "toprağa sadık kalma"nın ne anlama geldigi nihayet ögrenilmiş olur -nihilizmin aşılması budur. Tanrı öldü, ama Nietzsche'nin tanısına göre tevazunun atıllıgı oldugu gibi kalmıştır ve bahsettiği "dev" görev, bu tevazu atıllığından kurtulmakta, Dionysosçu yaşama sarhoş edici, coşturucu bir evetle atılmakta yatmaktadır. Nietzsche için önemli olan bu dünyanın kutsanmasıdır. Bu kutsanmada kendini, salt ayılmanın nihilizminden ayır,t etmek ister. Modem nihilizm bu dünyayı kazanmadan, bir öte dünya kaybeder. Nietzsche ise kaybederken kazanma sanatını ögretmek ister. Bütün kendinden geçişler, bütün mutluluklar, duyguların göğe yükselişleri, eskiden öte dünyaya sarılan bütün yogunluklar, bu dünyadaki yaşamda toplanmalıdır. Aşkınlığın güçleri korunmalı, ama içkinlige dogru yönlendirilmelidir. Öteye geçmeli, ama yine de "topraga sadık kalmalı" - Nietzsche'nin Üstüninsanından, geleceğin insanından beklentisi budur. Nietzsche'nin tasarladığı haliyle üstüninsan dinsizdir, ama bu, onu kaybettiği anlamına gelmez; dinini kendi içine geri almıştır. Bu yüzden aynının ebedi dönüşü öğretisinde de, yılmış bir dünya yorgunluğu belirtisi yoktur. Zamanın bu döngüsel akışı, olup bitenin içini anlamsızlık ve boşunalık noktasına kadar boşaltmamalıdır, tersine Nietzsche'de ebedi dönüş düşüncesi yoğunlaşmalıdır; onun buyruğu şöyledir: Anı öyle yaşamalısın ki, o anın sana geri dönmesini korkmadan arzu edebilesin. Da capo [Sil baştan]. 

Heidegger, Bir Alman Üstat, Rüdiger Safransky




Tragedya'nın Doğuşu- Ahmet İnam (15 Video)


Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe- Ahmet İnam (12 Video)


Putların Alacakaranlığı, Ahmet İnam (10 Video)












3 yorum:

  1. Katkınız için teşekkür ederim. Umarım böyle örnekler çoğalır.

    YanıtlaSil
  2. helal olsun Ebru reisiye başarılı. Bu arada Berksan reis çok güzel bir okuma atlası oluşturmuşsunuz. Benzer bir atlası kendi defterimde oluştursam da sizin gibi internet ortamına aktaramadım.Çok emek istiyor çünkü bu konuda sizi tebrik ve taktir ederim.Şuan bir itu de mühendislik öğrencisi olsamda en yakın zamanda bölümümü değiştirip felsefeye geçmeyi düşünüyorum. Bunların yanında psikoloji ve ilahiyat alanlarında okullarına gitmesemde bu bölümlerin üniversite kitaplarında okumadığım yok. Yaşım yeni 20 olacak. Benden büyüksünüzdür. Bana önere bileceğiniz bir şeyler vardır. Onları yazmaktan çekinmeyin. Sadece kitap önermeyin çünkü büyük ihtimalle okumuşumdur :) Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  3. Teşekkür ederim :) Sizinle irtibata geçeceğim.

    YanıtlaSil