(1931) Çözümleyici felsefe geleneğinde yetişmiş olmakla birlikte, zamanla kıta felsefesi geleneğinin temel tartışmalarına yaptığı katkılarla adından sıkça söz ettiren Amerikalı felsefeci. Rorty'nin felsefe yapma biçimine bakıldığında, ilk dikkat çeken kıta felsefesi geleneğinin önemli sorunlarını çözümleyici geleneğin sunduğu birtakım olanakları kullanarak özgün bir biçimde işleyişidir. Bu bakımdan, felsefe çalışmalarında sergilediği çizgiye, felsefe çevrelerinde genellikle çözümleyici felsefe ile kıta felsefesi arasında birbirlerini anlamaları bağlamında kurulmuş bir köprü gözüyle bakılmaktadır. Örneğin, söz konusu bu iki gelenek arasında köprü kurmak amacıyla, İngilizce konuşulan ülkelerin felsefecilerinin sıkça üzerinde durdukları anlam sorununa dilsel bir açıdan bakmalarına yol açanla, aynı sorun bağlamında kıta felsefesinde görüngübilim yönelimli bir felsefe bakışının yerleşmesine yol açanın ne olabileceği sorusunun izini sürmüş; her iki gelenekte de baş gösteren geleneksel felsefeye duyulan derin güvensizliğin ortaya çıkardığı eleştirel felsefe tutumunu bu sorunun gerçek adresi olarak göstermiştir.
Çoğunluk üstfelsefe (meta-philosophy) içerikli felsefe çalışmalarına bakıldığında, Rorty'nin felsefenin geçmişinde yapılan yanlışları, düşülen yanılgıları çözümleyerek felsefenin geleceğine yön çizme arayışında olduğu gözlenmektedir. Bu ana amaç doğrultusunda, dil ile gerçeklik arasındaki ilişkinin "yansıtma" ya da "temsil" yoluyla kurulduğunu savunan geleneksel tasarımın yanlışlarını ortaya koyar. "Bilgikuramı temelli felsefe" dediği bu felsefe anlayışının ancak bu dil tasarımının yıkılmasıyla ortadan kaldırılabileceğini savunur. X.X.yüzyıla damgalarını vurmuş düşünürler olarak değerlendirdiği James, Dewey, Wittgenstein ve Heidegger'den her biri bir başka yönden bu tasarımın altını oymuşlardır. Bu nedenle Rorty çağın en büyük dört pragmacı filozofu diye gördüğü bu düşünürlerin felsefe metinlerine sıcak ilgisini sürekli koruyarak, bu metinler üzerine yaptığı açımlamalarla kendi düşüncesini beslemektedir. Rorty'nin bu düşünürlerden çıkardığı en önemli ders, bilgikuramı ağırlıklı düşünmenin sonunu ya da kapanışını muştulamış olmalarıdır. Felsefenin uzmanlık gerektiren, yalnızca belli kişilere açık bir soruşturma alanı olmayıp kendini, eylemlerini, yaşantılarını anlamaya çalışan herkes için vazgeçilmez olduğunun sürekli altını çizen Rorty'e göre, bu anlamda felsefenin öğretici (edificatory) bir ödevi vardır. Bu ödev uyarınca Rorty'nin felsefe metinle- tinden beklediği, okuyucularına geçmişten gelen, dile kök salmış birtakım yanlış tasarımlara karşı nasıl uyanık olunacağını göstermeleridir. Bu temel ödev uyarınca felsefe yapmış William James, John Dewey, Ludwig Wıttgenstein ve Martin Heidegger, Rorty'nin gözünde XX. yüzyıl felsefesinin kendilerinden öğrenilecek çok şey olan en önemli filozoflarıdır.
Rorry'nin bir bütün olarak felsefesine bakıldığında, gerek yola koyulduğu öncüller bakımından gerek ortaya koyduğu düşüncelerde başvurduğu özgün biçem bakımından, kıta felsefesinin post-yapısalcılarından önemli ayrılıklar gösterdiği daha ilk bakışta seçilmektedir. Sözgelimi başta Derrida olmak üzere çoğu postyapısalcı düşünür gibi oldukça bulanık, izlemesi son derece güç bir biçemle yazmak yerine, Rorty'nin düşüncelerini alabildiğine açık, temiz ve duru bir dille ortaya koyduğu görülmektedir. Bununla birlikte geleneksel felsefenin kapsamlı bir eleştirisini sunmakla özetlenebilecek düşüncesinin ana doğrultusu, başından beri post-yapısalcı düşünce konumununkiyle çok büyük bir benzerlik göstermektedir. Felsefesinin en önemli bölümünü oluşturan, Dewey ile Heidegger'in düşüncelerinden büyük yardımlar alarak geliştirdiği Descartesçılık eleştirisinde Rorty, post-yapısalcılıkta çoğunluk yapıldığının tersine, karşısına yapısalcı insan bilimlerini almak yerine, kendisinin de gelişiminde son derece önemli payı olan XX. yüzyıl çözümleyici felsefe geleneğini almaktadır.
Hiç kuşkusuz Rorty'nin oldukça geniş uzanımları bulunan bu eleştirisinin odağında, bütün bilgi savları için temel bir felsefe dayanağı bulma amacıyla yola koyulmuş, çoğu yerde "temeldencilik" (foundationalism) diye anılan felsefe izlencesi bulunmaktadır. Modern temeldencilik genellikle Descartes ile başlatılıp onunla bitiriliyor olmasına karşın, Rorty söz konusu felsefe eğiliminin Hume ile Kant aracılığıyla mantıkçı olguculara dek uzandığı, bu nedenle de kimi açık kimi örtük olmakla birlikte hemen bütün düşünür kuşaklarında bu eğilimin etkili bir biçimde iş başında olduğu saptamasında bulunmaktadır.
Aynı Derrida gibi Rorty de yola geleneksel dizgeci
felsefelerin kilit önemde değeri bulunan birtakım ayrımlarını sorgulayarak koyulmaktadır.
Ancak Derrida'nın tersine, Rorty eleştirilerini felsefe tarihindeki klasik
felsefe metinleri üzerine gerçekleştirilen incelikli okumalar yoluyla yapmak
yerine, daha çok yakın dönemin çözümleyici felsefe metinlerinde izlenen yolların,
varılan sonuçların, en önemlisi de yanıtlanmaya çalışılan soruların kendilerine
yoğunlaşmaktadır. Sözgelimi bu bağlamda, Quine'ın "analitik" ile
"sentetik" ifadeler arasında yaptığı ayrımın içerdiği sorunlara
yönelen Rorty, kavramların anlamlarına ilişkin temel doğrular olmadığını
belirterek, böyle bir ayrımı yapmanın hiçbir durumda olanaklı olmadığını
ileri sürmektedir. Yine bir başka yerde Wilfrid Sellars'ın duyu verilerinden
bağımsız yorumlarda bulunurken bilginin deneysel temellerini yadsımak amacıyla
kuram ile gözlem arasında yaptığı ayrımın yol açtığı sorunlara dikkat çekmektedir.
Öte yanda bir başka yazısındaysa, bütün olanaklı düşünceler için geçerli
çerçeveyi tanımlayan ilkeleri belirlemek yoluyla bilgiyi temellendirmeye
yönelik Kantçı çabayı çürütmek için Donald Davidson'un biçimsel yapı ile
kavramsal çerçevenin içeriği arasında yaptığı ayrımın geçersizliğini tanıtlamaktadır.
Rorty'nin bütün bu değişik eleştirilerle yapmaya çalıştığı şey, bilgiye enson
anlamda bir temel kazandırma varsayımının, çoğunluk geleneksel felsefeye en
uzak olduğu düşünülen çözümleyici felsefe metinlerinde dahi ne denli etkin bir
konumda olduklarını örnekleriyle açığa vurmaktır. Nitekim eleştirel içerikli
yazılarında felsefenin doğruluk üzerine yürütülen tartışmalarda son kararın
verileceği en üst makam olduğu yollu geleneksel savın bütün bütün bırakılması
gerektiğini savunan Rorty, bu bağlamda bilenler topluluğunda üzerine anlaştıklarımızı
doğru diye benimsemekten başka bir çıkar yol bulunmadığının altını özellikle
çizmektedir. Rorty, insanlar arasında kurulan söyleşimlerin ötesinde
başvurulacak daha yetkin konumda bir yer olmadığını söyleyerek, doğruluğun
yukarılarda bir yerlerde değil aşağılarda bir yerlerde, tam da hergünkü
dünyanın söyleşimlerinde aranması gerektiğini dile getirmektedir.
Açıkça görüleceği gibi temeldenciliğin bu biçimde bütünüyle
yadsınması son çözümlemede Platon'dan bu yana evrilerek gelen bütün bir Batı
felsefesi geleneğinin yadsınıyor olduğu anlamına gelmektedir. Rorty bu noktayı
kesinledikten sonra felsefe tarihindeki örneklerinden yola çıkarak en genel
anlamda iki ayrı felsefe yapma biçimi olduğu sonucuna varmaktadır. Bunlardan ilki,
temeldenciliğiyle, en son anlamda dayanak bulma arayışıyla tanımlanabilecek
Platon'dan günümüze dek uzanan "dizgeci" felsefe yapma biçimidir.
Buna karşı Rorty'nin gözünde bir başka felsefe yapma biçimi daha vardır:
dizgeci geleneğin hep dışında kalmayı başarmasıyla dikkat çeken
"eğitici-öğretici felsefe" (edifying philosophy). Dizgeci filozoflar
hep çeşitli "felsefe soruları" doğrultusunda, çeşitli "felsefe
yöntemleri"nin izinden yürüyerek, çeşitli "felsefe
uslamlamaları"yla zamandışı birtakım yapılar, kavramlar, kategoriler ya
da dayanaklar ararken; buna karşı eğitici-öğretici fılozoflar dönemlerinin
egemen felsefe dizgelerinin varlığına rağmen ironileriyle, söz oyunlarıyla,
bölük pörçüklükleriyle değersiz görülmek pahasına insanın daha iyi, daha aydınlanmış,
farkındalığı daha yüksek bir biçimde yaşaması için retoriği ağır basan bir
felsefe yapmayı yeğlemişlerdir. Eğitici-öğretici felsefenin izleri "Eski
Yunan Kinikleri"ne dek sürülebilir olmakla birlikte, yakın dönemlere
gelindiğinde bu felsefenin en iyi uygulayıcıları olarak Kierkegaard, Nietzsche
ve sonraki dönemindeki Wittgenstein'ın öne çıktığını bu isimlerin yazılarından
örneklerle temellendiren Rorty, söz konusu felsefe yapma biçiminin çağdaş
felsefedeki en önemli adresininse Derrida'nın yapısökümleri olduğunu
belirtmektedir. Rorty' e göre eğitici-öğretici felsefecilerin, dizgeci
felsefeye karşı çıkışlarıyla, geleneksel anlamda birer felsefeci olmaktan çok
tıpkı romancılar, yazın kuramcıları, toplum eleştiricileri gibi usta birer
kültür eleştiricisi olarak görülmeleri daha doğru bir yaklaşımdır.
Felsefesi Anglosakson dünyanın çözümleyici felsefe geleneği
içinde yeşermesine karşın, Rorty yapıtlarında Sellars, Quine, Davidson,
Putnam, Dennett ve Wittgenstein başta olmak üzere bu geleneğin önde gelen
adlarının düşünceleri kadar, hatta sonraki yazılarında onlardan çok daha fazla,
Hegel, Nietzsche, Heidegger, Haberrnas, Derrida, Foucault, Lyotard,
Castoriadis ve Freud gibi kıta felsefesi kökenli düşünürlerin düşüncelerine
yoğunlaşmıştır. Ayrıca insandan yana bir liberalizm savunusuyla C. S. Peirce,
William James ve özellikle de John Dewey tarafından temsil edilen pragmacılığa
bağlılığını hiçbir zaman elden bırakmayan Rorty, oyunu felsefedeki gerilemeyi
durduracak araçlardan biri olarak gördüğü edebiyattan yana kullandığından ya
da felsefenin bundan böyle "ussallaştırılması" değil de
"şiirselleştirilmesi" gerektiğini düşündüğünden Proust, Nabokov ve
Orwell gibi adlara da özel bir ilgi gösterir. Bu bağlamda Rorty gerek felsefe
içinden gerekse felsefe dışından simalarla düşünce alışverişini hiç kesmemiştir.
Rorty'nin felsefede ortaya koyduğu düşünceler kimileyin pragmacılığın.
postmodern uyarlaması olarak kimileyin de "izmcilik karşıtlığı" (anti-isms) olarak adlandırılmıştır. Rorty'nin kendine özgü felsefece duruşu
ya da ayırt edici konumları düşünüldüğünde her iki sav da doğruluk payı
içermektedir. Rorty bir yandan çözümleyici felsefeden öğrendiği "*dilsel
dönemeç" tasarımını iyice içine sindirerek, öte yandan da Kuhn'dan edindiği
bilimsel yöntemin bir söylemden ibaret olduğu düşüncesini geliştirerek
pragmacılığı Dewey'in bıraktığı yerden alıp daha ötelere taşımıştır. İzmcilik
karşıtlığına gelindiğindeyse, Rorty bilgikuramında temeldencilik karşıtlığını
(anti• foundationalism), dil felsefesinde yansıtmacılık karşıtlığını (anti-representationalism),
metafizikte ise hem özcülük karşıtlığını (anti-essentialism) hem de
gerek gerçekçilik karşıtlığını (anti-realism) gerek gerçekçilik
karşıtlığının karşıtlığını (anti-antirea·lism) elden bırakmaz. Buna
karşın Rorty' nin üstetikte ironizmi (alaysılamacılık) savunduğunu ve şu ya da
bu türden olsun pragmacılıktan hiç vazgeçmediğini de unutmamak gerekir.
Aslında Rorty' nin izmcilik karşıtlığının arkasında felsefe ile felsefeciden
ne beklediği ya da ne beklenebileceği sorusuna verdiği yanıt yatmaktadır.
Üstfelsefece baktığı ya da durduğu yerden Rorty, günümüz felsefecilerinin
Carnap gibi bilim, Heidegger gibi şiir ve Dewey gibi politika üreten düşünürler
olmasının en ideali olduğunu düşünmektedir. Felsefeciler bilimin katettiği
yolu gözden ırak tutmamalı, ancak hiçbir zaman da bilimsel yöntem türünden bir
felsefece yönteme bel bağlamamalıdır. Onlar tıpkı edebiyat yapıtlarında olduğu
üzere yeni eğretilemeler keşfetmeli, ozanların ve azizlerin yaptığı
gibi yeni sözdağarları yaratarak toplumsal umutları ayakta tutmalıdır. Ancak
yine de felsefecilerin ozanlarda ya da azizlerde olduğu türden bir özel misyonu
olmadığı unutulmamalıdır. Felsefe yorumlayıcı ve yorumsamacı olmalı, kültürün
farklı alanları arasındaki çatışkıların çözüm üne yardıma olarak bunların
ilişkiye geçmesini sağlamalıdır. Bu bağlamda, Rorty günümüzde kültürel alanda
felsefe, din ve bilimin giderek gerilediğini, buna karşı edebiyat ile
politikanın, özellikle de ütopyacı politikanın gitgide daha çok ön plana
çıktığını ileri sürmektedir. Rorty'e göre bundan böyle bizim için gerekli ve
önemli olan kültürü adamakıllı şiirselleştirmek, ahlak felsefesinde de
kurallar da yatan ya da genel ilkelere yaslanan bir ahlak
değil de anlatılar oluşturan bir ahlak kurmaktır. Bunun için felsefenin payına
düşen de insan mutluluğunu amaç edindiğini söyleyip de aslında bir nebze olsun
bu konuyu hakkıyla ele almayan geçmişin kötü huylu felsefelerinin ürettiği
düşünceleri silip atmaktır.
Rorty'nin yayımlanmış onlarca önemli makalesinin yanı sıra
çoğu yazılar toplamı olan şu kitapları bulunmaktadır:
Derleyeni olarak uzun bir giriş yazdığı The Lnguistic Turn:
Recent Essays in Metaphilosophy (Dilsel Dönemeç: Üstfelsefede Yeni
Denemeler, 1967); başyapıtı olan Philosopqy and the Mirror of Nature (Felsefe
ve Doğanın Aynası, 1979); yazılar toplamı olmasına karşın önemli kitaplarından
Consequences of Pragmatism (Pragmaclığın Sonuçları, 1982); etik ile
politika ilişkisi bağlamında dil, benlik ve gerçeklik üzerinde durduğu ve
edebiyattan en çok yararlandığı kitabı Contingency, Irony and Solidarirty (Olumsallık,
İroni ve Dayanışma, 1989); Objectiviry, Relativism and Truth: Philosophical Papers, tol: 1 (Nesnellik, Görecilik ve Doğruluk: Felsefe Yazıları I, 1991);
Essays on Heidegger and Others: Phi!osophical Papers, vol: 2 (Heidegger
ve Diğerleri Üzerine Denemeler: Felsefe Yazıları II, 1991); Truth and Progress:
Philosophical Papers, vol: 3 (Doğruluk ve İlerleme: Felsefe Yazıları III, 1998)
ve son kitabı yine bir yazılar toplamı olan Philosophy and Social Hope (Felsefe
ve Toplumsal Umut, 2000).
Felsefe Sözlüğü- A.Baki Güçlü; Erkan Uzun; Serkan Uzun; Ü.Hüsrev Yoksal-Bilim ve Sanat Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder