Doğan Özlem
ÇÖZÜMLEYİCİ(ANALİTİK) FELSEFE
Yeni-olguculuğun daha sonraki bir aşamasında lingüistik çözümlemecilik ile karşılaşılır. Lingüistik çözümlemecilik akımının başında da Wittgenstein'ı görürüz. Ama bu kez karşımızda Tractatus yazarı Wittgenstein değil, Felsefi Araştırmalar (Philosophische Untersuchungen) yazarı Wittgenstein vardır. Lingüistik çözümlemecilik Viyana Çevresi'nin temel tutumunu sürdürürse de, sınırsız bir “anlam” anlayışından hareket eder. Burada, artık felsefe araştırmalarında tek ölçütün doğabilimsel bir anlam ölçütü olmadığını görürüz: Öyle ki, felsefe araştırmalarının alanı, doğabilimsel olsun ya da olmasın, mevcut ya da olanaklı tüm dilsel deyileri içine alan sonsuz bir alandır. Böylece, daha önce dışlanan metafiziksel deyiler de yeniden felsefe araştırmalarının içine alınır, ama bu kez yok-anlamlılıklarını saptamak için değil. Çünkü “anlam” ölçütü değişmiştir. Daha doğrusu, “anlam” konusunda tek ölçüte başvurulmaktan vazgeçilmiştir. Bir önermenin “anlam” artık doğabilimsel bilgi içeriğine göre saptanmaz. Çünkü, artık çeşitli “anlam bağlamları”ının, çeşitli “anlam öbekleri”nin olduğu kabul edilir. Önemli olan, herhangi bir deyinin hangi “anlam bağlam” içerisinde kullanıldığıdır. “Anlam bağlamlar” sonsuz olabileceği gibi, anlam ölçütleride sonsuzdur. Ama, “anlam bağlamları”ının sonsuz olması, yine de, insan düşüncesini doğabilimsel çîzgiden koparmayı gerektirmez. Çünkü, örneğin J. Wisdom'a göre, «bir felsefe yanıtı, temelde dilsel bir referanstır. Bu referanslarla yanıtlanan sorular, temelde, dilsel kullanımı hiç de bir (nesnel) duruma işaret etmediği halde bu durumun betimini geçerli kılan bir önermenin kullanım tarzına dayanılarak soru haline gelirler'. Yani, her ne kadar çeşitli “anlam bağlamları” varsa da, bunlar ve özellikle felsefe kuramlarıyla ilgili “anlam bağlamları”, .hiç de nesnel bir duruma işaret etmezler. Bu nedenle, tüm bu “anlam bağlamlar”na değişik anlam ölçütleriyle eğilmek gerekirse de, tüm bu “anlam bağlamları”ın nesnel bir duruma işaret edip etmedikleri de gözönünde tutulmalıdır. Wittgenstein bunu şöyle belirtir: “Felsefenin tek bir yöntemi yoktur. Tersine, çeşitli tedavi yollarının olması gibi, çeşitli yöntemler vardır”.
Böylece lingüistik çözümlemecilik, dile, doğabilimsel doğruluk ölçütüne dayalı tek bir anlam ölçütü açısından değil de, dilin kullanımında ortaya çıkan çok-anlamlılık bakımından eğilmekle, dili bilgi-kuramcılığının dar bakış açısından kurtarmış olur: Böylece dil, öncelikle bir toplumsal iş görme aracı haline getirilir. Dil, toplumsal bir etkinliktir. Felsefe de, temeli toplum- sal olan bir araştırmadır. Buna göre, bir önermenin anlamı, verdiği bilgiye göre değil, içinde yer aldığı belli bir dil kesitine göre oluşan bir anlam ölçütü açısından değerlendirilmelidir. Bu bakımdan, tek bir “dil”den değil, artık “diller”den söz etmek gerekir. Çünkü, dil bir yaşam biçimidir ve yaşam biçimi sayısı kadar dil vardır. Her yaşam biçimi kendine ait bir dil oyununu gerektirir. Bir dil, toplumların gereksinimlerinden çıkan bir “bildirişme olanağı” dır.
Bilgi vermek, dilin yüklendiği işlevlerden yalnızca bir tanesidir. Oysa dilin yüklendiği işlevler sonsuzdur. Bu yüzden”anlam” bilgici bir kısıtlamaya tabi tutulamaz. Dil, nesnelerin adının toplamı değil, sözcüklerle yapılan işlerin toplamıdır. Bir deyinin anlamı, iş gördüğü ortamdaki, etkin olduğu dil oyunu içindeki anlamıdır ve bu niteliğiyle de toplumsaldır. Anlam, belli bir dil oyunu içinde iş gören bir ögedir. Dil oyununu oluşturan da yaşam biçimi olduğuna göre, anlam yaşam biçimine bağlıdır. Anlam, yaşam biçimlerine göre oluşur, tek bir anlam ölçütü bu yüzden olamaz. Bu yüzden “metafizikse” önermeler de belli bir dil oyunu içinde “anlamlı” olan önermelerdirler. Ama metafiziksel önermeler “bir nesnel duruma işaret etmedikleri” için “düşsel bir dil oyunu”na aittirler. Bu nedenle lingüistik çözümlemecilik, belli bir türde felsefe yapmayı, yani metafiziği engellemeyi de içerir. Lingüistik çözümlemecilik, “düşsel bir dil oyunundan kaynaklanan ve “geleneksel felsefe”yi, felsefe tarihini doldurmuş olan “felsefe sorunları”nı ortadan kaldırmak ister. Bu, Wittgenstein'ın şu sözlerinde en açık anlatımı bulur: Ulaşmaya çalıştığımız açıklık, tam bir açıklıktır. Ama bu sadece şu demektir: Felsefe sorunları tümüyle ortadan kaldırılmalıdır. Beni etkin kılan özel keşif, isteğime göre felsefe yapmayı ortadan kaldırmaktır. Bu keşif felsefeyi yatıştırır. Öyle ki. böylece felsefe sorular tarafından kamçılanmaz, kendisi bizzat bir soruya konu yapılır
Bilgi ve Bilimde Olguculuk – Tarihselcilik Tartışması Üzerine başlıklı yazıdan alınmıştır- Doğan Özlem -1982>
G.Ryle
John L. Austin
J.Roger Searle
B.Russel
G.E.Moore
G.Ryle
John L. Austin
J.Roger Searle
B.Russel
G.E.Moore
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder