Descartes





















Yaşamı ve yapıtları:
Rene Descartes, 31 Mart 1596'da Touraine eyaletinin Lahey kentinde dünyaya geldi. Babası, Rennes Parlamentosu'nda danışmandı. Annesi onu doğurduktan bir yıl sonra öldü. Din eğitimi almasını isteyen ailesi tarafından 1607'de Cizvitlerin açtığı (1604) La Fleche Cizvit Okulu'na verildi. Orada çok parlak bir öğrenci olarak tanınmış, özellikle matematikte o dönemde verilen en iyi eğitimi almıştır. Poitiers'de hukuk eğitimi görmüş, bakalorya ve lisans diploması aldıktan (1616) sonra babasının kendisi için çizdigi yolu büyük ölçüde bırakmış ve Hollanda'ya giderek Moritz von Nassau'nun ordusuna girmiştir. Kasım 1618'de Breda'da, kendisini bilimle ilgilenmeye teşvik eden "fizikçi ve matematikçi" Isaac Beeckman'la tanışmıştır.

Kasım 161 9'da Almanya'ya gider ve savaşmamakla birlikte, Bavyera Dükü'nün ordusuna girer ve bu sırada evrensel bir yöntem fikrini bularak, kendisini derin düşüncelere ve coşkuya kaptırır. Bir süre sonra tekrar seyahatlere çıkar ve sık sık İtalya'ya gider. 1625 Yaz'ında Fransa'ya döner ve Paris'te edebiyat ve bilim çevrelerine girer. 1627 yılı sonunda Papalık Büyükelçiliği'nde düzenlenen bir toplantıda Kardinal de Berulle, kendisinden "düşüncelerinin tarihi"ni yazmasını ister. Descartes yalnızlık ve huzur içinde çalışmak amacıyla -belki de, ölümünden sonra terekesinde bulunan Regulae Ad Directionem Ingenii (Aklı Kullanmak İçin Kurallar) adlı çalışmasına yoğunlaşmak amacıyla- kışı köyde geçirir. 1628 yılı sonunda Hollanda'ya gider ve 1649'a kadar orada kalır. Hizmetçisinden olan kızı Francine'i 1640'da yitirir.

1629- 1633 yılları, tamamlayamadığı ve daha sonra da bulunamayan ilk metafizik çalışmalarıyla geçer (1629) : Essais de la methode'a (Yöntem Denemeleri) malzeme sağlayacak olan önemli matematik ve fizik çalışmaları ve özellikle kartezyen fiziğin ilkelerini sergileyen ve Traite de l'Homme'da (İnsan Üstüne İnceleme [ tamamlanmamıştır] ) ele alınan fizyolojide de etkisi görülen Traite du Monde (Dünya ve Işık Üstüne İnceleme). Descartes, Galileo'nun mahkum edildiğini öğrenince, bu heliyosantrik hipotez yapıtını yayımlamaktan vazgeçer. Bu durumda ne yapmalıdır?

Yeni felsefenin bazı örnekleriyle yönteminin yararını ve ne kadar verimli olduğunu göstererek "dereyi
geçmeye çalışma"yı seçer. Şöhreti kimi zaman öncelikli rolünü unutturan Yöntem Üstüne Konuşma'dan önce, Işık Kırılması, Göktaşları ve Geometri. Bunların tümü Fransızca ve yazar adı
olmaksızın 8 Mayıs l637'de Leyden'de yayımlanacaktır.

Böylelikle, kartezyen düşüncenin daha sistematik biçimde sunulmasının yolu açılmış olur. Metafizik ya da "ilk felsefe"nin esası, Descartes'ın çok büyük filozof ve ilahiyatçılardan (Hobbes, Gassendi, Amauld, Mersenne) yararlandığı Objections ve Reponses'un altı, daha sonra yedi dizisi içinde yayımlanan Meditationes de Prima Philosophia'da (İlk Felsefe Üzerine Düşünceler, (1641 -1642) anlatılmıştır. Ama 1 640 yılı sonundan başlayarak, önce skolastik elkitaplarının yerini almasını tasarladığı felsefesinin (metafizik ve fizik) tam bir sunumunu yapmayı düşünür ve Principia Philosophiae (Felsefenin llkeleri) l644'te, "dünyanın hareketi düşüncesi"yle ilgili bazı düzenlemelerle dört bölüm halinde yayımlanır.



Descartes l642'de Lahey'de, sürgünde yaşayan Bohemya Prensesi Elisabeth'le tanışır: Onunla özellikle ahlak konusunda mektuplaşır ve onun için, l645-l646'da Passions de l'ame (Ruhun Tutkuları) adını verdiği bir elkitabı kaleme alır (bu kitap l649'da gözden geçirilerek yayımlanmıştır) . Aynı yıl İsveç Kraliçesi Christine'den, felsefe dersleri vermesi için davet alır. Son bir Fransa yolculuğunun ardından, epey düşündükten sonra Eylül'de Stokholm'e hareket eder. Saray hayatı da kuzey iklimi de ona iyi gelmez; l l Şubat l 650'de zatürreeden ölür.

Modern Dünyanın Yaratılması, İletişim yayınları içinde: Descartes, Denis Kambouchner

Evrensel ve zorunlu olanı bulmak iddiası 20.yy. a gelinceye kadar , bir çok filozofun düşü olmuştur. Bu arayışı, mitolojik anlatılarda ölümsüzlüğe çare olan ve bir türlü ele geçirilemeyen ve bir tür bal olan “ambrosia” nın peşinden koşmaya benzetiyorum.

Bunun gibi filozoflar da , ömürlerini “evrensel ve zorunlu bilgi” arayışına adamışlar.

Descartes da , yöntemli bir kuşkuculuk yaklaşımı ile , kesinliğinden kuşku duymayacağı bir “ilk bilgi” nin olanaklılığını arıyordu sanırım. 

Bildiğiniz gibi Descartes matematik eğitimi almıştı ve bu konuda çok iyi idi. Analitik Geometri’yi temellendirdi.
Düşüncesini matematiğin kurgusu etkiledi. Matematiğin apaçıklığından kuşku edilmeyen aksiyomları gibi , “gerçeklikler temel ve kuşku duyulmaz önermelerde başlayıp , türetilmiş önermelere doğru dizgesel olarak ilerleyerek düzenli bir yolda tanıtlanmalıydı.”

Başlangıçta , dayanacağı çıkış noktası için, kendinden önceki tüm otoriteleri bir kenara bıraktı. Deyim yerindeyse sıfırdan başlamalıydı. Başlangıç için “düşünmeyi” diğer bir deyişle “us” u seçti. Usun bilgi elde yöntemi üzerinde düşündü.

Doğuştan düşüncelerin açık ve seçikliğine inanıyordu. Ki bu düşünceler duyular tarafından henüz bulanıklaştırılmamıştı.

Kendisi bir katolikti. İnancı tamdı. Çıkış noktasında tüm otoriteyi akla vermekle, gelecekte bunun nelere yol açacağını ne kadar öngörmüştü bilemiyorum.

Descartes , bir başlangıç noktası seçtikten sonra (düşünüyorum o halde varım), yanılmayı en aza indirecek bir yöntemi de ortaya koymaya çabaladı. Bu öyle bir yöntem olmalıydı ki , “us” u yanılgıdan uzak tutsun


1637'de Yöntem Üzerine Konuşma'da Descartes çalışmalarının amacını etkileyici bir biçimde ortaya koyuyor: "Bizi doğanın efendisi yapabilecek pratik bir felsefe ve fizik." Descartes , insanın işleyerek üzerinde 'efendiliğini kurabileceği üç alanı belirlemeye yöneliyor: Fiziksel çevre, insan bedeni ve bedene yakından bağlı olan ruh. Felsefesinin bunlara karşılık gelen ve ancak 1647'de belirlenen üç' ürünü; mekanik, tıp ve "diğer bilimlerin tam bilgisini önvarsayan ve bilgeliğin en son aşaması olan en yüksek ve en yetkin ahlâk sistemi"dir. 

Söz konusu pratik anlayışa nasıl ulaşabileceğini önce 1619'da kehanetimsi bir rüyada görüyor ve sonra, 1620'lerde buna ilişkin görüşünü açıklıyor: Aklın Idaresi İçin Kurallar
da °bilim birdir" diye yazıyor, çünkü neyi incelerse incelesin, bilen zihin birdir. Dolayısıyla, doğada da yalın yöntemsel yaklaşımın geçerli olması gerekir. 

Bunun dışında, doğa felsefesi tümüyle matematik -şekiller ve sayılar- cinsinden yapılabilir. Bu gereklilik basit bir akıl yürütmeyle doğrulanır: Sayılar ve şekiller bizim gerçekten akledebileceğimiz şeylerdir -daha sonra ifade edeceği gibi bunlar 'açık ve seçik'tir. Pratik doğrulaması da aynı derecede basittir: Eski bilim dalları arasında fizik başarılı olamazken, matematiksel olarak yapılan mekanik başarıya ulaşmıştır. 
Akılsal olanla pratik olan arasındaki bu uyum, evrensel yöntemi bulduktan tam on yıl sonra, 1629-30'da keşfettiği derin metafizikle açıklanabilir. Benim aklım ve doğal dünya aynı yaratıcının ürünüdür. Demek istediği, dünyanın benim akledebileceğim bir şey olduğudur. Tanrı'nın dünyayı insanların anlayabilecegi gibi yaratmasının bir sebebi -1641'de Altıncı Meditasyon'da bunu, a priori degil, empirik olarak keşfettigimizi yazar - insanın mutluluğuna büyük değer vermesidir. 

Descartes Sözlüğü'ne "Önsöz"- Prof.Dr.Stephane Voss 




MEDİTASYON

Descartes'ın, kendi metafiziksel dizgesinin nihai sunumu için "Meditasyonlar" başlıgını seçmesinin büyük bir önemi var. Öncelikle, bu çalışmanın ele alınış tarzı, on altıncı yüzyılda ve on yedinci yüzyılın başında ibadete ait geniş bir yazı topluluğunun etkilerini gözönüne sermektedir, örnek olarak Cizvit Tarikatı kurucusu Ignatius Loyola'nın (1491- 1556) yazıları verilebilir.

Spiritual Exercises adlı yazısında Ignatius "tinsel deneyim"i şöyle tanımlıyor: "Kendi bilincini meditasyon yoluyla, temaşa ya da ibadet yoluyla sessizce ya da yüksek sesle inceleme yolu" ve şöyle devam ediyor Loyola, "ruhun gereksinimleri genellikle olgularla doyurulmaz, daha çok içsel duyuyla ve şeyler için duyulan arzuyla olur" (Execitia Spiritualia (1548), çev. Loongıidge, s. 4 ve 7).

Yeni kurulmuş olan Cizvit koleji La Fleche'te, Cizvitler tarafından eğitilmiş olan Descartes, kendi "Meditasyonlar" ını açıkça durağan olgu kümeleri olarak tasarlamamıştır, etkisi yalnızca yazarı izlemeye hevesli ve metinde bulunan düşünümleri içselleştirenler tarafından duyulabilecek bir dizi devingen deneyim olarak tasarlamıştır: "Benimle birlikte ciddi bir şekilde meditasyon yürütmek isteyen ve yürütebilecek olanlar dışında kimseyi bu kitabı okumaya zorlamıyorum" (Meditasyonlara Önsöz AT VII 1 1 : CSM II 8).

Başlangıçtan itibaren bu içsel ya da öznel yönelim ortadadır. Düşüncenin akışı, dünyadan soyutlanmış yalnız düşünürün düşünümlerini izlemektedir: "Bugün zihnimi her türlü kaygıdan arındırdım ve kendim için esnek bırakılmış serbest bir zaman ayırdım. Burada tamamiyle yalnızım" (AT VII 17-8: CSM 11 12). Ner "Meditasyon" bir günü kaplayacak şekil- de tasarlanmıştır ve her biri, bir sonraki keşif aşaması başla- madan önce, o ana dek kazanılmış olan içgörüleri yineleyen bir özetle son bulmaktadır

Descartes Sözlüğü-John Cottingham- Doruk Yayıncılık.


ZİHİN VE BEDEN



Descartes 'zihin' (fransızca esprit, Latince mens) ya da 'ruh' (Fransızca ame, Latince anima) terimini bilinçli, düşünen ben'e işaret etmek için kullanır

Yöntem Üzerine Konuşma'da belirttiği gibi (AT VI 330: CSM I 127) "sayesinde benim ben olduğum bu 'Ben' ".
Daha sonra, Meditasyonlarda bu kavrayışı daha tam hale getirir: İkinci Meditasyon'da 'Öyleyse ben neyim?' diye sorar ve yanıt verir: "Ben kati anlamıyla yalnızca düşünen bir şeyim (res cognitans), yani ben bir 'zihin veya zekâ veya akıl veya ratioyum* (mens, sive animus, sive intellectus, sive ratio, AT VII 27: CSM II 18). Daha sonra, 'düşüncenin' tanımı iradi ve akli faaliyetleri içerecek şekilde genişletilir: "Öyleyse ben neyim? Düşünen bir şey Bu (şey) nedir? Kuşku duyan, idrak eden, evetleyen, redde den, isteyen ve istemeyen bir şey ..." (AT VII 28: CSM II 19 bu pasajda, imgeleme ve duyusal algıya sahip olma 'düşünen bir şeyin' yaptıklarının listesine eklenir, ancak bu son iki yeti daha sonra, Altıncı Meditasyon da kendilerine ait özel bir kategoride incelenmeyi (ele alınmayı) gerektirir hale gelir; Descartes'ın "düşünce" genel yaftası altında sınıflandırdığı akli ve iradi faaliyetler hakkında Meditasyonlar ın sonunda ortaya çıkacak merkezi olgu bunların cisimden tamamıyla ayrı bir töze ait olduklarıdır. "Bir yandan, yalnızca düşünen, uzama sahip olmayan bir şey olduğum denli, kendimin açık ve seçik bir ideasına sahibim; ve diğer yandan yalnızca uzama sahip, düşünmeyen bir şey olduğu denli, açık ve seçik bir cisim ideasına sahibim" (Altıncı Meditasyon, AT VII 78: CSM Ii 54;

Descartes 'ın zihnin cisimsel olmadığı tezi, zihnin bedenden özsel ayrıklığı, en çarpıcı ve ihtilaflı öğretileri arasındadır. Muhtelif sebeplerden ötürü bu teze doğru yönelişi görülmesine rağmen, bu tez için verdiği saf metafiziksel uslamlamaları zayıftır.

Varolduğundan kuşku duyamazken bir bedene sahip olduğundan kuşkulanmaya muktedir olmasının "[kendisinin) bütün özü ya da doğası düşünmek olan bir töz olduğunu ve varolmak için herhangi bir yere ya da maddi şeye gerek duymadığını ve ... beden varolmasa dahi ne ise o olmaktan çıkmayacağını" gösterdiğini ileri sürer ( Yöntem Üzerine Konuşma, Bölüm IV, AT VI 33: CSM I 127).

Descartes Sözlüğü- John Cottingam
AHLAK

Descartes 'ın ahlâk konusunu ağırlıklı olarak tartıştığı metinlerin Bohemya Prensesi Elisabeth ile yazışmalarından ve Tinin Tutkuları (1649) adlı kitabından oluştuğu görülmektedir.

Descartes ahlâk alanında temel olarak tutkuların nasıl ortaya çıktıklarını ve buna bağlı olarak nasıl denetim altında tutulabileceklerini çözümlemeye çalışır. Tutkular ona göre duygular ve imgelemle avnı öbektedir, yani zihnin dışarıdan edindiği algılardır. Bu düzenekçi incelemenin ardında ahlâki bir yaklaşım da sezilir: tutkuların hangi düzeneğe göre ortaya çıktıklarım araştırmaktaki ana amaç, onların nasıl denetlenebileceklerinin bilgisini edinmektir.

Tutkular üzerinde doğrudan denetimimiz olmasa da ne olduklarını ve nasıl ortaya çıktıklarını öğrendikten sonra onları dolaylı olarak denetim altına alabiliriz. Böylece yol açabilecekleri kötülükleri önlemek ve onlardan neşe türetmenin becerisini kazanmak olanaklıdır. Son çözümlemede, her ne kadar bir ahlâk dizgesi oluşturmanın felsefenin en önemli amaçlarından biri olduğuna değinse de ya da ahlâk bilimini "bilgi ağacı"nın ayrılmaz bir parçası olarak görse de Descartes 'ın dört başı mamur, dizgeli bir ahlâk felsefesi öğretisi yoktur. Kuşkusuz bu eksıklikte ani ölümünün de payı büyüktür.

Felsefe Sözlüğü
Bilim ve Sanat Yayınlar

İKİCİLİK


Ikicilik, doğaları kökten bir biçimde karşıt olan '' iki ayrık tözün, zihnin (veya düşünen töz'ün) ve bedenin (veya uzamsal töz'ün) olduğuna dair Descartesçı düşünceye verilen standart bir etikettir.

Descartes llkeler de şöyle yazmaktadır "Her töz kendi dogasını oluşturan temel bir özelliğe sahiptir ve sahip olduğu diğer tüm özellikler bu temel özellik sayesinde mevcuttur. Uzunluk, derinlik ve genişlikte uzam cisimsel tözün; düşünce ise düşünen tözün doğasını oluşturur. (AT VII 25: CSM I 210).

Altıncı Meditasyon da, açıklandığı gibi, uzam ve düşünce özellikleri karşılıklı olarak' uyuşmaz özelliklerdir Uzamsal bir şey düşünemeyen bir şey’dir ve düşünen bir şey uzamsal bir şey değildir (karş. AT VII'ı, 78: CSM 11 547.

Ancak, Descartes 'ın evreni tam olarak kaç tane töz içermektedir? Ontolojik bir bakış açısından, 'ikicilik' terimi bir yandan tekçilik (özellikle Spinoza ’nın savunduğu tek bir töz olduğuna dair görüş) ile, öte yandan da çokçuluk (örneğin Leibniz ’in savunduğu ve evrenin sınırsız çoklukta töz içerdiğine dair görüşü ile karşıtık içerisindedir. Burada sayılar ('Bir,'Iki','”çok”) yanıltıcı olabilir. Çünkü zihinler dikkate alındığında Descartes bir çokçudur: “Her bir bireysel insan zihni ayrı ve ayrık bir tözdür. İster birimizin kendisini düşünen bir şey alarak kavrıyor olması ve düşünsel olarak ister uzamsal ister düşünen olsun diğer tüm tözlerden ayırması gerçeği dikkate alındığında, her birimizin her bir diğer düşünen tözden ayrı olduğu kesindir... " İlkeler Bölüm I, madde 60.

Öte yandan. cisimsel töz durumunda Descartes ın konumu tekçidir.Kaya , taş ve gezegenler gibi bireysel cisimler töz değildirler; sadece" her yere yayılan uzamsal tek bir tözde oluşmuş değişikliklerdir.

Tözlerin sayılarının bu bakışımsızlığına rağmen Descartes tözden kavram veva kategori olarak bahsetmektedir ve "ikicilik" etiketinin yol açtığı şey de budur. Bir kolaylıkla iki tane açık ve seçik şeye sahip olabiliriz. Bunlardan birincisi yaratılmış olan düşünen töze, diğeri de cisimsel töze ilişkindir (İlkeler Bölüm I, madde 54) . Ancak bu sınıflandırmanın tam olabilmesi için, kelimenin tam anlamıyla töz olarak nitelendirilebilecek tek töz olan "yaratılmamış ve bağımsız olan düşünen töze, yani Tanrı'ya ilişkin fikrimizi de bu iki açık ve seçik fikre katmak zorunluluğu vardır. (karş. llkeler Bölüm I, madde 5

'İkicilik' terimi, özellikle çağdaş zihin felsefesi tarafından Descartes 'ın zihnin cisimsel olmaması doktrinine atıfta bulunmak için kullanılmaktadır. Descartes'ın ortaya koyduğu şekliyle "bu 'ben' -yani beni ben yapan ruh- bedenden tamamiyle ayrıktır ve beden var olmasa dahi kendisi olmaya devam eder" (AT VII 33: CSM I I2.
Descartes Sözlüğü-John Cottingham












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder