Giambattista Vico (1668-1744)
Yaşadığı döneme egemen olan düşüncelere boyun eğmeyip kendi özgün görüşlerini ortaya koyarak modern tarih, kültür, insanbilim ve söylenbilgisi felsefelerinin öncülüğünü yapmış italyan felsefeci. Doğa bilimlerinin başarılarının salt Descartes' in usçu tümdengelim yöntemine atfedildiği, Kartezyenci düşüncenin egemen olduğu bir dönemde yaşamasına karşın Vico, Kartezyen yöntemle uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan tarih ile diğer toplum bilimlerini kaynaştıran tarih temelli bir insanlık bilimi oluşturmuştur.
|
Kartezyencilerin fizik ve matematik bilimlerinin rolünü abartarak toplum ve tarih bilgisinin olanaklılığını tümüyle göz ardı ettiklerine inanan Vico, Descartesçı yöntemin bilimlerdeki giderek kökleşen egemenliğine karşı çıkmıştır. Vico tarihi temel alan bir "insanlık bilimi" geliştirdiği Scienza Nuova (Yeni Bilim, 1725) adlı başyapıtında, fizikçinin ele aldığı gerçekliğin Tanrı'nın yaratısı olduğundan ancak yine Tanrı tarafından eksiksiz bir biçimde bilinebileceğini, oysa ki insanların yapıp etmelerinin bir sonucu olan tarihsel olayların insan tarafından eksiksiz bir biçimde bilinmeye bütünüyle açık olduğunu savlayarak "yeni bilim"ini, tarih temelli bütün toplum bilimlerini doğa bilimlerinden daha üstün bir konuma yerleştirmiştir. Nitekim Vico, Descartes'ın bilginin ve kesinliğin kaynağını doğru biçimde saptadığını yadsıyarak kesinliğin ve bilginin "açık ve seçik düşünceler" aracılığıyla değil kendi etkinliklerimiz ve eylemlerimiz aracılığıyla oluşturulduklarını öne sürmüş; farklı bilimlerin kesinlik derecelerini saptayacak, en somut ifadesini "doğru ile yapılan özdeştir" savsözünde bulan, "yapıkurucu" bir bilgikuramı geliştirmiştir.
Tarihin evrensel yasalarca yönetilen bir düzeni ya da sonul bir ereği olmadığını söylemenin, tarih üzerine ussal araştırma yapmanın bir anlamı olmayacağını, tarih felsefesi olanağının da zorunlu olarak ortadan kalkacağını söylemekle bir olduğunu düşünen Vico, tarihte belli bir amaç, düzen ve ilerlemenin bulunduğunu savunmuştur. Ulusların, toplumların aynı çağlardan, aynı aşamalardan hep yeniden geçtikleri döngüsel bir tarih anlayışı ortaya koyan Vico, tarihsel gelişmeyi organik bir süreç olarak kavrayan tarih tasarımında tarihin gelişme ve çökme ya da büyüme ve çürüme döngüsüyle sonuçlanan birbiriyle bağlantılı ve tutarlı çağlarla aşama aşama ilerlediğini savunmuştur. Vico'ya göre her ulus kaçınılmaz olarak sırasıyla insanın hayvansal dürtülerinin egemen olduğu "hayvan çağı"ndan toplumsal ve fiziksel dünyanın söylensel bir biçimde tanrıların ya da tanrının görünüşleri olarak algılandığı "tanrılar çağı"na, tanrılar çağından bütün erdemlerin, tüm kurumsal güçlerin büyük toprak sahibi ailelerin liderlerinde, soyluların kişiliklerinde gövdelendiği, toplumun soylular ve halk olarak iki ayrı sınıfa ayrıldığı "kahramanlar çağı"na ve bu çağdan da sonuncusuna, yaşanan sınıf çatışmasıyla halkın soylularla eşit haklara kavuştuğu "insan çağı"na geçecektir.
Kutsal şeylerin bütün anlamlarını yitirdiği, yaşamın yanlış temeller üzerine oturtulup kişisel çıkarların peşinde koşulduğu ve düşüncenin soyut, etkisiz hale geldiği insan çağı bozulup dağılmanın yolunu açarak "büyüme ve çürüme döngüsü"nü yeniden başlatacaktır. Vico tarihçilerin eski düşünme kalıplarını anlamalarının önemini vurgulayarak geçmişten miras alınan dillerin, söylenlerin (mitlerin), geleneklerin ve göreneklerin anlamlarının değişmez bir evrensel insan doğası çerçevesinde değil de sundukları bilinç durumlarını yeniden canlandıran yaratıcı bir kapasiteyle yorumlanması gerektiğini öne sürmüştür. Vico günümüzde de felsefecileri oldukça uğraştıran toplum ya da tin bilimlerinin doğa bilimlerinden hangi bakımlardan ayrıldıkları sorusuna bir yanıt niteliğinde olan bu görüşüyle doğa bilimlerinin "açıklama" yapmaya çalışırken, toplum bilimlerinin özünde "anlama" doğrultusunda yapılandıkları savunusunu temellendiren Wilhelm Dilthey gibi "anlama" geleneğinden, anlaman gelenekten felsefecilerin öncülüğünü yapmışur.
Kutsal şeylerin bütün anlamlarını yitirdiği, yaşamın yanlış temeller üzerine oturtulup kişisel çıkarların peşinde koşulduğu ve düşüncenin soyut, etkisiz hale geldiği insan çağı bozulup dağılmanın yolunu açarak "büyüme ve çürüme döngüsü"nü yeniden başlatacaktır. Vico tarihçilerin eski düşünme kalıplarını anlamalarının önemini vurgulayarak geçmişten miras alınan dillerin, söylenlerin (mitlerin), geleneklerin ve göreneklerin anlamlarının değişmez bir evrensel insan doğası çerçevesinde değil de sundukları bilinç durumlarını yeniden canlandıran yaratıcı bir kapasiteyle yorumlanması gerektiğini öne sürmüştür. Vico günümüzde de felsefecileri oldukça uğraştıran toplum ya da tin bilimlerinin doğa bilimlerinden hangi bakımlardan ayrıldıkları sorusuna bir yanıt niteliğinde olan bu görüşüyle doğa bilimlerinin "açıklama" yapmaya çalışırken, toplum bilimlerinin özünde "anlama" doğrultusunda yapılandıkları savunusunu temellendiren Wilhelm Dilthey gibi "anlama" geleneğinden, anlaman gelenekten felsefecilerin öncülüğünü yapmışur.
Öte yandan Vico söylenbilgisine yönelik dönemini aşan düşünceler ortaya koymuştur. Vico bütünüyle ait oldukları çağın ortak bilincini ve dünya görüşünü yansıttıklarını düşündüğü söylenlerin yanlış anlatılar ya da birer eğretileme olarak görülüp bir kenara atılamayacağının altını koyuca çizerek söylenleri toplumların yaşamlarım, hukuklarım, ahlâk anlayışlarını, dinsel inanışlarını anlayabilmenin başlıca kaynağı olarak kabul etmiştir. Vico'nun söylenbilgisine yönelik bu olumlu yaklaşımı, yapısalcılığın kurucularından Fransız insanbilimci ve budunbilimci Claude Lévi-Strauss'un çalışmalarında yankısını bulmuştur. Nitekim Lévi-Strauss örnekalan çalışmalarıyla hemen bütün söylenlerin bütünlüklü bir yapıda olduğu ve doğduklan toplumun yapısında bulunan ikili karşıtlıklar üstüne yapılandıkları gerçeğini ortaya koyarak Vico' nun "tanrıların öyküleri gerçek birer görenek tarihidir" yollu savını ondan iki yüz yıl sonra temellendirmiştir.
Daha fazla bilgi: Felsefe Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları
Pek çok Batılı felsefe tarihçisi için Vico , modern çağların ilk tarih filozofu olduğu kadar, ilk tarih epistemoloğu ve ilk tin bilimi kuramcısıdır. Onun başyapıtı Yeni Bilim (Nuova Scienza), 1725'de yayımlandığında hemen hiçbir yankı uyandırmamış, ancak yüzyıl sonra Almanca ve Fransızcaya çevrilmiş ve deyim yerindeyse ancak bu yüzyılın ilk çeyreğinde yeniden "keşfedilmiştir".
Vico, bir "yeni bilim"den ne anladığını yapıtının başında şu tanımlamaları vererek belirtir: 1. Yeni Bilim, tarihi ve insan toplumunu akılcı yoldan kavramak isteyen bir çabadır. 2. Yeni Bilim, evlilik, ölü gömme usullerinden hukuksal yasa koyma, yönetim biçimleri, sınıf savaşlarına kadar her türlü tarihsel-toplumsal olayları inceler. 3. Yeni Bilim, egemenlik biçimlerinin, özellikle de özel mülkiyetin kökenlerine yönelir; çünkü insan toplumunun ilk kurucuları aynı zamanda özel mülkiyetin ve buna bağlı olarak yasa ve göreneklerin de inşacıları olmuşlardır.17 4.Yeni Bilim, tüm bu tarihsel-toplumsal olayları yönlendiren "insanî idelerin tarihi" olmak ister. Kısacası Yeni Bilim, tarihsel-toplumsal dünyanın, mondo civile'nin bilimidir.18
Vico'nun yukarıda sıralanan konuları bir "yeni bilim"in konusu saymış olması bize bugün olağan gelse de, kendi çağı için olağandışı bir şeydi. Bu olağandışılığı anlamak için, onun çağının "bilim" kavramının "doğa bilimi"ne uyarlanmış olduğunun anımsanması yeterlidir. Onun çağının "bilim" kavramı, Bacon'ın empirist, Descartes'ın rasyonalist yönlerini irdeleyip belirlediği "matematiksel doğa bilimi"ydi ve geleneksel theoria-historia karşıtlığı altında, Yeniçağın bilgi kuramı, tarihsel-toplumsal dünyaya, mondo civile'ye yönelen bir etkinliğe "bilim" statüsü tanımamakta dirençliydi.19
(...) Vico'nun "Yeni Bilim"inin niteliğini anlamak için, Descartes'ın "bilim" kavramını rasyonalist açıdan temellendirme denemesini anımsamak gerekir. Yukarıda da değinildiği gibi, Descartes için tarih hakkındaki bilgimiz, yalan yanlış, eksik "haber almalar"a ve "anlamlandırmalar"a dayanır ki, bu haliyle, tarihsel bilgide de, toplumsal gelenek ve anlamlarda da hiçbir mutlak açıklık yoktur. Biricik, küçücük de olsa en büyük kesinlik, yani Descartes'ın yöntemli kuşku yolu üzerinde bulduğu tek sağlam sığınak, cogito ergo sum'dur ve bu kesinlik, mantık ve matematik ilkeleri gibi, bize "doğuştan" verilmiş olan rasyonel nitelikteki idelerle bir arada, en açık ve seçik şeylerdir. "Doğanın doğru dili" matematiktir ve böyle olduğu içindir ki, fiziksel dünya, matematiksel idelerin yardımıyla ve desteğiyle, bu dünyayı nedenleriyle bilmek için gözleme başvurularak "bilimsel" yoldan ele alınabilir; çünkü doğal olgulardaki düzen, matematiksel yoldan ifade edilebilir bir düzendir. Descartes'ın tüm çabası, böyle bir modele göre felsefeyi reforma tâbi tutmaktır.20
Hukuktan ve tarihten gelen Vico, bu Kartezyen doğruluk ölçütünü ve "gerçek bilmenin nedenleri bilme olduğu" hakkındaki kartezyen temel önermeyi benimser. Ona göre de verum (doğru), factum (olgu)'a ilişkindir; doğru ve pekin bilgi, olgusal ilişkilerin nedenleriyle bilinmesidir. Ama işte tam bu noktada Vico, Descartes'ı keskin bir şekilde eleştirir. Gerçi verum, factum'a ilişkindir; ama Bacon da Descartes da, biri empirist, öbürü rasyonalist yoldan, factum denince doğal olguları anlarlar ve insan aklının doğruca ve aracısız olarak doğal gerçekliğe yönelip, doğal olgular arasındaki nedenselliği saptayabileceğine inanırlar. Oysa Vico, bu noktada çağının temel eğilimine tamamen karşıt bir tutumla şunu sorar: Acaba gerçekten de fiziksel dünya hakkında bir nedensel bilgiye ulaşabilir miyiz? Onun bu soruya verdiği yanıt, kendi döneminin ve tüm Yeniçağın bu soruya verdiği yanıta tamamen karşıttır: Bizler, ancak kendimizin neden olduğu ve kendimizin yaptığı şeyi nedensel, temelli ve doğru olarak bilebiliriz. Oysa doğa bizim yaptığımız ya da nedeni ol-duğumuz bir şey değildir; doğayı yaratmadığımıza, tersine yaratılmış bir şey olduğumuza göre, bizlere doğayı doğrudan ve yetkin olarak tanıma yolu açık değildir. Bizler, Descartes'ın formüle ettiği şekliyle, matematiğin idelerinden yararlanıp deney ve gözlem yoluyla doğayı "bilimsel" olarak ele aldığımızda, "gerçek" doğal nedenleri değil, düşünme gücümüzün soyut tasarımlarına ve duyarlık yetimizin bize sağladığı duyumlarımıza açık olduğu kadarıyla, doğanın "bize görünen nedenleri"ni saptamakla yetiniriz. Bu yüzden Descartes'ın sarıldığı rasyonel kesinlik, olsa olsa, düşünmemizin ve bilincimizin biçimselliğinden, yani bize ait bir bilme olanağmdan çıkan bir kesinliktir; ama bu kesinlik, doğayı "gerçek" nedenleriyle bilme işinde bize yetkin ve apaçık bir bilgi sağlamaz; bu kesinlik, ancak, görünür gerçekliğin bilgisini elde etmekte bize hizmet edebilir. İnsanlar için yetkin ve apaçık bir bilmeye, ancak, kendi objelerimizi kendimizin özgürce kurduğumuz yerde, örneğin matematiksel yapıntılar alanında ulaşabiliriz ve Descartes matematiksel idelerin kesinliğini, apaçıklığını vurgulamakta haklıdır; ama o, bu ideleri kendimizin yarattığını atlamış, onları tanrının doğuştan içimize yerleştirdiği şeyler saymış ve ayrıca onlarda bulduğu kesinlik ve apaçıklığı doğaya taşımaktan çekinmemiştir.
Oysa Vico için, sayılar, geometrik şekiller, doğanın "gerçek"ini bilmek için asla zemin oluşturamayacak olan soyutlamalardır. Biz kesinliği ve apaçıklığı, kendi yaratımız olan geometrinin içinde görebiliriz; ama geometrinin dışına çıkarak, "nesnelerin doğası"na bu kesinliği taşıma hakkını nereden alıyoruz ki? Vico'ya göre, biz, "gerçek" nedenleriyle tanımadığımız doğaya, kendi bilincimizin ürünleri olan şeyleri taşımakla yetinmekteyizdir. Üstelik sayılar ve şekiller "toplumların doğası" hakkında ne ifade edebilirler ki? "Nesnelerin doğası" hakkında "gerçek" nedenleri bilemeyeceğimize karar verdiğimizde, acaba aynı şeyi "toplumların doğası" için de söyleyebilir miyiz?21
Vico, bu noktada, yine Descartes'ın yöntemli kuşkusundan yola çıkıp, ona tamamen ters bir sonuca varır. Ona göre, "kuşkunun muazzam okyanusu" üzerinde sığınılacak biricik ve küçücük ada, cogitare ve matematiksel idelerin de ortaya çıkış yeri olarak, "toplumsal-sivil dünya"dır; biz ayaklarımızı ancak bu ada üzerinde sağlamca yere basabiliriz.22 Vico şöyle der:
Ne var ki, bu ilkeler doğrudan verilmiş şeyler değildirler; onlar geçmişin karanlıkları içerisinden "kendi tinimizin yönelimleri" olarak ancak kurgusal yorumlar aracılığıyla bulunup ortaya çıkarılabilirler. Bu dünya, bu mondo civile, tamamen insan yapısı şeylerin, dillerin, göreneklerin, hukuksal ve politik düzenlerin, ekonomik örgütlenmelerin, özel mülkiyetin dünyası olarak tinsel dünyadır. Bu yüzden tarihçi, bu dünyayı insandan, insan tininin yönelimlerinden yola çıkarak araştırabilir; Homeros öncesinden başlayarak insanlığın her tarihsel dönemdeki özgül tinselliğini yorumlayabilir. Vico için biz bu dünyayı yorumlama yoluyla da olsa, doğaya göre daha iyi tanıyabiliriz; çünkü onu yapan bizleriz.
Vico, filozofların şimdiye kadar hep "doğal dünyanın bilimi"ne erişmeye çabalamaları karşısında "şaşkın" kaldığını söyler.24 Filozoflar, içinde yapılmış ve edilgen bir şey olarak yer aldığımız ve bu yüzden "gerçek" nedenleriyle bilemeyeceğimiz doğaya bu kadar yoğun biçimde eğilirlerken, kendimizin yaptığı ve içinde etkin olarak yer aldığımız, bu yüzden de "gerçek" nedenlerini bilebileceğimiz tinsel dünyayı, mondo civile'yi hep ihmal edegelmişlerdir. O şöyle der:
Böylece Vico'da tinsel dünya söz konusu olduğunda verum ile factum birbirlerinden ayrı değil, bir aradadırlar. Çünkü burada factum, dış dünyada olup bitenler değil, bizim yaptıklarımızda. Tinsel dünyayı yapan şeyler, bizim ekonomik düzenlemelerimiz, bizim göreneklerimiz, bizim hukuksal ve politik uygulamalarımız ve kurumlarımız, bizim boş inançlarımız, bizim ideallerimiz, bizim amaçlarımız, bizim soylu ya da düşkün karakterimiz, bizim aşağılık ya da yüce duygularımızdır vb. Böyle olduğu içindir ki, bu factum'un doğru bilgisi, verum da yine bize açıktır ve doğa hakkındaki görüntü bilgisinden daha "gerçek" bir bilgidir. Bu tinsel nitelikli factum ise, her zaman dillerin, göreneklerin, hukuk düzenlerinin, politik uygulamaların, kurumların insanî dünyasıdır ve bize filoloji yoluyla açıktır; çünkü bu tinsel factum, her çağda dilsel anlamlarda yansır; tarihçi geçmişi kavramaya filolojik çözümlemelerden geçebilir.
Böyle olduğu için, Vico'ya göre insanın ulaşabileceği en yüksek doğruluk, en "gerçek" kesinlik, matematiksel idelerin yapmtısal kesinliği değil; kendi yaptıklarının, kendisinin neden olduğu şeylerin yorumlanması olarak da kalsa, filolojik kesinliktir. Böylece Vico, teorik doğruluk ile insanî-pratik alanın bilgisindeki olasılık arasında Yeniçağın bilgi kuramının yapmış olduğu ayırımı ve buna göre sürdürülegelmekte olan theoria-historia karşıtlığını, tinsel dünya söz konusu olduğunda doğru ile olgunun, verum ile factum'un aynı ve tek kaynaktan çıktığını söyleyerek aşmak ister ve filolojiyi bu aşma denemesi içinde bir "felsefî bilim" düzeyine yükseltir. Yine bununla o, yüz yıl sonra Hegel'in verdiği adla "tin felsefesi"nin doğa felsefesine, ikiyüz yıl sonra Dilthey'in verdiği adla "tin bilimi"nin doğa bilimine göre önceliğini ilk vurgulayan filozof olur.26
(17) Marx, Yeni Bilim'i tanıyor ve bu kitapta Wolf'un Homeros kuramının, Niebuhr'un Roma Tarihi'nin çekirdeğini buluyordu. Bkz: Lifshitz, M.: Über Vico und Marx, Philosophy and Phenomenological Research, Mart/l 948.
(18) Croce, B.: Die Philosophie G. Vico's (Alm. çev.: E. Auerbach/T.Lücke), Tübingen, 1927 s. 148.
(19) Lowith, K.,agy, s. 111.
(20) Lowith, k., agy, s. 112.
(22) Vico, G., Nuova Scienza (Mm. çev.: W.E. Weber, 1824), (yeni bası: 1936), A 420.
(23) Vico, G., agy, A 160.
(24) Vico, G., agy, A 125.
(25) Vico, G., agy, A 138.
(26) Croce, B., agy, s. 55.
Kültür Bilimleri ve Felsefesi- Doğan Özlem- İnkılap Kitabevi-2000
Descartesçılığa Karşı Vico
Daha fazla bilgi: Felsefe Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları
Pek çok Batılı felsefe tarihçisi için Vico , modern çağların ilk tarih filozofu olduğu kadar, ilk tarih epistemoloğu ve ilk tin bilimi kuramcısıdır. Onun başyapıtı Yeni Bilim (Nuova Scienza), 1725'de yayımlandığında hemen hiçbir yankı uyandırmamış, ancak yüzyıl sonra Almanca ve Fransızcaya çevrilmiş ve deyim yerindeyse ancak bu yüzyılın ilk çeyreğinde yeniden "keşfedilmiştir".
Vico, bir "yeni bilim"den ne anladığını yapıtının başında şu tanımlamaları vererek belirtir: 1. Yeni Bilim, tarihi ve insan toplumunu akılcı yoldan kavramak isteyen bir çabadır. 2. Yeni Bilim, evlilik, ölü gömme usullerinden hukuksal yasa koyma, yönetim biçimleri, sınıf savaşlarına kadar her türlü tarihsel-toplumsal olayları inceler. 3. Yeni Bilim, egemenlik biçimlerinin, özellikle de özel mülkiyetin kökenlerine yönelir; çünkü insan toplumunun ilk kurucuları aynı zamanda özel mülkiyetin ve buna bağlı olarak yasa ve göreneklerin de inşacıları olmuşlardır.17 4.Yeni Bilim, tüm bu tarihsel-toplumsal olayları yönlendiren "insanî idelerin tarihi" olmak ister. Kısacası Yeni Bilim, tarihsel-toplumsal dünyanın, mondo civile'nin bilimidir.18
Vico'nun yukarıda sıralanan konuları bir "yeni bilim"in konusu saymış olması bize bugün olağan gelse de, kendi çağı için olağandışı bir şeydi. Bu olağandışılığı anlamak için, onun çağının "bilim" kavramının "doğa bilimi"ne uyarlanmış olduğunun anımsanması yeterlidir. Onun çağının "bilim" kavramı, Bacon'ın empirist, Descartes'ın rasyonalist yönlerini irdeleyip belirlediği "matematiksel doğa bilimi"ydi ve geleneksel theoria-historia karşıtlığı altında, Yeniçağın bilgi kuramı, tarihsel-toplumsal dünyaya, mondo civile'ye yönelen bir etkinliğe "bilim" statüsü tanımamakta dirençliydi.19
(...) Vico'nun "Yeni Bilim"inin niteliğini anlamak için, Descartes'ın "bilim" kavramını rasyonalist açıdan temellendirme denemesini anımsamak gerekir. Yukarıda da değinildiği gibi, Descartes için tarih hakkındaki bilgimiz, yalan yanlış, eksik "haber almalar"a ve "anlamlandırmalar"a dayanır ki, bu haliyle, tarihsel bilgide de, toplumsal gelenek ve anlamlarda da hiçbir mutlak açıklık yoktur. Biricik, küçücük de olsa en büyük kesinlik, yani Descartes'ın yöntemli kuşku yolu üzerinde bulduğu tek sağlam sığınak, cogito ergo sum'dur ve bu kesinlik, mantık ve matematik ilkeleri gibi, bize "doğuştan" verilmiş olan rasyonel nitelikteki idelerle bir arada, en açık ve seçik şeylerdir. "Doğanın doğru dili" matematiktir ve böyle olduğu içindir ki, fiziksel dünya, matematiksel idelerin yardımıyla ve desteğiyle, bu dünyayı nedenleriyle bilmek için gözleme başvurularak "bilimsel" yoldan ele alınabilir; çünkü doğal olgulardaki düzen, matematiksel yoldan ifade edilebilir bir düzendir. Descartes'ın tüm çabası, böyle bir modele göre felsefeyi reforma tâbi tutmaktır.20
Hukuktan ve tarihten gelen Vico, bu Kartezyen doğruluk ölçütünü ve "gerçek bilmenin nedenleri bilme olduğu" hakkındaki kartezyen temel önermeyi benimser. Ona göre de verum (doğru), factum (olgu)'a ilişkindir; doğru ve pekin bilgi, olgusal ilişkilerin nedenleriyle bilinmesidir. Ama işte tam bu noktada Vico, Descartes'ı keskin bir şekilde eleştirir. Gerçi verum, factum'a ilişkindir; ama Bacon da Descartes da, biri empirist, öbürü rasyonalist yoldan, factum denince doğal olguları anlarlar ve insan aklının doğruca ve aracısız olarak doğal gerçekliğe yönelip, doğal olgular arasındaki nedenselliği saptayabileceğine inanırlar. Oysa Vico, bu noktada çağının temel eğilimine tamamen karşıt bir tutumla şunu sorar: Acaba gerçekten de fiziksel dünya hakkında bir nedensel bilgiye ulaşabilir miyiz? Onun bu soruya verdiği yanıt, kendi döneminin ve tüm Yeniçağın bu soruya verdiği yanıta tamamen karşıttır: Bizler, ancak kendimizin neden olduğu ve kendimizin yaptığı şeyi nedensel, temelli ve doğru olarak bilebiliriz. Oysa doğa bizim yaptığımız ya da nedeni ol-duğumuz bir şey değildir; doğayı yaratmadığımıza, tersine yaratılmış bir şey olduğumuza göre, bizlere doğayı doğrudan ve yetkin olarak tanıma yolu açık değildir. Bizler, Descartes'ın formüle ettiği şekliyle, matematiğin idelerinden yararlanıp deney ve gözlem yoluyla doğayı "bilimsel" olarak ele aldığımızda, "gerçek" doğal nedenleri değil, düşünme gücümüzün soyut tasarımlarına ve duyarlık yetimizin bize sağladığı duyumlarımıza açık olduğu kadarıyla, doğanın "bize görünen nedenleri"ni saptamakla yetiniriz. Bu yüzden Descartes'ın sarıldığı rasyonel kesinlik, olsa olsa, düşünmemizin ve bilincimizin biçimselliğinden, yani bize ait bir bilme olanağmdan çıkan bir kesinliktir; ama bu kesinlik, doğayı "gerçek" nedenleriyle bilme işinde bize yetkin ve apaçık bir bilgi sağlamaz; bu kesinlik, ancak, görünür gerçekliğin bilgisini elde etmekte bize hizmet edebilir. İnsanlar için yetkin ve apaçık bir bilmeye, ancak, kendi objelerimizi kendimizin özgürce kurduğumuz yerde, örneğin matematiksel yapıntılar alanında ulaşabiliriz ve Descartes matematiksel idelerin kesinliğini, apaçıklığını vurgulamakta haklıdır; ama o, bu ideleri kendimizin yarattığını atlamış, onları tanrının doğuştan içimize yerleştirdiği şeyler saymış ve ayrıca onlarda bulduğu kesinlik ve apaçıklığı doğaya taşımaktan çekinmemiştir.
Oysa Vico için, sayılar, geometrik şekiller, doğanın "gerçek"ini bilmek için asla zemin oluşturamayacak olan soyutlamalardır. Biz kesinliği ve apaçıklığı, kendi yaratımız olan geometrinin içinde görebiliriz; ama geometrinin dışına çıkarak, "nesnelerin doğası"na bu kesinliği taşıma hakkını nereden alıyoruz ki? Vico'ya göre, biz, "gerçek" nedenleriyle tanımadığımız doğaya, kendi bilincimizin ürünleri olan şeyleri taşımakla yetinmekteyizdir. Üstelik sayılar ve şekiller "toplumların doğası" hakkında ne ifade edebilirler ki? "Nesnelerin doğası" hakkında "gerçek" nedenleri bilemeyeceğimize karar verdiğimizde, acaba aynı şeyi "toplumların doğası" için de söyleyebilir miyiz?21
Vico, bu noktada, yine Descartes'ın yöntemli kuşkusundan yola çıkıp, ona tamamen ters bir sonuca varır. Ona göre, "kuşkunun muazzam okyanusu" üzerinde sığınılacak biricik ve küçücük ada, cogitare ve matematiksel idelerin de ortaya çıkış yeri olarak, "toplumsal-sivil dünya"dır; biz ayaklarımızı ancak bu ada üzerinde sağlamca yere basabiliriz.22 Vico şöyle der:
Ne var ki, bu ilkeler doğrudan verilmiş şeyler değildirler; onlar geçmişin karanlıkları içerisinden "kendi tinimizin yönelimleri" olarak ancak kurgusal yorumlar aracılığıyla bulunup ortaya çıkarılabilirler. Bu dünya, bu mondo civile, tamamen insan yapısı şeylerin, dillerin, göreneklerin, hukuksal ve politik düzenlerin, ekonomik örgütlenmelerin, özel mülkiyetin dünyası olarak tinsel dünyadır. Bu yüzden tarihçi, bu dünyayı insandan, insan tininin yönelimlerinden yola çıkarak araştırabilir; Homeros öncesinden başlayarak insanlığın her tarihsel dönemdeki özgül tinselliğini yorumlayabilir. Vico için biz bu dünyayı yorumlama yoluyla da olsa, doğaya göre daha iyi tanıyabiliriz; çünkü onu yapan bizleriz.
Vico, filozofların şimdiye kadar hep "doğal dünyanın bilimi"ne erişmeye çabalamaları karşısında "şaşkın" kaldığını söyler.24 Filozoflar, içinde yapılmış ve edilgen bir şey olarak yer aldığımız ve bu yüzden "gerçek" nedenleriyle bilemeyeceğimiz doğaya bu kadar yoğun biçimde eğilirlerken, kendimizin yaptığı ve içinde etkin olarak yer aldığımız, bu yüzden de "gerçek" nedenlerini bilebileceğimiz tinsel dünyayı, mondo civile'yi hep ihmal edegelmişlerdir. O şöyle der:
Böylece Vico'da tinsel dünya söz konusu olduğunda verum ile factum birbirlerinden ayrı değil, bir aradadırlar. Çünkü burada factum, dış dünyada olup bitenler değil, bizim yaptıklarımızda. Tinsel dünyayı yapan şeyler, bizim ekonomik düzenlemelerimiz, bizim göreneklerimiz, bizim hukuksal ve politik uygulamalarımız ve kurumlarımız, bizim boş inançlarımız, bizim ideallerimiz, bizim amaçlarımız, bizim soylu ya da düşkün karakterimiz, bizim aşağılık ya da yüce duygularımızdır vb. Böyle olduğu içindir ki, bu factum'un doğru bilgisi, verum da yine bize açıktır ve doğa hakkındaki görüntü bilgisinden daha "gerçek" bir bilgidir. Bu tinsel nitelikli factum ise, her zaman dillerin, göreneklerin, hukuk düzenlerinin, politik uygulamaların, kurumların insanî dünyasıdır ve bize filoloji yoluyla açıktır; çünkü bu tinsel factum, her çağda dilsel anlamlarda yansır; tarihçi geçmişi kavramaya filolojik çözümlemelerden geçebilir.
Böyle olduğu için, Vico'ya göre insanın ulaşabileceği en yüksek doğruluk, en "gerçek" kesinlik, matematiksel idelerin yapmtısal kesinliği değil; kendi yaptıklarının, kendisinin neden olduğu şeylerin yorumlanması olarak da kalsa, filolojik kesinliktir. Böylece Vico, teorik doğruluk ile insanî-pratik alanın bilgisindeki olasılık arasında Yeniçağın bilgi kuramının yapmış olduğu ayırımı ve buna göre sürdürülegelmekte olan theoria-historia karşıtlığını, tinsel dünya söz konusu olduğunda doğru ile olgunun, verum ile factum'un aynı ve tek kaynaktan çıktığını söyleyerek aşmak ister ve filolojiyi bu aşma denemesi içinde bir "felsefî bilim" düzeyine yükseltir. Yine bununla o, yüz yıl sonra Hegel'in verdiği adla "tin felsefesi"nin doğa felsefesine, ikiyüz yıl sonra Dilthey'in verdiği adla "tin bilimi"nin doğa bilimine göre önceliğini ilk vurgulayan filozof olur.26
(17) Marx, Yeni Bilim'i tanıyor ve bu kitapta Wolf'un Homeros kuramının, Niebuhr'un Roma Tarihi'nin çekirdeğini buluyordu. Bkz: Lifshitz, M.: Über Vico und Marx, Philosophy and Phenomenological Research, Mart/l 948.
(18) Croce, B.: Die Philosophie G. Vico's (Alm. çev.: E. Auerbach/T.Lücke), Tübingen, 1927 s. 148.
(19) Lowith, K.,agy, s. 111.
(20) Lowith, k., agy, s. 112.
(22) Vico, G., Nuova Scienza (Mm. çev.: W.E. Weber, 1824), (yeni bası: 1936), A 420.
(23) Vico, G., agy, A 160.
(24) Vico, G., agy, A 125.
(25) Vico, G., agy, A 138.
(26) Croce, B., agy, s. 55.
Kültür Bilimleri ve Felsefesi- Doğan Özlem- İnkılap Kitabevi-2000
Descartesçılığa Karşı Vico
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder