Ortaçağ
Felsefesine Skolastik düşünce egemen oldu.(Bu dönemde Skolastik düşünce; inanç ile bilgiyi
uzlaştırmaktır diyebiliriz. Hristiyan Dininin , Yunan felsefesi ile
karşılaşması bir uzlaşmayı da beraberinde getirdi. Böylece Hristiyan dini
çerçevesinde daha önce de değindiğimiz “Patristik Felsefe” gelişti. Patristik
Felsefe Yeni Platonculuktan yararlanarak Hristiyanlık öğretisini
temellendirme yaklaşımıydı. İlkçağ Felsefesi ile ortaçağ arasında bir nevi
köprü oluşturan bir düşünceydi. Bu düşünceler daha sonraki dönem Hıristiyan
Düşünürlere kaynaklık etti. Patristik Felsefenin en önemli iki temsilcisi;
İskenderiyeli Klement ve Origen idi.Daha sonra St. Augustinus etkili oldu. O,
ortaçağ batı felsefesinin temellerini attı.
Aşağıdaki tabloda, Skolastik felsefeye geçiş aşamaları görülmektedir.
Skolastik dönemi, Frank Thilly’nin Felsefenin Öyküsü adlı yapıttan seçmelerle
sunuyoruz. Thilly’nin Skolastik
Felsefeyi bölümlemesi biraz daha farklıdır. (O.A.)
Skolastik Dönem
Temel öğretilerin oluşturulması ve düzenli bir kilise olarak Hristiyanlığın zaferinden sonra, dogmalar tarafından belirlenen konu-özdek ve yönlendirici ilkelerde felsefe öğeleri görülmektedir. Ortaçağ felsefesinin geniş bir bölümünü oluşturan bu Hristiyan felsefesi, Hristiyan temeli üzerinde bir yaşam ve dünya kuramı oluşturacaktır. Bu hizmeti gerçekleştirenler Okulcular (school-men) olarak adlandırılmış ve onların dizgelerine Skolastik felsefe adı verilmiştir.
Temel öğretilerin oluşturulması ve düzenli bir kilise olarak Hristiyanlığın zaferinden sonra, dogmalar tarafından belirlenen konu-özdek ve yönlendirici ilkelerde felsefe öğeleri görülmektedir. Ortaçağ felsefesinin geniş bir bölümünü oluşturan bu Hristiyan felsefesi, Hristiyan temeli üzerinde bir yaşam ve dünya kuramı oluşturacaktır. Bu hizmeti gerçekleştirenler Okulcular (school-men) olarak adlandırılmış ve onların dizgelerine Skolastik felsefe adı verilmiştir.
Okulcular, Yunan felsefesini bilmelerine karşın, sorunlarını çözümünde antik düşünürlerden farklı düşünmektedirler. Yunan felsefecilerin amacı evren için ussal bir açıklama getirmektir. Onlar popüler dinden bağımsızdırlar ve görevlerine az ya da çok bilimsel ruhla yaklaşmaktadırlar. Tartışmacı bir yöntem uygularlar. Diğer taraftan, Hristiyanlığı her türlü tartışmanın ötesinde görmektedirler. Felsefenin dinin hizmetinde olması gerektiğini düşünmektedirler.
Zihin, Hristiyan dogmasının sınırları içinde yeteneklerini kullanmada özgür
bırakılmıştır; insan zihni dünyayı istediği gibi yorumlayabilmektedir. Ancak
konu dinsel sınırlamalara geldiği zaman bir farklılık söz konusu olmaktadır.
Skolastik tutum ve yöntem, felsefi dizgenin Hıristiyan dogmasının bağımsız bir
temeli üzerinde oluşum girişiminde bulunmasının tatmin edici olmadığını
kanıtlamaktadır. Skolastizmin tüm ussal hareketi, diğer bir yöne de
saldırmaktadır: Dogmalar ve tüm kilise dizgesi, İncil ve bireysel bilinç uygulaması
ile dönüşüm geçiren dinsel yaşantıyı, eleştirmektedir. Kuramsal ve pratik
görünümdeki Hristiyanlık reformu çağdaş dönemin başlangıcı olan iki çağda
toplanacaktır: Rönesans ve Reform.
SKOLASTIK ÖĞRETİNİN EVRELERİ
Skolastizmi üç temel evreye ayıracağız
1. Biçimsel dönem, dokuzuncu yüzyılda başlamış ve onikinci yüzyılda bitmiştir. Büyük ölçüde Platon düşüncesinden etkilenmiştir. Platonculuk, Yeniplatonculuk ve Augustianizm bu evrenin egemen felsefi eğilimleridir. İdealar ya da tümeller, Platon terimleri ile nesnelerin gerçek özleri ve nesnelerin öncelleri olarak (universaila sunt realia antae res) algılanmaktadır. Bu, Anselm’in öncü olduğu Platonik gerçeklik kuramıdır.
1. Biçimsel dönem, dokuzuncu yüzyılda başlamış ve onikinci yüzyılda bitmiştir. Büyük ölçüde Platon düşüncesinden etkilenmiştir. Platonculuk, Yeniplatonculuk ve Augustianizm bu evrenin egemen felsefi eğilimleridir. İdealar ya da tümeller, Platon terimleri ile nesnelerin gerçek özleri ve nesnelerin öncelleri olarak (universaila sunt realia antae res) algılanmaktadır. Bu, Anselm’in öncü olduğu Platonik gerçeklik kuramıdır.
2. Skolastik öğretinin sonuç (culmination) dönemi onüçüncü yüzyılda süregelmiştir ve Aristo felsefesinin egemenliğine tanıklık etmiştir. Hıristiyanlık, büyük Yunan düşünürleri ile görüş birliği içindedir, tümeller artık gerçek olarak algılanmaktadır, nesnelere öncelleri olarak değil, onların içindedirlerler (universalia sunt realia in rebus) Bu öğreti, Aristo gerçekçiliği olarak adlandırılmaktadır. Onüçüncü yuzyıl, geniş düşünce dizgeleri dönemidir, dönemin önde gelen düşünürleri Büyük Albert ve St Thomas Aquinas’tır
3.
Skolastik öğretinin düşüş dönemi, ondördüncü
yüzyıldan itibaren gerçekleşecektir. Tümeller, nesnelerin özleri olarak
değil, yalnızca zihindeki kavramlar ya da yalnızca sözcükler ya da isimler
olarak algılanmaktadır: Yalnızca tikeller gerçektir, tümeller sadece zihinde
gerçektirler ve şeylerden sonradırlar (universalia sunt realia post res) Bu,
adcılıktır JohnDuns Scotus ve Occam’lı William adcılığın önde gelen
kişileridir. Bu düşünce skolastik
sanılar için yıkıcı olacaktır. Skolastik gerçekçiliğe göre, evren, bir idealar
ya da biçimler dizgesidir. 0, nesnelerin gerekli nitelikleri olarak fenomenal
dünya içinde bulunmaktadır. Gerçek dunya, ussal, mantıksal dünyadır ve onun
doğası yalnızca us tarafından düşünce dışında tutulabilecektir, dünyanın
ilintili yapısı, insan zihninin, usa bağlı olan geçirgenliğidir. Nesnelerin sınıflarını
doğasını oluşturan biçimler, bizim düşüncelerimizde ya da evrensel kavramlarda
yansıtılmaktadır Eğer bu tür idealar yalnızca zihinlerimizdeki düşünceler ise,
ya da daha kötüsü yalnızca adlar ise, eğer onlara uygun hiçbir gerçek yoksa,
tümellerin ve evrenin ussal bilgisinden söz edemeyiz. Usun, gerçeği öğretme
gücüne olan güven, ada öğreti tarafından ciddi bir şekilde sarsılmıştır.
Ondördüncü yüzyılda, adcılığın gelip
çatmasıyla Orta Çağların felsefesi, skolastik ilkelerden uzaklaşmıştır.
Gerçekçilik ve ussalcılık, skolastik felsefenin büyük dizgeleri içinde
birleşmişlerdir. Adcılığın daha önceki düşüncelere karşı yıkıcı saldırılan
ciddi bir zayıflamaya neden olmuştur. Benzer bir şekilde, skolastizmin çöküşü,
us ve inanç, felsefe ve din arasındaki birlik, skolastik bileşimin büyük
başarılarından biri olmuştur. Skolastik görüşe göre, inanç öğretileri ve us,
iki temel yol ile derece derece değişmektedir: ilk görüş, dogmaların bazıları
açıklanabilmekte ya da idrak edilmekte iken, diğerleri usun ötesine geçmektedir;
ikincisi, hiçbir felsefi bilgi nesnesi olmadığı için onların açıklanmasıdır;
din doğruları, usun ulaşımının ötesinde yatmaktadır ve us onları algılayamaz.
Skolastik öğretinin kaynakları
Erken dönem okulcuların temel kaynakları,
Patristik edebiyat, Yunan felsefesi ve daha sonra Arap ve Yahudi
düşünüşleridir. Yunan felsefe özdeği, onikinci yüzyılın ortalarına kadar
uzanmaktadır. Latin çeviriler önem taşımaktadır: Platon’un Timaeus’unun
bölümleri (Cicero ve Chalcidius tarafından), Aristo’nun Categories ve On
Interpretation (Boethius tarafından) ve Porphyry’nin. Introduction to the
Categories (Boethius ve Victorinus tarafından) çevrilmiştir. Platon’un Menon ve
Phaidon yapıtları onikinci yüzyılda çevrilmiştir. Roma felsefecileri onları
Boethius, Montianus Capella, Cassiodorus’un yazılarından tanımaktadır.
Aristo’nun Analytics ve Topics adlı
yapıtları 1128 yılından sonra çevrilmesiyle bilinmeye başlamıştır. Onun
metafiziksel ve fiziksel çalışmaları yaklaşık 1200 yılından sonra
yaygınlaşmıştır.
Frank Thilly- Felsefenin Öyküsü- Yunan ve Ortaçağ Felsefesi- Çeviri:
İbrahim Şener. İzdüşüm Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder