İbn Tufeyl


İbn Tufeyl ve İşrakilik

İbn Bâcce’den sonra Endülüs’te felsefe hareketi onun iki talebesi tarafından aktif bir şekilde yürütüldü. Ebü’l-Hasan Ali b.el-İmâm, sadece hocasının fikirlerini yaymak ve eserlerini istinsah etmekle meşgul olurken, diğer talebesi İbn Tufeyl, onun fikirlerinden hareketle yeni felsefi  görüşler ortaya atmıştı. Böylece o, İbn Bacce’den sonra, Endülüs felsefe tarihinin ikinci önemli filozofu olmuştur.

Asıl adı Ebü Bekr Muhammed b. Abdülmelik b. Tufeyi el-Kaysi olan İbn Tufeyl, birçok İsIâm filozofu gibi ayni zamanda tabiptir. Gırnata’nın büyük bir kasabası olan Vadi Aş’ta 1106 yılı civarlarında dünyaya gelmiştir. İşbiliye’de tıb ve felsefe gördükten sonra, bir ara Gırnata’da katiplik görevinde bulunmuş ve orada meşhur olmuştur. Daha sonra, Muvahidlerin halifesi Ebü Yukub Yusuf (1163-1184) un doktoru ve veziri oldu. Nihayet 1185 yılında Muvahidler devletinin başkenti Merakeş’te vefat etmiştir. Tıb ve felsefeyle ilgili birçok eser yazdığı bilinmesine rağmen, bize kadar ulaşan birkaç şiir parçasıyla, meşhur eseri “Hayy İbn Yakzan” vardır.

İbn Tufeyl, Hayy İbn Yakzan adlı eserinde ortaya koymaya çalıştığı felsefesinde, esasta büyük ölçüde tenkid ettiği Gazali etkisindedir. Fakat bu arada, onda aynı şekilde zaman zaman tenkid ettiği Farabi ve İbn Sina etkisini de görmek mümkündür. Ne var ki, o, bu son filozofların Aristocu veya Yeni-Eflatuncu yönlerinden değil, kurmaya çalıştıkları “Doğu Felsefesi” yönlerinden etkilenmiştir. işte bunun içindir ki, Hayy İbn Yakzan adlı eserine, alt başlık olarak “Hikmetu’l İşrak” adını vermiştir. Ayrıca, söz konusu eserin önsözünde İbn Tufeyl, gayesinin, İbn Sina’nın kendisinin tasavvufla aynı saydığı Meşrıki hikmetini açıklamak olduğunu ifade eder. Bundan da İbn Tufeyl’in, Gazali’nin tasavvufi felsefe görüşü zemininde İbn Sina’nın Maşrıki Felsefe anlayışını yorumlayarak, ortaya kendi felsefesini koymak olduğunu anlıyoruz.

 Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Hikmetu’l-İşrak adını verdiği felsefesine göre, gerek Allah ve gerekse varlıkların gerçek bilgisine, sadece duyularla veya cismani, bir güç ya da organ vasıtasıyla değil, insan varlığının hakikatini teşkil eden rüh veya nefs temizliğiyle ulaşılabilecektir. Ancak bunu yaparken, İbn Tufeyl, Gazali ve Suhreverdi’den farklı, herhangi bir dini öğretiyi bile rehber olarak takip etmeye ihtiyaç yoktur; tabiatı rehber almak yeterlidir. İnsan tabiatı ve tabii olayları seyretmekle hakikate ulaşabilecektir. Dolayısıyla İbn Tufeyl, netice olarak yeni bir felsefeyi, yani natüralist bir tasavvuf veya işrakiliği benimsiyor. Böylece o, bir yandan Gazali’nin dini öğretilerinin hakim olduğu duygusal (psikoloji) tasavvufundan, diğer yandan İbn Sina’nın akIi (rasyonel) işrakiliğinden ve Suhreverdi’nin irrasyonel işrakiliğinden ayrı bir işrakilik ortaya atıyor. Daha önce de belirttiğimiz gibi, İbn Tufeyl bu eseriyle felsefe ile dinin veya vahy ile aklın gerçeğe ulaşmada aynı gaye ve uyum içinde olduğunu göstermek istemiştir.

Bu bakımdan HZ. Ülken ve onu takiple C. Sunar’ın İbn Tufeyl’in işrakiliği ile Suhreverdi’nin işrakiliğini aynı saymaları ve ayrıca İbn Tufeyl’in Suhreverdi’den etkilendiğini iddia etmeleri yanlıştır(3) Çünkü herşeyden önce İbn Tufeyl, (1106-1185) Suhreverdi’ (1153-1191)’den daha önce yaşamıştır, olsa olsa Suhreverdi İbn Tufeyl’den etkilenmiştir, denebilir. Fakat bunda da fazla ısrar edilemez; zira Suhreverdi ile Tufeyl arasında çok kısa bir zaman vardır, diğer yan dan çok uzun mekan mesafesi vardır ve o kısa zamanda İbn Tufeyl’in fikirleri ve eserinin Doğu İslam dünyasında bilindiği konusunda şimdilik bir bilgimiz yoktur.

İslâm Felsefesine Giriş- Prof.Dr. Mehmet Bayraktar-Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder