Alexandre Kojeve


Alexandre Kojeve (1902-1968)
1933 ile 1939 yılları arasında verdiği seminer­lerde geliştirdiği kapsamlı, bir o kadar da olağandışı "Hegel okuması"yla tanınan, Rusya doğumlu olmakla birlikte daha çok Almanya ile Fransa'da yaşaması ne­deniyle yarı Alman yarı Fransız olarak değerlendirilen Hegelci felsefeci. Kojevnikof doğumlu olan Kojeve 18 yaşınday­ken Moskova'dan ayrılarak yaklaşık on yıl boyunca Berlin ile Heidelberg'de eği­tim görmüştür. Almanya'daki eğitim yıl-
larında başta Heidegger felsefesi olmak üzere yakın öğrenci arkadaşları Jacob Kle­in ile Leo Strauss'un düşüncelerinden ol­dukça büyük yararlar elde etmiştir. 1927 yılında olguculuk sonrası bilim felsefesi­nin kurucularından, arkadaşı ünlü felse­feci Alexandre Koyre'nin yerine, Hegel üzerine bir dizi seminer vermek amacıyla Paris'e gelmiştir. II. Dünya Savaşı sonra­sındaki yıllarda Fransa Ekonomi Bakan­lığı için dünya ticaret mevzuatı hakkında danışman olarak görev yapan Kojeve, boş vakitlerinde felsefe üzerine çalışmalarını sürdürmüştür.

Kojeve'nin Hegel okumasının temelinde Hegel'in doğruluğu (ya da hakikati) tarihin bir ürünü olarak, tarihi de insanın başkalarınca tanınma arzusunun bir ürünü olarak bulgulamış olması saptaması yatmaktadır.

Kojeve bu arzu bütünüyle doyuma kavuşturulduğunda tarih denilen şeyin son bulacağını belirtir. Buna göre modern döneme gelinmesiyle birlikte söz konusu arzunun öteden beri arzuladığı her şeyin doyuma kavuşması nedeniyle tıpkı Hegel'in ön­gördüğü gibi tarihin sonu deneyimini yaşamaktayızdır. 1947 yılıda yayımlanan Kojeve'nin verdiği seminerlerin notları savaş sonrası Fransız felsefesi üzerinde derin bir etki bırakmıştır. Kojeve'nin se­minerlerinde ortaya koyduğu düşünceler günümüzde de büyük yankılar uyandır­mayı sürdürmektedir.

Kojeve'nin ilk yazıları, özellikle de Vladimir Solovyev'in gizemli felsefe me­tinleri üzerine yazıları, tarihsel değişimi anlamlı kılacak geçerli bir ölçüt bulmaya yönelik bir arayış olarak kendisini göste­rir. Bu bağlamda Kojeve'nin üzerinde durduğu temel konu, "Böyle bir ölçüt de eninde sonunda tarihsel değişimin bir ü-rünü olmak zorundaysa, sağlam bir fel­sefe bilgisi olanağından söz etmek nasıl olanaklı olacaktır?" sorusudur. Nitekim Kojeve'nin sürekli Hegel'e göndermede bulunarak söz ettiği "tarihin sonu" da ö-zünde bu soruyu yanıtlama amacıyla üs­tünde durulan bir düşüncedir. Kojeve, Hegel'den keskin sınırlarla ayrıldığı nok- tanın Hegel'in "doğal" ile "tarihsel" ara­sında yaptığı ayrım olduğunu belirtmek­tedir. Yalnızca tarihsel olan ile ilgilenen " Kojeve, Hegel'in "efendi-köle diyalekti-   ği"ni tarihteki emek ve mücadele aşama­larını anlamak için uygun bir şema öne­riyor olduğu için benimseyip kullanmış-tır. Bu şemaya göre, insan başkalarınca tanınma arzusu olarak, bu arzuyu doyu­ma kavuşturmak adına gerektiğinde ya­şamını riske atma istenci ile tanımlan­maktadır. Bu noktada insanın varolma alam ile tarihinin uzamı, doğanın varol­ma uzamına bütünüyle karşıt bir ko­numda yer almaktadır. Tanınma arzusu­nun tarihin motoru olduğunu dile geti­ren Kojeve, efendi-köle diyalektiğini in­san gelişiminin bir benzetisi olarak kul­lanmıştır. Köleler, hayvansal arzularıyla kendi yaşamlarını korumak adına efendi­lerini tanırlar. Buna karşı efendiler kendi insansal arzularını doyuma kavuştura-mazlar çünkü kendileri zaten kölelerce tanınmışlardır. Gerçekte bu diyalektikte olan, kölelerin efendilerinin sadık kölele­ri olarak hizmet vermeyi sürdürürken aslında onları tahttan indirerek özgürlük devrimi yapmış olmalarıdır.

Kojeve'ye göre burjuva dünyadaki durum ya da burjuvanın dünyadaki du­rumu tam anlamıyla budur. Oysa gerçek özgürlük ayrım yapmaksızın herkesin bir yurttaş olarak evrensel olarak tanınma­sından geçmektedir. Efendi-köle diya­lektiğinin enson bireşimi evrensel tanın­ma özgürlüğünün sağlanmış olduğu du­rumdur; çünkü böyle bir durumda bütün insanların tanınma arzusu doyuma ka­vuşturulmuş olacaktır. Gelinen bu du­rum aynı zamanda tarihin sonu anlamına gelmektedir; çünkü insanların tanınma arzuları bütünüyle doyuma kavuşturul-duğunda tarihsel değişim yaratacak (in­sana özgü) bir güç kalmayacaktır ortada. Tarihin sonundan sonra insanlar özgür­lük ve tanınma arzusuyla çeşitli eylem­lerde bulunmak yerine kendileri için eğ­lenme amaçlı çeşitli oyunculuk eylem bi­çimleri geliştireceklerdir. Kojeve'ye göre, tarihin sonu bu anlamda "tarihötesi bir yargıda bulunma ölçütü" sunan belirle­yici gerçekliktir.

Devamı:
Felsefe Sözlüğü- A.Baki Güçlü; Erkan Uzun; Serkan Uzun; Ü.Hüsrev Yoksal-Bilim ve Sanat Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder