Tomasso
Campanella’da bir Dominikan keşişi idi; O da, Engizisyon tarafından
cezalandırılarak, yaşantısının yirmiyedi yılını, hiçbir zaman uygulama girişiminde
bulunmadığı politik ideallerin bedeli olarak, hapiste geçirmiştir. Düşünceleri
ile geçmişin bulgularını kullanarak geleceğe yönelik çalışmalar yapmayı
amaçlamaktadır. Bize kitaplar yerine, doğrudan doğruya doğa üzerinde çalışmayı
salık vermektedir. Bütün felsefi bilgimizin duyum üzerinde temellendiğini,
kavramanın daha yüksek biçimlerinin tümünün, yalnızca duyumun daha farklı
biçimleri olduğunu söylemektedir. Doğa, aynı zamanda, Tanrı’nın bir görünümü,
inanç ise bir bilgi biçimidir.
Philosophia
sensibus demonstrata;
Universalis
philosophia, etc.;
Civitas
solis.
Duyum
açısından kendi varlığımızdan, kendi bilinçlilik durumumuzdan haberdarızdır.
Campenella, kendinden önce St. Augustine ve kendinden sonra Descartes gibi,
belirlilik merkezinde
bilinçliliğin bulunduğunu söyleyecektir: Başka şeylerden kuşku duyabiliriz
ancak duyumlara sahip olduğumuzdan ve var olduğumuzdan kuşku duyamayız. Kendi
düşünce ve duyumlarımızın gözden geçirilmesi, bize ruhun üç temel niteliğini
açıklayacaktır: güç, algılama ve istenç (posse, nosse, velle,). Bunlar, kendi
yetkinlikleri içinde Tanrının niteliklerine benzerdirler; herşeye gücünün
yetmesi, herşeyi bilmesi ve mutlak iyiliğe sahip olması. Campanella’nın
buradaki tanıtı, tanrısal niteliklerin, sonlu bir şekilde insan ruhuna eklenmiş
olmasının gerekliliğidir. Çünkü Tanrı herşeyin kaynağıdır ve insanoğlu küçük
dünyadır (parvus mundus). Aynı üç ilke bütün oluşumlarda bulunmaktadır:
varlığın daha düşük biçimlerinde—oluşum olmayanla karıştığı zaman— onlar
etkisiz, bilgisiz ve yetersiz olarak görülmektedir. Dünya, diğer bir deyişle,
Yeniplatonculuk anlayışında olduğu gibi, Tanrı’nın bir dizi oluşumu olarak
algılanır: Tanrı, melekleri, ideali, ölümsüz insan ruhlarını, uzayı ve
bedenleri yaratmıştır. Bizler, doğrudan doğruya Tanrı bilgisine sahibizdir ve
Tanrı kendisini bize İncil’de açıklamaktadır; fakat onun sonsuz bir oluşum
olarak varlığını kanıtlamak olanaklı görünmemektedir. Bu ideayı biz kendi
kendimize oluşturmamışızdır. Bu sonsuz bir kaynak olarak bizde kapalı olarak
bulunmaktadır. Bu tanıt daha sonra Kartezyen dizgede önemli bir rol oynayacaktır.
Campanella,
Güneş Ülkesi (Civitas Solis) adlı eserinde Platon’un Republic eserini
çağrıştıran sosyalist bir Devlet kuramını önermektedir. Bu bir aydınlanma
Devletidir—bir Güneş Ülkesi—burada erk, bilgi tarafından yönetilmektedir; eşitlik
ilkesi önem taşımaktadır. Bilgi üstünlüğü temeline dayananlar dışında hiçbir
sınıf farklılığı bulunmamaktadır. Felsefeciler ya da din adamları, yönetici
konumdadırlar ve Güneş Ülkesi, dinsel bir birlik içinde bulunan evrensel bir
papalık monarşisidir. Evrensel ve zorunlu olan eğitim, matematik ve doğal bilim
temeli üzerinde bulunmaktadır ve Öğrenciler farklı meslekler için özel eğitim
almaktadır. Campanella aynı zamanda oyun yöntemi ile öğrenme, açık hava
okulları, konu dersleri araçlarıyla öğretim gibi yöntemleri önermektedir.
Çağdaş Felsefe Frank
Thilly-İzdüşüm Yayınları
T. Campanella ve Güneş Ülkesi’nin Yazıldığı Sosyokültürel Ortam
Campenalla, 1568-1639 yılları arasında yaşamış bir İtalyan filozofudur. Yaşadığı
dönem, hem ortaçağın hem de Rönesans'sın özelliklerinin bir arada yaşandığı bir geçiş
dönemidir ve siyasal açıdan, Hristiyan Katolik dünyasının sarsıntılar geçirdiği bir dönemdir
(Günyol, 2002: 36). Anılan dönemde, düşünsel açıdan laik dünya görüşünün henüz belirdiği ve
dinsel düşüncenin cılız olmakla birlikte henüz eleştiriye tabi tutulduğu, bu eleştiri ortamından
yararlanarak heretik (sapkın) diye nitelenen kimi grupların ortaya çıktığı bilinmektedir. Bu
heretik düşüncelerle mücadele etmek ve egemenliğini korumak için kilisenin, engizisyonlar
kurduğu görülmektedir.
Dönemin İtalya’sı, yaklaşık yüz yıl önce, Machiavelli’nin Principie
(Hükümdar) adlı yapıtında İtalya’nın birliğini korumak için önerilerde bulunmuş olmasına
rağmen (Şenel, 1990: 302 vd.; Cassirer, 1984: 122 vd.), krallıklar ve kilise devleti arasında
bölünmüş, bu bölünmüşlük nedeniyle İspanyolların eline geçmiştir. Bu koşullarda Calobrida’da
dünyaya gelen Campenalla, geleneksel bir eğitim almış, 15 yaşlarındayken, Fransizken
manastırının karşısında yer alan Dominiken manastırına gitmiş (Tümer, 1998: 42) ve güçlü bir
dinsel eğitim almıştır. Ardından, felsefeye yönelen düşünür, bilgisini ve görgüsünü artırmak
üzere tüm İtalya’yı dolaşmaya karar vermiştir. Burada gözlemlediği İspanya sömürüsü ve
İspanyol engizisyonun halk üzerindeki baskısı, kültür merkezlerinin, akademilerin kapanmışlığı
onu, İspanyollara karşı yurtsever bir ayaklanma örgütleme girişiminin içine itmiştir (Atayman,
2004: 15-16). Tarihsel verilere bakılırsa, 300 civarında rahibin de katıldığı ayaklanmaya, bir
Osmanlı donanmasının da yardım vaad ettiği, ancak Campenalla’nın Osmanlı gemisine
ulaşamadan yakalandığı ve tutuklandığı anlaşılmaktadır. İspanyol engizisyonu tarafından
yargılanan düşünür, 27 yıllık bir tutukluluk dönemi yaşamıştır (Günyol, 1996: 2 vd.). O
yaşadığı tutukluluk öncesi işkence dönemine, Güneş Ülkesi’nde gönderme yapmakta, büyük bir
filozofun katlandığı işkencelerden, ağzından tekbir kelime dahi alınamayışından söz etmektedir.
Sık sık hapishaneye giren, yedi kez işkenceden geçirilen, sonunda altı ay ölümcül bir hastalıkla
mücadele eden Campenalla, 27 yıl süren hapis yaşamını yazarak geçirmiş ve bu yazınlarıyla
ölümsüzlüğü yakalamış bir düşünürdür. (Atayman, 2004: 16) Güneş Ülkesi, yazarın
hapishanede yazdığı bir yapıttır ve acı dolu yaşamının, döneminin siyasal ve toplumsal sorunlarına duyduğu tepki ve eleştirilerin bir ürünüdür. Bu tepki ve eleştiriler, onu var olan
yerine olması gerekene yönlendirmiş gibi gözükmektedir.
Bilim ve Gelecek Dergisi, Sayı: 32, Ekim 2006
http://bberksan.blogspot.com.tr/p/ronesans-italyas.html
http://felsefeokuma.blogspot.com.tr/p/5-ve-16yuzyllar.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder