Makyavel

Floransa

Machivalli (Makyavel)
Machiavelli’nin siyasal düşünüşünün odak noktası İtalyan Birliği’nin sağlanmasıdır. Siyasal görüşlerini oluşturan düşüncelerini bu amaca yönelik araçlar olarak geliştirmiştir. Bu araçlar aristokratik dinsel kültürden ödünç alınmış araçlar değil, burjuvazinin yarattığı yeni kültüre uygun lâyik ve bilimsel araçlardır. Machiavelli’nin burjuvazinin ulusal birlik amacına hizmet etmek için bu araçları nasıl kullandığını görmeden önce, yaşadığı yüzyılda İtalya’nın içinde bulunduğu koşulları kısaca hatırlayalım.

İtalya’da, daha önce (belirttiğimiz ekonomik gelişmeler ve siyasal (bölük pörçüklük içinde, Milano, Napoli, Venedik, Cenova kent devletleri yanı sıra, öteki siyasal birimler olarak birçok feodal beylik ve feodal bir siyasal kurum sayılması gereken Papalık Devleti vardı. Bunlar arasında Papalık, kökü kolay kolay sökülemeyecek güçlü bir feodal kalıntı olarak duruyordu.,

Machiavelli’ye göre Papalık, tek başına İtalyan birliğini kuracak kadar güçlü olmadığı halde İtalyan birliğini kurmaya kalkacak bir gücü önleyecek kadar güçlü olduğu için ve gerçekte de önlediği için, İtalya, siyasal birliğine kavuşamamıştı. Bu durum ticaretin daha fazla güvenlik altında ve daha serbestçe yapılacağı, dolayısıyla burjuvazinin daha kolaylıkla at oynatabileceği ulusal çapta bir siyasal düzenin gerçekleşmesini engellediği gibi, siyasal birliğini sağlamış komşu devletlerin, İspanya’nın, Fransa’ nın, Avusturya’nın ikide birde İtalya’ya saldırıp onu yenmelerine yol açıyordu. İşte Machiavelli’nin siyasal düşüncesine ve yapıtlarına, özellikle Prens’e egemen olan baş tasa, bu devletlerin Alplerin ötesinde tutulabilmesi için, İtalyan siyasal birliğinin, ne pahasına olursa olsun gerçekleştirilmesidir.

Machiavelli’in Yaşamı: Niccolo Machiavelli (1469-1527) İtalya’nın Floransa kentinde, orta halli bir hukukçunun oğlu olarak dünyaya gelir. Demek ki küçük burjuva kökenlidir. İtalya’da Hümanizma hareketinin yol açtığı eğitim programına uygun olarak, klasik kültür, Yunan ve Latin kültürü edinir.

Babasından kalan mülk çalışmadan yaşamasına yetmediği için, çalışmak zorunda kalır. O tarihlerde, Floransa’yı yöneten ve servetini ticaretten ve madencilikten edinmiş olan Medici ailesi sürülmüş, bu ailenin yönetiminin yerini Savoranola adlı Dominiken bir rahibin teokratik cumhuriyeti almıştır. Onun teokratik yönetimi yıkılınca da; 1489’de, «Onlar Kurulu» Floransa’yı yönetmeye başlar. Machiavelli işte bu cumhuriyet yönetiminin yazmanlığını üstlenir. Mediciler’in 1512’de dönüp Floransa’da iktidarı yeniden ele geçirmelerine kadar bu görevde kalır. Bu arada çeşitli diplomatik görevler üstlenmiştir; İtalya prenslikleri, Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’na, Fransa’ya; Papalığa elçi olarak gönderilmiştir. Böylece hem İtalya’daki devletlerin, hem de Fransa gibi siyasal birliğini kurmuş, mutlak monarşi ile yönetilen bir devletin kurumlarını yakından inceleme olanağını bulmuş olur. Bu görevleri sırasın Caesar Borgia’yı tanır. Borgia’nın İtalyan birliğini kurma yolunda, gerektiğinde ahlâk dışına da çıkarak her yola başvurması, Machiavelli’yi etkiler. İleride Prens’ini Borgia’yı örnek alarak yaratacaktır.

Mediciler’in dönmesi üzerine sürgüne gönderilen Machiavelli, 15l2’de sürgünde iken, dilimize «Prens»,  olarak çevrilmiş olan (ve Hükümdar olarak bir çevirisi yapılmış bulunan) ünlü yapıtı İl Principe’yi yazar. Machiavelli bu yapıtını, Medici ailesinden Lorenzo de Mediciye adamış, ona sunmuştur. Bu davranışının temelinde bir yandan kendisini bağışlatarak yeniden Floransa’ya ve siyasal görevlerin başına dönmek gibi bir kişisel amaç, öte yandan Mediciler’in eliyle de olsa İtalyan birliğinin sağlanmasının yollarını göstermek gibi toplumsal bir amaç yatar. Bu yakın amaçlarına göre düzenlediği Prens adlı yapıtında daha çok monarşi ile ilgili siyasal görüşlerini, ama hep İtalyan birliğinin sağlanması amacının araçları olarak sunar. 1513-1517 yılları arasında ise, Titus Livius’un İlk On Kitabı Üzerine Söylevler’i yazar. Bu yapıtı kısa adı ile “Söylevler” ya da «Konuşmalar» olarak bilinir. Bu yapıtında ise Machiavelli, Prens’indeki gibi yakın ve sınırlı bir amaçla bağımlı olmaksızın, genel siyasal görüşlerini ‘öne sürer ve daha çok da eğilim duyduğu «cumhuriyet» yönetimi üzerinde durur.

Prens adlı. yapıtı daha sonra kendisinin Floransa’ya dönmesine izin verilmesini sağlarsa da kendisine yeniden siyasal görevler verilmesini sağlayamamıştır. Machiavelli, 1527’de Floransa’da ölmüştür.
Machiavelli’nin Dünya Görüşü: Machiavelli’, kuşkusuz siyasal görüşlerinin. gerisinde bir felsefi tutuma sahip olmakla birlikte, bir felsefeci değildir. Daha çok bir siyaset kuramcısı, bu alanda da siyasetin pratik konularına öncelikle eğilen bir siyaset kuramcısıdır. Bu siyasal görüşlerinin gerisindeki felsefi tutumu, dinsel değerlerden arınmış lâyik bir burjuva dünya görüşüne dayanmaktadır. Machiavelli, ortaçağın aristokratik dinsel dünya görüşünden farklı bir dünya. görüşüne sahiptir. Kiliseye karşı olan ve dine inançlı olmayan tutumu bir yana, dünya olaylarını «yazgı» ile açıklayan dinsel eğilim’den de kendisini kurtarmıştır.

Machiavelli’nin Yazgıya İlişkin Görüşleri: Machiavelli, önce ,yazgının dünya işleri üzerinde büyük bir etkisinin olduğunu kabul eder görünür. Ancak yazgıya nasıl göğüs gerileceğini açıklarken, ona nasıl katlanılacağını değil, yazgının nasıl «aşılacağını» anlatır. Zamanının insanlarının dünya işlerini Tanrı’ya, rastlantıya verip, insan aklının bunları kavrayıp değerlendiremeyeceğine inanmalarını eleştirir. «Bu inancı benimsersek, istemediğimiz şeylerin olmasını önlemek için niye çabalayalım, elimizi kolumuzu bağlayıp, boynumuzu büküp beklememiz gerekmez mi?» demeye varan sözler söyler. Bundan sonra, insanların olayların gidişini etkileyebileceğini, «cüzi irade» sahibi olduğumuzu söyleyerek anlatmaya çalışır. Hareketlerimizin yarısını rastlantılar yönetiyorsa, yarısını biz yönetiyoruz diye, yazgının rolünü yarıya indirir. Verdiği örnekte ise, yazgının rolünü ve önemini daha da azalttığını görürüz: «‘Rastlantıların kör gücü üzerimize bir sel gönderiyorsa, sel çekildiğinde baraj ve set yaparak gelecekte onu önlememiz elimizdedir» der.

Machiavelli’nin yazgıya ilişkin ‘bu görüşlerini değerlendirirken, yazgının ‘hangi toplumlarda görülen bir inanç olduğunu ve bu inancın işlevini de göz önünde tutmak gerek. Yazgıya inanç, kuşkusuz yerleşmiş ve kendini dine dayamış aristokratik toplumun inancı olup, «düzeni değiştirmeye kalkmayın değiştiremezsiniz» demeye varır. Yazgıya inanmayıp olaylara insanların yön verebileceğine inanmak ise, düzeni değiştirme evresine girmiş burjuvaziye yaraşır bir dünya görüşüdür.

Machiavelli’nin İnsanların Doğası Hakkındaki Görüşleri: Machiavelli’nin siyasal düşünüşünün temelinde, demin gördüğümüz felsefi inançları yanında, insanın doğası hakkındaki görüşleri de yatar.

İtalya’nın siyasal birliğini sağlayamayıp, öteki uluslara yenildiği, İtalya’da en iğrencinden politik oyunların oynandığı, kendisinin ise sürgün edildiği bir ortamda, Machiavelli kendisini «karamsar» bir dünya görüşüne kaptırmış olabilir. Bunun izlerini insanın, özellikle yönetilen halk kitlelerinin doğası hakkındaki görüşlerinde ‘görebiliyoruz:
Machiavelli’ye göre insanlar bencildir; bu onların doğasıdır. Devlet adamının, siyasal işlerinde bu gerçeği hesaba katması, dahası, kendisinin de bu kurala uyarak bencil davranması gerekir. Yoksa, bencillerden oluşan toplumda bencil olamayan davasını yürütemez.

«Elde etmek arzusu kadar normal bir şey yoktur ve insanlar bu arzularını gerçekleştirebildiler  mi ayıplanmazlar, övülürler daha çok.» (Prens, III)
«Saklamaya gerek yok, insanlar çoklukla nankör, içten pazarlıklı, ürkek, doymak bilmez yaratıklardır.» (Prens, XVII)
Machiavelli’ye göre insanlar kötüdürler. Başarılı olmak, kazanmak isteyen akıllı bir yönetici, gerektiğinde kötü olmak zorundadır. Kötülere iyi davranmaya çalışırsa yitirir.
« (Çıkarlarına aykırı olunca bir prens verdiği sözü tutmayabilir) bütün insanlar iyi olsalardı bu kuralı ileri sürmek doğru olmayacaktı ama hepsi kötü ve aldatıcı olduğundan, iyi olmaması prensin güvenliği için gereklidir.» (Prens, XVIII)
«İyi olmayan sayısız insan arasında tüm iyi olma sevdasına kapılacak bir adam mahvolmaktan hiç bir zaman kurtulamaz. Şu halde, batmamak isteyen bir prensin gerektiğinde kötü olabilmeyi öğrenmesi şarttır.» (Prens, XV)
Machiavelli’ye göre insanlar en çok mala önem verirler. Yönetici de bunu bilmeli, uyruklarını karşısına almamak için, mülkiyete karşı saygılı davranmalıdır. Bir kimsenin malını alacağın
o kimseyi öldürsün daha iyi. İnsanlar ana babalarının ölümlerini unuturlar da, ellerinden alınan malın, toprağın acısını her zaman hatırlarlar ve bu yüzden yöneticiye diş bilerler.
«Bence mülkiyet hakkını çiğnemek kadar hiç bir şey prense karşı o kadar nefret doğurmaz.» (Prens, XIX)
Machiavelli’nin Siyasal Görüşleri: Madhiaveili’nin siyasal görüşlerini daha çok Prens adlı yapıtından bir bir inceleyecek, sonra Söylevler adlı yapıtında öne sürdüğü düşüncelerini göreceğiz.
[…]
Machiavelli’nin Dine ve Papalığa Karşı Tutumu: Yukarıda sayılan devletler içinde en güçlüsü Papalık Devleti idi. Ancak, Machiavelli, daha önce belirttiğimiz gibi, Papalığı, İtalyan birliğini kurabilecek taze bir kuvvetin İtalyan birliğini kurmasını önleyecek kadar güçlü, ama kendisi İtalyan birliğini kuramayacak kadar güç süz bir kuruluş olarak görüyordu. Bu nedenle Machiavelli’ye göre Papalık, İtalyan birliğini engelleyen bir kurumdu. Yalnızca bu kadar mı? Ondan da öte Papalık, İtalya’yı bölmüş olan ve onun bölünmesini isteyen bir kurumdu. Söylevler adlı yapıtından bu konu ile ilgili sözlerine bakalım:
«Dinsizliğimizi kiliseye borçluyuz. Ülkemizi kilise böldü ve bölünmüş kalmasını istiyor.»
«İtalya’nın hiç bir zaman bir önder buyruğunda toplanmamasının sebebi, ne tüm İtalya’yı kendi yönetecek kadar güce sahip bulunan ne de herhangi bir başka gücün bu egemenliği kurmasına imkan veren kilisedir.» (Söylevler, I. 12)
Dikkat edilirse, Machiavelli’nin dine karşı değil, Papalığa karşı çıktığı görülür. Machiavelli’ye göre, papalar lüks içindeki iffetsiz yaşayışları ve ahlâka uygun olmayan politika oyunları ile, dine olan güveni de sarsmışlardır. Bu nedenle «dinsizliğimizi kiliseye borçluyuz» der. Öte yandan, Machiavelli dine çok önem v Ama dine önem verişi salt siyasal amaçlar taşır. Halkın egemene boyun eğmesini sağlayacak en güçlü duygular, dinsel duygulardır. Bu görüşe uygun olarak Machiavelli Prens’inde İtalyan birliğini
kurmaya aday olan yöneticinin, aslında dindar olsun ya da olmasın son derece dindar görünmesini ister.
«Çünkü din prensle yurttaşlar arasında en kuvvetli bağdır. Prensde din duygusunun yokluğu, itaat etmemek için ileri sürülebilecek en ‘haklı, en doğru görünen bahanedir.» (Prens, XVIII)
Öyle anlaşılıyor ki Machiavelli’nin de dine karşı, onu amaç olarak alacak derecede sofuca bir bağlılığı yoktur. Dini salt araç olarak ‘değerli görmektedir. Bu aracı Italyan birliğini sağlamaya yardımcı olduğu sürece kullanıp, olmayınca atmaya hazır gibidir.
Gerçekten:
«Dinimiz mutluluğu alçak günüllülükte ve dünyevi nesneleri hor görmede buluyor... diğer dinler ruh ululuğunu, beden gücünü iyi buluyor... bizim dinimiz ülkeleri zayıflatmıştır.» (Söylevler, Il. 2)
sözleri ile, Hıristiyan ahlakında Italyan birliğinin sağlanması için gereken hırsın bulunmadığına değinir.
Böylece, alçak gönüllüğü, ötedünyacılığı ilke edinen Hıristiyan ahlâkı «köle ‘ahlâkı» olarak mahküm eden Nietzsche’ye öncülük etmiş olur. Öte yandan Machiavelli’nin ahlâk anlayışının temelinde dinsel değerler değil, «başarı» ilkesi yatmaktadır. Hatta Machiavelli’yi, aristokrasinin dinsel kültürüne ve dinsel düşünüşüne karşı burjuvazinin kendini dinden ve dinsel ahlâkın bağlarından kurtarmış pozitivist, pragmatik, layik görüşlerinin temsilcisi
sayabiliriz.

Machiavelli’nin Feodal Düzene Karşı Görüşleri: Machiavelli feodal ‘bir kurum olan, feodal düzenin dinsel kanadını temsil eden papalığa karşı olduğu gibi; feodal düzenin layik kanadı olan derebeyliklere de karşıdır. Bu kurumları, İtalyan birliğinin önündeki
engeller olarak görmekten öte, derebeyliğe karşı olumsuz yargılara da sahiptir.
«Devleti bölebilecek öğeler iki noktada toplanır, derebeylerin amansız idaresine karşı halkın nefreti, derebeylerdeki halkı yönetmek ve ezmek arzusu... » (Prens, VII)
Prensle halk ve aristokratlar arası ilişkileri incelerken de, prenslerin aristokratlarla yaşamak zorunda olmadıklarını, istedikleri zaman onları def terden sil söyler. Prensin feodal beylere, aristokratlara değil, halka dayanması gerektiğini ekler.

Machiavelli’nin Siyasal Düşünüşü Layikleştirmesi ve Bilimselleştirmesi: Machiavelli siyasal düşünü bir dönüm noktasıdır. Ondan önceki tüm düşünürler, hatta burjuvazinin siyasal görüşlerini savunuyor da olsalar, kendilerini dinsel düşünüşün etkilerinden kurtaramamışlardır. Örneğin siyasal erkin Tanrı’dan geldiği görüşünü, yöneticilerin din kuralları ile, dinsel ahlâk  ile bağlı olduğu görüşünü atamamışlardır. Daha da önemlisi, dinsel düşünüşün etkisiyle, siyasal görüşlerini hep «ideal olarak nasıl olması gerekir, nasıl olması daha doğru olur?» sorusu açısından sunmuşlar, siyasal olayları bu açıdan değerlendirmişlerdir

Machiavelli ise, siyasal erkin Tanrı’dan değil, kuvvetten doğduğunu gözlemleyip, bunu kabul edebilmiştir. Böylece Machiavelli, siyasal düşünüşü dinsel düşünüşten arındırarak «layikleştirirken», dinsel olan ve olmayan her türlü önyargıları bir yana bırakmaya çalışarak, siyasal düşünüşü aynı zamanda «bilimselleştirme» girişiminde bulunmuştur. Bu nedenle Machiavelli, günümüz siyasal biliminin de kurucusu sayılır. Onun bu layık ve bilimsel tutumunu, siyasal olaylarda yazgıya pek söz hakkı tanımayışında gördük. Machiavelli siyasal olayları, özellikle İtalya’da oluşan siyasal olayları, böyle önyargılardan uzak, bilimsel bir gözle değerlendirirken, görmüştür ki İtalya’da politik, diplomatik oyunlar, hiç bir din, ahlâk hukuk kuralına bakılmaksızın her türlü hile, entrika ve kaba kuvvete dayanılarak oynanmaktadır.
Machiavelli’nin Makyavelizmi: Machiavelli İtalya’da başarıya ulaşmak için her yola, her araca başvurulan siyasal gerçeği yalnız kavramakla kalmamış, bu gerçeği olduğu gibi benimsemiştir. Ama gene de Machiavelli’nin çağını amaçları için her araca başvuran çirkin politikacılarından bir farkı vardır. Çağının başarılı olmak dışında kendilerini hiç bir bağla bağlı görmeyen politikacıları, kişisel çıkarları için, olsa olsa belli ailelerin ya da belli kentlerin çıkarları için uğraşmaktadırlar. Amaçları. da kullandıkları araçlar’ kadar ahlâka uygun değildir. Oysa Machiavelli, bunlardan farklı olarak, kendini yüksek bir amaç ardında görmektedir. Bu yüksek amaç, İtalyan birliğinin sağlanmasıdır. Böyle bir yüksel amaca bağlandıktan sonra, bu amaca ulaşmak için her türlü aracı yasal (meşru, mübah) görmektedir. İşte siyaset sözlüğünde «Makyavelizm» olarak bilinen kavram, Machiavelli’nin Prens’inde ortaya koyduğu bu anlayışının, «amaca ulaşmak için her türlü araca baş vurmanın uygun olacağı» anlayışının adıdır. Gerçekten Madhiavelli Prens’inde İtalyan birliğinin sağlanmasını tek amaç olarak almış, başka hiç bir bağla bağlı olmaksızın, bu amaca ulaşmak neyi gerektiriyorsa onun yapılmasını istemiştir.

Machiavelli’nin Zora Başvurma İle İlgili Görüşleri: Machiavelli, Makyavelizminin bir uzantısı olarak, başarının koşulunun iknadan çok zora baş olduğunu söyler:
«İkna yoluyla hiç bir zaman başarı sağlanamaz. Kimseye bağlı bulunmayanlar, zorlama gücüne sahip olanlar, hemen her zaman muvaffak olurlar. Silahlı peygamberlerin zaferlere ulaşmış, silahsızların yenilmiş olmaları bundandır.» (Prens, IV)
Bu düşünceleri ile Machiavelli) Zor Üzerinde Düşünceler adlı yapıtın yazarı, 20. yüzyıl düşünürü Georges Sorel’i onun kanalıyla da İtalyan faşistlerini etkilemiş olabilir.

Machiavelli’nin Mutlak Monarşiye İlişkin Görüşleri: İtalya’yı birliğe ulaştıracak her araç, Madhiavelli’ye göre, mutlak monarşidir, yetkesi sınırsız olan bir prenstir. Prens, İtalyan birliğinin sağlanması için adam mı öldürmesi gerekli, öldürecektir; yalan mı söylemesi gerek, söyleyecektir; ahlâka aykırı davranması mı gerekti, davranacaktır. Bir antlaşma mı imzaladı, bu antlaşmaya İtalyan birliğinin sağlanmasına yararlı olduğu sürece uyacak, olmayınca uymayacak, verdiği sözden dönebilecektir. Prensi bu yolda bağlayan hiç bir sınıf, hiç bir kurum, hiç bir kimse, hiç bir yasa, biç bir ilke olmamalıdır.
[…]

Siyasal Düşünceler Tarihi- Alâeddin Şenel- Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları- 1982






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder