pragmatizm [İng. pragmatism-, Fr. pragmatisme, Alm. pragmatismus]
Eski Yunanca'da "eylemek",
"yapmak", "kılmak" gibi anlamlara gelen pragma sözcüğünden türetilmiş felsefe terimi.
Doğruluğun, anlamın ve bilginin ölçütünün eylemlerin kendilerinde değil de
onların yol açtığı pratik etkilerde ve uygulamadaki sonuçlarında yattığını;
önemli olanın insanların sorunlarını çözmelerine katkıda bulunmak olduğunu;
eylemin bilgiye de düşünceye de ilkece öncelikli ve üstünlüklü bir konumda
bulunduğunu savunan felsefe anlayışı.
Pragmacılık, ele aldığı her konuda a
priori ilkeleri
soruşturmaktan çok, eylemler ile onların pratikteki "nakit" değerleri
üzerine odaklanmaktadır. Bu bağlamda pragmacılığa göre usun temel ödevi bize şeylere ilişkin bilgiler vermek değil, onlar üzerine
en etkili biçimde eylememizi sağlamak, daha doğrusu eylemlerimizin şeylere
yönelimini düzenlemektir.
Pragmacılık
anlayışının çıkış noktası ancak eylemlere yol gösterdikleri, onların doğmasına
olanak tanıdıkları sürece düşüncelerin ya da doğru olduğu öngörülen bilgilerin
bir anlamları olduğu savıyla özetlenebilir.
Daha dar anlamıyla bakıldığında pragmacılık
19. Yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başlarında özellikle Amerika ve İngiltere'de
ortaya çıkan bir felsefe akımının temel öğretisini anlatmaktadır. Bu öğretiye göre yaşama yararlı olan yaşamı
daha ileriye götürmek isteğine açık bir katkısı bulunan her şey iyidir. Bu akımın başlıca savunucuları arasında Charles Sander Pierce, John Dewey ve William James adları en çok öne çıkanlardır.
Ayrıca
pragmacılık ahlak felsefesinde, insanın yaşamına yararlı olanın iyi olduğunu savunan yararcılık ile eşdeğer bir anlamda kullanılırken
bilgi kuramı alanında bilgi ile doğruluğun yaşam amaçlarına ulaşmada bir araç
olmaktan öte bir değerleri olmadığını ileri süren “araççılık” ile özdeşleşlenecek denli yakın
anlayışlar olarak görülmektedir.
Pierce 1897 yılında yayınladığı “Düşüncelerimizin
Nasıl Açık Kılınacağı”
üzerine başlıklı yazısında pragmacılık anlayışının genel taslağını sunmuştur.
Ne var ki 1902 yılına gelinene değil muhtemelen Pragmatik nitelecinin taşıdığı
kötücül yan anlamlardan dolayı, pragmacılık terimini kullanmamayı yeğlemiştir.
Terimi bugünkü anlamıyla ilk kez kullanan, herkesten de kullanmasını ısrarla
isteyen William James’tir. Nitekim James “Pragmacılığın Demek İstediği” başlıklı 1898 tarihini taşıyan yazısında
terim'i hem ilk kez kullanılmış hem de Pierce’ın terimi kullanmadaki gönülsüzlüğüne anlam
veremediğini özellikle dile getirmiştir.
Pragmacılığın doğruluk tanımına göre doğru bütünüyle
insan deneyimine içinkindir ve bilgi her zaman için etkililiği sağlamanın bir
aracıdır. Bu özlü tanım doğrultusunda
bakıldığında bir önermenin geçerli olup olmadığının kanıtı önermenin yararlı
olup olmadığı ile ilintili bir konudur. William James yukarıda anılan yazısında
pragmacılığın felsefedeki tanıdık bir tutumu, deneyci tutumu yansıttığını
belirterek, pragmacılığın felsefe tarihinde Platon'dan Hume'a değin öteden
beri süregelen gizil bir gelenek olduğu gerçeğine parmak basmaktadır. Ancak
James'e göre pragmacılık deneyciliği hem daha köktenci hem de daha az karşı
çıkılabilir bir biçimde yansıtmaktadır. James yalnızca deneye dayalı bilginin
güvenilir bilgi olduğunu söyleyerek, pragmacılığın kalkış noktası olarak bilgi savlarının hep uygulamadaki
değerlerinin göz önünde bulundurularak kantara vurulması gerektiği görüşünü
savunmuştur. Bu anlamda bir öğreti
ya yararlı olduğu ölçüde doğrudur ya da doğru olduğu ölçüde yararlıdır. Bu
söylenenlerin ışığı altında bakınca pragmacılığın göreci bir düşünsel konuma
karşılık geldiği söylenebilir; çünkü pragmatik doğrunun saltık anlamda bir
doğruluğunun olduğundan söz etmek olanaksızdır. Sağladığı yarar ortadan kalkan
doğrunun doğruluğu da ortadan kalkmaktadır ya da belli bir yaran olmadığı
düşünülen bir şeyin ancak yararlı olduğunun bulgulanması ona doğru değergesi
kazandıracaktır.
Amerikan düşüncesinin ana öğretisi olarak
ortaya çıkan pragmacılık bir öğreti olduğu kadar genel bir bakış, daha da
önemlisi bir yaşam görüşüdür. Pragmacılığın bu genel doğası, İtalyan pragmacı
düşünür Papini tarafından şöyle bir benzetmeyle anlatılmaktadır: "Pragmacılık
kuramlarımızın tam orta yerinde bulunur, aynı bir otelin içindeki koridor
gibi. Sayısız odaya açılır bu koridor. Tanrıtanımazlık üstüne kitap yazan bir
adam bulabilirsiniz birinde; bitişik odada dizleri üstüne çökmüş imanının
gereklerini yerine getiren, daha güçlü olmak için dua eden birilerini; bir
üçüncüsünde belli bir cismin özelliklerini inceleyen bir kimyacıyı; bir
dördüncüsünde kik kılı yararcasına kurulmakta olan bir metafizik dizgeyi;
beşincisindeyse metafiziğin olanaksızlığının tanıtlanmış olduğunu. Ancak
bunların hepsinin de bir koridoru vardır; kendi odalarına girip çıkmanın uygun
bir yolu olsun istiyorlarsa hepsi de şöyle ya da böyle koridora, yani pragmacılığa
açılmak zorundadırlar." Bu anlamda tek bir pragmacılığın varlığından söz
açmak yerine, her biri değişik kaygılarla dile getirilmiş çeşitli pragmacılıklar
bulunduğunu söylemek daha doğru bir saptama olacaktır.
Sözgelimi Mead toplumsal pragmacılığın kurucusuyken James felsefî
pragmacılığın kurucusudur. Neredeyse her alanın kendine özgü bir pragmacılık
yaklaşımı bulunmaktadır. Bunun yanında her biri kendi bilgi alanına özgü bu
pragmacılık anlayışları, çoğunluk alanlarının öteki egemen anlayışlarına bir
başkaldırı olarak temellendirilmektedir. Bu açıdan bakıldığında bilgikuramındaki
egemen konumlara karşı tepki olarak geliştirilen pragmacılık ile
varlıkbilgisindeki egemen yaklaşımlara karşı ortaya sürülen pragmacılık birbirinden
farklı olacaktır.
Felsefe Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder