Tarih Felsefesi

"Tarih" kavramı üzerine ciddi ciddi düşünmek gerekiyor. Geçmişte olup bitmiş "şeyler" in günümüze taşınması süreçleri bir çok sorun içeriyor. Günümüzde "Tarih" yapımındaki nesnel çabalar dahi sorgulanır hale geldi. 

Resmi tarih ve onun alternatifleri belli amaçlar için "araç" olarak kullanılıyor. Dün olanın, gözümüzün önünde gerçekleşen olguların yansıtılış biçimleri, bu malzemenin gelecekte kurulacak tarihsel metinlerin ne kadar çürük zeminlere oturacağının en somut kanıtları. 


Tarih üzerine düşünmenin bir fantezi olduğuna inanmıyorum. Kitleler tarihte olup bitenlerin saptırılmış yorumlarıyla harekete geçiriliyor. Binlerce, milyonlarca insan birbirlerini hiç düşünmeden, sorgulamadan bilinçaltlarına işlenmiş tarihsel malzemenin güdümüyle öldürüyorlar. 

Buradaki giriş metni ve daha sonra paylaşacağım metinler  "tarih" in olabilirliğini ya da ne kadar olabileceğini sorgulamaya bir altyapı oluşturmayı amaçlıyor.

B.Berksan.



Tarih Felsefesi-Doğan Özlem.
«Tarih felsefesi» sözcüğü, «tarih» sözcüğünün çifte anlamına göre iki anlamı olan bir sözcüktür. «Tarih» sözcüğü, hem geçmişte kalan insani ve toplumsal olaylar topluluğunu, yani yaşanmış geçmiş’i adlandırmakta kullanılır; hem de bu sözcükle, bu yaşanmış geçmişi konu edilen bilim, tarih bilimi kastedilir.

 Bazı filozoflar, eskidenberi bu konuda iki Latince deyimle bu ayırımı yapagelmişlerdir. Geçmişte kalan insani-toplumsal olaylar olarak tarihe resgestae; bu olayları konu alan disipline ya da bilime de historia rerum gestarum demişlerdir. Ama filozofların bir çoğu da, hem yaşanmış geçmişi adlandırmakta, hem de bu geçmişi konu olarak alan disiplini anmada sadece historia (tarih) sözcüğünü kullanmışlardır. Biz bugün de sözcüğü, bu çifte anlamlılığı içinde kullanmaya devam ederiz.

“Tarih” sözcüğünün çifte anlamlılığına koşut olarak, «tarih felsefesi” nden iki şey anlaşılır:
1. Yaşanmış geçmişin felsefesi olarak tarih felsefesi
2. Tarih biliminin felsefesi

Birinci anlamıyla tarih felsefesine, geçmişte kalan olayların ne anlam ifade ettiği sorgulamaktan başlayıp, giderek insanlığın tüm yaşanmış geçmişi yani «dünya tarihi» ne yönelen bir felsefe uğraşı olarak bakabiliriz. Bu uğraş, giderek, tüm insanlık tarihine yönelik bir üst-bakış edinmeye, hatta tüm insanlık tarihi hakkında kapsayıcı olmak isteyen bir felsefe sistemi kurmaya kadar gider ve tüm insanlık tarihi, bu türden felsefe sistemleri ışığında açıklanmaya çalışılır.

İkinci anlamıyla tarih felsefesi ise, tarih biliminin ve tarihçinin  bilgi elde etme etkinliğini sorgulayan,  tarih biliminin dayandığı ilke ve yöntemleri eleştiren ve giderek «tarihsel bilgi» nin nitelik, hatta olabilirliğini çözümleyen bir tarihsel bilgi eleştirisidir.

İkinci anlamıyla tarih felsefesi, yani tarih biliminin felsefesi, binyıllara varan kökleri olmakla birlikte, bir felsefe disiplini olarak ancak 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra ortaya çıkabilmiştir. Özellikle Herder’e bağlı kalmış olan Alman Tarih Okulu’nun çalışmalarıyla büyük bir gelişme gösteren tarih bilimi, yüzyılın ortalarından sonlarına doğru, özellikle W. Dilthey ’ın «tinsel bilimler»i temellendirme çabaları sırasında esaslı bir eleştiriden geçirilmiş ve Dilthey, tinsel bilimleri, büyük ölçüde Alman Tarih Okulu’nun tarihçiliğin de somutlaşan tarih bilimi örneğinden etkilenerek temellendirmek istemiştir. O zamandan beri, tarih biliminin felsefesi olarak bir tarih felsefesinin kurulup geliştiği söylenebilir.

Aslında birinci anlamıyla, yani geçmişi (çoğu kez) bütünüyle anlayıp açıklama savındaki tarih felsefeleri alanı olarak geçmişin felsefesi ile tarih biliminin felsefesi, birbirlerinden açıkça farklı iki yönelime sahiptirler. Birincisi, tüm geçmiş karşısında filozofların Çoğu kez, “genelci” bakışlar altında yaptıkları bir felsefe iken; ikincisi, tarihçinin bilgi etkinliğini sorgulamak isteyen bir bilim felsefesi ve bir metodoloji eleştirisidir. Ama bu iki türlü tarih felsefesi, yine de birbirlerine çok sıkı biçimde bağlıdırlar. Bir kez, şurası açıktır ki, her iki yönelim de, tarihsel olayların “bilinebilir olduğu” gibi bir varsayıma muhtaçtırlar. Böyle bir varsayım olmaksızın, her iki tür etkinliğin de varoluş nedenleri ortadan kalkar.

Ama birinci türden tarih felsefesi, yani geçmişin felsefesi, çoğu kez, tarihte “tarihin felsefi anlamı” diyebileceğimiz bir genel anlam bulunduğu gibi bir başka varsayımla da hareket ederek, yine çoğu kez, geçmişi, tüm insanlığın geçmişini bir bütün» olarak açıklama girişimleri ile doludur.

İkinci türden tarih felsefesi, yani tarih biliminin felsefesi ise, özellikle günümüzde, birinci türden tarih felsefesi karşısında belli bir septisizm içindedir. Bir bilim felsefesi olarak bu ikinci tarih felsefesi için, birinci ve geleneksel anlamıyla tarih felsefesinin türettiği genel felsefi tarih yorumları büyük ölçüde sorunsal kalmaktadır. Ama öbür yandan, tarih biliminin felsefesi de, bir disiplin o1arak dayandığı temel ve eleştirici görüşlerin pek çoğunu, «genel felsefi tarih yorumları» yapmış olan filozoflardan miras almıştır. Başka bir deyişle, tarih biliminin felsefesi de, ortaya çıkış ve gelişimi bakımından, birinci türden tarih felsefesinin içinden gelen bir disiplin ‘ her iki türden tarih felsefesi arasında, ikincisinde bazan görülen aşırı bağımsızlaşma isteklerine rağmen, kopmaz bir bağ vardır.

Öbür yandan günümüzde tarih biliminin felsefesinin giderek genişleyen bir düzlemde çalıştığı ve bu düzlemden kalkarak birinci anlamıyla tarih felsefesine yoğun eleştiriler yönelttiği görülmekle birlikte; yine günümüzde birinci anlamıyla tarih felsefesinin eskiyi aratmayacak bir yoğunlukta sürdüregeldiği saptanabilir. Bilim felsefesi açısından septik bir bakış altında eleştiri konusu olan bu türden tarih felsefesinin yine de yoğun biçimde sergilenmeye devam etmesinin nedeni ise, bize göre, geçmişin ve bu arada bağlı olarak, geleceğin, insan için, Kant’ın dediği gibi, sormaktan ve yanıt aramaktan vazgeçmeyeceği birer konu olmalarıdır.

İnsanların geçmiş--şimdi-gelecek üçlemesi içinde, en gündelik deyimiyle “nereden geldik, neredeyiz, nereye gidiyoruz?” türünden sorulara yanıt getirme girişimlerinin hiç dinmediği görülür.
Sade bir gözle baktığımızda böyle bir sorunun ilk bölümüne ( nereden geldik?») elden geldiğince bir yanıt getirme uğraşımızı sürdürüyorsak da , sorunun son bölümüne (“nereye gidiyoruz?” getirebileceğimiz doyurucu nitelikte hiçbir “tam yanıt” yoktur.

 Işte geleneksel tarih felsefesinde karşılaştığımız “tarih felsefeleri” nin büyük çoğunluğu, bu türden sorulara yanıt verme ihtiyacının ürünleri olmuşlardır Ama bu türden sorulara verilen yanıtlar çok çeşitli olduğu gibi, kendi aralarında da çogu kez karşıtlık içindedirler Bazı yanıtlara göre, tarihte bir erek vardır ve bu erek geçmişe bakarak saptayabilirsek geleceği de önceden görebilir, gelecek hakkında  öndeyiler (Prognose)  ortaya atabiliriz.

 Bazı yanıtlar ise, tam tersine, tarihte tam bir ereksizlik olduğunu  bu yüzden gelecek hakkında konuşamayacağımızı belirtirler Bazı filozoflar, tarihte tam bir ilerleme olduğunu söylerler bazıları ise, tarihte belli dönemlerde adına ilerleme diyebileceğimiz bir gelişme olsa bile tarihin tümüyle ilerleyen bir süreç olduğunu söyleyemeyeceğimizi anlatırlar.

İlerleme ve ereklilik, çoğu filozofta biraradadırlar ve onlar tarihi çizgisel olarak bir ereğe doğru ilerleyen bir süreç olarak görürler; başka bazıları ise, tam tersine, tarihte belli  dönemlere göre devinip duran döngüsel bir süreç olduğunu  iddia ederler.

Tüm bu yanıtları birbirleriyle bağdaştırma olanağı ise hiçbir zaman tam olarak yoktur ve tarihe çoğu kez bır “bütün” olarak bakan bu çabaların tarihte bulduklarını iddia ettikleri “tarihin genel felsefi anlamı” nın ne olduğu, bu yüzden hep sorunsal kalır.

Ne var ki bır sorunun (“tarihin genel anlamı”) çözülemezliğini kavramış olmak o sorunun insan düşüncesinden sokulup atılması için bir bahane de olamaz Hele bu sorun doğrudan doğruya insanın kendi yaşamına ve geçmişine ait bir sorun ise bu yüzden ınsan düşüncesinin felsefe tarihinin  çoğu döneminde “tarihin felsefı anlamı” gibi bır soruna gösterdiği ilgi daima çok yoğun olmuştur Geçmiş hakkındaki bılgımızin eksikliği geçmişe anlam- verme çabalarını zaman zaman (günümüzde olduğu gibi) bir ölçüde dizginlese de, hiçbir zaman tam olarak engelleyemiyor En kuşkucu fılozoflarda hatta geleneksel anlamıyla tüm “geçmişin felsefeleri” ni, tum «tarih felsefelerı»nı yadsıyan fılozoflarda bile, tarihe bır anlam verme çabasına rastlanabiliyor Hatta ve hatta, tarih biliminin felsefesiyle yetinmek isteyen bilim felsefedilerinde bile, değişik bır boyutta da olsa , bazı “genel tarih yorumları”na başvurulduğu da saptanabilir.

Sayın Doğan Özlem’in “Tarih Felsefesi” adlı yapıtının “Giriş” bölümünden yaptığımız alıntı ile genel bir yoruma sahip olduğumuzu düşünüyorum. Bundan sonra aynı yapıtı izleyerek zamandizimsel olarak, özetle tarih felsefesi görüşlerini aktarmaya çalışacağız.


TARİH FELSEFESİ
ANTİKÇAĞHEREDOTHistoria:insanların ve insan topluluklarının başından geçenleri kaydetme yoluyla edinilen bilgi
THUKIDIDESHistoria:geçmişte kalan insani toplumsal olayları değerlendirme yorumlama etkinliği.
ORTAÇAĞ
Belli bir ereğe göre yönlenmiş, başlangıcı ve bitimi olan, kendi içinde süreklilik taşıyan ve gelişen bir zaman anlayışı,teolojinin batı düşüncesine bıraktığı sürekli bir miras olarak,tarihsel zamandan başka bir şey değildir. Hıristiyanlık , Antikçağın döngüsel tarih anlayışını , bir defalık bir süreci kapsayan, kendi içinde sürekliliği ve gelişimi olan çizgisel bir tarih anlayışı ile değiştirmiştir. Hıristiyanlığın getirdiği bu çizgisel tarih anlayışı  o kadar etkili olmuştur ki , modern çağların en etkili yaygın tarih felsefelerinde , tarih bilincinden öncelikle anlaşılması gereken şey , tarihi, nedensel olarak birbirine bağlı sürekli olaylar dizisi olarak görmektir.
AUGISTINUS
Antikçağın,  izleri Origenes'de de görülen döngüsel tarih anlayışını , artık tüm ortaçağ boyunca  bir daha dirilmemecesine yıktı.Tarih tekerrürden ibaret olmuyor, tam tersine, bir daha tekrar etmeyecek olan olaylardan  kurulu bir defalık süreç(başı ve sonu olan) olarak anlaşılıyordu
ORIGENESKutsal kitaplar sadece olup biten değil, kendilerinden"yorum yoluyla"kutsal haberler çıkartılması gereken şeylerdir
HÜMANİZM VE
AYDINLANMA
XV.ve XVI.yy.lar
Laikleşme süreci içinde historiadan beklenen şey, kilise tarih yazıcılığı değil  antik tarih yazıcılığını örnek almasıdır.
MACIHEVELLI
Tarih yazıcılığının ahlakçılıktan ve öğütçülükten sıyrılıp,olayları gerçek nedenleriyle anlatması gerektiğini ilk kez ileri süren kişi. Ona göre tarih yazıcılığı ,"devletler arasındaki düşmanlık ve ikiliklerin nedenleri"ni araştırılmasıdır.
J.BODINTarihsel dönemleri bugün kullandığımız biçimde bölümlendirdi.
TH.HOBBESHistoria civilis, insanların ve toplumların başından geçenleri , bunlardan ders çıkarmak için bilmek bakımından ahlaksal ve eğitsel değeri olan tarih yazıcılığının  yöneldiği düzensiz malzeme yığınıdır.
MELANCHTONTüm tarihi, "senaryosunun Tanrının yazdığı ve yönettiği bir oyun" olarak tanımladı
XVII.yy.Bu yüzyıl felsefe alanında bir rasyonalizm yüzyılı olmuştur. Leibniz'in  yaptığı Aristotelesçi ayrım, yani theoria ile istoria arasında yeniden konan karşıtlık  17.yy.da şöyle formüle edilecektir. Historik bilme olgusal bilmedir, felsefi bilme ise temel nedenleri bilmedir.
LEIBNIZO, bir rasyonel bilme yanında bir historik bilme olduğunu kabul eder. Historia tekil önermelerden hareket eder. Bu önermeler gözlemlere ilişkindir.
DESCARTESHer tarihsel haber kuşku götürür.
J:LOCKEİlke olarak tarihin bildirdiklerine tam güven duyulamayacağını söyler.

Tarih Felsefesi, Doğan Özlem, Ege Üniversitesi Yayınları, 1984

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder