Kritias

Kritias Mô 455 civarında, aristokrat bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir; Sokrates'le zaman geçirir, ama kısa süre içinde ondan uzaklaşır. MÔ 41l'deki oligarşik yönetime yakın olan Kritias, Otuz Tiran yönetiminde rol alır ve Mô 403 yılının Mayıs ayında Mounykhia Savaşında hayatını kaybeder. Bazıları Euripides'e atfedilmiş olan dramların da dahil olduğu bir takım manzum eserlerle daha çok siyasi içerikli nesir eserler yazmıştır. Kritias gerçek anlamda bir Sofist (yani Protagoras'ın öğrencisi) sayılamazsa da, siyasi, etnografik ve tarihi edebi meselelere olan büyük ilgisinden dolayı Sofizme yakın sayılır; hiçbir zaman ders vermemiş olmasına rağmen, eserlerinin tamamı aristokrasinin genç üyelerine, demokrasinin baskılarına karşı çıkmalarını sağlayacak bir kültürel yönelim sağlama niyetini yansıtır.

İnsan hayatının üç safhası

Kritias, Atina ile Sparta arasında, bu yüzyıla hakim olan ve Thukydides'in Perildeous Epitaphios 'unda paradigmatik bir ifade kazanan karşıtlık ortamında, hem kültürel ve ideolojik nedenlerden kendisine yakın hem de daha üstün bir hayat şeklini yaratabilecek olan "karaktere" atfettiği rolle felsefi açıdan mükemmel bir uyum içinde olduğundan, Lakedaimonialı hayat modelini över ve savunur. Kritias'a ait olması son derece muhtemel olan ve günümüze sadece bir fragmanı (88B25 A DK) ulaşmış Sisyphos'un ana teması Kulturgeschichte'dir; bu eserin Platon'un Protagoras'ında Protagoras tarafından tarif edilen ortak hayatın kökeninin tarihiyle daha dikkatli bir şekilde okunmasında fayda vardır. İnsan hayatının ✅ilk safhası, yalın gücün hakim olduğu vahşi, düzensiz hayat şartlarından oluşur. Yasaların uygulanmaya  başlanmasıyla adalet ve suç eylemlerinin cezalandırılması kavramları ortaya çıkar; Kritias pervasız bir gerçekçilikle kendini dayatma niteliğini vurgularsa da, nomosun pozitif bir işlevi vardır; buna paralel olarak adalet, iktidarı ve gücü temel alan dike tyrannostur [zalim adalet], ama bundan dolayı ölçüsüzlük veya kibir (hybris) onun kontrolündedir. Üçüncü safhada dayatılan dini inanç, (Protagoras ' ın öne sürdüğü gibi) toplumun örgütlenmesinden önce ortaya çıkmak yerine daha üstün ve kurnaz bir ruhun geliştirdiği akılcı bir boyun eğme eyleminden kaynaklanır; tanrıların ve tanrıdan korku uyandırmaya yönelik bir teolojinin icadıyla, insanları apaçık şiddet eylemlerinden uzak tutan (ama insanlar onları gizlice gerçekleştirmeye devam eder) yasaların eseri tamamlanır ve mükemmelleştirilir. Dolayısıyla din de bir tür yasa olup her insanın kendini bastırmasını sağlamak amacıyla tanrıları icat etmiştir; aldatmayı temel alır, sadece bir instrumentum regnidir [yönetim aracı), ancak physisi temel alan ve sürekli olarak pusuda bekleyen kuralsızlığı bastırarak düzenli bir siyasi toplum elde etmek açısından gereklidir.

Kritias yasaların bu apaçık ve dine saygısızlık eden vizyonuna paralel olarak, ilk anda asil bireyler temel alınarak, ama sonuçta münferit insanlara yönelik olarak tasarlanan bir antropoloji görüşü de geliştirir. Kritias'ın hareket noktası, agathosların ("üstün insanlar" anlamında "iyiler") doğadan (physis) kaynaklanmadığına, asıl çalışma (melete) sonucunda ortaya çıktığına dair anlayıştır (B9 DK). Çalışma ve uygulama, insanın içinde başından itibaren sağlıklı olmayan veya kendi için belirleyeceği görevler açısından yetersiz olan her şeyle mücadele etmek için gerekli olan değerlerdir; bu yapıcı iradecilikte Kritias, Protagoras'a özgü bir kavramı alıp kendi teorik bağlamına dahil eder. Yine bu doğrultuda B40 DK'da açıkladığı gnoseolojik teoriye göre gnöme, yani düşünce, uygulama yoluyla daha güçlü ve daha etkili hale gelir ve duyuların çok sayıdaki ve çeşitlilikteki taleplerini düzenleme becerisini kazanır. Kritias B39 DK'da açıkladığı, hissetmek ile bilmek arasındaki ayrım çizgisiyle Protagoras'ın tersine, duyumlarla düşüncenin birbirinden ayrı olduklarını öne sürer; bu arada gnömeinn yüceltilmesi, Protagoras'ın bilgi teorisine dayanan demokratik eşitlikçilik karşısında aristokratik bir idealin ifadesini oluşturur.

Topos

Kritias'ın B22 DK'da sunduğu "karakter" (tropos) teorisine göre hatiplerin retorik becerisi sonucunda her yöne çevrilebilecek olan yasaların narinliğiyle, bir insanda tam olarak geliştiği zaman sağlam ve sarsılmaz olan karakter arasında belirlenen tezat büyük önem taşır. Retoriğin ayartmalarına yönelik bu eleştiri Kritias'ın Sofistler grubuna dahil olmasıyla çelişmez, çünkü tam tersine logosun potansiyel olarak aldatıcı olduğunun bilinci Sofizmin önemli bir unsurudur ve hem Gorgias'ta hem de Antiphon'da kendini gösterir. Burada söz konusu olan yasa, Protagoras'ın sözünü ettiği ve şehrin seçimiyle özdeşleştirdiği demokratik nomos ise de, yasanın belirsizliğinin ve değişkenliğinin demosa ve onun farklılaşmamış bir unsuru olan insana özgü kararlılık eksikliğini yansıttığı açıktır. Öte yandan tropos, kendi kendine kurallar dayatmayı başaran, yani düşüncenin, çalışmanın ve uygulamaların yardımıyla da olsa kendi physisini, nomosun belirleyebileceği veya dayatabileceği, ama üstün insanların kendi içlerinden elde edebilecekleri kural ve davranış bütünüyle özdeşleştirmeyi başaran bireylere özgüdür.

Antik Yunan, Ed.Umberto Eco, Sofistler, Aldo Brancacci

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder