Sokrates

Sokrates
Yunanistan’ ın Attika bölgesinde, Alopeke’ de doğdu, Atina’ da öldü. Babası mermer yontmakla geçiniyordu. Filozof Prodikos ile matematikçi Kyrenell Theodoras’ tan öğrenim gördü. Bir süre babasının işinde çalıştı, sonra, o dönem Atina’ nın örnek aydınları sayılan Sofistler’ in derslerini dinledi, eğitim ve öğretim yöntemlerini öğrendi. Yunanistan’ ın saldırıya uğraması üzerine, Potidaia Savaşı’ na katıldı, saldırganlarla göğüs göğüse çarpıştı, yaralandı; barış sağlanınca, yaşamı boyunca sürdüreceği, felsefe sorunlarıyla ilgilenmeye başladı.

 Önceleri Demokritos’ un geliştirdiği atom öğretisine ilgi duydu, daha önce yaşamış, Anadolu’ lu doğacı bilgelerin kuramlarını, varlık sorunlarına getirdikleri çözümleri öğrendi. Belli bir gelir karşılığında gençleri yetiştirmeyi amaçlayan ve kendilerine ‘bilen”, “bilgili” anlamında «Sophistes” denen retorik, dilbilgisi ve politika okutmayı iş edinen düşünürlerin yöntemlerini inceledi. Sokrates kendisini bu “bilgili” düşünürlerden ayırmak için ‘bilgiseven” anlamında ‘’philosophes” diye niteledi. Bu kavram sonradan ‘’felsefe’’ ve ‘’filozof’’ sözcüklerinin gelişip yayılmasına neden oldu. Böyle felsefe tarihinde kendisine ‘’philosoph / bilgiseven’’ adını veren ilk düşünür oldu.

Sokrates, düşüncelerine, davranışlarına, Atina’ ya getirmek istediği yeni ahlak anlayışına karşı çıkan ozan Melitos, retorikçi Lykhon ve derici Anytos’ un suçlamaları sonucu baldıran suyu içerek yaşamına son verilmek üzere ölüm cezasına çarptırıldı. Otuz günlük tutukluluk süresinde kendisine kaçmak için her türlü kolaylığı sağlayan varlıklı ve etkili öğrencisi Kriton’ un önerisini geri çevirerek ölümü seçti. Kaçmamasının nedeni olarak da ‘’yetmiş yıldır karşı çıkmadığım Atina yasaları, şimdi bana ölmeyi buyuruyor diye kaçarsam kendi kendimle çelişkiye düştüğüm gibi benimsediğim ahlak ilkelerine de aykırı davranmış olurum’’ görüşünü ileri sürdü. Platon’un anlattığı bu ve benzeri başka olaylar, Sokrates’in yaşamı boyunca düşünce ve davranışları arasında kopmayan bir bağlantının bulunduğunu gösterir. Bilgiyi bir gelir aracı, felsefeyi Atina sitesine politikacı gençler yetiştirmek için güncel bir öğreti olarak anlayan Sofistler’ in arasında bulunmasına, onlarla tartışmasına karşın, davranışın temelinde ölçü ve dengeyi, düşünmede us ilkelerini geçerli sayan Sokrates, yaşamının her döneminde olduğu gibi kalmanın, göründüğü gibi olmanın örneği sayılmıştır.



Sokrates, felsefe tarihinde benzeri olmayan bir kişiliktir. Hiçbir şey yazmamıştır fakat dahi bir düşünürdür. Onun dü­şüncelerini Platon yazıya dökecektir. Batı felsefesinin tüm gelişiminde onun hesaplanamaz bir etkinliği bulunmaktadır. Platon diyalogları öğretmeninin ve kendi öğretisinin bir sen­tezini temsil etmektedir. Sokrates'in düşüncelerinin sözcülü­ğünü yapan Platon üzerine aldığı bu görevi başarı ile yerine getirecektir.

 Bertrand Russell, Sokrates için şunları söyleye­cektir: "İlgi alanında bulunan insanlar hakkında çok az şey biliriz, aynı ilgiyi gören bazıları da vardır ki onlar hakkında çok fazla şey biliriz; Sokrates'in durumu ise belirsizdir. Biz, onun hakkında az mı yoksa çok mu bilgiye sahibiz, bilmiyo­ruz/7 (Russell, A History of Western Philosophy, s.82). Sok­rates ile Platon'u birbirinden ayıran çok belirgin kanıtlar yoktur. Aristophanes, The Clouds (Bulutlar) adlı eserinde Sokrates'in karikatürünü ortaya koyar. Ancak, bu kaynak­tan, onun felsefesi hakkında çok fazla bilgi edinmek olanak­lı değildir. Ksenophon ise, Memorabilia adlı yapıtında Sokrates ve felsefesinin sempatik fakat bir o kadar da sıkıcı yönü­nü bize sunacaktır; onun ölçülü ve edebi ifadeleri Platon'un, Sokrates'i idealleştirmesinde yararlı bir doğrulayıcı olarak hizmet edebilir. Ksenophon, hiçbir felsefi yeteneği olmayan bir ordu mensubudur ve onun değerlendirmelerinin felsefi alanda çok fazla geçerli olduğu düşünülemez; Russell'ın Ksenophon yapıtı hakkındaki yorumu çok açıktır: "Zeki bir insanın asla dikkate almayacağı bir ahmak raporu ... felsefe­den habersiz birisinin, benim en kanlı bıçaklı düşmanıma bi­le söyleyemeyeceğim kadar önyargılı bir değerlendirmesi" (Russell, s.83).

Sokrat, felsefesinin yeniden oluşumu üzerine çalışırken, neredeyse tamamen Platon'un diyaloglarına gü­venme zorunluluğu vardır. Ancak öğretilerin sonuçlarının büyük ölçüde varsayım niteliğine sahip olduğunun da unu­tulmaması gerekir. Çok az yorumcu, Sokrates'in felsefesinin, yalnızca Platon'un felsefi gelişiminin bir evresi olduğunun ötesine geçerek Sokrates öğretilerinin özüne inebilmede başa­rılı olmuştur; diğerleri Sokrates'i, Platon'un biçim ve fikir kuramı içinde bir yerlere yerleştirmekle yetinmişlerdir. Belki de doğru bakış açısı bu iki uç nokta arasında bir yerlerde bu­lunmaktadır: Platon'un diyaloglarından yapılan alıntılar ışı­ğında, felsefede algısal çözümleme ve tanımlama yöntemini ortaya koyan kişinin Sokrates olduğu, kuşkuya yer bırakma­yacak kesinlikle söylenebilir. Sokrates, bu yöntemi, törebilimsel kavramların tanımlamasında kullanacaktır.

Sokrates'in ilgilendiği başlıca konu, bilginin ayağını kaydıran, ahlak ve devlet kııruluşlarını tehdit eden sofistliğe karşı savaşımını yürütebilmektir. Felsefi düşüncelerini, döneminin pratik görevi olarak kabul etmiştir. Kuşkuculuk ve nihilizm (hiççilik) düşüncelerini taşımaktadır.
(…)

Sokrates yöntemi
Sokrates, tümevarım oluşumunu kullanarak bir tanımla­mada bulunur. Bu tanımlamayı örneklerin yardımıyla ortaya koyar; ardından diğer örneklerle sınayarak tatmin edici bir tanımlamaya ulaşıncaya kadar uğraşacaktır. Francis Bacon, daha sonra bunu, "negatif örnekler" olarak adlandıracaktır. Bu, geleneksel tanımlamalardan farklı bir oluşum olacaktır. Amaç, her zaman için, ifade edilen konunun temel öz-yapısını ortaya koymaktır. Sokrates, tanımlamalarını ilk varoluş nedenlerine geri dönerek sınamaktadır. Bu, tümdengelim yöntemidir. Eğer siz, şu kişi, diğerinden daha iyi bir vatan­daştır derseniz bu yalnızca öznel bir düşünce olur. Kabul edilebilir tanımlamalar çerçevesinde bu iddianızı güçlendiremezseniz, söylediğiniz şeyin hiçbir değeri olmayacaktır. Bir kişinin, iyi bir vatandaş olup olmadığını söyleyebilmek için önce iyi vatandaş tanımlamasının yapılması gerekmektedir.

Öyleyse bilgi olanaklıdır fakat herşeyden önce uygun yöntemin belirlenmesi gerekmektedir; terimlerin doğru bir şekilde ifade edilmesi gerekir ve sağlam bir mantık yapısı kurulmalıdır. Bilgi, özel ve gelişigüzel değil, genel ve belirgin olmalıdır.

 (…)

Sokrates'in felsefi çözümlemelerinde kullandığı yöntem beş ayrı yapıya sahiptir.

1. Yöntem kuşkucudur: Sokrates, tartışılan konunun doğruluğunun gerçekliğinden kuşku duyarak söze başlamaktadır. Sokrates bütün ifadelerinde gerçek bir şekilde zihinsel al­çakgönüllülük sergilemektedir. Sokrates böylesine bir kuşkuculuğu Sofistlerle de paylaşmaktadır. Ancak sofistik kuşkuculuk kesin ve son, oysa Sokrat kuşkuculuğu deneysel ve geçici bir nitelik taşımaktadır; Sokrates'in kuşkuları bilgisizliği öngörür. Bu Descartes’in çıkış noktası kuşkuları gibidir. Bu, bilgiye ulaşmada zorunlu olan ilk basamaktır.

2. Yöntem konuşmaya dayanmaktadır; diyaloglar yalnız­ca öğretici bir araç olarak kullanılmamış, aynı zamanda doğ­ruluğun keşfedilmesi için bir teknik olarak benimsenmiştir. İnsanlar arasındaki fikir farklılıklarına karşın, bütün insanların üzerinde anlaşacakları doğrular bulunmalıdır. Sokrates, herhangi birisini, bir şairi ya da diğer geleneksel kaynaklar­dan birini karşısına alarak, bilinen ve gelişigüzel olarak biçimlendirilmiş algılamalar konusunda sert eleştirilerde bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, onun yönteminin maieutic (zihinde şekil almamış bir düşünceyi sorgulama usulü ile meydana çıkarmaya ait) bir yöntem olarak değerlendiril­mesi gerekir; bu, diğer insanların düşüncelerinin doğmasını sağlayan bir tür zihinsel ebeliktir.

3.Yöntem kavramsal ve tanımsaldır. Kavramların doğru olarak tanımlanması, yöntemin amaçlarından birini oluştur­maktadır. Doğruluk, inançlılık, akıl, cesaret ve benzer törebilimsel kavramların doğru olarak tanımlanmaları gerekmek­tedir. Sokrates, doğru tanımlamaların oluşturulmasıyla ger­çeğe daha kolay ulaşılabileceğini düşünmektedir. Bilgi için, kesin tanımlamalar zorunludur. Ancak tanımlamalar tek ba­şına  bilgiyi oluşturmak için yeterli değildir.
 4. Sokrat yöntemi deneysel ya da tümevarımsaldır. Ortaya konan tanımlamalar, belli örneklerle eleştirilmekte­dir; Sokrates genel kullanım ve ortak deneyim bulguları ile tanımlamalarını sınamaktadır.
Ancak,

5. Yöntem aynı zamanda tümdengelimsel bir yapıya sa­hiptir. Verilen bir tanımlama sonuçların tümdengelimi ile de oluşturulabilmektedir. Sokrates'in tanımlama yöntemi felse­fi sorgulamanın mantığını kullanmaktadır; bu Platon'un di­yalektik yöntemine esin kaynağı olacak ve Aristo'nun mantığı üzerinde etkide bulunacaktır.

Sokrates törebilimî
Sokrates'in bilgiye olan inancı, açık ve mantıklı düşünmeye olan inancı güçlüdür—hatta öylesine güçlü ki bütün hastalıkla­rın tedavisinde bunun kullanılabileceğini iddia etmektedir. Tüm insan sorunlarında kendi yöntemini uygular. Özellikle ah­laki sorunlarda, davranışın akılcı temelini bulmak için bunu de­neyecektir. Daha önce gördüğümüz gibi, usçu düşünürler, dö­nemlerinin törebilimsel fikir ve pratiklerini yalnızca gelenek olarak değerlendirirler; Güç, hakkı getirmektedir. Muhafazakârlar, geleneklerin kendiliğinden oluştuğunu söylerler: Davra­nış kuralları insanlara dayatılarak oluşturulmamıştır; onlar bu­na boyun eğme durumundadırlar. Sokrates, ahlaklılığın anla­mını kavramaya çalışacaktır. Doğru ve yanlışın ussal bir ilkesi­ni keşfetmeye çaba gösterir. Ahlaki dokunun ölçütlerini belirle­meye uğraşacaktır. Zihnini meşgul eden sorular şunlardır:

* Ya­şantımı nasıl düzenlemeliyim?
*Yaşamın ussal şekli nedir?
*Man­tıklı bir insan nasıl davranmalıdır?

Sofistler, herşeyin ölçütü in­sandır derken beni, özellikle beni kastediyor olamazlar; evrensel iyi yoktur. Bununla ilgili olarak daha fazla bilgiye gereksi­nim duyulmaktadır; sorun üzerine kafa yormuş bütün mantık­lı varlıkların üzerinde anlaşacakları bazı ilkeler ya da standart­lar ya da iyinin bulunması gerekmektedir. İyi nedir? Diğer bü­tün iyilerden farklı olarak en yüksek iyi, nasıl bir iyidir?

Sokrates, bu soruya bilgi en yüksek iyidir yanıtını vermekte­dir. Sokrates, törebiliminin merkez savı, bu formülü içermekte­dir: "Bilgi erdemdir." Doğru davranmak için doğru düşünül­mesi gerekmektedir. Bir kişinin bir gemiyi idare etmesi ya da bir devleti yönetebilmesi için, geminin oluşum ve işlev bilgisine ya da devletin doğası ve amacı bilgisine sahip olması gerekmekte­dir. Benzer olarak, bir kişi erdemin ne olduğunu bilmiyorsa öz­denetimin ve mertliğin ve doğruluğun ve inançlılığın ve bunla­rın karşıtlarının anlamını bilemeyecektir. Bilgi, erdem için hem gerekli hem de yeterlidir. Bilgi olmaksızın erdem olanaksızdır ve bunun sonucu olarak erdemli davranış gerçekleşemez. "Hiç kimse isteyerek kötü ya da isteyerek iyi değildir." "Hiç kimse gönüllü olarak şeytana uymaz ya da şeytansı davranışlarda bu­lunmaz. İyiliğe karşı şeytanı tercih etmek insan doğasında yok­tur. Ve eğer birisi, iki kötü arasında bir seçim yapmak zorunda kalırsa, hiç kimse daha az kötü olanı seçmek varken, daha kötü olanı seçmeyecektir." "Kötüyü reddederek, daha iyisini bulma­ya çalışırız" şeklindeki itirazlar üzerine, Sokrates iyiliğin doğru bir şekilde bilindiği konusunda kuşkularını anlatacaktır. Onun, doğru ve yanlış bilgisi yalnızca kuramsal bir fikir değil, sağlam bir pratik inançtır, yalnızca entelektüel bir konu değil, aynı za­manda bir istenç konusudur.

Sokrates, bilgi ve erdemin belirlenmesi konusunda çok sayı­da sonuca ulaşacaktır. Erdem, bilgi olduğu için bu erdemi izle­mektedir: Bilgi, bir birliktir, düzenli bir doğruluk dizgesidir ve bir kaç erdem, yalnızca çok değişik erdem biçimlerinden ibaret değildir. Bunun ötesinde, erdem yalnızca içinde iyi bulunan bir olgu değildir; bu insansal bir olgudur. Bütün onurlu ve yararlı davranışlara olan eğilim yaşamı acısız ve hoş kılmak içindir; çünkü onurluluk yararlı ve iyidir. Erdem ve gerçek mutluluk özdeştir; erdemli olmayan kişi, mutlu olamaz.

Frank Thilly, Felsefenin Öyküsü, İzdüşüm Yayıncılık


Sokrates'in söy­leşimlerinde sürekli başvurduğu diyalek­tik yöntem, yalnızca savı ortaya atanın bilgelikten yoksun olduğunu göstermek­le yetinen yıkıcı bir yöntem değildir. Ni­tekim yöntem ilkece hep yeni soruştur­maların, değişik düşünsel araştırmaların, farklı düşünce ve yaklaşımların önünü açmak amacıyla tasarlanmış olduğundan son çözümlemede yapıcı bir yöntemdir.

Bu anlamda Sokratesçi yöntemin başlıca amacı insanların iyiye, güzele, erdeme yönelik sürekli bir felsefe arayışı içinde olmalarının sağlanmasıdır. Nitekim Sok­rates bu bağlamda kendi yöntemini ya da öğretisini, her türden yöntemin genel bilgisizlik ilkesinin kesinlenmesinden öte bir değeri olmadığını, bilginin her du­rumda olanaksız olduğunu savunan sofistierin kuşkuculuk anlayışından ayrı tutmaya özellikle dikkat etmiştir. Bu amaçla kimi söyleşimlerinde Sokrates'in yöntemini kuşkucu savlara karşı açıklıkla ve etkili bir biçimde kullandığı da gö­rülmektedir. Diyalektik yöntemin kuşku­culuğa karşı kullanılışının en belirgin ör­nekleri Kriton ile Lysts diyaloglarıdır. Sok­rates'in uyguladığı biçimiyle bu yöntem, bilginin bulunmaktan çok hep aranması gereken bir şey olarak görüldüğünün açık bir kanıtıdır. Bir başka deyişle Sok­ratesçi anlayışta, bilgi ya da kavramların gerçek doğaları asla enson anlamda bili­nebilir şeyler değillerdir; sorulan yeni so­rularla, gerçekleştirilen değişik türden so­ruşturmalarla hep aranacak ideal kendi­liklerdir. Nitekim Platon'un önceki dö­nem diyaloglarının hiçbirinde Sokrates dostluğun, erdemin, kendini denetleme­nin, hazzın doğasının tam olarak ne ol­duğunu söyleyen sonul tek bir bilgi sa­vında bulunmuş değildir, ne de ele aldığı başka başka konulara ilişkin araştırmaların bütünüyle tamamlanarak sonlandırıldığı anlamına gelen vargılar sunmuştur.

Yönteminin temel amaçları gereği ortaya hiçbir kuramsal yapı ya da öğreti koy­mamaya ayrı bir özen gösteren Sokrates'in düşüncelerine, bu durumdan pek de hoşnut olmayan Platon tarafından ilerle­yen diyaloglarla birlikte dizgeli bir yapı kazandırılmıştır. Platon'un bu doğrultu­da hocasının düşüncelerini yeniden ya­pılandırmasına en iyi örnek hiç kuşkusuz felsefe sorunlarına ilişkin bir yöntembilgisinin kurulup temellendirildiği Menon diyalogudur. Salt soru sormakla, ortaya atılan savları çürütmekle bilgi ülküsün­den uzaklaşılacağını düşünen Platon, ken­di felsefe anlayışının iç mantığı uyarınca gerçek bilgi için belli temeller ve ölçütler koyma gereği duymuştur. Bu gerek uyarınca Platon, bilgiyi "temellendirilmiş doğru sanı" olarak tanımlayarak bilgi savlarının geçerliliğinin sulanabilmesi için iki olmazsa olmaz koşul belirlemiştir: (i) bilgi savı öncelikle doğruluğuna ke­sinlikle inanılan bir sanı olmak zorunda­dır; (ii) ortaya atılan bilgi savlarının ussal temellendirmelerle kuşkuya yer bırakma­yacak bir biçimde kanıtlanmış olmaları zorunludur. Bu çabalarıyla Platon, özün­de hep etik yönelimlerin egemen olduğu Sokrates felsefesine bilgikuramsal, varlık-bilgisel ve metafizik öğelerle belirlenmiş yeni bir felsefe doğrultusu kazandırmış­tır.

 Kimi filozoflar ile felsefe tarihçileri Sokrates'in sormadığı soruları, yanıt ola­rak vermediği yanıtları Platon'un Sokrates'e mal etmesi nedeniyle Platon'a ve Platoncu felsefeye ağır eleştirilerde bu­lunmuşlardır. Bu eleştirilerin en iyi bili­nenlerinden birisi, kuşkusuz Nietzsche' nin özünde yaşama sevgisini savunan Sokrates'in düşüncelerinin Platonlaştırılarak nasıl yaşamı olumsuzlayan bir fel­sefeye dönüştürüldüğüne yönelik olarak dillendirdiği eleştiridir. Bir başka önemli eleştiri ise Sokratesçi ironi kavramını kendisine uyarlayan Kierkegaard tarafın­dan yapılmıştır. Kierkegaard, Sokrates'e Aralıksız  Göndermelerle İroni Kavram Üzerine başlıklı doktora tezinde, Platon'un Sok­rates düşüncesinin inceliklerini budayacak denli hoyratça davranarak, özünde ironi üstüne kurulu Sokratesçi felsefenin canlılığını kendi ciddiyetçi felsefesinin cansızlığına kurban ettiği düşüncesini savunmaktadır.
(…)

Felsefe Sözlüğü- Bilim ve Sanat Yayınları





Doğan Göçmen: Sokrates - Mitos ve Gerçek




Sokrates'in savunması


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder