GEORGES BATAILLE ÜZERİNE (1897-1962)
“İç Deney”, Georges Bataille’ın “Erotizm” adlı yapıtından sonra Türkçe’ye çevrilen ikinci kitabı. İç Deney, Bataille’ın bir yapıtının ismi olmasına karşın, aynı zamanda onun felsefik tavrını özetlemektedir. Aslında Bataille’ın tüm yapıtlarını bir iç deneyim olarak görmek olanaklıdır.
Bataille’ı okumak için, iç deneyin onun için ne anlama geldiğini açığa çıkarmak gerekir. İnsan sıradan günlük yaşamının içinde birden sınır bir olguyla karşılaşıp varoluşunun ne olduğu hakkında ipuçları elde eder. İşte varlığın yaşadığı bu olaylara Bataille iç deney(im) adını vermektedir (bu arada, Türkçe’de expérience’ın karşılığı olarak kullanılan deney ve deneyim sözcükleri felsefik olarak aynı içeriğe sahiptirler. Deney ve deneyim sözcükleri tarafından eşanlamlı olarak kullanılmaktadır). Bataille’da belirgin birkaç iç deneyim vardır: Esrime, kurban etme, erotizm, gülüş. Bu iç deneyimlerin en belirgin ve uyarıcı boyutu korkudur. Korkuyu hissetmeden iç deneyim gerçekleşemez. İç deneyimin ortaçağ ile günümüz düşünce yapısı arasında önemli bir bağ kurduğu bir gerçektir. İç deneyim ortaçağ Hristiyan felsefesinde temel bir olgudur. Bataille bir ortaçağ uzmanı olarak ortaçağı mahkum eden ve insanlığın uzun bir dönemini karanlık çağ diye damgalayan modern düşünce ve bilimin, yaşamın çok önemli yanlarını göz ardı ettiğini fark etmişti. Doğa bilimlerinin ve sosyal bilimlerin hegemonyası altına giren insan önemli nokta burasıdır. İç deneyimin kendisinin otorite olması doğrudan Tanrı’nın yokluğunu gerektiriyor. Hıristiyansal iç deneyim Tanrı otoritesini veri olarak almış ve Bataille’a göre iç deneyimi baştan sakatlamıştır. Bu durumu Bataille şöyle açıklıyor: “Dogmatik önvarsayımlar deneye sınırlar getirdiler: Daha önceden bilen biri, bilinen bir ufuktan öteye gidemez.”
NIETZSCHE VE BATAİLLE
Bataille’ın çıkış noktası Nietzsche’dir. Nietzsche’nin felsefeyi ele alış biçimini benimsemiş ve onun açtığı yolda, insanlık serüvenini daha ileriye götürmek istemiştir. Bataille’ı daha iyi kavrayabilmek için Nietzsche’nin felsefede açtığı yolu irdelemek gerekmektedir. Bunun için çok kısa olarak XIX. yüzyıl Alman felsefesine bakalım.
Felsefe tarihini incelediğimizde, Kant’ın büyük bir dönüm noktasını temsil ettiğini görürüz. Kant felsefeyi göklerden yere indirmiş bir filozoftur. Bilgiyi göklerde değil insanda aramak gerektiğini ileri sürmüştür. Bireyden yola çıkarak bilginin ve eylemin olabilirini, sınırını araştırmıştır. XX. yüzyıl bilimler felsefesi, ahlak felsefesi kaynağını Kant’ta bulur.
Kant’ın tam zıddındaki bir konuma yerleşen Hegel tüm evrenin gizini çözmeye yönelmiş ve mutlak sistemini kurmuştur. Tarihe, devlete mutlak bir değer atfeden Hegel bireyi sistemin bir hizmetçisi olarak görmüştür.
XIX. yüzyıl Alman felsefesine baktığımızda, bireyin ya bilginin, ya da mutlak bir sistemin aracısı olduğunu görüyoruz. Birey tam bir baskı altındadır.
Nietzsche işte bu noktada bir patlayış olarak ortaya çıkar. Kant’ın ve Hegel’in düşüncelerini yadsıyan Nietzsche kendi görüşlerini, hissettiklerini doğrudan tek doğru olarak sunar. Burada bireyin tüm otoritelere başkaldırısını görüyoruz. Kendisinden önceki tüm sistemleri parçalayan Nietzsche bireyin mutlak özgürlüğünün peşine düşer. Bireyin önündeki engeller olarak gördüğü Tanrı’yı, Hıristiyanlığı, egemen ahlakı fırlatıp atar. Nihilizme doğru giden Nietzsche bundan iç deneyimle çıkar. Nietzsche günlük bireysel yaşamı aşarak varlığın felsefik yaşamına ulaşır. Ve bu fikirlerle dopdolu içsel yaşamı yapıtlarına aktarır. Nietzsche’nin hiç sınır tanımayan içsel yaşamı çılgınlıkla son bulur.
Nietzsche’nin yaşamının bu devinimi Bataille’ın fikirlerini derinden etkiler. Ve kendi yaşamını onunkiyle paralel nitelikte bulur. “Nietzsche üzerine” adlı yapıtında Nietzsche ile kendisinin fikirleri, yazdıkları birbiri içine girer. Bataille, Nietzsche ile birlikte iç deneyime girer. Tüm bunlara rağmen Bataille ile Nietzsche arasında önemli farklar vardır. Bataille’ın insanı saldırgan değildir, içe dönüktür ve Nietzsche’nin üstün insanından farklıdır. Nietzsche, insanı tanrı otoritesinden kurtardıktan sonra Tanrı’nın gücüne sahip kılmıştır. Bataille bunun bir varsayım olduğunu ve gerçeği yansıtmadığını düşünmüştür? Hatta Nietzsche’nin güç istenci ve üstün insan kavramlarının eylem düzeyinde değil, tinsel düzlemde düşündüğü yorumunu yapmıştır. Bataille’ın bu içe dönük tavrı onu gizemsel bir yöne sürüklemiştir. Bataille’ın iç deneyimin otorite olduğu bir dini oluşturmak istediği de bir gerçektir. Yapıtlarında sürekli olarak bir topluluk oluşturmaktan söz etmiş ve iç deneyimlerin ancak başkalarının iç deneyimleriyle birleştiği anda önemli olduğunu belirtmiştir. Bu düşünceleri onu varoluşçu Hıristiyan filozof Gabriel Marcel’e çok yaklaştırmaktadır. Bataille iç deneyiminde, ortaçağ gizemcilerine özgü ateş, alev imgelerine geniş yer vermektedir. Nietzsche, insanı, tüm enerjisiyle eyleme yöneltirken Bataille tanrısız bir din oluşturma gayretiyle insanı içsel devinime yöneltmektedir.
BİLGİSİZLİK
Bataille’ı tüm gizemcilerden ayıran en önemli olgu, onun iç yaşamı söyleme dönüştürme çabasıdır. Bataille, söylemi günlük çalışma yaşamının içinde faydalı bir olgu olarak iç deneyimin karşısına yerleştirmiş olmasına rağmen, söylemle iç deneyim arasında sürekli bir ilişki arayışı içindedir. Özellikle sessizlik sözcüğü çevresinde dolanıp durur. Sessizlik hem bir sözcüktür doruğu arıyoruz. Eğer canları öyle isterse herkes bu arayışı göz ardı edebilir. Ama insanlık genelinde, kendini tanımlayan, onun doğrulanmasını, anlamını sağlayan bu doruğu arzulamaktır.
Bu doruk, bu en yüksek an, felsefenin aradığından farklıdır.
Felsefe kendisinin dışına çıkmıyor, dilden dışarı çıkmıyor. Dili öyle bir şekilde kullanıyor ki arkasından sessizlik gelmiyor. En üst an zorunlu olarak felsefik sorgulamayı aşıyor. En azından felsefe kendi sorusunu yanıtlıyor gibi göründüğü ölçüde onu aşıyor.
Sorunun felsefe tarafından işlenmiş şekliyle bir anlamı vardır: yanıtı erotizmin en yüksek anı olan en üst sorudur —erotizmin sessizliği”.
Bataille, çağdaş felsefeyi, insanın kendi gerçeğine yaklaşması açısından yetersiz bulmaktadır. Ona göre, insanın kendi gerçeğine varabilmesi için erotizm, ölüm ve şiddete iç deneyim (bilgisizlik, sessizlik) aracılığıyla girmesi ve bunlara karşıdan ve yalana kaçmadan bakması, sanat, edebiyat, antropoloji, dinler tarihine kendi iç deneyiminin canlılığıyla yaklaşması ve insanlığın yaşadığı çelişkileri ve bunlardan doğan çözümleri kendi gerçeğiyle karşılaştırması gerekir.
BATAILLE’IN GIZEMCILİĞI
Bu konu Bataille’da oldukça karmaşıktır. Kendisi tüm yapıtlarında gizemcilerle tartışmış, onlardan varoluşsal esrimeyi, ateşi, alevi almıştır. Ama Bataille gizemi açığa çıkarmaya, aydınlatmaya, iç deneyimi, felsefik kavramlarla iletmeye çalışmıştır. Sessizlik, süreklilik, olanaksıza ulaşmak, olabilirin sınırını aşmak gibi kavramlarla iç deneyimi söylemleştirmek istemiştir. Bu isteği gerçekleşmesine rağmen, Bataille’ı okuyan kişi iç deneyimi hissetmiş, kavramıştır. Bataille söylemle söylemi aşarak, söylemeden iç deneyimi iletmeyi başarmıştır. Sözcüklerin sınırlarına ulaşarak öte tarafı, adlandırılamayan olanaksız en ucu, tepe noktayı aydınlatmıştır. Bilgiyi en son noktaya kadar zorlayarak aydınlatıcı bilgisizliğe ulaşmıştır. Bunu yapamamış olsaydı, Sartre’ın adlandırdığı gibi sadece “Yeni bir gizemci” olacaktı. Gösteren en uca sürüklenerek, gösterensiz gösterileni ortaya çıkarmaktadır. Bataille, gizemciliği, XX. yüzyıl entelektüel yapısının içine sokmayı başarmıştır. XX. yüzyıl düşünce biçimi Bataille’dan sonra ortaçağı başka şekilde görmeye başlamış ve son olarak Umberto Eco “Gülün Adı”yla bu olguya yeni bir boyut kazandırmıştır (Eco’nun, gülüşün gizemi açığa çıkarma özelliğini Bataille’dan aldığını zannediyorum).
Şimdi Bataille’ın gizemciliğiyle ilgili olarak “Erotizrn” adlı yapıtına değinmek istiyorum.
“Erotizm”, Bataille’ın yaptığı bir konuşma ile başlamaktadır. Bataille bu konuşmada, erotizmle insanların kendi ayrıklıklarından kurtularak sürekliliği aradıklarını belirtmiştir. Bu sürekliliğin de ölümle bağlandığını söyleyen Bataille erotizmle ölüm arasındaki bağlantıları ortaya çıkarmıştır. “Şimdi birbirinden ayrı biz varlıklar için ölümün, varlığın sürekliliği anlamına geldiğini kanıtlamaya çalışacağım. Üreme, varlıkların bir birlerinden ayrı olmalarına yol açıyor ama onların sürekliliğini ortaya koyuyor, daha doğrusu üreme öz olarak ölüme bağlanıyor. Ölümden ve varlıkların üremesinden söz ederek, büyüleyici olan —ki bu büyülenme erotizmi yönlendiriyor— ölüm ve varlıkların sürekliliğinin özdeşliğini kanıtlamaya gayret edeceğim.”
Bataille için, esrimeyle birlikte insan için en önemli iç deneyim olan erotizm, birey olarak varoluşun yadsınması olayıdır. Sanki insan erotizmle ölümün kucağına atlamış oluyor. Ama aslında erotik etkinlik varlığın ölümle karşılıklı alış-verişi gibidir. Yokoluş (orgazm) ve varlığa geri dönüş. Erotizmde süreklilik bir an için hissedilir. Ama esrimede hissedilen süreklilik bir zaman süreci içindedir.
Bataille’ın tüm iç deneyimlerinde içsel bir parçalanma vardır. Erotizmde ve esrimede varoluş bir sınır noktaya gelir, ayrışır, aynı anda bilinç kaybolur, süreklilik gerçekleşir. “İç Deney(im)”de bunun örnekleri somut olarak verilmiştir.
(...) Bataille’ın tüm yapıtı insanın sınırda yaşadıklarıyla ilgilenmiştir. Yaşamın ve varoluşun gizeminin orada saklı Olduğunu düşünmüştür. Bataille da Nietzsche gibi okunduğunda insanı değiştiren bir düşünürdür. Bataille’ı derinlemesine okuyan bir kişi, tüm kurumlara ve olaylara bambaşka bir gözlükle bakmaya başlayacaktır.
Bataille, “İç Deney(im)”deki çelişkileri belirten Sartre’a karşı yazdığı yazıda bu çelişkileri yaşadığını ve bunların iç deneyimin kendi iç çelişkileri olduğunu belirtmiştir. Sartre Bataille’ı entelektüel açıdan okumuş ve deneyimin içine dalmamıştır. Bataille’ı okuma yöntemi hakkında “Erotizm” yapıtına yazdığım önsözden şu alıntıyı yaparak bu incelemeyi bitiriyorum:
“...Bu kitap bence, herhangi bir yönlenme ve koşullanma olmadan doğrudan okunmalıdır. Çünkü bu orijinal eser insan ruhuna doğrudan seslenmektedir. Okuyucunun kendi içsel deneyimlerini bu kitabın sunduğu fikirlerle değerlendirmesi belki de bu eserin en büyük amacıdır.”
Bataille’ın yapıtları ancak varoluşun iç deneyimleri ile değerlendirilebilirler. Entelektüel bakış açısı bu yapıtların zengin içeriğini kurutur.
Mehmet Mukadder Yakupoğlu -İç Deney-Önsöz- Yapı Kredi Yayınları
|
Akımlar
- Felsefi "izm"ler
- Sofizm
- Stoacılık
- Kuşkuculuk
- İdealizm
- Yeni Platonculuk
- İnsancılık (Hümanizm)
- Usçuluk
- Deneycilik
- Eleştiricilik (Kritisizm)
- Materyalizm
- Liberalizm
- Hiççilik (Nihilizm)
- Sosyalizm
- Marksizm
- Olguculuk (Pozitivizm)
- Postpozitivizm
- Pragmatizm
- Fenomenoloji (Görüngübilim)
- Yeni Kantçılık
- Mantıkçı Pozitivizm
- Yeni Hegelcilik
- Yapısalcılık
- Çözümleyici Felsefe
- Varoluşçuluk
- Yorumbilgisi (Hermeneutik)
- Frankfurt Okulu
- Feminizm
- Postyapısalcılık
G.Bataille
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder