E.Husserl




Edmund Husserl
Heidegger Kitabı
Kaan H. Ökten
Agora Kitaplığı
İstanbul-2004

Husserl düşüncesinin hareket noktası, Brentano’nun yönelimlilik[Intentionalitat]  kavramıdır. Brentano’ya göre yönelimlilik, fiziksel fenomenlerden farklı olarak psikolojik fenomenlerin bir özelliği olup, bir şeye yönelebilmeyi ve yönelmeyi ifade etmektedir. Dolayısıyla bilinç, daima bir şeylerin bilincidir. Husserl’in temel aldığı kavram budur. Ona göre bilincin yönelimliliği, bilinç edimleri (örneğin algılama, hatırlama, sevme vs.) ile bu edimlerle görünür kılınan nesne (noema: bilinen) arasındaki kesintisiz korelasyona işaret etmektedir. Dolayısıyla bunlar, daima bir nesneye göndermede bulunurlar ki, Husserl buna, Yunanca bir ifadeyle noesis der: bilme edimleri.

Bilinen nesne, daima bir sentezdir çok sayıda noesis’in birleştirilip bir nesne bilinci haline getirilmesidir. Ancak burada noema, nesnenin kendi gerçekliği içindeki hali demek değildir. Zira bilinç edimleri, aynı zamanda ve özellikle anlam kazandırıcı bir işlev gördüklerinden, yönelinen haliyle nesnedir.

Noesis’in dayanağı, algısal verilerdir (hyle). Dolayısıyla algıların çözümlenmesi, Husserl açısından çok önemlidir. Algısal verilerle noesis’ler birleşerek, deneyimlemenin reel içeriklerini oluştururlar. Bu yüzden bilinenler (noema’lar), deneyimlemenin irreel içeriği olarak yönelinen nesnelerdir.

Yönelimliliğin temel bir niteliği, “apaçıklık” gayretidir. Husserl’e göre apaçıklık, orijiner olarak kavrayan bir bilinç için yönelimsel olarak bilinenin kuşku götürmez aşikarlığıdır. Fenomenleri bu şekilde görebilmek içinse, dünyaya bakışımızda temelli bir değişikliğe gerek vardır ki, Husserl buna “fenomenolojik indirgeme” demektedir

Doğal duruşumuz içinde bizatihi nesneler hakkında sürekli bazı yargılarda bulunuruz (buna Husserl “varlık vehmi” der). Oysa fenomenolojik yaklaşım, varlık ya da hiçlik hakkında herhangi bir yargıda bulunmaz. Bulunmadığı için de saf bilincin önyargısız temaşasına imkan tanır ve noesis ile noema’nın korelasyonu içinde birer fenomen olarak görünenleri saf biçimde seyreder. Bu yaklaşıma ya da izlenen yola Husserl, Antikçağ kuşkucularının da kullandığı bir kavramla epokhe (geri durma/yargıdan kaçınma) der.

Fenomenolojinin bir başka özelliği, Husserl’in deyimiyle, “eidetik indirgeme”dir. Öz anlamındaki eidos’tan türettiği bir kavram olarak eidetik indirgeme yaklaşımına göre, tek tek insanlarda görülen tikel yönelimsel deneyimler değil, deneyimlemenin özsel temel yasaları esastır. Dolayısıyla fenomenolojiye “öz görüsü” [Wesensschau] demek de mümkündür. Eidetik indirgeme yardımıyla, bir yandan bizatihi bilincin hangi edimlerle, diğer yandan da nesnelliğin (dünyanın) bilinçte nasıl teessüs ettiğini [Konstitution] açığa çıkarmak mümkündür. Söz konusu konstitüsyonun (teessüsün) arka planı üzerinde saf “ben”in özdeşliği görünür olmaktadır. Dolayısıyla deneyimlemenin ilişkisel bütünü, saf benin özbilinci üzerine temellenmektedir.

Husserl, fenomenolojik yöntemi icra ederek, pek çok fenomeni çözümleyebilmiştir. Bunların belki de en önemlisi, içsel zaman bilincine ilişkin çözümlemeleridir. Husserl, nesne ve olayları bir noktada sabitleyen nesnel zaman bilincinin aslında deneyimlerin zamansallığına dayanan bir içsel zaman bilinci üzerine inşa edildiğini göstermiştir. Burada birincil olan, şimdinin bilincidir, yani algının fiili şimdisidir. Çünkü geçmiş ve gelecek tüm deneyimlerin nesneleştiği yer, şimdinin bilincidir. Şimdi, noktasal değil, aksine uzanımsaldır. Bu uzanımsallık dolayısıyla, az önce gerçekleşen bir şey hâlâ etkinliğini korumakta (Retention), az sonra gerçekleşecek olan da bir beklenti olarak var olabilmektedir (Protention). Hatırlama denilen şey, geçmişle şimdiki an arasındaki bağlantıyı sağlayan Retention’lar zinciriyle (dizisiyle) sağlanmaktadır. Mekan ve nedensellik kavramları da bu içsel zaman bilincinin birer veçhesidir.

Öte yandan bilincin bir başka teessüs edici edimi, öznelerarasılıktır. Deneyimlerine dayanan benin, başka bir benle nasıl ilişki içine girebildiği sorunu, pek çok özne için geçerli olan anlamındaki nesnelliğin nasıl mümkün olabildiğiyle ilgili olduğundan önemlidir. Husserl’in bu konudaki çözümlemeleri de bu yüzden son derece dikkate değerdir. Buna göre benden başka benlerin daha olduğu bilinci, kendi bedenimizin bilincinden kaynaklanmaktadır. Bu bilince bakarak, varoluşun ancak bedensel olarak mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Böylece benler, tüm öznelerle ortak biçimde deneyimlenen bir dünya içinde yaşıyor olurlar. Dolayısıyla dünya, herkes için (yani öznelerarası olarak) müretteptir, bir başka deyişle dünya, herkesin deneyimleyeceği biçimde düzenlenmiştir.”

(...)






Edmund Husserl- Fenomenoloji Üzerine 5 Ders

Edmund Husserl, Fenomenoloji ve Felsefenin Kuruluşu, Doğan Göçmen

Felsefenin Krizi ve Husserl










2 yorum:

  1. Guzel bir kavramsal toplam olmus mini bir sozluk niteliginde. Yararlanmis oldum tesekkur ederim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaan Ökten Hoca'nın yoğun metni, gerçekten yol gösterici.

      Sil