Gabriel Marcel (-Honore)
(1889, Paris - ö. 8 Ekim 1973)
Fransız filozof, oyun yazarı ve eleştirmen. Genellikle ilk Fransız varoluşçu filozof sayılır.
Fransız filozof, oyun yazarı ve eleştirmen. Genellikle ilk Fransız varoluşçu filozof sayılır.
Dört yaşındayken annesinin ani ölümü onun için çok
ağır bir kayıp oldu. Böylece, ölüm ve geri getirilemeyecek şeylerin kaybı gibi
konular çok erken yaşta ilgisini çekmeye başladı.
Yetişmesinde dinin hemen hiç etkisi olmadı. Babası
dinden uzaklaşmış bir Katolikti; bu yüzden onu vaftiz bile ettirmedi. Güçlü bir
kişiliği bulunan ve dindar olmayan Yahudi bir aileden gelen teyzesi (sonradan
üvey annesi) liberal bir Protestandı.
Çalışma alanları. Marcel'in çalışmalan üç
çizgide gelişti: Müzik, oyun yazarlığı ve felsefe. Küçük yaştan başlayarak
müzik dinlemek, çalmak ve beste yapmak, yaşamında önemli bir yer tuttu. Ruhsal
gelişmesinde J. S. Bach ve Mozart gibi besteciler, Augustinus
ve Pascal gibi ünlü dinsel yazarlardan çok daha etkili
oldu. Besteci olarak en sevdiği tarz piyanoda doğaçlamalar yapmaktı. Bu, onun
için yalnızca duygu ve izlenimlerini ifade biçimi değil, aynı zamanda aşkın
bir oyunlarında insan yaşamının karmaşık ve tatsız
yanlarının dramatik anlatımıyla tamamlıyordu. Bu temalar sonradan felsefi
düşüncelerinin ana konularını oluşturacaktı.
(…)
Felsefi gelişimi. Gençliğinde en çok felsefeye ilgi duyan Marcel, 18 yaşında "Schelling'in Felsefesi İle İlişkisi İçinde Coleridge'in Metafizik Düşünceleri" konulu tezi hazırladı. Sorbonne'da felsefe eğitimi gördü. Daha sonra, ortaokul felsefe öğretmeni olmak için gerekli sınavları verdiği halde (1910) doktora tezini hiçbir zaman tamamlamadı. Geçimini daha çok yayınevi danışmanlığı, yayın yönetmenliği, yazarlık ve eleştirmenlikle kazanarak aralıklı olarak felsefe öğretmenliği yaptı.
Felsefi gelişimi. Gençliğinde en çok felsefeye ilgi duyan Marcel, 18 yaşında "Schelling'in Felsefesi İle İlişkisi İçinde Coleridge'in Metafizik Düşünceleri" konulu tezi hazırladı. Sorbonne'da felsefe eğitimi gördü. Daha sonra, ortaokul felsefe öğretmeni olmak için gerekli sınavları verdiği halde (1910) doktora tezini hiçbir zaman tamamlamadı. Geçimini daha çok yayınevi danışmanlığı, yayın yönetmenliği, yazarlık ve eleştirmenlikle kazanarak aralıklı olarak felsefe öğretmenliği yaptı.
Marcel için felsefe başlangıçta
gündelik dünyayı aşmaya yönelik, büyük ölçüde soyut bir düşünme biçimi
anlamına geliyordu. Zamanla, uzun süren bir araştırma döneminin sonucunda
insanın özel yaşantısını derinleştirmeye ve yeniden kurmaya yönelik somut bir
felsefe geliştirdi. Bu yöndeki düşüncelerini I. Dünya Savaşı sırasında Kızılhaç
Örgütü adına kayıp askerlerin izini araştırırken olgunlaştırdı. Marcel kayıt fişlerinde yazılı bilgiler yerine,
gerçek, ama görünmeyen kişileri (ya da varoluşlar) görmeye ve bu kişilerin
yakınlarının acısını paylaşmaya başladı. Ayrıca telepati,
geleceği görme, ruhlarla ilişki kurma gibi olası iletişim yollarıyla ilgili
araştırmalara da girişerek bunlara "metapsişik" deneyler adını verdi.
Dönemindeki felsefenin yaygın olarak benimsenmiş doğalcı ve maddeci
çizgisinden kesin biçimde ayrıldı; felsefi görüşlerinin oluşmasında, alışılmış
duyulara dayalı deneyimlerin ötesinde bir alanın varlığını varsayan bu
çalışmalarının da önemli rolü oldu.
Başlangıçta felsefi düşüncelerini geleneksel deneme
biçiminde dile getirmeye yönelen Marcel,
sonradan felsefi çalışmalarının temelde bir araştırma
niteliği taşıdığını ve filozofların sürekli bir arayış içinde olması
gerektiğini düşünerek aşırı didaktik bulduğu bu yazma biçiminden vazgeçti.
Bunun yerine, felsefe defterlerini ve felsefi araştırmalarının günlük notları
niteliğindeki Journal métaphysique
(1914-23; Metafizik Günlük), daha kısa parçalardan
oluşan Être et avoir
(1935; Olmak ve Sahip Olmak) ve Présence et immortalité (1959; Bulunma ve Ölümsüzlük) gibi yapıtlarını yayımladı. Ayrıca Homo viator'da (1945; Yolcu İnsan) olduğu gibi belirli konularda ve durumlarda
kısa denemeler yazdı. Bunlarda ilk olarak çeşitli günlük notlarında ele aldığı
ve 1940-44 arasında Alman işgali altındaki Fransa'nın özel ortamını yansıttığı
sürgün, tutsaklık, ayrılık, bağlılık ve umut gibi temala-n daha da geliştirdi.
Marcel'in tinsel yaşamındaki en önemli olay, 23 Mart
1929'da Katolikliği benimsemesidir. Kişisel varoluşun ve inancın anlamı ve
koşulları üzerine yıllarca süren felsefe araştırmalarının sonucunda böyle bir
yolu seçmesi, onun genel inanç diye bir olgunun olmadığı ve kendisinin belli
bir inancı seçmek zorunda olduğu sonucuna vardığını gösterir. Protestanlığın,
temelde uyumsuz olan kişiliğine ve düşünsel özgürlük tutkusuna daha uygun görünmesine
karşılık Katolikliği seçmesinin nedeni, bunu özel bir kilise kurumu ya da
dışlayıcı bir dinsel tutum olarak değil, evrensel bir inanç olarak kavramasıdır.
Bu önemli karardan sonra, çalışmalarını özel bir tinsel eğilimi benimsemiş,
bağımsız bir düşünür olarak sürdürdü ve hiçbir zaman resmi Katolik felsefesinin
bir sözcüsü gibi davranmadı. Ayrıca hem oyunlarında, hem de felsefesinde insan
varoluşunun karanlık ve olumsuz yanlarını araştırmayı ve aydınlatmayı
sürdürdü.
Temel konular ve yöntem. Marcel'in çağdaş felsefeye katkısı, yaygın felsefe anlayışlarınca
felsefi irdelemeler için uygun olmadığı öne sürülen güven, bağlılık, söz vermek,
tanıklık etmek, umut ve umutsuzluk gibi insan yaşantısının çeşitli alanlarını
irdelemesi ve aydınlatması biçiminde ortaya çıkar. Bu konuları dikkat çekici
bir düşünce gücü ve derin bir metafizik kavrayışla ele almıştır.
Gençlik dönemlerinden beri kullandığı temel kavram
olan "katılma" (yani gerçeklik ile dolaysız bir bütünleşme)
anlayışını zamanla geliştirerek kişinin ilkel düzeyde kendi bedeninin farkına
varışından ve duyu algılarından insanlarla mutlak varlık arasındaki ilişkiye
kadar her konuyu bu temelde açıklamaya çalışmıştır. Varlıklar arasında bu
biçimde kavranan ilişki temelinde bir "ben" ile bir "sen"
arasındaki, yani bir kişinin kendi bütünlüğü ile onun karşısında bulunanların
tamamı arasındaki karşılıklı ilişki özünde bir diyalog niteliğindedir.
"Ben"in karşısındaki de bir "nesne" değil, bir "varlık",
bir "gizemli varlık"tır. Böyle bir ilişki kişinin hem kendisi
olmayana açılmaya hazır olmasını, yani hazırlıklı, ulaşılabilir olmasını (disponibilité), hem de kendisini tam olarak vererek ilişkiye katılmasını, yani
kendisini bağlayabilmesini gerektirir. Bunun tersi, kendini açarak bağlanmayı
reddetmeyi, güven ve umut vermemeyi, olumsuzluğa eğilim göstermeyi belirtir ve
çaresizliğe, giderek intihara ulaşır.
(…)
Marcel düşünce ve anlatımında açık ve
sezgiye önem veren bir yöntem kullanır. Belli terimlerin (umut, bağlılık,
tanıklık gibi) anlamlarını irdelerken bunların ait olduğu gerçeklikleri ve
insan durumlarını da ele alır. Bu terimlerin bağlandığı kişilerde (umut eden,
bağlanan, tanıklık eden kişilerde) görülen zihin durumunu, dilsel anlatım
biçimlerini ve tutum ile eylemleri belirtir. Somut eğretilemelerden yararlanır
ve gerçek yaşam durumlarını örnek vererek, araştırdığı dile getirmesi güç
deneyimleri ve gerçeklikleri açık bir biçimde ortaya koyar.
Marcel, kendine özgü bir biçimde 20. yüzyıl felsefesinde görülen önemli bir eğilimin, fenomenolojinin temsilcisi oldu. Edmund Husserl'den bağımsız olarak geliştirdiği sezgi yöntemi, bu felsefe anlayışının önemli bir örneğidir. Aynı biçimde, "ben"-"sen" ilişkisi konusundaki görüşleri bu konuyu ele almış olan Martin Buber'in çalışmalarından bağımsız olarak geliştirilmiştir. Varoluşçuluğa yakın konuları ele alışı da, Kierkegaard'ın yazılarını okumasından ve 20. yüzyıl ortasında gelişen varoluşçuluk modasından çok önceye rastlar. Marcel, "varoluşçuluk" teriminden hoşlanmadığı halde ilk Fransız fenomenologu ve ilk Fransız varoluşçusu olarak tanımlanabilir.
Les hommes contre l'humain (1951; İnsani Olana Karşı İnsanlar) ve Le mystère de l'être (1951; Varlığın Gizi) öbür önemli yapıttandır. A.B.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder