Herakleitos

Herakleitos, İÖ 535 yılında soylu bir ailenin oğlu olarak Efes' te doğdu. Ömrü boyunca aristokrat olarak kaldı. Ciddi eleştirel kötümser düşünce alanında bağımsız, dogmatik, gururlu ve yaşamını hata bulmaya adamış biridirdir. Hesiodos’ un, Fisagor’ un, Ksenohanes’ in ve hatta Homeros’ un aleyhinde konuşurdu ve kendi kendini yetiştirmiş olmakla övünürdü. Anlaşılması güç bir düşünce yapısı vardı. Bu nedenle "obscure" karanlık, anlaşılmaz lakabıyla anılırdı. Ancak ne olursa olsun güçlü bir yazardı. Zeka dolu, özgün yazılar yazardı. Bu yazılarda bilicilik olarak nitelendirilebilecek olan ifadeler kullanırdı. Bunları kanıtlarla destekleme girişiminde bulunmazdı. ON NATURE (Doğaya Dair) kitabı fiziksel, törebilîmsel ve politik olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. İ.Ö 475 yılında doğduğu kent olan Efes’ te ölmüştür.

Karşıtlıklar ve Onların Birliği
Birincil birlik, sabit devinim ve değişim içinde olmaktadır; onun yaratımı bir yokoluştur ve onun yokoluşu bir yaratımdır. Bir şey, başka bir şeye dönüştüğü zaman, örneğin ateşten suya dönüştüğü zaman, ateş yeni bir varlık biçimi içinde kaybolmuştur. Herşey karşıtına dönüşmektedir ve herşey karşıt niteliğin bir birliğidir. Herşeyde, her ikisi vardır ve hiçbiri yoktur; evrensel oluşum, bu durumdan karşıt duruma geçiştir. Bu durumda, herşey karşıtıyla bir birlik halindedir. Dünyayı olanaklı kılan bu tür bir karşıtlıktır. Örneğin müzikteki uyum , yüksek nota ve alçak notaların bileşimi sonucu ortaya çıkar. Bu, karşıtlıkların birliğidir. Dünya bu didişme üzerine kurulmuştur: "Savaş herşeyin babası ve herşeyin kralıdır." Karşıtlıkların savaşımı olmasay­dı, dünya yerinde duramayacak ve ölecekti. 

Karşıtlıklar ve çelişkiler birleşerek bir uyum oluşturmaktadırlar. Gerçekten de, maddelerin yapısında karşıtlık ve çelişki bulunmasaydı, değişim hareketi ve dolayısıyla düzen olmayacaktı. Sonuç olarak, karşıtlıklar evrensel uzlaşmayı sağlamaktadır; dünya ateşin çıkış durumuna geri dönecektir. Böylece yeni bir olu­şum başlayacaktır. Bu durumda iyi ve kötü aynı şeylerdir. "Yaşam ve ölüm, uyanık olma ve uyuma, gençlik ve yaşlılık, bunların hepsi aynıdır; daha önceki durum, değişerek, daha sonraki duruma dönüşür ve daha sonraki durum değişerek daha önceki duruma dönüşür." Tanrı"ya göre herşey güzel ve iyidir ve TanrTnın kurallarına uyulması gerekmektedir. Ona göre herşey bütünün uyumu içindedir; ancak insanoğlu yanlışlıkla bazen buna uymaz. Uyum, karşıtlıkların birliğidir ve aynı zamanda değişim oluşumunu yöneten kanundur. Kanunun, bütün oluşumların üzerinde olduğu kabul edil­melidir: Oluşum ve onun kanunu aynı şeylerdir.
Felsefenin Öyküsü-Frank Thilly

Herakleitos Düşüncesinde Varlık Alanını Belirleme
Felsefe Diyalektik Bilgi Kuramı
Şahin Yenişehirlioğlu

a) Düşüncenin Merkezine “Logos”u yerleştirme ve Mantıksal diyalektik bağların oluşması ve kurulması:

 Herakleitos  , kendi düşüncesinin varlık alanını belirlerken, merkeze “Söz” “LOGOS”un varlığını koyar ve onun çevresine doğru yine söz ile yayılır. Çünkü, onun için önemli olan, sözün anlatım gücü ve belirleme yeteneğidir. Bu nedenle, şöyle diyor filozof: “Beni değil, sözümü (logos) dinlemek ve her şeyin “Bir” olduğunu itiraf etmek, 
I-  ANLATIM GÜCÜ   
II- BELİRLEME GÜCÜ 
III- SÖZ “LOGOS”un  GERÇEK GÜCÜ
Diyalektik  kullanmayan bu filozof, yine de kaçınılmaz bir biçimde, tartışma sanatının bir parçasını ve en önemli yanını oluşturan söz “Logos”u tabana yerleştirerek, felsefesinin temel taşı yapmıştır.

 Çünkü, felsefenin evrensel ereği, söz ile, tartışma sanatı yolundan geçerek;
*gerçekleri aramak,
* onları bulmak,
*belirlemek,
*irdelemek istemek
*ve anlatıma geçerek,
düşüncenin biçimini, yani düşüncenin varlık olarak dizgeleşmesini evrensel bir düzeyde ortaya koymaktır. Bu nedenle de, Herakleitos, bilinçli olmasa bile, diyalektik bağlantıdan geçmiş ve evrensel belirlemelerini, sözden kalkarak gerçekleştirmiş ve biçimlendirmiştir.

Bu söylediklerimizi kanıtlamak gerektiğinde, açık ve seçik bir örnek vermek yerinde olur: “Her ne kadar bu söz daima doğru ise de, insanlar ilk işittikleri zamanda, işitmemiş oldukları zamandakinden daha az yeteneksiz değildirler. Zira, her ne kadar her şey bu söze uygun olarak cereyan ederse de, onlar, laflar ve eylemlerle denemeler yaptıkları zaman, benim her şeyi doğalarına göre bölerek ve bunların gerçeklikte nasıl olduklarını göstererek yaptığım açıklama gibi, hiçbir deneye sahip  gibi görünürler. Fakat, başka insanlar da, uykudayken, yaptıklarını unuttukları gibi, uyandıkları zaman da ne yaptıklarını bilmezler.”  

Bu alıntıyı, ilk alıntımıza bağlamamız gerekir: Çünkü Herakleitos, bu sözleriyle bize şunu gösteriyor: “BEN” denilen evrensel varlık, insanoğlu olarak evrende belirlenir. İnsanoğlunun evrensel bir biçimde kanıtlanması da, onun US yoluyla devime geçmesine dayandırılmıştır, Us’un devinimi, aynı zamanda, evrensel nitelikler ortaya seren düşüncenin de devinimidir. Oysa, düşünce, hiç kuşkusuz, simge (işaret - sembol) ve söz yoluyla yansır ve içeriğini yansıtır. Demek ki, Herakleitos’un anlatımındaki “BEN”in, varlık olarak bir başka özne ile sözlü bağlantısında (diyalektikesinde), yani tartışma bağlantısında, fiziksel varlık olarak ele alınması değil de, söz, “logos” olarak ele alınması öngörülüyor.

Çünkü, Herakleitos, bu “logos” süzgecinden geçip de oluşan bağlantıda bir evrensel değer buluyor Işte, bu evrensel değer, söz’den başka bır öğe değil ve olamamaktadır. Bunun nedeni de, çok açık bizim için: Söz “logos”, filozofun da belirttiği gibi, insan varlığının en evrensel yeteneği olduğundan dolayı. Bunların en başında, “Dinlemek” ögesi gelmektedir. Böylece, Logos’un karşılığı olarak Logos ile birlikte, merkeze temel taşı olarak yerleştirilmektedir.

LOGOS(SÖZ)........DİNLEMEK................BİR BAŞKASI
İnsan varlığı...........İnsan Varlığı................ÖTEKİ
Birinci ÖZNE.........İkinci ÖZNE................VARLIK


Yukarıda verdiğimiz küçük tablo, bizi bu konuda, çözümlememizle ilgili olarak aydınlatacaktır: Söze “Logos” evrensel bir değer kazandırabilmek için, Herakleitos, karşı algılayıcı olarak DİNLEMEK yeteneğini, yine evrensel bir değer olarak gösteriyor Çünkü, düşünür, diyalektik bağlantıların irdelemelerine geçemediği için, (Soz ile ilgili, doğrudan bır karşıt gösterme eylemi); Mantıksal açıdan soz ve —soz (soz olmayan), soz’u, dinlemek ögesı ıle bırleştırmek ve aynı zamanda her ikisine de evrensel bır değer kazandırmak istiyor

Işte, salt bu nedenle de, Gerçek Varlık’ı (Insanoğlu’nu) söz’e indirgiyor. Ya da, tam tersine, bu kez, Soz’ü, Gerçek Varlık’a yukseltıyor Bu ındırgeme ve yükseltme eyleminde, biz, ilk (modern anlamdaki) Diyalektik Bağlantıyı buluyoruz Herakleıtos bunu, felsefesinde dile getirmektedir
1— “BEN”ın varlık olarak dinlenmesi gerekmez
2— “SÖZ” (LOGOS)’un dinlenmesi gerekir
3— Her şey “BİR”dir
4— Us, çözüm olarak, bunu bulacaktır.

İkinci alıntı, bu çözümlemeyi destekleyen bir örnektir.

Insan varlığı, ilk işitme eyleminde bazı yeteneklerinin uygulamasından geçer. Bu uygulamalar, ilk önce, insan varlığında bazı eylemlerin ve denemelerin doğmasını öngörür ve hazırlar. Bu öngörme ve hazırlama işlevinde, karşı ögeler ve durumlar ortaya çıkar. Karşıtların ortaya çıkması demek, karşıt eylemlerin ve karşıt denemelerin oluşması demektir. Imdi, buna göre:

1— İlk işitme eylemi zamanı Daha az yetenekli olmama durumu.
2— İşitme eylemi zamanı Daha yetenekli olmama durumu.

Demek ki, insan varlığı, söz ile evrensel devinimi başlattığında, buna koşut olarak, işitme eyleminden geçerek, yetenekli olma niteliğine kavuşmaktadır. Çünkü, Söz, başlıbaşına, biraz önce yukarıda gösterdiğimiz gibi, belirleyici ve anlatıcı gücü doğuran ve kendisi de bu gücün bir yapısıdır. Bu irdelememizi desteklemek için, birkaç örnek daha verelim; “Dinlemeyi ve söylemeyi bilmeyerek İşitilmemiş şeyi dinlemezsen, onu bulamazsın. Zira, onu bulmak, zahmetli ve zordur , Görülebilen, işitilebilen ve öğrenilebilen şeyler, en çok değer verdiklerimdir,...”, “Tanrı, gündüz ve gecedir, kış ve yazdır, savaş ve barıştır, bereket ve açlıktır; kokulu şeylere karıştığı zaman, onların her birinin kokusuna göre adlanır,..., Soğuk şeyler sıcak oldular; ve sıcak olanlar soğudular; nemli olan kurudu ve kurumuş olan nemlendi.,..., Dağıldı ve toplandı; ilerledi ve geriledi....”

Herakleitos’dan ilk örnekler, filozofun, diyalektik terimini kullanmaksızın, “LOGOS” “SÖZ”ü, nasıl ve hangi biçimde felsefesinin merkezine yerleştirdiğini göstermek için, bizim savlarınıza birer kanıt oluşturdular. Verdiğimiz ikinci tip örnekler ise, birinci tip örneklerin öngördüğü ereği öngörmüyor: Çünkü, ikinci tip örnekleri belirlememizdeki amaç, doğrudan doğruya Sokrates—Platon öncesi Antik Yunan’ın ilk evresinde, diyalektiğin ana temalarından ve yasalarından birini oluşturan “Karşıtlık” (çelişki) olgusunun, düz sözlerde bulunduğunu göstermek ve ortaya çıkarmaktır. Yalnız, şu noktayı kesinlikle belirtmek gerekir ki; diyalektik, kavram olarak, kendi içinde birçok anlamı barındırır ve bu nedenle de, birçok kavramı da, düşünce tarihi sürecinde doğurur.


(…)
Özellikle Yeniçağ'da Alman romantik şair ve filozoflarında Herakleitos'un
yeniden büyük bir sevgiyle selamlandığını görürüz. Büyük Alman şairleri Goethe ve Hölderlin, yine büyük Alman filozofları Hegel ve Nietzsche, Herakleitos'un modern hayranları arasında zikredilebilirler.

Hegel, Herakleitos'un, eserine almamış olduğu hiçbir düşüncesi olmadığını söyler. Gerçekten de Hegel'in panteizmi, evrensel oluş düşüncesi, tarih ve doğanın zıtlarla çalıştığı görüşü, gerçeğin akılsal, akılsalın gerçek olduğu ünlü öğretisinin Herakleitos'cu öncülleri son derece açıktır. Nietzsche, Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe adını taşıyan ve Sokrates öncesi Yunan filozoflarına tahsis ettiği küçük, fakat çok parlak düşüncelerini ortaya koyan kitabında Herakleitos'a özel bir yer ayırır. Onun Zerdüşt Böyle Dedi adlı eserinin kahramanı Zerdüşt de galiba Herakleitos'un üslubu ve kişiliği model olarak tasarlanmıştır.

Nietzsche'nin seçkinler-yığın ayrımı, çatışmacı sosyal felsefesi, dünyanın herhangi bir üst amacı olmayan estetik bir oyun olduğu görüşlerinde de Herakleitos'un düşüncelerinden bazı unsurların olduğu muhakkaktır.

Ahmet Arslan- İlkçağ Felsefe Tarihi I

Herakleitos

 Kehanet Temelli Bir Bilgi

Ephesoslu Herakleitos'un eserleri, Sokrates-öncesi diğer filozofların durumunda olduğu gibi, günümüze fragmanlar şeklinde ulaşmıştır; XIX. yüzyılda büyük araştırmacı Hermann Diels (1848-1922) antikçağ kaynakları üzerinde yürüttüğü uzun ve titiz bir çalışma sonucunda elde ettiği bu fragmanları, dolaylı" tanıklıklar" ile "fragmanlar" (veya edebi alıntılar) arasında ayrım yapmak için günümüzde de başvurduğumuz Vorsokratiker (1903) adlı klasik derlemede bir araya getirmiştir. Ancak Herakleitos örneğinde fragmanları yorumlama sorunu, kendisinin mesajlarını "bölük pörçük" ve kasti olarak muğlak, kısa deyişler yoluyla ifade etmesinden dolayı daha da karmaşık hale gelmiştir ve Herakleitos antikçağdan bu yana "karanlık" (skoteinos) olarak bilinmiştir. Diels'in, Sokrates-öncesi diğer filozoflarla yaptığının tersine, Herakleitos'un fragmanlarının asıl düzenini yeniden kurgulama girişiminden vazgeçip fragmanları, içinde geçtikleri kaynağın alfabetik sıralamasına göre düzenlemekle yetinmiş olması ilginçtir. İlk bakışta tarafsız gibi görünebilecek olan bu eylem, aslında Herakleitos'un düşüncesinin aforizma temelli yapısını vurgulamaya yaramıştır, hatta bazı araştırmacılar Herakleitos'un organik bir yazı yazdığı tezini reddetmişlerdir.

Ancak hem antikçağ kaynaklarında Herakleitos'un kitabını Ephesos'ta Artemis tapınağına adamış olmasından söz edilmiştir (arkaik çağda yasaların metinlerini tapınakların duvarlarında sergileme adetini çağrıştıran bu eylem, Herakleitos'un kendi düşüncesine kalıcı ve kutsal bir değer kazandırma ifadesini yansıtır) hem de fragmanlar dikkatle okunduğunda ifadeler ve içerik açısından, ancak tek bir metin içerisinde anlamlı olabilecek son derece planlı paralellikler görülür. Her halükarda aforizma gibi az ve öz ve esrarengiz bir ifade şeklinin tercih edilmiş olmasının felsefi değeri göz önüne alınmalıdır.

Herakleitos'un yararlandığı, arkaik çağın bilgelik aktarım modellerinin (gizem vahiyleri, hem Apollon hem Sibylla'nın kehanetleri, ahlaki deyişler, bilmeceler) ortak noktası, anlaşılması zor metinler oluşturmak ve metin yazarlarının üstün bir bilgiye sahip olduğunu, onu sadece onu anlayacak az sayıda kişiyle paylaşabileceğini ima etmektir. Esrarengiz ifadeler ayrıca Herakleitos'a göre physisin [doğa] insanlar tarafından yorumlanması zor şekillerde tezahür ettiğine dair düşüncelerine de uygundur. Doğanın kendiliğinden olarak "gizlenmeyi sevdiği" (fr. 123) ve olgusal gerçekliğin sürekli sergilediği değişimlerin ötesinde, doğanın ardında yatan ilkeyi kavrayabilmek için duyuların bulgularını deşifre edebilmek gerektiği unutulmamalıdır. Herakleitos'un üslubunun bir başka tipik özelliği de, Arkaik bilgi birikiminin ileri gelen temsilcileri olup gerçekliğin ardındaki yasayı keşfedecek zekaya sahip olmayanlara yönelik, bazen şiddetli düzeyde (örneğin Pythagoras'a yönelik), bazen de Homeros'un çocuklar tarafından kandırılması örneğinde olduğu üzere, eğlenceli anekdot şeklini alan eleştirilerdir.

"Her Şey Akar" ve Ötesi

Eleştirel hedef Sekstos Empeirikos (180-220) sayesinde günümüze ulaşan, bir giriş teşkil ettiği belli olan oldukça uzun bir metin de Herakleitos'un bütünlüklü bir metin yazdığı tezini doğrulayıcı niteliktedir (hatta Diels de, alfabetik sıralama kuralını ihlal ederek Herakleitos'un fragmanlarından oluşan derlemeye bu metinle başlar). Herakleitos bu metinde mesajının içeriğini insanların genelde "anlayamadığı" bir logos, yani oluşun "gerekçesi" veya "kuralı" olarak tanımlar. Burada kullanılan aksynetoi teriminin Logos gizem dilinden alınmış olması ilginçtir; Herakleitos'un burada hitap ettiği insanlar henüz "gizeme kabul edilmeyenler" gibidir ve Herakleitos karşılarında dini bir bilgiye sahip ve onu açıklayacak birisi olarak durur. "Logos"un Yunancada aynı zamanda "söz" anlamına geldiğini de unutmamak gerekir; Herakleitos bu terimin çokanlamlılığını temel alarak, anlatmak istediği derin gerçekliğe tamamıyla uyan kendi sözlerine dikkat çekmek ister. İnsanlar Herakleitos'un sözlerini dinleyerek normalde içinde yaşadıkları solipsist tecrit durumundan kurtulabilir, kendilerini ve doğanın tamamını çevreleyen "ortak" yasayı anlayabilir hale gelebilirler. Böylece insanlar bu yasanın zıt güçler arasında, gerçek anlamda bir "savaş"a maruz kaldığını ve evrenin düzen ilkesinin bundan ibaret olduğunu anlayabilirler. Herakleitos evrenin düzeni meselesine odaklanıp Anaksimandros'un yaptığı gibi dinamik denge temelinde bir çözüm getirince, düşüncesinin köklerinin İon natüralizmine kadar uzandığını gösterir. Zaten zıtlara dair görüşleri, evrensel maddeler arasındaki fiziksel etkileşimin etkilerinin yanı sıra, öznel izlenimlerin göreciliğine yansıyan gerilime, yaşamsal ve varoluşçu safhaların birbirini izlemesine, belli bir nesneye belli bir adın verilmesi gibi tutarsız bir uygulamaya yer verir.

Panta rhei

Herakleitos, "her şey akar" (panta rhei) ve "aynı nehirlere girenlerin üzerinden daima farklı sular akar" (fr. 12, bkz. fr. 49a, 91a) gibi düşünceleriyle tanınan bir filozoftur. Bu imaj yanlış değilse de, eksik olduğu kesindir ve Platon'un görüşlerine çok şey borçludur, çünkü Platon, Herakleitos'un kuramlaştırdığına, öğrencilerinin de en uç noktasına kadar geliştirdiğine, hatta bilinmesinin ve aktarılmasının imkansızlığını öne sürdüğüne inandığı duyumsal gerçekliğin elle tutulamaz hareketliliğine büyük ilgi duyar (Platon Atina'da Herakleitos'un öğrencilerinden biri olan Kratylos'la temas etmiş olabilir). Dolayısıyla Herakleitos'un düşüncelerinde hareketliliğin hareketsizlik kadar ve zıtlar arasındaki çelişkinin birlik yönleri kadar önemli olduğunu vurgulamak yerinde olacaktır. Herakleitos bundan dolayı her şeyin ilkesi olan ateşin hem azami hareketliliğin hem de azami daimiliğin simgesi olduğuna inanır.

İyonyalıların gerçekliğinin temel ilkesi gibi ilahidir ve zıtların arasındaki tezat ateşle üstün bir birlik şeklinde çözüme kavuşur.

Ateş

Panta rheinin filozofu şeklindeki imajını gölgede bırakmış olabileceği bir başka önemli unsur, son zamanlarda antikçağ felsefesi konusundaki araştırmalarda daha çok öne çıkmış olan ruhtur. Herakleitos'un psikolojisi, Homeros'tan lirik ve trajik şiirlere ve Hippokratesçi hekimlere kadar arkaik çağ edebiyatında yaygın olarak görülen, ruhun ve faaliyetlerinin (hem yaşamsal hem de bilişsel faaliyetlerinin) bedensel tasviriyle (veya bedenin organlarının tasviriyle) uyumlu olarak, "fiziksel" bir yapıya sahiptir. Anaksimenes'in ruh-havasına benzer şekilde Herakleitos'un ruhu da evrensel arkheye [başlangıç), dolayısıyla da ateşe yakındır. Bu konudaki belgeler, Herakleitos'un psykhesinin bir buhar veya nefes mi (her halükarda ateşe benzer), yoksa su ve ateş karışımı, hatta ateş ve hava karışımı mı olduğunu belirleyebilmek için yeterli değildir. Ama her halükârda hem bireyden bireye hem de bir bireyin hayatının çeşitli safhalarında kuruluk, hareketlilik ve incelik gibi niteliklerinde görülen değişiklik, bilişsel süreçlerin nitelikleri üzerinde doğrudan etkili olur; özellikle ruh, örneğin birey sarhoş olduğu veya yaşlandığı zaman nemlenirse zekâ zayıflar (fr. 117, 118; yaşlılığın daha nemli bir dönem olarak görüldüğü anlaşılır ve nem, ruhun ölümü demektir: (fr. 76, 77). Ruhsal faaliyetlerin maddeciliğe indirgenmesi (bireysel ruhun ölümsüzlüğünün reddedilmesi de muhtemelen bu görüşle bağlantılıdır) Herakleitos'un ruhsal boyutun ölçülemez derinliği -başka bir deyişle "bilinç"- konusundaki ilk bilinçli ifadelerden birini dile getirmesine engel olmaz. "Karakter, insanın daimönudur" (fr. 119) şeklindeki ünlü deyiş de bu bağlamda, bireylerin kaderinin tanrıların veya koruyucu güçlerin müdahalesinden bağımsız olduğunun apaçık beyanıdır. Ele alacağımız son tartışmalı Karakter fragmanı (fr. 85), öfke gibi bir tutkunun ateşinin ruhun (daha kuru) ateşinden beslendiği ve onu tükettiği şeklinde yorumlamak doğruysa, yani ruhun en yüksek becerilerinin tutku tarafından karartılması mümkünse, bu beyanın, karakterin akıl ile tutku arasında[1]ki oyunda oluştuğu fikrini temel aldığı düşünülebilir

 Antik Yunan, Ed.Umberto Eco, Herakleitos ve Empedokles ,Maria Michela Sassi




Herakleitos'un Yaşam ve Felsefesi





Herakleitos'ta Sanı ve Logos Meselesi Üzerine


Herakleitos ve Diyalektiğin Doğuşu, Cengiz Çakmak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder