Aydınlanma Çağı Üstüne
Nusret HIZIR - Felsefe Yazıları
1- 18. yüzyılın büyük matematikçilerinden, Ansiklopedi'nin Önsözünün yazarı d'Alembert, bir yerde aşağı yukarı şöyle der: "15. yüzyıldan beri her yüzyılın ortalarında çk önemli bir tinsel devrim medana gelmiştir: 15. yüzyılın ortalarına doğru Rönesans gelişti. 16. yüzyılın ortalarında din reforması (Protestanlık) en yüksek noktasına erişti. 17. nin ortasına varmadan az önce Descartes'ın felsefesi zihinler üstünde egemenliğini kurmaya başladı. Şimdi -yani 18. yüzyılın ortalarında da- böyle bir önemli devrime tanıklık ediyoruz, diyebilir miyiz?" D'Alembert, bu sorusunu "evet" le cevaplandırmakta ve (gene aşağı yukarı) demektedir ki: "içimizde ve dışımızda gelişen olaylara bakarsak, egemen hale gelmiş adet ve töreleri izlersek, kolayca anlarız ki, bütün düşüncelerimizde derin bir değişme meydana gelmiştir. Bu değişikliğin yapısını tam olarak ancak çok sonra temellendirebiliriz, ama daha şimdiden onun üstüne oldukça açık bir görüşe sahip olduğumuz besbelli; çünkü içinde yaşamakta olduğumuz bu yüzyıla Felsefeninin yüzyılı diyoruz. Gerçekten felsefenin bizde dikkate değer ilerlemer gösterdiğini kabul etmek gerekir."
D'Alembert şöyle devam ediyor (sözlerini serbest olarak çeviriyorum): "Doğa bilimi kendi alanının günden güne daha zenginleştirmektedir. Matematik de alanının zenginleştirmiş ve meşalesini fiziğe tutmuştur. Dünyamız, yıldızlar, ya da böcekler söz konusu olsun, denebilir ki, doğa bilimi şeklini değiştirmiş, onunla da öbür bilimler gelişmiş ve yeni yeni şekiller almışlardır. Ama şunu da söylemek gerekir ki, bütün bu ilerlemeler, inasan pek o kadar memnunluk verici bir nitelik taşımazdı, eğer yeni bir felsefe yöntemi bulunup uygulanmış olmasaydı... İşte felsefede böylece yeni bir metodun bulunmasıdır ki, yeni düşüncelere bu kadar çok heyecan vermektedir. -Öyle bir heyecan ki, benzerine insanlığın en önemli dönüm noktalarında rastlanmaktadır. Bu heyecan zihinleri kaynatmaktadır: Bu gün, bilimlerin ilkelerinden, dinin temellerine, metafiziğin sorunlarından zevke, hatta müziğe değin sorunlara kadar her şey, her şey tartışılmakta, eleştirilmektedir."
2- Burada dikkate değer nokta şudur ki, böyle konuşan; zamanının en önemli bilgilerinden biri olan, çağının sözcüsü diye nitelendirebileceğimiz d'Alembert'dir. Onun için bu sözlere güvenmeliyiz. Gerçekten de bu çağ, kendisini ileriye atan, karşı konulmaz bir harekete kapıldığını görmekte ve yaşamaktadır. Bu çağın insanları kendilerini bu harekete sadece kaptırmak istemektedirler, bunun nedenlerini bilmek, kendi gelecekleri üstüne açık bir görüşe varmak istemektedirler. Bunlar için düşüncenin asıl anlamı, entellektüel bir bilinçlenme üstünde merkezlenmiştir. Bir sözle: 18. yüzyılın ortası, yalnız bilgilerini genişletmekle yetinmek istemiyor, aynı zamanda -ve belki daha büyük ölçüde- kendisinin ne olduğunu, neleri becerebileceğini anlamak istiyor. İşte d'Alembert'in sözünü ettiği heyecanın gerçek nedeni budur.
3- Başka deyimle, 18. yüzyıl, içinde bulunan yeni bir kuvvetin her yerde, her alanda etken olduğunu görüyor. Onu ilgilendiren; varlığını en derin köşelerine kadar kavrıyan, bu kuvvetin meydana çıkardığı yeni yeni alanlardan daha çok, kuvvetin ne şekilde etken olduğudur. Ve işte, bu yüzyılın göğsünü bu kadar kabartan entellektüel ilerlemelerin özü buradadır.
Bu ilerlemeyi sadece nicelikle ilgili birşey olarak, bilginin bir genişlemesi olarak almak bu zamanın yapısını iyice kavramamak olur. Bu zaman, evet, bu genişlemeyi de istemektedir, ama asıl, bunda egemen olan kuvvete erişebilek için istemektedir. O hade diyebiliriz ki, bilginin türlülüğünü, temeldeki birliğe varmak için istemektedir.
4- Birliğin ilkesi nedir? İnsan aklı. Gerçekten 18. yüzyıl, aklın birliğine, sürekliliğine inanmaktadır. -O akıl ki, düşünen her öznede birdir, her millet, her çağ, her uygarlık için birdir.
Yirminci yüzyıl ortasının insanları olan bizler için akıl sözcüğü, sadeliğini, tek anlamlılığını büyük ölçüde yitirmiştir. Biz bu sözcüğü ağzımıza alınca, tarih içideki gelişmesini düşünmekten kendimizi alamayız. Aklı kavramının zamanla aldığı türlü anlamları bilmekteyiz. Bütün bunlar 18. yüzyılda yok. Ona göre akıl kavramının ancak bir tek anlamı var. Ama bu anlamı iyice kavrayabilmek için şu soruyu öne sürelim: Bu yüzyıl kendisine Felsefenin yüzyılı, yada Aklın yüzyılı (bir de Aydınlanma yüzyılı) adını takmıştır. Bu adlandırma ile ne demek istiyor? Burada "felsefe" hangi anlamda alınmıştır?
5- Yüzyılın, bu soruya verdiği cevabı, kendisinden bir önce gelen yüzyılın cevabıya karşılaştırırsak, ilk olarak olumsuz (negatif9 bir öğeyi "tepit" ediriz. Descartes'ın yüzyılı (17. yüzyıl) için felsefe bilgisinin başlıca görevi bir sitemin kurulmasıdır. Bu anlamda, gerçek felsefe bilgisi (Tanrının lütfuyla) ancak aklıda sarsılmaz bir ilkeyi -yeni bir ilk bilgiyi- bulmak ve onun üstüne bütün başka bilgileri dayandırmak koşulu ile elde edilirdi. Bu ilkeye sezgiyle varılır, bilginin binası ise, tersine ispatların yardımı ile, yani sistemli dedüksiyonla kurulurdu.
6- 18. yüzyıl bu şekildeki felsefe bilgisini doğru diye kabul etmekten uzaktır. O, bilginin sarsılmaz temelini araştırmaya koyulmak istemektedir. Hakikat ve Felsefe kavramlarını geçmişten çıkarmak istememekte, tersine gözelri önüünde gelişen doğa bilimini bu hususta kendisine örnek (model) olarak almaktadır. Demek ki ona felsefe metodunu veren Descartes değil, Newton'dur. Newton'un yöntemi Descartes'inkinin tam tersidir diyebiliriz. Newton için olgular, akla, işlesin diye verilen öğelerdir. İlkeler ise, aklın, bu verileri çıkış noktası olarak alıp araştırdığı bilinmeyenlerdir. İşte18. yüzyılın bütününü karakterlendiren, bu yeni düzen, bu yeni metodoloji sırasıdır. Sistemli zihin terk edilmiş ya da hor görülmüş değildir. Terk edilen, hor görülen sistem zihni'dir.
7- Çağın bütün bilgi kuramı, bu iki zihin arasındaki ayrılığın üstünde durmaktadır. Bir önceki yüzyılın felsefe sistemleri, denmektedir, başarısızlığa uğramşılardır. Neden? Çünkü kavramları kurmak için olayları çıkış noktası olarak alacakları yerde, bilgiye temel olarak, olgularla hiç ilgisi olmayan kavramları almış ve gerçek için geçerlilliklerini hiç göz önünde tumadan salt rasyonel sistemler kurmuşlardır. Sistem zihni, rasyonel'e dayanıyor, olaya dayananı hiçe sayıyordu. Şimdi sorun, olaya dayananı rasyonelle uzlaştırmaktır. Bunlar çelişik değlldirler. Bütün iş, sentezlerini meydana getirmektir. Bunun için aklı a priori olarak olgulardan önceye koymamalı, olguların iç bağlarının formu olan aklı, olguların içinden çıkarmalı. Ancak böyle davranmakladır ki aklın rolü anlaşılır, düşünen özne le düşününlen nesne arasındaki karşılıklı bağındtı kavranabilir, hakikat ile gerçek arasındaki ayrılık meydana konabilir.
8- Bu yazdıklarımız, 18. yüzyıl için bir ülkü değil, erişilebilir bir amaçtır. Bu inanç matematik doğa biliminin görülmüş olmasından ileri gelmektedir. Bilindiği gibi Galilei, cisimlerin serbest düşüşü üstüne yapmış olduğu o ünlü deneyimlerden, ölçülebilir verileri elde etmektedir. Bunların yardımıyla Galilei, cisimlerin düşüşü kanunu, matematik bir fonksiyon şeklinde kurmaktadır. Bu yöntem Kepler'in gezegenlerin hareketi üzerine kurduğu 3 matemakik kanununa katılınca Newton'a yol açılış oluyor. Newton, tutarlı bir bir dinamik sistem içinde evrenin bütün olgularını genel çekim kanunu etrafında toplamıştır. Newton'un sistemine dinamik diyoruz. Çünkü bu matematik dünya görüşü, olguların sadece betimlenmesi ile yetinmiyor, onları birbirine bağlıyor. bir birlik, bir tek bütün kurmakla ve bu bütünü meydana getirmek için kuvvet kavramını kullanmakla, olgulara daha derin bir anlam veriyor. Bu demek ki, deney ile, matematikle temsil edilen aklı bağdaştırmaktadır.
O halde, 18. yüzyıl için, deneyci (ampirist) dir denebilir, ama şunu gözden kaçırmamak gerekir ki, deneycilik, ağırlık mekezini deney'de, bu yüzyıl ise akıl'da görmektedir.
9- Onsekizinci yüzyıl, demek ki, felsefede Newton fiziğinin verdiği büyük örneğe dayanmakta, ama onu çok daha genel bir basamağa yükseltmektedir: Newton'un gerçekleştirdiği analiz'i, yalnız matematik doğa biliminin yöntemi olarak görmekle kalmamakta, onda her türlü düşünüşün zorunlu aletini görmektedir. Bu görüşün egemenliği yüzyılın ortalarında sağlanmıştır: Voltaire olsun, d'Alembert olsun, zamanın bütün düşünürleri bu düşünceyi -her biri kendi özel bünyesine uygun olarak- dile getirmektedirler. Demektedirler ki, metafiziğin doğru yöntemi, olgulardan başlayıp ilkelere kadar yükselen Newton'un yöntemidir. Şeylerin iç yapılarının, özlerinin bilgisi bize kesin olarak kapalıdır, ama deneyle meydana konmuş akılla da temellendirilmiş olan düzen ve kanunluluk, şeylerin insan tarafından erişilebilen özüdür.
10- Aydınlanma çağında akıl, içinde sağlam bilgilerin muhafaza edildiği bir türlü depo değildir. Akıl hakikatı bulmaya, belirlemeye, korumaya yarıyan bir kuvvettir. Akıl bir takım içerikler toplamı değil, ancak işler halde olduğu vakit anlaşılabilen bir enerjidir. Ne olduğu neleri yapabildiği, ürünleri ile değil, etkinliği ile ölçülebilir. Aklın başlıca görevi, çözümlenebileceği çözümlemek, birleştirilebileni birleştirmektir. Gerçekten de akıl, çözümleme işini bitirince durmaz, ayırdığı ögelerle bütünler kurmaga uğraşır. Demek ki, akıl kavramı, varlık-bilim (ontoloji) kavramı olarak değil, etkinliğe değgin bir kavram olarak belirlenmelidir.
11- Bu görüş, Aydınlanma çağı uygarlığının her yönünde etken olmuştur. Lessing şöyle der: "Aklın kuvveti, hakikate sahip olmada değil, hakikatı araştırmadadır." Bu sözün hemen heryerde benzerine ya da eş-değerine rastlamaktayız. Bu düşünüşün savunulması, 18. yüzyıl uygarlığının başlıca amaçlarından biridir. Diderot'nun çabasının bir ürünü olarak gerçekleşmiş olan ünlü Ansiklopedi, bilgilerin bir yığınını vermek için değil, aklın kuvvetini ispat için -daha doğrusu aklın bir kuvvet olduğunu göstermek için- tasarlanmış ve kaleme alınmıştır. Diderot der ki, Ansiklopedi, yaygın olan düşünüş tarzını değiştirmek için kurulmuştur. Bu görevin bilinci bütün zekaları kavramakta ve onlara öyle bir iç gerginlik, öyle bir enerji vermektedir ki, en dengeli kimseler bile karşı konulamaz bir akımın içine daldıklarında farkına varmaktadırlar.
|
Akımlar
- Felsefi "izm"ler
- Sofizm
- Stoacılık
- Kuşkuculuk
- İdealizm
- Yeni Platonculuk
- İnsancılık (Hümanizm)
- Usçuluk
- Deneycilik
- Eleştiricilik (Kritisizm)
- Materyalizm
- Liberalizm
- Hiççilik (Nihilizm)
- Sosyalizm
- Marksizm
- Olguculuk (Pozitivizm)
- Postpozitivizm
- Pragmatizm
- Fenomenoloji (Görüngübilim)
- Yeni Kantçılık
- Mantıkçı Pozitivizm
- Yeni Hegelcilik
- Yapısalcılık
- Çözümleyici Felsefe
- Varoluşçuluk
- Yorumbilgisi (Hermeneutik)
- Frankfurt Okulu
- Feminizm
- Postyapısalcılık
Aydınlanma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
NEREYE GİDİYORUZ.TOPLUMUN DÜZENİ, İNSANLAR AMACIMIZ NE VE NE YAPMALIYIZ İNSAN KENDİNE BİREY OLARAK SORMALI.BENCE YENİ BİR AYDINLANMA DÖNEMİNE DAHA İHTİYACIMIZ VAR. ŞU TEKNOLOJİK VE BİLİMSEL DÖNGÜ İÇERİSİNDE FARKINDALIKLARIMIZ VE VAROLUŞUMUZ ANLAMSIZ VE BOŞ MUĞLAK BELİRSİZLİKLERLE DOLU.
YanıtlaSilüstat sayfalardaki görselleri 50x70 veya 70x90 boyutlarında bozulmayacal şekilde düzenleseniz poster olarak bastırma imkanımız olsa ya da siz sitenizden satabilirsiniz değerli çalışmalar bunlar...
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilTabloların teknik kalitesi ve çözünürlük sorunlarının farkındayım. Tüm çalışmanın, tek kişinin çabası ile üretilmesi ve zaman sınırlaması daha yetkin bir sonucu engelliyor.
SilTarih ve Sanat bloglarındaki çalışmalar da dikkate alındığında, beklentiler ancak bir ekip çalışması ile karşılanabilir düşüncesindeyim.
“Okuma Atlası” okumalarımıza koordinatlar sağlayacak bir model olarak, daha ileri çalışmalara ilham kaynağı olabilirse amaçlarından birini karşılamış olacak.