Karşıtlıklar ve
Onların Birliği
Birincil
birlik, sabit devinim ve değişim içinde olmaktadır; onun yaratımı bir
yokoluştur ve onun yokoluşu bir yaratımdır. Bir şey, başka bir şeye dönüştüğü
zaman, örneğin ateşten suya dönüştüğü zaman, ateş yeni bir varlık biçimi içinde
kaybolmuştur. Herşey karşıtına dönüşmektedir ve herşey karşıt niteliğin bir
birliğidir. Herşeyde, her ikisi vardır ve hiçbiri yoktur; evrensel oluşum, bu
durumdan karşıt duruma geçiştir. Bu durumda, herşey karşıtıyla bir birlik
halindedir. Dünyayı olanaklı kılan bu tür bir karşıtlıktır. Örneğin müzikteki
uyum , yüksek nota ve alçak notaların bileşimi sonucu ortaya çıkar. Bu,
karşıtlıkların birliğidir. Dünya bu didişme üzerine kurulmuştur: "Savaş
herşeyin babası ve herşeyin kralıdır." Karşıtlıkların savaşımı olmasaydı,
dünya yerinde duramayacak ve ölecekti.
Karşıtlıklar ve çelişkiler birleşerek
bir uyum oluşturmaktadırlar. Gerçekten de, maddelerin yapısında karşıtlık ve
çelişki bulunmasaydı, değişim hareketi ve dolayısıyla düzen olmayacaktı.
Sonuç olarak, karşıtlıklar evrensel uzlaşmayı sağlamaktadır; dünya ateşin
çıkış durumuna geri dönecektir. Böylece yeni bir oluşum başlayacaktır. Bu
durumda iyi ve kötü aynı şeylerdir. "Yaşam ve ölüm, uyanık olma ve
uyuma, gençlik ve yaşlılık, bunların hepsi aynıdır; daha önceki durum,
değişerek, daha sonraki duruma dönüşür ve daha sonraki durum değişerek daha
önceki duruma dönüşür." Tanrı"ya göre herşey güzel ve iyidir ve
TanrTnın kurallarına uyulması gerekmektedir. Ona göre herşey bütünün uyumu
içindedir; ancak insanoğlu yanlışlıkla bazen buna uymaz. Uyum, karşıtlıkların
birliğidir ve aynı zamanda değişim oluşumunu yöneten kanundur. Kanunun, bütün
oluşumların üzerinde olduğu kabul edilmelidir: Oluşum ve onun kanunu aynı
şeylerdir.
|
(…)
Özellikle Yeniçağ'da Alman romantik şair ve filozoflarında
Herakleitos'un
yeniden büyük bir sevgiyle selamlandığını görürüz. Büyük
Alman şairleri Goethe ve Hölderlin, yine büyük Alman filozofları Hegel ve
Nietzsche, Herakleitos'un modern hayranları arasında zikredilebilirler.
Hegel, Herakleitos'un, eserine almamış olduğu hiçbir düşüncesi
olmadığını söyler. Gerçekten de Hegel'in panteizmi, evrensel oluş düşüncesi,
tarih ve doğanın zıtlarla çalıştığı görüşü, gerçeğin akılsal, akılsalın gerçek
olduğu ünlü öğretisinin Herakleitos'cu öncülleri son derece açıktır.
Nietzsche, Yunanlıların Trajik Çağında
Felsefe adını taşıyan ve Sokrates öncesi
Yunan filozoflarına tahsis ettiği küçük, fakat çok parlak düşüncelerini
ortaya koyan kitabında Herakleitos'a özel bir yer ayırır. Onun Zerdüşt Böyle Dedi adlı
eserinin kahramanı Zerdüşt de galiba Herakleitos'un üslubu ve kişiliği model
olarak tasarlanmıştır.
Nietzsche'nin seçkinler-yığın ayrımı, çatışmacı sosyal
felsefesi, dünyanın herhangi bir üst amacı olmayan estetik bir oyun olduğu görüşlerinde
de Herakleitos'un düşüncelerinden bazı unsurların olduğu muhakkaktır.
Ahmet Arslan- İlkçağ Felsefe Tarihi I
|
Herakleitos
Ephesoslu Herakleitos'un eserleri, Sokrates-öncesi diğer
filozofların durumunda olduğu gibi, günümüze fragmanlar şeklinde ulaşmıştır;
XIX. yüzyılda büyük araştırmacı Hermann Diels (1848-1922) antikçağ kaynakları
üzerinde yürüttüğü uzun ve titiz bir çalışma sonucunda elde ettiği bu
fragmanları, dolaylı" tanıklıklar" ile "fragmanlar" (veya
edebi alıntılar) arasında ayrım yapmak için günümüzde de başvurduğumuz
Vorsokratiker (1903) adlı klasik derlemede bir araya getirmiştir. Ancak
Herakleitos örneğinde fragmanları yorumlama sorunu, kendisinin mesajlarını
"bölük pörçük" ve kasti olarak muğlak, kısa deyişler yoluyla ifade
etmesinden dolayı daha da karmaşık hale gelmiştir ve Herakleitos antikçağdan bu
yana "karanlık" (skoteinos) olarak bilinmiştir. Diels'in,
Sokrates-öncesi diğer filozoflarla yaptığının tersine, Herakleitos'un
fragmanlarının asıl düzenini yeniden kurgulama girişiminden vazgeçip fragmanları,
içinde geçtikleri kaynağın alfabetik sıralamasına göre düzenlemekle yetinmiş
olması ilginçtir. İlk bakışta tarafsız gibi görünebilecek olan bu eylem,
aslında Herakleitos'un düşüncesinin aforizma temelli yapısını vurgulamaya
yaramıştır, hatta bazı araştırmacılar Herakleitos'un organik bir yazı yazdığı
tezini reddetmişlerdir.
Ancak hem antikçağ kaynaklarında Herakleitos'un kitabını Ephesos'ta Artemis tapınağına adamış olmasından söz edilmiştir (arkaik çağda yasaların metinlerini tapınakların duvarlarında sergileme adetini çağrıştıran bu eylem, Herakleitos'un kendi düşüncesine kalıcı ve kutsal bir değer kazandırma ifadesini yansıtır) hem de fragmanlar dikkatle okunduğunda ifadeler ve içerik açısından, ancak tek bir metin içerisinde anlamlı olabilecek son derece planlı paralellikler görülür. Her halükarda aforizma gibi az ve öz ve esrarengiz bir ifade şeklinin tercih edilmiş olmasının felsefi değeri göz önüne alınmalıdır.
Herakleitos'un yararlandığı, arkaik çağın bilgelik aktarım
modellerinin (gizem vahiyleri, hem Apollon hem Sibylla'nın kehanetleri, ahlaki
deyişler, bilmeceler) ortak noktası, anlaşılması zor metinler oluşturmak ve
metin yazarlarının üstün bir bilgiye sahip olduğunu, onu sadece onu anlayacak
az sayıda kişiyle paylaşabileceğini ima etmektir. Esrarengiz ifadeler ayrıca
Herakleitos'a göre physisin [doğa] insanlar tarafından yorumlanması zor
şekillerde tezahür ettiğine dair düşüncelerine de uygundur. Doğanın
kendiliğinden olarak "gizlenmeyi sevdiği" (fr. 123) ve olgusal gerçekliğin
sürekli sergilediği değişimlerin ötesinde, doğanın ardında yatan ilkeyi kavrayabilmek
için duyuların bulgularını deşifre edebilmek gerektiği unutulmamalıdır.
Herakleitos'un üslubunun bir başka tipik özelliği de, Arkaik bilgi birikiminin
ileri gelen temsilcileri olup gerçekliğin ardındaki yasayı keşfedecek zekaya
sahip olmayanlara yönelik, bazen şiddetli düzeyde (örneğin Pythagoras'a
yönelik), bazen de Homeros'un çocuklar tarafından kandırılması örneğinde olduğu
üzere, eğlenceli anekdot şeklini alan eleştirilerdir.
"Her Şey Akar" ve Ötesi
Eleştirel hedef Sekstos Empeirikos (180-220) sayesinde
günümüze ulaşan, bir giriş teşkil ettiği belli olan oldukça uzun bir metin de
Herakleitos'un bütünlüklü bir metin yazdığı tezini doğrulayıcı niteliktedir
(hatta Diels de, alfabetik sıralama kuralını ihlal ederek Herakleitos'un
fragmanlarından oluşan derlemeye bu metinle başlar). Herakleitos bu metinde
mesajının içeriğini insanların genelde "anlayamadığı" bir logos, yani
oluşun "gerekçesi" veya "kuralı" olarak tanımlar. Burada
kullanılan aksynetoi teriminin Logos gizem dilinden alınmış olması ilginçtir;
Herakleitos'un burada hitap ettiği insanlar henüz "gizeme kabul
edilmeyenler" gibidir ve Herakleitos karşılarında dini bir bilgiye sahip
ve onu açıklayacak birisi olarak durur. "Logos"un Yunancada aynı
zamanda "söz" anlamına geldiğini de unutmamak gerekir; Herakleitos bu
terimin çokanlamlılığını temel alarak, anlatmak istediği derin gerçekliğe
tamamıyla uyan kendi sözlerine dikkat çekmek ister. İnsanlar Herakleitos'un
sözlerini dinleyerek normalde içinde yaşadıkları solipsist tecrit durumundan
kurtulabilir, kendilerini ve doğanın tamamını çevreleyen "ortak"
yasayı anlayabilir hale gelebilirler. Böylece insanlar bu yasanın zıt güçler
arasında, gerçek anlamda bir "savaş"a maruz kaldığını ve evrenin
düzen ilkesinin bundan ibaret olduğunu anlayabilirler. Herakleitos evrenin
düzeni meselesine odaklanıp Anaksimandros'un yaptığı
gibi dinamik denge temelinde bir çözüm getirince, düşüncesinin köklerinin İon
natüralizmine kadar uzandığını gösterir. Zaten zıtlara dair görüşleri, evrensel
maddeler arasındaki fiziksel etkileşimin etkilerinin yanı sıra, öznel
izlenimlerin göreciliğine yansıyan gerilime, yaşamsal ve varoluşçu safhaların
birbirini izlemesine, belli bir nesneye belli bir adın verilmesi gibi tutarsız
bir uygulamaya yer verir.
Panta rhei
Herakleitos, "her şey akar" (panta rhei) ve "aynı nehirlere girenlerin üzerinden daima farklı sular akar" (fr. 12, bkz. fr. 49a, 91a) gibi düşünceleriyle tanınan bir filozoftur. Bu imaj yanlış değilse de, eksik olduğu kesindir ve Platon'un görüşlerine çok şey borçludur, çünkü Platon, Herakleitos'un kuramlaştırdığına, öğrencilerinin de en uç noktasına kadar geliştirdiğine, hatta bilinmesinin ve aktarılmasının imkansızlığını öne sürdüğüne inandığı duyumsal gerçekliğin elle tutulamaz hareketliliğine büyük ilgi duyar (Platon Atina'da Herakleitos'un öğrencilerinden biri olan Kratylos'la temas etmiş olabilir). Dolayısıyla Herakleitos'un düşüncelerinde hareketliliğin hareketsizlik kadar ve zıtlar arasındaki çelişkinin birlik yönleri kadar önemli olduğunu vurgulamak yerinde olacaktır. Herakleitos bundan dolayı her şeyin ilkesi olan ateşin hem azami hareketliliğin hem de azami daimiliğin simgesi olduğuna inanır.
İyonyalıların gerçekliğinin temel ilkesi gibi ilahidir ve
zıtların arasındaki tezat ateşle üstün bir birlik şeklinde çözüme kavuşur.
Ateş
Panta rheinin filozofu şeklindeki imajını gölgede bırakmış
olabileceği bir başka önemli unsur, son zamanlarda antikçağ felsefesi
konusundaki araştırmalarda daha çok öne çıkmış olan ruhtur. Herakleitos'un psikolojisi,
Homeros'tan lirik ve trajik şiirlere ve Hippokratesçi hekimlere kadar arkaik
çağ edebiyatında yaygın olarak görülen, ruhun ve faaliyetlerinin (hem yaşamsal
hem de bilişsel faaliyetlerinin) bedensel tasviriyle (veya bedenin organlarının
tasviriyle) uyumlu olarak, "fiziksel" bir yapıya sahiptir.
Anaksimenes'in ruh-havasına benzer şekilde Herakleitos'un ruhu da evrensel
arkheye [başlangıç), dolayısıyla da ateşe yakındır. Bu konudaki belgeler,
Herakleitos'un psykhesinin bir buhar veya nefes mi (her halükarda ateşe
benzer), yoksa su ve ateş karışımı, hatta ateş ve hava karışımı mı olduğunu
belirleyebilmek için yeterli değildir. Ama her halükârda hem bireyden bireye
hem de bir bireyin hayatının çeşitli safhalarında kuruluk, hareketlilik ve
incelik gibi niteliklerinde görülen değişiklik, bilişsel süreçlerin nitelikleri
üzerinde doğrudan etkili olur; özellikle ruh, örneğin birey sarhoş olduğu veya
yaşlandığı zaman nemlenirse zekâ zayıflar (fr. 117, 118; yaşlılığın daha nemli
bir dönem olarak görüldüğü anlaşılır ve nem, ruhun ölümü demektir: (fr. 76,
77). Ruhsal faaliyetlerin maddeciliğe indirgenmesi (bireysel ruhun
ölümsüzlüğünün reddedilmesi de muhtemelen bu görüşle bağlantılıdır) Herakleitos'un
ruhsal boyutun ölçülemez derinliği -başka bir deyişle "bilinç"-
konusundaki ilk bilinçli ifadelerden birini dile getirmesine engel olmaz.
"Karakter, insanın daimönudur" (fr. 119) şeklindeki ünlü deyiş de bu
bağlamda, bireylerin kaderinin tanrıların veya koruyucu güçlerin müdahalesinden
bağımsız olduğunun apaçık beyanıdır. Ele alacağımız son tartışmalı Karakter
fragmanı (fr. 85), öfke gibi bir tutkunun ateşinin ruhun (daha kuru) ateşinden
beslendiği ve onu tükettiği şeklinde yorumlamak doğruysa, yani ruhun en yüksek
becerilerinin tutku tarafından karartılması mümkünse, bu beyanın, karakterin
akıl ile tutku arasında[1]ki oyunda oluştuğu fikrini temel aldığı
düşünülebilir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder