Materyalizm


MATERYALİZM
Materyalizm (İng. Materialism, Fr. Materialisme, Alm. Materialismus)

En geniş anlamıyla materyalizm varolan her ne ise tamamiyle maddi olduğunu ya da en azından maddi olana bağlı bulunduğunu ileri sürer. (Materyalizm daha genel biçimiyle bütün gerçekliğin temelde maddi olduğu daha özel biçimiyle de insan gerçekliğinin maddi olduğunu ileri sürer) . Marksist gelenekte normal olarak daha zayıf ve indirgemeci olmayan bir materyalizm varolmuş, ancak kavram çeşitli biçimleri altında ortaya konmuştur. Aşağıdaki tanımlamalar öncelikle terminolojiye açıklık getirecektir. Felsefi materyalizm Plehanov 'u izleyerek tarihsel materyalizmden, Lenin 'i izleyerek bilimsel materyalizmden genel olarak ayırdedilir.

Felsefi materyalizm;

1- Toplumsal olanın biyolojik (ve daha genel olarak fiziksel) olana tek yönlü bağımlılığını ve birincisinin ikincisinden doğduğunu ileri süren varlıkbilimsel (ontolojik) materyalizmden,

2- Bilimsel düşüncenin en azından bazı nesnelerinin bağımsız varlığını ve olguları dönüştürücü etkinliği olduğunu ileri süren epistemolojik materyalizmden,

3- Toplumsal biçimlerin yeniden üretim ve dönüşümlerinde insanın etkin aracılığının belirleyici rolü olduğunu ileri süren pratik materyalizmden oluşur.

Tarihsel materyalizm, kadın ve erkeğin doğal (fiziksel) varlıklarının ya da daha genel olarak emek sürecinin üretim ve yeniden üretiminin insanlık tarihinin gelişiminde nedensel üstünlüğü olduğunu ileri sürer. - Bilimsel materyalizm, (toplumsal olanını da içeren) gerçeklik ile ilgili bilimsel inançların (değişen) içeriği ile tanımlanır. "Materyalist dünya görüşü" denilen şey (örneğin bilim yanlısı bir tutumu, ateizmi vb. içerebilen), (tarihsel olarak değişen) daha gevşek ve genel olan pratik inanç ve tutumlardan, bir Weltanschauung'dan (dünya görüşü) oluşur. Bu madde esas olarak felsefi materyalizm ile ilgilidir, tarihsel materyalizm ile olan ilgisi ancak özet biçimde verilmiştir.

Marx 'ın "materyalist tarih anlayışı 'nın felsefî açıdan başlıca önemli noktaları şunlardır:
  
    a. toplumsal yaşamda düşüncelerin öncelikle özerkliklerinin daha sonra da üstünlüklerinin reddi;

    b. soyut felsefî düşüncenin tersine yöntemsel olarak somut tarihsel araştırmaya bağlılık;

    c. toplumsal yaşamın üretim ve yeniden üretiminde insan etkinliğinin (praxis) merkezi rolünün kavramlaştırılması, buradan hareketle;

   d. insanlık tarihinde toplumsal ilişkilerin dolayımının ve doğanın dönüştürülmesinin nedeni olarak emeğin öneminin vurgulanması;
  
   e. Marx 'ın türsel bir hümanizm olarak anlaşılmış bir doğalcılığı savunarak insanı temelde doğa ile birliği içinde kavradığı erken dönem (özellikle Ekonomik ve Felsefi Elyazmaları) yazılarının dışavurumculuğundan; insanı temelde doğaya karşı ve onun egemeni olarak kavradığı orta ve geç dönem yazılarının teknolojik Prometheusçuluğa doğru değişme göstererek insan açısından doğanın anlamını vurgulaması;

   f. bütününde Marx 'ta insan-doğa ilişkisini içsel olarak -insanin temelde doğaya bağımlı olması ancak doğanın temelde insandan bağımsız olması biçiminde- simetrik olmayan bir şekilde ele aldığı, bilimsel GERÇEKÇİLİK'e doğru göreceli olarak gelişen bir bağlanma ve gündelik gerçekliğe sürekli bir bağlanış.

Yalnızca (c) maddesi Marx 'ın yeni pratik ve dönüştürücü materyalizmi, burada ayrıntılı olarak gözönüne alınabilir. Marx 'ın bu materyalizmi, insanın saf hayvan varlığından ya da etkinliğinden çifte bir özgürlükle ayrıldığı görüşüne dayanır; güdüsel belirlenmeden bağımsızlığı ve planlı, önceden dolayımlanmış bir biçimde üretimde bulunma özgürlüğü. Bu kavramlaştırmanın genel karakteri en özlü anlatımını Feuerbach Üzerinde Tezler 'de (8. tez) bulur; "Bütün toplumsal yaşam temelinde pratiktir. Teorinin gizemciliğine yol açan bütün anlaşmazlıklar akılcı çözümlerini insan pratiğinde ve bu pratiğin kavranılmasında bulurlar." Geleneksel, tefekkürcü materyalizmin edilgin, tarih-dışı ve bireyci özelliği ile/ ve klasik Alman idealizminin yalnızca idealize edilmiş ve yabancılaşmış bir biçim altında sunulmuş olarak değinip geçtiği toplumsal yaşamdaki dönüştürücü etkinlik ya da pratiğin rolü, Feuerbach Üzerine Tezler'in ikili ana temasını oluşturur.

Marx'ın, Hegel 'in Aklın Fenomenolojisi 'ni eleştirisinin özünün; Hegel 'in nesnelleşme ve yabancılaşmayı, nesnelleşmenin varolan (mevcut), tarihsel olarak özel, yabancılaşmış biçimlerini, bir Mutlak Özne'nin kendine yabancılaşmasının momentleri olarak kavrayarak, aynı anda bu kategorileri akılcı bir biçimde değiştirerek ve tamamen insani yabancılaşmamış nesnelleşme olanağının da yolunu tıkamakla tanımladığına ve karıştırdığına ilk ' dikkati çeken Genç Hegel'de Lukâcs olmuştur. ! Fakat bir defa bu ayrım, Marx 'ın kendi "nesnellik" kavramını kullanımında ve bu kavramın soy özellikleri taşıdığı konusunda üçlü bir kuşku yaratmıştı; bunun aydınlatılması en azından Feuerbach Üzerine Tezler'den bu yana Marx'ın materyalizmi için temel özellik haline gelmektedir. Şöyle ki, 1. tez, açık bir biçimde ayrıntılandırmasa da, (a)nesnellik ya da dışsal olan ' ile, bir öznenin üretimi olarak nesnelleşme (b) arasında bir ayrıma işaret eder ve 6. tez, toplumsal biçimlerin yeniden üretim ya da dönüşüm süreci olarak (b) ve (c) nesnelleşmeleri arasında bir ayrımı gerektirir.

Birinci tez Marx 'ı gerek şeylerin düşünceden bağımsızlığının materyalist kavranışı ve gerekse düşüncenin bir etkinlik olarak idealist kavranışının her ikisini de doğrulamaya ve böylelikle de (a) ile (b) arasında ya da Grundrisse'nin Giriş bölümündeki terminoloji ile söylersek, gerçek nesneler ile düşüncenin nesneleri arasında, ya da modern bilimsel gerçekçiliğin terminolojisi ile, bilginin fiili nesneleri ile bilgi üretiminin nesne edinme süreci ya da etkinliği arasında bir . ayrım yapmaya yöneltir. Bu ayrım bize, toplumsal alanda epistemolojik bir biçimde olduğu kadar ontolojik olarak da oluşturucu olan toplumsal pratiğin Marx için doğal bilimlerin nesnesi ' değil bir koşulu olduğunu anlamamıza olanak verir. Buraya kadar söylenenlerin ışığında görülen odur ki, Marx 'ın idealizme olan itirazı; geleneksel materyalizm insanın bilgi üretimindeki etkin rolünü bilgi üretiminin nesne edinme boyutundan soyutlarken, idealizmin, bağımsız: gerçeklik düşüncesini (bilgi üretiminin) fiili boyutundan gayri meşru bir biçimde soyutlamakta olmasıdır.

Altıncı tez açık bir biçimde, Feuerbach'ın hümanizmi üzerine kurulmuş olan bütün bireyci ve özcü toplum teorilerinin bir eleştirisini yapar ve Feuerbach'ın insanın tarihsel olarak gelişen toplumsallığının, kötülüklere karşı gerçek anahtar olduğu yolundaki antropolojik açıklamalarını tecrit eder. Ve bu tez, (b) ile (c) arasında; insanın amaçlı etkinliği ile bu etkinliğin koşulları ve aracısı olarak verili olmakla birlikte ancak (kendisi de) bu amaçlı etkinlik içinde yeniden üretilmiş ve dönüştürülmüş önceden varolan tarihsel olarak belirlenmiş toplum biçimlerinin yeniden üretimi ve dönüştürülmesi arasında bir ayrımı gerekli kılar. Bilinen nesnelerin birliğinin iki görünümü olarak (a) ve (b) arasında uygun bir ayrım meydana getirmedeki başarısızlık bir yandan epistemolojik idealist eğilimlere (Lukâcs ve Gramsci'den Kolakowski ve Schmidt 'e kadar, (a)'nın (b)'ye indirgenmesine), öte yandan geleneksel materyalist eğilimlere (Engels ve Lenin'den, Della Volpe 'ye ve "yansıtma teorisi"nin çağdaş örneklerine kadar, (b)'nin (a)'ya indirgenmesine) yol açmıştır. Dönüştürücü etkinliğin birliğinin iki görünümü olarak (ya da praxis ile yapının ikiliği olarak) (b) ve (c) arasında uygun bir ayrım meydana getirmedeki başarısızlık da bir yandan sosyolojik bireycilik, iradecilik, kendiliğindencilik vb. ile (örneğin Sartre 'da olduğu gibi, (c)'nin (b)'ye indirgenmesi), öte yandan determinizm, şeyleşme, hipoztaslaştırma vb. ile (örneğin Althusser 'de olduğu gibi (b)'nin (c)'ye indirgenmesi) sonuçlandı.

9. ve 10'uncu tezler özellikle Marx 'ın kendi yeni ve eski materyalizmleri arasındaki farklılıklarla ilgili kavramlaştırmasını ortaya koyar: "duygusallığı pratik etkinlik olarak kavramayan bu materyalizmle ulaşılan en yüksek nokta, tek tek bireylerin ve sivil toplumun üzerine (derin) düşünüştür (tefekkür) "Eski materyalizmin bakış açısı sivil toplumdur, yeni materyalizmin bakış açısı ise insan toplumu ya da toplumsal insanlıktır". Geleneksel materyalizmin problem alanı soyut bir tarih dışı bireycilik ve evrensellik üzerine kuruludur; birbirleriyle ve ortak doğallaşmış kaderleriyle dışsal ve içsel olarak ilişkili yalıtık durumdaki R. Crusoe'lar. Marx için bu kavramlaştırma epistemolojinin geleneksel sorunlarının ve genel olarak FELSEFE'nin temelini oluşturur. Maddi pratikten kopmuş tefekkürcü (düşünceye dalmış) bilinç için, kendi bedeniyle, diğer akıllarla, dışındaki nesnelerle ve hatta kendi geçmiş durumlarıyla olan ilişkisi problematik hale gelir. Fakat ne bu felsefi sorunlara ne de buradan çıkan pratik sorunlara saf teorik bir terapi ile çözüm bulunamaz. Örneğin, "bu düşüncelere yol açmış olan koşuları ortadan kaldırmak için kişinin kendi kafası dışında yalnızca birkaç fikir edinmek zorunda olduğu"na inanan (Alman İdeolojisi, cilt I, bölüm III) Genç Hegelci Stimer'in aksine "teorik karşıtlıkların çözümü yalnızca pratik bir biçim- de olanaklıdır ve bundan ötürü bir bilgi görevi değil, gerçek yaşamın görevidir; çünkü felsefe bu görevi yalnızca teorik bir görev olarak kavradığı için çözümsüz kalır" (Ekonomik ve Felsefi Elyazmaları, 3'üncü elyazması) . Bu nedenle "filozoflar dünyayı çeşitli biçimlerde yalnızca yorumladılar, sorun onu değiştirmektir" (11. Tez). Engels'in, daha sonraki felsefi yazmalarındâ özellikle Anti-Dühring'de Lııdwig Feuerbach'ta ve Doğanın Diyalektiği 'nde ayrıntılı bir biçimde ele aldığı materyalizmin daha çok kozmolojik evrendoğum (kozmoloji) yönüne verdiği bu abartılı önemi anlamak zordur. Bu konu yalnızca İkinci Enternasyonal'in önderlerinin (Bernstein, Kautsky, Plehanov) teorik formasyonlarında kesin bir moment oluşturmakla kalmamış, daha sonraları DIYALEKTIK MATERYALIZM diye bilinecek görüşün doktriner çekirdeği olarak sonraki çok sayıda tartışmanın etrafında döneceği merkezi de oluşturmuştur. Pozitivist ve evrimci (özellikle toplumsal Darwinizm) görüşlerin oluşturduğu bir bağlam içinde yazdığı yazılarda Engels ; (a) mekanik ve "metafizik" materyalizme karşı dünyanın değişmeyen ve durağan şeylerden değil, karmaşık süreçlerden oluştuğunu ve (b) indirgemeci materyalizm karşı, akli ve toplumsal biçimlerin (özünde maddi dünyanın [olanın] en yüksek ürünü olarak), maddi dünyaya (olana) indirgenemeyeceği ama ondan doğduğunu savundu. Lenin 'in Materyalizm ve Ampiriokritisizm'inin dolaysız hedefi Bogdanov gibi Bolşevik yoldaşları arasında hızla yayılmakta olan Mach 'ın pozitivist düşüncesiydi.

Gerek Engels gerekse Lenin , materyalizm ve idealizmin karşılıklı olarak birbirlerini dışarıda bırakan ve tam anlamıyla açıklığa kavuşmuş kategoriler olarak ele alındıkları çok sayıda değişik nosyonlarını kullanmaktadırlar ve genel olarak materyalizmin ontolojik ve epistemolojik tanımlamalarından, sanki bunlar dolaysız bir biçimde eşitlenebilirlermiş gibi söz etmektedirler. Ancak maddi olanın insan düşüncesinden bağımsızlığı, tek başına onun varlık alanında nedensel üstünlüğünü gerektirmez; bu, Platon'un Aquinas'ın ve Hegel 'in nesnel idealizmi ile tutarlıdır. Yukarıdaki (a) ve (b) maddelerinin -eğer akıl maddi olandan doğmuş ise o zaman bilginin olanaklılığının Darwinci bir açıklaması yapılabilir ve ter- sine olarak, tam ve tutarlı bir gerçekçilik erişilemeyen bir doğanın içine yerleşmiş doğal nedensel bir araç olarak insan anlayışını gerektirir- özsel olarak birbirlerine bağlı olduklarını ileri sürmek kesinlikle olanaklıdır. Ancak ne Lenin , ne de Engels bu bağlantıyı doyurucu bir biçimde açıklamışlardır. Engels'in ana vurgusunun ontoloji üzerine, Lenin'in.ise epistemoloji üzerine olduğu kuşku götürmez; ve bunları aşağıda olduğu gibi göstermek olanaklıdır: doğal dünya aklın ya da bilincin bütün biçimlerine önceldir ve nedensel olarak bağımsızdır, tersi değil (Engels). bilinebilir olan dünya (sonlu ya da sonsuz) her tür akıldan bağımsız olarak vardır, tersi değil (Lenin). Engels 'in materyalizminin dikkate değer bir özelliği, şüpheciliğin pratik olarak yanlışlanması üzerindeki vurgusudur.

Diğerlerinin arasında Dr. Johnson, Hume ve Hegel 'in düşünce yolunu izleyerek Engels -bazı betimlemeler altında ya da başka bir yoldan bilinen bağımsız bir gerçeklik düşüncesine bağlanışın askıya alınması anlamında- şüpheciliğin kabul edilebilir olmadığını ya da ciddiye alınamayacağını ileri sürmüştür. Ner ne kadar teorik olarak ele geçirilemez olsa da, şüphecilik pratik (Engels buna, Gramsci 'nin daha sonraları teorik olarak tam bilinçlilik kav- ramında dolaylı bir biçimde ifade ettiği gibi, şüphecilerin kendi dil pratiklerini de ekleyebilirdi) özellikle "deneyim ve çalışına" tarafından sürekli olarak yalanlanmakta ya da onunla karşıtlık içine girmekteydi. "Eger dogal bir süreçle ilgili yapmış olduğumuz kavramlaştırmanın doğruluğunu, onu kendimiz için yapmakla ka- nıtlama yeteneğinde isek...o zaman "kendinde şeyin" Kantçı kavranamazlığına bir son verilir" (L. Feuerbach bölüm II.). Engels 'te felsefenin pozitivist bir kavranışı ile bilimin metafizik kavranışı arasında (hemen bütün yazılarına sinmiş olan) bir gerilim varken, Lenin , felsefenin tarihsel materyalizm ve genel olarak bilimler ile olan ' ilişkisinde görece özerk bir Lockecu ya da emekçi rolünü açıkça kabul eder. Buna;

1.felsefi bir kategori olarak madde ile bilimsel bir kav ram olarak madde arasında açık bir ayrımın yapılması,

2.partinost (partizanlık) doktrininde, ? felsefi müdahaledeki pratik ve çıkar özellikleri- nin vurgulanması,

3. bilimsel değişme ile ILERLEME düşüncesinin, "göreli" ve "mutlak" HAKIKAT arasındaki yrım içinde uzlaştırılma (ve normatif olarak hem dogmatizme hem de şüpheciliğe karşı çıkma) çabası eşlik eder.

Diyalektik materyalist geleneğe damgasını vuran, doğa DIYALEKTIK'i ile yansıtmacı bir bilgi teorisinden oluşan bir karışımdır. Her ikisi de, aynı zamanda bunların karşılıklı tutarsız olduklarını da savunduğu BATI MARKSIZMI'nin kaynak metni olan Tarih ve Sınıf Bilinci'nde Lukâcs tarafından reddedilmiştir. Nesnelliği, tarihte sonuşmaz bir biçimde yaklaşılmış ancak nihaî olarak yalnızca komünizmde gerçekleşecek olan evrensel bir özneler arasılığa göre yeniden tanımlayan Gramsci ("Tarihsel Materyalizm" de) vurgunun kökeni metafizik olan ikinci kavrama ("materyalizm") değil, birinci kavram ("Tarihsel") üzerine konulması gerektigi unutulmuştur" diyerek Lukâcs'dan daha da ileri gitmiştir. "Praxis felsefesi, mutlak "historisizm", mutlak lâikleşme ve düşüncenin dünyevileşmesi, tarihin mutlak hümanizmasıdır" (Gramsci 1971, s.465). Batı Marksizminin diyalektik motiflere yakınlık duymuş olduğu yer onun materyalizme karşı olduğu yerdir. Örneğin Sartre için "materyalizmin hiçbir çeşidi" insanın tarihsel durumunun kesinlikle ayırdedici niteliğini oluşturan"... (özgürlüğü) hiçbir zaman açıklayamaz" (Sartre 1967, s.237). Öte yandan Batı Marksizminin materyalist olduğunu ilan ettiği yer, genellikle < ve Volpe Della>'de olduğu gibi özel olarak epistemolojik yanıdır; ve ontolojik sorunlardan söz açıldığında Timpanaro'nun ( 1976), toplumsal yaşamda özel olarak biyolojik "üst yapının" ve doğanın rolü- nün önemi üzerine vurgulamasında olduğu gibi tartışmalar ontolojide düşünceden yoksun bir ampirizm tarafından sıklıkla bozulmuştur.

Her materyalizm tartışmasında, gizli bir "maddenin tanımlaması" sorunu vardır. (Şüphesiz doğal bilimi de içeren) toplumsal alanla sınırlı ve maddenin "toplumsal pratik" anlamında anlaşılmış olduğu Marx'ın pratik materyalizmi için özel bir zorluk doğmaz. Fakat Marksist materyalizm Engels 'ten bu yana daha genel savlara sahiptir, ve şu anki zorluk; eğer maddi şey süre durumsal olarak (bir) boşluğu işgal etme yeteneğine sahip, duyusal olarak teşhis edilmiş ve yeniden teşhis edilmiş bir varlık olarak kabul edilirse, o zaman her ne kadar teşhisleri maddî şeylere bağımlı olsa da, bilimsel bilginin çok sayıdaki nesnesi besbelli maddi-olmayandır. Hiç kuşkusuz, eğer biri bilimsel ve felsefî ontolojiler arasında ayrım gözetirse, Lenin 'in kabul ettiği gibi bu türden düşüncelerin felsefi materyalizmi yanlışlaması gerekmez. Ancak bunun içeriği nedir? Kimi materyalistler bilim aracılığı ile dünyanın bilinebilirliğinin tüketilebileceği düşüncesini kabul etmişlerdir. Ancak bunun temeli nedir? Bu yengin bilişsel tutum insan merkezli ve bu nedenle de idealist bir kibir gibi görünmektedir. Öte yandan bilinebilecek olan her ne ise bilim tarafından bilinmek zorundadır gibi daha ılımlı bit varsayım, eğer bir totoloji değilse, belirli araştırma alanlarında materyalizmin gerçekliğini doğalcılığın olanaklılığı yerine geçirir.

Bu nedenlerden ötürü, materyalizmin bazılarına; yan betimleyici tezlerden oluşan felsefi bir tutumdan veya da daha özel olarak; (a) -örneğin Tanrının varlığına, ruha, formlara, düşüncelere, görevlere, mutlak'a ya da bilimin olanaksızlığına (veya ikincil durumda olduğuna), dünyevi mutluluğa vb.ye dair- bir yığın ayrıntılı geleneksel felsefî önerme olarak ve (b) bu tür felsefî ayrıntıların, yanlış ya da uygun olmayan bilinçlilik ya da IDEOLOJI'nin biçimleri olarak bilimsel açıklanışlarına bir bağlanışın olmazsa- olmaz temeli olarak kabul edilmesinden daha çok bir kaldıraç konumu (prise de position), bir pratik anlamlandırma (konumlandırma) olarak ele alınması çekici gelebilir. Bununla birlikte böyle bir (anlamlı) konumlandırma; hem bilim- sel ya da benzeri pozitif bir durumu önvarsayar ve hem de normatif olarak temellendirilme talebinin ilke olarak savunulması çok zordur. Bu nedenle materyalizmin pragmatik yeniden oluşumunun onun betimleyici karakterini geliştirmesi güçtür. Her iki durumda da bir meşruiyet sorunu vardır. Gerçekte materyalizmin, bilim ve bilimsellik bakımından meşru gösterilmesi, kendiliğinden materyalizm olarak meşru göstermekten daha kolay olabilir: ve belki de yalnızca böyle bir özel açıklama (Feuerbach Üzerine 2'nci tezdeki) Marx 'ın hipoztaslaştırılmış ve soyut düşünce eleştirisi ile tutarlıdır.

Lukâcs-sonrası Marksizm için, Marx 'ın öncülleri ile Engels 'in çıkarımlarının karşı kargıya getirilmesi tipik bir olgudur. Ancak bilimin çağdaş gerçekçi yeniden oluşumlarında bunların inceltilmiş biçimleri arasında bir tutarsızlık yoktur. Nitekim doğanın pratik araştırılması olarak bilim düşüncesi bağımsız biçimde varolan ve olguları dönüştürmede etkin gerçek yapıların, aygıtların, süreçlerin, ilişkilerin ve alanla- rın antropolojik olmayan bir ontolojisini gerektirmektedir. Üstelik böyle bir aşkın gerçekçilik, eger sözde kalmazsa, kısmen de olsa Engels'in "İki Büyük Kamp Tezi'nin ruhunu korumaktadır. Şöyle ki; (a) varlığın, "epistemik aldanmanın" iki varyantı olan deneyim ve akıl içinde, insani bir niteliğe indirgenmesindeki ortak yanlışlarına (birarada) işaret ederek ve (b) epistemolojik olarak, nesnel idealizmin öznel idealizmin şeyleşmiş olgularını önvarsaymasında ve ontolojik olarak da öznel idealizmin nesnel idealizmin hipoztaslaştırılmış düşüncelerini önvarsaymasındaki - sistematik karşılıklı bağımlılıklarını ortaya sererek; öyle ki öznel ve nesnel idealizmin kendilerine özgü yapılan üzerine bir araştırma ile bunların iki yüzlü Tanrı efsanesinde olduğu gibi (Janus) ampirik kesinlik/kav- ramsal doğruluk biçimde aynı ikiligi taşımakta oldukları görülebilir; aşkın gerçekçilik, hem öznel idealizmin ampirik gerçekçiliğine hem de nesnel idealizmin kavramsal gerçekçiliğine karşı çıkmaktadır. Aynı zamanda tarihsel araştırmada Engels'in, bilimsel bilgideki ve daha genel olarak toplumsal yaşamdaki değişiklikler çevresinde oluşan mücadeleler bağlamında materyalizm ve idealizmin uzlaşmaz diyalektik çelişkileri olarak birbirleriyle ilişkide oldukları görüşüne bazı dayanaklar sağlamaktadır. Son olarak, materyalizmin aşkın gerçekçi bir açıklamasının, doğalcı bir konumlandırmayı ortaya çıkartan güçlerle uyum halinde olduğu belirtilmelidir.

Bu son değerlendirmenin önemi şuradadır; Marx ve Engels 'ten bu yana Marksizm, idealizme bayağı ve (vülger), indirgemeci ya da "diyalektik-olmayan" örneğin tefekkürcü (Marx) ya da mekanik (Engels) materyalizme karşı ikili bir polemik yürüttü. Ve karakteristik bir biçim- de idealizm tarafından kutsanmış olan bazı konuların doyurucu bir "materyalist dökümü ya da eleştirisini hazırlama projesi, pratikte idealizmin çok daha doyurucu olarak yapmış olduğu bir ikiciliğe yeniden geri dönmeden -karakteristik materyalist karşılık- çoğunlukla (örneğin felsefenin bilime, toplum ya da aklın doğaya, genelin özele, teorinin deneyime, insan etkinliğinin ya da bilincinin toplumsal yapıya) indirgemecilikten kaçınma çabası olarak sonuçlandı. Bu da genellikle iki cephede bir savaşı zorunlu kıldı; - çeşitli nesnelcilik çeşitlerine, örneğin meta- fizik, bilimcilik, dogmatizm, determinizm, şeyleşme'ye karşı ve öznelciliğin biçimsel olarak karşıt olan ancak gerçekte birbirlerini tamamla- yan türlerine, örneğin pozitivizm, bilinemezcilik, şüphecilik, bireycilik, iradecilik'e karşı bir savaş. Marksist materyalizmin bu tarihsel ilişkiler arasında aracılık yapmaya ya da basit bir Hegelci sentezde bulunmaya çalıştığını düşünmek bir yanlış anlama olacaktır. Ortak sorunsallarını dönüştürürken, eski uzlaşmaz ortaklıklarının hem yanlış hem de kısmi kavranışlarının her ikisinin de, yeni ve üstün bir bakış açısından eleştirel rehavete terkedildiklerini düşünmek daha doğru olur.

(1)-(3)'ün hiçbiri, felsefi bir konum ile ampirik bir bilim arasındaki ilişkilerden beklenen tarihsel materyalizmi vermez. Öte yandan tarihsel materyalizmin kökleri ontolojik materyalizmde bulunur, yani bilimsel gerçekçi bir ontoloji ve epistemolojiyi önvarsayar ve pratik materyalizmin niteliksel ve özenli bir açıklanışından oluşur. Burada yalnızca ilk sorun daha ileri bir biçimde yorumlanabilir. Marx da Engels de tarihsel materyalizmi yan biyolojik görüşlerin yardımıyla savunma eğilimindeydiler. Alman İdelolojisi'nin I. cildi 1. bölümü nde şunları söylediler: "Bütün insanlık tarihinin ilk koşulu elbette yaşayan insan bireylerin varlığıdır. Şu halde tespit edilecek olan ilk olgu bu bireylerin fıziksel örgütlenmeleri ve onların doğanın geri kalanıyla olan ilişkileridir... (İnsanlar), fiziksel örgütlenmeleri tarafından koşullanmanın bir adımı olan varolma araçlarını üretmeye başlar başlamaz kendilerini de hayvanlardan ayırdetmeye başlarlar." Bununla birlikte Marksistler, tabir caizse doğanın insanoğluna yeniden el koyduğu (ekolojide, sosyal biyolojide vb. de incelenen) biçimleri tamamen bir yana atarak, esas olarak insanoğlunun doğaya el koyma biçimini betimleyen doğa-toplum ilişkilerinin yalnızca bir yönünü, yani teknolojiyi gözönüne almışlardır:



Marksist Düşünce Sözlüğü- Yayın Yönetmeni :Tom Bootomore/Madde Yazarı:Roy Bihaskar- İletişim Yayınları-Çeviri:Sina Şener

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder