Albert Camus (1913-1960) Yarı yazın sayan felsefı içerikleriyle dikkat çeken kitaplarında, yaşadığı dönemin bir tür ahlâksal vicdanı ya da törel bilinci olarak yazan Cezayir doğumlu Fransız varoluşçu düşünür, romancı, denemeci, gazeteci, oyun yazarı. Cezayir’deki yoksul bir işçi sınıfı çevresinde doğup büyüyen Camus, özellikle gazeteciliğe başladıktan sonra, Fransız aydınları arasında “Cezayir Sorunu” üstüne bu denli yoğun kafa yoran ilk düşünür olarak anılmaya başlanmıştır.
Yapıtlarında dinsel gelenekle giderek daha amansız bir savaşını içine giren dünyevileşme çağının deneyimlerini söylenbilgiselleştirerek, en azından geçici bir süreliğine çağdaş Avrupa’da esamesi okunmayan bengisel değerlerin yardımı olmaksızın yaşamaktan, en önemlisi de yaratmaktan başka bir çıkar yolu olmayan insanın çaresizliğini dramatik bir dille öykülemektedir. Daha ilk bakışta Camus’nün düşüncelerinin yaşamı boyunca yaşadıklarınca belirlendiği görülmektedir. Cezayirli yoksul bir işçi ailesinin oğlu olarak, Müslümanların çoğunluğu oluşturduğu toplumsal etnik bir kültürden koparak geldiği Fransa’da, tam bir dışlanmışlık sınırında Batı uygarlığıyla karşılaşmıştır. Fransız sömürgesi konumundaki bir ülkeden gelen bir kişi olarak Fransa’da travmayı aratmayacak denli ağır şeyler yaşamış olsa da, bir yanda kültürel yaratılarının parlaklığına hayranlık duyarken, öbür yanda insanlıkdışı uygulamalarına tiksintiyle bakıyor olması, Avrupa uygarlığına yönelik ikircikli bit tu tum içinde olduğunu göstermektedir. Camus daha on yedi yaşındayken, giderek artan sınıf duyarlılığına eklenen insanın sonlu olduğuna yönelik farkındalığın da etkisiyle ağır bir verem geçirerek son anda ölümden dönmüştür. Bu bağlamda bir an önce düşüncelerini yazıya alarak ölmeden önce yapıtlarını ortaya koyma kaygısı en başından beri çalışmalarında son derece egemen bir konumdadır.
Camus, L’Étranger (Yabancı, 1942), La Pes (Veba, 1947), L’homme Revolté (Başkaldıran İnsan, 1951), and La Chute (Düşüş, 1956) başlıklı romanı can sıkıntısından yalnızlığa, ölüm korkusundan yaşamın anlamsızlığına değişik varoluşçu izlekler doğrultusunda varoluşçu felsefenin pratik sonuçlarını araştırmıştır. Başkaldıran İnsan’da dönemin tiranlık derecesine varan komünist anlayışına getirdiği ağır eleştiriler, çok geçmeden Fransız siyasal soluyla yakın ilişkisinin çözülmesine yol açtığı gibi Sartre ile ilişkisinin de bütünüyle kopması sonucunu doğurmuştur. Buna karşı, faşizm ile Mc Carthycilik üzerine yaptığı keskin eleştirilerse sayıları az da olsa sağ yönelimli düşünürler arasında oldukça değerli bulunmuştur. Camus 1957 yılında dönemin insanının yaşadığı vicdan sorunlarına düşürdüğü aydınlıktan ötürü Nobel Edebiyat ödülü almış , bundan üç yıl sonra da bir otomobil kazasında yaşamını yitirmiştir.
Metnin tamamı için: Felsefe Sözlüğü- Bilim ve Sanat Yayınları
|
Albert Camus
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder