Gorgias

M.Ö. 5.yy.ın ilk çeyreğinde Sicilya’nın Leontinoi kentinde dünyaya gelmiş olan Gorgias, Syrakusalılara karşı yardım istemek için 427 yılında elçi olarak Atina’ya gittiği zaman artık iyice yaşlanmıştı. Olası görünse bile yaşamının üç evreye —doğa filozofu (“öğrencisi olduğu Empedokles’in etkisi altında), diyalektikçi (Elea okulunun etkisiyle) ve retorikçi (Kolrax ile Teisias’ın etkisi altında) — ayrıldığı yine de kesinlikle söylenemez. 

Retorikle ilgili eserlerinden geniş kapsamlı fragmanlar ve “Helena ile “Palamedes” adlı iki konuşma metni günümüze kalmıştır. Her çeşit ciddi felsefeyi, her gerçek bilimi kökten reddeden “Varolmayan Üstüne” başlıklı eserinden —görünüşe göre yazar bu arada kendini tamamen retoriğe vermişti— uzun ve tipik bir bölüm aşağıya alınmıştır. H. Gomperz ve W. Nestle gibi kimi çağdaş bilgeler, bu eserde yer alan üç sayı ve paralojizme dayalı “argümanları” Gorgias’ın bir ‘oyunu”, içeriğiyle ciddi bir şey kastetmediği sofistik retorik bir gösterişi diye açıklamaktan yanadır. Oysa bu görüş, Gorgias’ın argümanlarına temel teşkil eden Zenon’un diyalektiği ile karşılaştırılarak çürütülmüştür. Ayrıca Gorgias’ın üçüncü say için sıraladığı argümanlar, onun burada bilgi kuramının (ve dil felsefesinin) gerçek sorunlarına, nesnenin düşünen özneyle ya da düşünceyle, düşüncenin de kendisini ifade eden sözle ilişkisi sorununa ciddi şekilde eğildiğini göstermektedir. Ve bu Gorgias aslında hiçbir şeye inanmamakta ya da yeryüzünde tek bir şeye inanmaktadır: Sözlerin gücüne, ustalıkla biçimlendirilmiş ve ince bir üslup verilmiş sözlere; o bu sözlerin insanı şaşılacak derecede etkilediği kanısındaydı, hatta yurttaşlarında yarattığı mucizeyi etkileri sanatı sayesinde kendisi görmüş, yaşamıştı, üstelik ciddi şekilde inanmadığı, ne uzmanlığına (meğer ki salt biçimsel retorik alanında olsun) ne de karakterine özgü olmadığı halde. Çünkü Gorgias’ın “sanatının amacı gerçeği idrak etmek değil, sadece eleştiriden uzak dinleyici kitlesinin gözünü bağlayan, bir Thukydides’in üslubunu bile derinden etkileyen parlak bir görünüşe ulaşmaktı; ayrıca bu sanat, Delphoi’deki tanrıya kendi adına som altından bir heykel adayabilecek kadar gelir elde etmesi ne de yaramıştır. Ne var ki, Protagoras ile önde gelen diğer sofistlerin insanları eğitme ve onlara ‘erdemi” öğretme konusundaki iddialarını manevi bir değişimden sonra ilkesel olarak terkeden, kendini teori ve pratikte tamamen retoriğe veren Gorgiasın davranışı, Platon’un belirleyici hükmüne göre, bu sofistler için çok tipiktir. Öyle ki günün birinde bu sofistler, Grek ulusunda öncü güç olan her çeşit ciddi felsefeyle rekabete girişecektir. Bu yüzden, gerçek varlığı arayan ve bulan Platon’un, parlak görünüşün ustasıyla, yani retorikle MÖ. 392 yılında “Gorgias” adlı ünlü diyaloğunda giriştiği yok edici hesaplaşma, bunun yalnız nesnel bir hak ve yetkiden dolayı değil, üstelik —bir an Platon’un karakterini ve dünya görüşünü düşünürsek— deyim yenindeyse psikolojik bir zorunluktan dolayı gerçekleştirildiği göz önüne alınırsa anlaşılır.

Sokrates’ten Önce Felsefe II-Hazırlayan Wilhelm Capelle-Kabalcı Yayınevi


Gorgias

MÔ 480 civarında Leontinoi'da doğar. Empedokles'in öğrencisi olan Gorgias MÔ 427'de, Leontinoi'un Syrakousai'a karşı Atina'dan yardım isteyen bir elçilik heyetinin lideri olarak Atina'ya gider. Konuşmalarıyla elde ettiği büyük başarı, Yunanistan'ın çeşitli şehirlerine gittikten sonra ünlü Epitaphios'u [Cenaze Söylevi] okumak için Atina'ya döndüğü zaman tekrarlanır. Hayatının son yıllarını Pherai tiranı Iason'un yanında geçirir ve rivayete göre burada öldüğünde yüz yaşını geçmiştir. Yazarı olduğu Yokluk Üzerine Palamedes 'in Savunması ve Helene'ye Övgü adlı eserlerin hepsi günümüze ulaşmıştır. Gorgias'ın Yokluk Üzerine (bu eserin iki versiyonu günümüze ulaşmıştır; daha eski olanı anonim bir yazara ait Melissos, Ksenophanes, Gorgias Üzerine' de yer alır, daha yenisi Sekstos Empeirikos (180-220) tarafından Pros mathematikous'un Bilginlere Karşı yedinci kitabında aktarılmıştır) kanıtladığı üç tezin hepsi de Parmenides'e ve daha genel anlamda Elealılara karşıttır: hiçbir şey yoktur, bir şeyler var olsa bile, onları bilmek mümkün değildir; bir şeyler var olsa ve bilinebilse bile, başkalarına bildiremez.

Elea karşıtlığı

Parmenides'in "var olmayan"a atfettiği düşünülemezlik ve söylenemezlik özelliklerini Gorgias 'ın var olmaya atfettiği apaçıktır; Gorgias ilk argümanı yoluyla var olma ile var olmamayı birbirinden ayırt etme imkanını yok eder; ikinci argümanıyla Parmenides'in var olmamanın düşünülemez, dolayısıyla da bilinemez olduğuna dair tezini çürütür; ayrıca dilsel açıklamaların "öznel gerçeklikleri göstermek" (deloun ta pragmata) anlamına geldiğini öne süren dilin nesnel algısını çürütür. Protagoras toplamda Elea ontolojisinin ironik, ama katı bir tasfiyesini sunar ve son teziyle iki önemli sonuca varır. Bir yandan logosu varlığı ifade etme işlevinden kurtarır, diğer yandan iletişimin fiili olarak nasıl gerçekleştiği meselesini ortaya atar.

Dil ve ikna

Gorgias Helene'ye Övgü'de dilin tam özerkliğe sahip olmanın yanı sıra duygusal ve irrasyonel türden psikagojik bir işlevi olduğunu, bundan dolayı "korkuyu yatıştırmayı, acıyı ortadan kaldırmayı, neşe uyandırmayı ve merhameti artırmayı" başardığını öne sürer (82B 11 DK). Gorgias şiiri tanımlarken bu tezi temel alır ve Aristoteles Poetika'da tragedyayı bir taklit şekli olarak tanımlarken ve tutkuların katharsisini "merhamet ve korku yoluyla gerçekleştirir" derken Gorgias'ın tanımını gözönüne alır. Logosun işlevi, dinleyenlerin zihnini ikna etmek, anları belli görüşleri ve davranışları benimsemeye zorlamaktır; bu, şiirin ve retoriğin ortak işlevidir. "İkna etme" sanatı (A28 DK) olan retoriğin tek amacı budur ve her şey şiddet zoruyla değil, kendiliğinden ona boyun eğdiği için bütün diğer sanatlardan ayrıdır (A26 DK). Bu bağlamda edebi kurama ve retoriğe ortak bir kategori olan “aldatma" (apateı kavramı özel bir önem kazanır; kandırma, logosun yararlandığı bir araçtır ve edebi kuram alanında son derece olumlu bir işlevi yerine getirir, çünkü sanatsal yanılsama alanına erişmeye izin verir. Bundan dolayı Gorgias'a göre tragedya "bir aldatmacadır, aldatan, aldatmayana göre daha iyi hareket eder ve aldanmayı kabul eden, aldanmaya izin vermeyenlere göre daha bilgedir" (B23 DK)

Palamedes Savunması'nda aynı mesele sorunlu yönleri açısından ele alınır; logosun biçimsel niteliği ve psikagojik işlevi sanat ve retorik alanlarında yüceltilirken, adalet alanında durum farklıdır; çünkü burada hakikatin, gerçek[ten olanların aktarılması temel önem taşır. Odysseus tarafından haksız olarak suçlanmış olan Palamedes böyle bir görevden kaçınamaz. Logos yoluyla diğerlerine gerçekte olanları gösteremeyen Palamedes'in mahkûm edilmesi trajik bir sonuçtur, ama insanlar arası iletişimde her şeyin konuşanla dinleyenler arasındaki duygudaşlığı, ikna etme ve duyguları etkileme becerisini temel aldığını bir kez daha teyit eder. 

Epitaphios'ta logosun siyasi alandaki yaratıcılık durumu ele alınır ve logosa bir arada yaşam için gerekli olan ve pozitif yasalardan daha geçerli ve evrensel olan genel kuralların ifade edilmesi işlevi atfedilir; bu esnek beceriye bağlı olan "söylemlerin doğruluğu" ile “yasaların kesinliği" arasındaki ilişki, "uysal eşitlik" ile "katı adalet" arasındaki ilişkiye benzer. Bu tezat, Sofistlerin doğa ile yasalar arasında gördüğü tezada genel anlamda öncülük eder.

Antik Yunan, Ed.Umberto Eco, Sofistler, Aldo Brancacci


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder