Maurice Blanchot (1907-2003)
1907'de Fransa'da, Saône-et-Loire'da doğdu. Roman, anlatı ve deneme yazarı. Ancak bu türler arasındaki ayrımları ve sınırları ortadan kaldıran bir tarzda yazdı. Georges Bataille'ın kurduğu Critique dergisinde Marcel Arland, Raymond Aron, Fernand Braudel, René Char, Michel Deguy, Michel Foucault gibi yazarlarla çalıştı. Daha çok edebiyat ile dil arasındaki ilişkiyi ele alan denemeleriyle tanınmıştır. Melville, Kafka, Bataille, Sade, Artaud, Proust, Musil ve Nietzsche gibi yazarlar ve Mallarmé, Char, Lautréamont, Rilke ve Hölderlin gibi şairler üzerine incelemeleri vardır. Blanchot'ya göre dil, dış dünyayı, gerçekliği yansıtmanın bir aracı değildir; aksine dil, edebiyatın nesnesi olarak, gerçekliği yıkar. Edebiyatın konusu da gerçekliğin yokluğudur. Dolayısıyla yazma eylemi, kelimelerin içlerinde barındırdıkları ölüm vasıtasıyla yokluk ve hiçliğe varır. Eleştiri ancak eserin özünde var olan sessizliği dile getirebilir. Hayatını bütünüyle edebiyata ve kendine özgü o suskunluğa adamış olan Maurice Blanchot, Bataille, Barthes ve Derrida gibi dilin özünü, yapısını ve sınırlarını tartışarak, yazma eylemini ve edebiyatın sorduğu "soru"yu sorgular. Başlıca eserleri: Thomas l'obscur (1941, Karanlık Thomas, Metis, 1993); Aminadab (1942); Faux pas (1943, Yanlış Adım); L'arrêt de mort (1948, Ölüm Hükmü, Kabalcı, 1999); Le Très-Haut (1948, Kadiri-Mutlak); La part du feu (1949, Ateşin Payı); Lautréamont et Sade (1949); Au moment voulu (1951, İstenilen Anda); Celui qui ne m'accompagnait pas (1953, Bana Eşlik Etmeyen); L'espace littéraire (1955, Yazınsal Uzam, YKY, 1993); Le dernier homme (1957, Son İnsan); Le livre à venir (1959, Gelecek Kitap); L'attente l'oubli (1962, Bekleyiş Unutuş); L'entretien infini (1969, Sonsuz Söyleşi); L'amitié (1971, Dostluk); La folie du jour (1973, Günün Deliliği, Altıkırkbeş, 1996); Le pas au-delà (1973, Öteye Adım, Ayrıntı, 2000); L'écriture du désastre (1980, Felaket Yazısı); De Kafka à Kafka (1981, Kafka'dan Kafka'ya). Blanchot biyografi
Christophe Bident
Hâkim ve sıradışı, işte Maurice Blanchot'nun edebi, kritik ve felsefi yapıtının 20.yy. boyunca sahip olduğu
yer. Bu dev ve önemli yapıt en coşkulu hayranlıklara ve en şüpheci yermelere
sebebiyet verdi. Samimi ve şaşırtıcı bir dünyada, keskin bir dil, derli toplu
bir lirizm, her defasında kendini tüketme uğruna kendini yenileyen olay
örgüsüyle anlatılar, zor rastlanılan bir ilgi alanı sundu, ötekine karşı
duyulan ezeli bir ahlaki samimiyetin alanı: belleğine karşı, diline, nefes alıp
verişine, boğulmasına, hassasiyetine, sırrına.
Kritik yapıtları yüzlerce kitabı yorumladı,
birkaç klasikten neredeyse tüm çağdaşlarrıa kadar; kendisinden önce gelen büyük
yazar ve filozoflarla (Nietzcshe, Hegel, Heidegger, Hölderlin, Mallarmé, Valéry, Rilke, Kafka, Sade, Lautréamont, Artaud...) ve kendisine eşlik edenlerle (Char,
Paulan,
Sartre, Leiris, Klosowski, Laporte, Foucault, Derrida, Nancy, Duras,
Mascolo,
des
Forêt!
giriştiği sonu gelmeyen
bir diyalog içerisinde, kendisine has bir edebiyat yaklaşımı kavramsal sözlüğü
yonttu. Maurice
Blanchot
bu diyaloga birkaç isim
de verdi: bitmeyen görüşme veya dostluk, ve artık ismi onlardan
ayrı geçmeyen ona en yakın yazarlar Emmanuel Lévinas, Georges Bataille
ve
Robert Antelme ile olan bu dostluğunun
içinde felsefi yapıtını ördü. Felaketin ötesinde, komünist ideolojilerin ve
toplumsal mitolojilerin yıkımının berisinde, komünoter düşüncenin zorunluluğunu
ve gerekliliğini, mesela ilkin "itiraf edilmemiş birliği, "birliksiz
birliği" savunabilen felsefesini.
Bu yapıtı yaşamı boyunca
gizli saklı kalmış olsa da, hiçbir tanıklık, fotoğraf, röportaj kabul etmeden,
örnek bir şekilde kişiliğini tüm medyalaştırmadan arındırarak ve
Malìarmé'den miras "Yazarın
biyografisi olmaz" düşüncesini benimsemeye çalışarak Blanchot bunu kendisi istedi. Bu sayede bizi yazarın
olabilirliği ve meşruiyeti üzerine düşünmeye çağırır; üstelik ideolojiler,
yazılar, kopukluklar ve tarihsel mutlak (Auschwitz) üzerine hem canlı hem mesafeli bakışını paylaşır bizimle.
Kökeninden başka bir kopukluğu olmayan bir bakışla (gazeteci kalemiyle, Blanchot
30'lu yıllarda aşırı sağ için militanlık yapmıştı)
ve aşırı sola dahil olarak, "Öyle düşün ve hareket et ki, Auschwitz
bir daha asla
tekrarlanmasın" siyasi düsturuyla reddettiği bu kökenle, düşüncenin nasıl
sadece özden kaçışta ve edebiyatın da, Fransız edebiyatından farklı olarak, tüm
reaksiyonlar unutulduğunda süregeldiğini anlatır.
Fransız bir gençlik
Maurice Blanchot, 22 Eylül 1907'de, Burgonya'nın Quain köyünde, toprak sahibi zengin ve koyu katolik bir ailenin çocuğu olarak
dünyaya geldi. Edebiyat birikiminin tohumlarını, büyük ailelerin çocuk eğitmeni
babasının yanında attı. Felsefe ve Almanca eğitimi aldığı Strasbourg
Üniversitesi'nde
1923'e doğru, Litvanya'dan gelen musevi bir öğrenci ile yıkılmayan bir
arkadaşlık kurdu: Emmanuel Lévinas.
Blanchot Levinas'ı
Fransız Edebiyatına (sürrealizmden uzak: Proust ve Valéry
ile); Lévinas da
Blanchot'yu Alman Felsefesine başlatır (fenomenoloji ve
Heidegger).
1929'da Blanchot
Paris'e gider.
Sorbonne'da kuşkucular üzerine bir tez savunur ve Saint-Anne'da tıp eğitimine
başlar. Ancak onu Üniversite'den çok gazetecilik ilgilendirir. Aşırı sağa ait
birçok gazete ve dergide adı geçer: daha çok siyasi, bazen de edebi katkılar. Thierry
Maulnier yönetimindeki
Fransız Hareketi'nden ayrılan gençlerle zaman geçirir. Anti-kapitalizm,
anti-parlamentarizm, anti-komünizm, tinselcilik ve klasisizm vazgeçilmez
sözcükleri olur. Anti-almancılık ve dolayısıyla anti-hitlerciliği de bunlara
ekleyebiliriz: Blanchot
aynı zamanda nazi
ihtilaslarını ele vermeye
hazır milliyetçi musevilerin de arasındaydı. 1933'den itibaren, arkadaşı Paul
Lévy
tarafından yönetilen Le
Rempart gazetesinde, musevilerin
çalışma kamplarına ilk götürülüşlerine isyan eder.
Hem kişisel (bir
arkadaşının ölümü, gittikçe kötüleşen sağlık durumu) hem de tarihsel nedenler
(Münicn'ten Vichy'e milli bozgunculuk) onu, 1938 ve 1940 arasında, yavaş yavaş
milliyetçi hareketten uzaklaştırır. Savaşın, Georges Bataille ile tanışmasının ve Direniş ile
yakınlaşmasının da elbette bunda payı var. Haziran 1944'te, idam mangasından bir
mucize eseri kurtulması, doğduğu evin duvarında, ona hayatta kalmış olduğu
hissiyatını bırakır (sonradan "artık ölüm anım hep duruşmada"
yazacaktır). Ve edebiyatın verdiği güçle, ölümün en uç yüzüyle gözgöze geldiği
zamanlarda yazdığı ve kurduğu yazını sayesinde, kimliksel mitlerin iç
çöküntüsüyle ilişkisini keser : “Yazmak yazmak sorusu olarak, soru ki içinde
yazı var ve onun içinde de soru var, artık sana “olan”la bir bağ kurdurtamıyor-
en ta gelenek, düzen, kesinlik, gerçek, her türlü köksalma olarak anlaşılan
şey- bir gün edebiyatın geçmişinden aldığın."
Edebiyattan kopuş
1933 ten itibaren, Maurice
Blanchot bir roman
yazmaya başlamıştı, Thomas l'obscur (Karanlık Thomas), ve birkaç verimsiz denemeden sonra (birkaç elyazmasını yakar),
sonunda 1940'ta
Roman 1941'de, peşinden
de hemen bir ikincisi, Aminadab yayımlanır. Birkaç gençlik surunu ele
verse de, mesela Giraudoux
ve Kafka'nın etkisi bariz
olsa da, eleştirmenler Blanchot'yu Yeni Fransız Edebiyatının birinci
sıralarına yerleştirir. Sonra da "yeni roman" a yakındır derler; ama
o kendini hiçbir ekole ait bulmaz. Romanda ve anlatıda (bu iki akımın ayrı
olduğunun üstünde durur), yeraltında ve hükümdar, az okunan ama seçkince tanınan,
kendi yolunu izler. Le Très-Haut'ram (1948, Yücelerin Yücesi) da ait olduğu ilk kurmacalardan itibaren,
daha kısa, daha az referanslı anlatılara geçer, daha çok sözün/konuşmanın yoğun
ve anonim biçimine önem verir. L'arrêt de Mort'dan (1948, Ölüm Hükmü) L'attente l'oubli 62, Bekleyiş Unutuş) ve L'entretien infini'ye (1965, Sonsuz Söyleşi) kadar, bir tutkulu, bir erotik, bir dost
canlısı, bir hayalperest, bir fantastik olan iki veya üç kişinin karşılaşmasına
eşlik ederiz. Tutkunun veya kaybolmanın sınırında erkek ve kadınların arasında,
Blanchot hala aralarında kalabilenlerin izini sürer, bu aldatıcı ve
herkesin başkasında mutlak bir kaynak, tanrısal bir mutluluk ve
indirgenemez bir sır bulduğu andan yola çıkarak.
Aşırı teatral olan
Blanchot'nun yazısı birkaç sakat ve patlayıcı olaya yoğunlaşır; bu olayların
vücutlarımızda ve bilincimizde nasıl yayıldığına ve bunları hala
anlatabilmenin, anlatmak istemenin yarattığı meydan okumaya. Empédocle
dergisinde 1949'da
yayımlanan kısa kurmacası La folie du jour (Günün deliliği) ile Blanchot Auschwitz'den sonra anlatının olabilirliği sorusunu
sormuştu. "Bir anlatı mı? Yok anlatı hayır, bir daha asla" diye
bitirir, Yazılmak artık sadece silinmekle olabilir: özelin teşhirinin doğurduğu
en az utanılan noktaya duyulan saygıda. Eleştirel yapıtlarında da buna nötr adını
verir. Edebiyatın bu yıkılmaz tarafsızlığı (nötrlüğü), her okura kabına
sığmayan bölüm ve itiraf beklentisini sorgulatır -edebiyat beklentisini.
Edebi alan
İlk eleştiri (kritik)
kitabı 1943'de çıkar: Faux Pas (Gaf) yazarını anında genç
eleştirmenler arasında en umut vereni mertebesine yükseltir. Kurtuluştan sonra
Blanchot en prestijli dergilerde yazar: L'Arche, Critique, les
Temps Modernes ve 1953'te yeniden basımından beri La Nouvelle Nouvelle Revue Française.
Romanları ve
anlatılarından ziyade, büyük kitaplar için bitişiklik yaptığı bu yazılar ismini
dünyaya tanıtır: la Part du Feu (1949), L'Espace littéraire (1955, Yazınsal Uzam/Alan), Le livre à venir (1959, Gelecek Kitap), L'entretien infini (1969, Sonsuz
Söyleşi), L'Amitié (1971, Arkadaşlık). Blanchot
yine de asla anlatısal ve eleştirel yazıyı birbirinden
ayırmaz. Bir anlatıdan bir denemeye aynı cümleler dolaşır (Artaud üzerine bir yazıda örneğin, Dernier
Homme'un (Son İnsan) son sayfalarında). Eleştirel
denemelerine yayılan çabalar da her şeyden önce, sürekli yeni ve hep daha fazla
titiz yazı biçimleri arayan, yorulmak bilmeyen bir yazarın çabalarıdır. Bu
araştırma eleştirel düşünceye devrimci bir yol açar (Blanchot'yu her hafta
NNRF'te okuyan Barthes,
Deleuze, Bataille, Derrida, Foucault,
Sollers de bunu bilir ve
söylerler).
Yazarlarla yaşadığı çok
kişisel bir meditasyon ona hareket verir. Blanchot ölmenin ve yazmanın başka
bir zamanında kişiliği tarafsızlaştıran (nötrleştiren) deneyimlere ilgi
duyar, "bitmeyen ve durmayan". Bizi yazarın güzergâhını Orpheus
olarak okumaya davet
eder. Yapıtın tüketen ama hiç tükenmeyen yönünü hayal eder, o hiç alışılmamış,
gecenin kalbinden hep aşırılmış, "öteki gece"nin, artık
"varlığın gizlenmesi"ne açık yazarın uykusuzluğunu misafir eden gece,
çünkü işte o zaman ona kayboluşun özü, varlığın dibinde varlığın yokluğu,
zamanın başlagıcının da evveliyatı, dilin daha sadece bir fısıldama, şiirin
özüne hep daha fazla yakın duran hızlı ve kesintisiz bir düzyazı olan kökeni
belirir.
Siyaset ve toplum
1958'de, Eze köyünde on yıllık emeklilikten sonra, Paris'e geri
döner. Bu dönüş sağlam ve esnemez aşırı sol yandaşlığının meşru başlangıcı
olur, Bataille
(1962'de ölür) ve (bu
harekata katılmayan) Levinas'tan sonra en yakın arkadaşlarının eşliğinde: Robert
ve Monique Antelme, Marguerite Duras, Louis
René des Forêts, Maurice Nado, Elio ve Ginetta Vittorini.
Asıl tür bu başkoymaları
gerçekten başlatan Dionys Mascolo ortaklığında, 1958'de de Gaulle darbesine karşı, 1960'ta Cezayir savaşına
karşı (daha çok "121 manifestosu" olarak bilinen Décìaratio
sur
le droit à l'insoumission dans la geurre d'Algérie {Cezayir savaşında boyun eğmeme hakkı üzerine
açıklama) sının da başyazarıydı),
1968'de de Yazar-Öğrenci Komitesi için yazdı. Aynı arkadaşlarla bir Revue
Internationale çıkartmak
için uzun seneler harcar. Derginin ana bölümü "Şeylerin gidişatı"
anonim tutulan yazarlardan parçalar sunmak ister. Her düşüncenin bir komşu
düşünce tarafından ayıklandığı ve ayrıştırıldığı komünoter bir dergi. Bu
projenin 1962'de başarısızlığı Blanchot'yu yıkar.
1968'den sonra, aşırı
solun Filistin yanlılığı konusunda fikir anlaşmazlığı, peşine yeni ve acımasız
bir hastalığın gelişi Blanchot'yu kamudan uzaklaştırır. Fragmanter (parçalı) ve
felsefi yazın zamanıdır. Pas au delà ve L'Ecriture de Désastre'i (Felaket Yazısı), La communauté inavouable (İtiraf Edilemeyen
Cemaat/Birliktelik) ve arkadaşlarının
yazıları ve düşünceleri üzerine kitapçıklar izler: Celan, Foucault, des
Forêts, Mascolo. Sınırlarına dek
zorlanmış, parça parça yazma gerekliliği kendi namına tüm dil etkilerini dışarı
iter. Tüm merkezi otoriter duruştan vazgeçişi onaylar. Yazıyı aslında başka
şeye meyilli bir harekete emanet eder; bilgiyi bilgi-olmayana; düşünceyi Tarih'in
mutlak olayını koruma yeri olan depreme yani Soykırıma emanet eder. Yıkımın
düşüncesidir. "Düşünmek, yıkımı art niyet olarak adlandırmaktır
(çağırmaktır)."
Sonuçta düşüncenin, bugün
bile olabilirliğini göstermek ister Blanchot. Nihilizmsiz, tüm bilinciyle, daha önce Georges Bataille'a 1962'de bir mektubunda yazdığı
gibi: "Gerçek ve insan geleceği üzerine söylenenleri sadece
"mutlak" bir umutsuzluk zemini üzerinde kabul etmeye hazırım."
Kaynak: www.blanchot.info
Fransızca Aslından Çeviren: Atakan Karakış
Monokl, Yıl:1 sayı: III
|
Akımlar
- Felsefi "izm"ler
- Sofizm
- Stoacılık
- Kuşkuculuk
- İdealizm
- Yeni Platonculuk
- İnsancılık (Hümanizm)
- Usçuluk
- Deneycilik
- Eleştiricilik (Kritisizm)
- Materyalizm
- Liberalizm
- Hiççilik (Nihilizm)
- Sosyalizm
- Marksizm
- Olguculuk (Pozitivizm)
- Postpozitivizm
- Pragmatizm
- Fenomenoloji (Görüngübilim)
- Yeni Kantçılık
- Mantıkçı Pozitivizm
- Yeni Hegelcilik
- Yapısalcılık
- Çözümleyici Felsefe
- Varoluşçuluk
- Yorumbilgisi (Hermeneutik)
- Frankfurt Okulu
- Feminizm
- Postyapısalcılık
M.Blanchot
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder