A.Gramsci

Gramsci, Antonio (d. 22 Ocak 1891,Ales, Sardinya; ö. 27 Nisan 1937, Roma)

Yoksullaşmış Sardinya Adası’nın alt orta sınıf bir ana babasından doğan Gramsci, 1911 yılında Torino Üniversitesi’nde bir burs kazandı. Orada, İtalyan idealist filozof Benedetto Croce’den etkilendi. Torino işçi sınıfı hareketinin derin tesiri altında kalan Gramsci, 1913 yılında İtalyan Sosyalist Partisi’ne (PSI) katıldı ve sosyalist gazetelere yazılar yazmaya başladı. Geri bırakılmış köylü kültürü ile endüstriyel kent tecrübesine sahip olması, İtalya’da sosyalist bir devrimin, ulusal-popüler bir perspektifi ve işçi sınıfı ile köylülük arasında bir ittifakı gerektirdiğine ilişkin görüşünü etkiledi. İşçi sınıfının toplu çıkarının ötesine geçmesi gerektiği düşüncesi ve kültür ile ideolojinin siyasal rolü, onun çalışmasında değişmeyen bir tema olarak kalacaktı. Gramsci Ekim Devrimi’ni, Marx’ın Kapital’inin, devrimin kapitalist üretim güçlerinin tam olarak gelişmesini beklemesi gerektiğini öne sürebilen her çeşit yorumunu hükümsüz kılmasından; ve seçkinler yerine toplum kitlesi tarafından gerçekleştirilen bir toplumsal değişme örneği olmasından dolayı selamlamıştı. Toplumun sosyalist dönüştürülmesi, onun çalışması boyunca, demokratik denetimin genişlemesi olarak tanımlanmıştır.

1919 yılında Gramsci hızlı bir biçimde değişmekte olan fabrika konseyi hareketine  bir ses sağlayarak Rus devriminden çıkartılan dersleri İtalyan bağlamına tercüme etmek amacıyla yeni Torino sosyalist haftalık dergisi Ordine Nuovonun kurulmasına yardım etti.

Üretici alanın yeni bir uygarlık için temel sağlayabileceğine ilişkin Sorel’in fikrinden etkilenen Gramsci fabrika konseylerinin işçi sınıfını birleştirmeye yardım ettiğini işçilerin üretici ve toplumsal sistem içindeki yerlerini anlamalarına ve burjuvazinin artık üretici güçlerin gelişmesini garanti edemediği bir dönemde yeni bir toplum ve yeni bir devlet tipinin yaratılması için gerekli becerilerin geliştirilmesine imkan verdiğini yazdı.

Eski toplumu yıkmanın ve işçi sınıfının iktidarını sürdürmenin tek yolu yeni bir düzen inşa etmeye başlamaktı.  Böylece Gramsci’nin “Hegemonya” kavramının kökleri bu dönemde bulunabilir. (Buci- Glucksmann 1979) İşçi sınıfının yeni kurumlarının içinde bulunduğu bağlam kişisel girişimcinin rolünün gerilemesi, bankalar ve devlet tarafından yapılan yatırımın artması ve siyasal toplumsal ve ekonomik alanlar arasındaki bu ilişkinin değişmesi sonucu ortaya çıkan liberal demokrasinin kriziydi.

 1920-1921 yıllarındaki faşist saldırı Gramsci’ yi büyük toprak sahipleri endüstriyel burjuvazinin bazı kesimleri ve devlet makinesindeki bazı unsurlar tarafından araç olarak kullanılan küçük burjuvazinin etkilenmeyen kesimlerindeki faşist kitle tabanını çözümlemeye yöneltti.  Faşizmin İtalyan devleti için yeni bir birleşme temeli sağlayacağını yazan Gramsci her ne kadar yeni rejimin kırılganlığını abartmış olsa da bir hükümet darbesi (coup d’état) olacağını öngördü.

1921 yılı Ocak ayında Gramsci İtalyan Komünist Partisi’nin (PCI) kurulmasına yardım etti. 1922 ile 1924 yılları arasında Moskova ve Viyana da Sovyetler Birliği’nde sosyalizmi inşa etmek için nasıl bir politika takip etmek gerektiği ve Sosyalistlerle Batıdaki yeni komünist partiler arasındaki ilişkileri tartışmakta olan Komintern içinde çalıştı. 1924 de İtalyan Parlamentosuna seçilen Gramsci İtalya’ya dönerek Parti liderliğini ele aldı ve PCI’ yı önceki yıllardaki sekterliğinden kitle hareketi içinde kökleri olan bir parti haline dönüştürmek için mücadeleye girdi.  1926 yılında tutuklanan Gramsci 20 yıldan fazla hapse mahkûm edildi. Hapishanedeki çalışmalarının başlangıç noktasının entellektüellerin siyasal işlevinin araştırılması olacağını yazmıştı. Aynı anda çeşitli defterler ve değişik temalar üzerinde çalışan hapisane sansürüne maruz kalan ve kaynak konusunda rastgeleliğe mahkum olan Gramscı giderek sonunda otuz dört not defteri doldurdu. Tek bir not genellikle birkaç kavramı birleştirip belirli bir tartışma ya da tarihsel gönderme içerdiğinden ve pek çoğunun da birçok versiyonu bulunduğundan Hapishane Defterlerindeki fikirlerinin kronolojik ya da çizgisel bir tarifini yapmak mümkün değildir.

Gramscı İtalya’nın birleşmesini özellikle de İtalyan entellektüllerinin rolü ve köylü kitlesinin yeni siyasal düzene olsa olsa en çok pasif bir rıza göstermekte olduğu bu yeni ulus devletin nasıl bir “pasif devrim” in sonucu ortaya çıktığını analız etti. Aydınları her yeni ilerici sınıfın yeni toplumsal düzeni örgütlemek için ihtiyaç duyduğu organik entellektüeller ve daha önceki bir tarihsel döneme giden bir geleneğe sahip bulunan geleneksel entellektüeller olmak üzere ikiye ayırır. Entellektüelleri çok genel olarak geniş anlamıyla örgütleyici işlevi olan herkesi kapsayacak bir biçimde tanımlamıştı (Gramscı 1971 s 97) Bütün insanların akılcı ve düşünsel yetenekleri olmasına rağmen günümüzde yalnızca bazılarının toplumda entellektüel bir işlevi olduğunu öne sürer.

 Entelektüeller Gramsci nin hegemonya dediği inançlar ağını ve kuramsal ve toplumsal ilişkileri örgütlerler. Böylece Gramsci siyasal toplumun gücü örgütlediği ve “Sivil Toplum” un ise rızayı sağladığı yerde devleti, güç artı rıza, ya da cebirle donanmış hegemonya olarak yeniden tanımlar.  (Gramscı 1971 s 263) Gramsci devlet sözcüğünü değişik biçimlerde hukuki anayasal dar anlamıyla siyasal ve sivil toplum arasında bir denge olarak ya da ikisini birden kapsayarak kullanır. Bazı yazarlar rıza öğesini çok fazla vurgulayan zayıf devlet görüşünü eleştirirken (Anderson 1976 77) diğerleri de Gramsci’nin sivil ve siyasal toplumu ayıran çizgilerin giderek daha bulanıklaştığı modern müdahaleci devleti analiz etmeye çalıştığını vurgular (Sassoon 1980) Gramsci sivil toplumun karmaşık kurumlar ve kitle örgütleri içerdiği ileri kapitalist ülkelerdeki siyasal iktidarın doğasının varolan düzeni ortadan kaldırmaya ve ö dci için kesin bir zafere tir muktedir tek stratejiyi belirlendiğini öne sürer: Çarlık Rusyası’nın çok değişik koşullarında başrılı olmuş olan hareket savaşı ya da cepheden hücumun yalnızca belirli bir taktik olduğu yerde artık bir mevzi ya da siper savaşı Machiavelli’den etkilenen Gramsci’ye göre, Modern Prens —yani devrimci parti— kendi organik entellektüellerini ve alternatif bir hegemonyayı geliştirmeye yardım ederek işçi sınıfının yeni bir toplum yaratmasına imkan veren yapıdır. Ancak, kapitalizmin siyasal, toplumsal ve ekonomik krizi bir yandan üretici güçlerin gelişmesi nı sağlarken diğer yandan yönetici hareketinin bir tehdit oluşturmasını önlemek için çeşitli pasif devrim türleri aracılığıyla yeniden örgütlenmesiyle sonuçlanabilir. Gramsci bu kategori içine, faşizmi, değişik reformculuk türlerini ve Avrupa’da başlatılan bilimsel yöneticilik ve yürüyen bant üretimini sokar.

Entellektüel ilişkin fikirleri konusunda Gramsci, profesyonel filozofların soyut düşünme becerisini geliştirmelerine rağmen, bütün insanların dünyayı yorumlarken genellikle sistematik ve eleştirel olmayan bir biçimde olsa da felsefi bir pratik içine girdiklerini söyler. Felsefe çağın “ortak duyusu” üzerindeki etkileriyle, Marx’ın terimleriyle, “maddi bir güç” haline gelir. Felsefi bir sistem basitçe soyut bir düzeyde eleştirilerek değil, çeşitli toplumsal güçlerin ideoloji oluşturmalarına yardım ettiği için bu ideolojilerle ilişkisinin  kurulması gerektiği anlamında tarihsel bir perspektife oturtulmalıdır. Bir “praxsis felsefesi” olarak Marksizm, giderek daha çok insan uzmanlıklar eleştirel entellektüel beceriler ve tutarlı bir dünya görüşü edindikçe kitlelerin tarihin yapıcıları olmalarına yardım edebilir. Gramsci kendi dönemindeki bu konuda felsefi olmalıyız” deyiminde yansıyan ve pasifliği ve elayak çekmeyi destekleyen iki etkili görüşe saldırır: Croce’nin idealizmi ve Buharin’in, Gramsci’ ye göre basit ve mekanik olan Marksizm yorumu. Bu yaklaşım Gramsci’nin edebiyat, folklor ve  —bir grup olarak entellektüellerin nüfus kitlesi ve ulusal-popüler bir kültürün gelişmesi ile nasıl bir ilişki içinde oldukları bakış açisindan analiz edilmesi gereken— popüler kültür ile “yüksek” ya da resmi kültür arasındaki ilişkiye popüler eleştirel bakışında da yankısını bulur.

Sağlıksız geçen uzun yılların sonunda Gramsci, 1937 yılında beyin kanamasından öldü.
II. Dünya Savaşı’nın ardından yayımlanmaya başlanmasıyla birlikte, çalışmaları üzerine çeşitli tartışmalar gelişti (Jocteau 1975; Mouffe ve Sassoon 1977). Ortaya atılan sorular arasında; düşüncesinin önemli boyutlarının İtalyan ya da uluslararası olup olmadığı; fikirlerinin Lenin’inkilerle ilişkisi; ve hapishanedeyken PCI ve Sovyetler Birliği’ndeki gelişmelerle ilişkisi bulunur. Son zamanlardaki yorumlar Gramsci’nin embriyonik sosyalist kuramına ve varolan sosyalist toplumların tecrübesinin eleştirel olarak incelenmesine katkıda bulunduğuna işaret etmektedir. II. Dünya Savaşı sonrası PCI üzerindeki etkisi ve fikirlerinin Avrupa Komünizmi ile ilişkisi de tartışma konusudur.

Marksist Düşünce Sözlüğü-İletişim Yayınları


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder