19.11.1833de
Bir Protestan rahip ailesinin çocuğu olarak Ren kıyısındaki Biebrich’de doğdu;
teoloji ve felsefe öğrenimi gördü.
Dilthey,
yaşadığı dönemde doğa bilimlerinin yaygın etkisine karşı, “insan” ı
değişkenliği ve olumsallığı bağlamında ele alan bir yaşam felsefesi
geliştirmiştir.
İlahiyat
öğreniminden felsefeye geçen düşünürümüz, öğretmenlik döneminden sonra, akademik düzeyde felsefi araştırmaya yöneldi.
Çok
değişik konularda yoğun araştırmalara girişti. İlahiyat, felsefe ve edebiyat
konularının yanı sıra, sosyoloji, etnoloji, psikoloji ve fizyoloji gibi ampirik
bilimlerdeki gelişmeleri de yakından izledi.
1864’te
Berlin’de doktorasını tamamladı ve 1866’da Basel Üniversitesi’nde çalışmaya
başladı. Bunu 1868’de Kiel, 1871’de de Breslau üniversitelerine atanması
izledi. 1882’de Berlin Üniversitesi’nde R. H. Lotze’un yerini aldı ve yaşamının
geri kalan bölümünü burada geçirdi.
Önceleri
“insan, toplum ve devlet bilimleri” olarak biraz da bulanık biçimde özetlediği,
ama daha sonra Geisteswissenschaften (Tinsel Bilimler) adını verdiği bilimlerin
felsefi temelini araştırdı. Bu terim sonunda tarih, felsefe, din, psikoloji,
sanat, edebiyat, hukuk, siyaset ve ekonomi alanlarını toplu olarak belirtmede
yaygın kabul gördü. Bu araştırmaları ürünü olan Einleitung in die
Geisteswissenschaften’ın (Tinsel Bilimlere Giriş)
ilk cildi 1883’te ortaya çıktı. Üzerinde çalışmayı aralıksız sürdürdüğü ikinci
cildi hiçbir zaman tamamlayamadı, ama bu ilk yapıtı bir dizi önemli denemeye
yol açtı.
Dilthey’ın
etkilendiği başlıca kaynaklar, Vico, Herder, Goethe, Schleiermacher’in
yenilediği şekliyle 19. yüzyılın felsefi hermeneutiği, Alman İdealizmi
(özellikle Hegel),
Romantik
Filoloji Okulu (özellikle Schlegel ve Böckh) ve Alman Tarih Okulunun tarihçilik
anlayışıdır.
O,
bu etkiler çerçevesinde yöneldiği Batı tarihinin tümünü, özellikle Batı bilim
ve sanat tarihini, didiklercesine araştırmış ve yorumlamıştır. Onun Batı
tarihi, bilimi ve sanatı üzerine yorumlanın pek çoğunun bugün de aşılamamış
olduğunu söylemek, hiç de abartma olmaz.
Dilthey
bu derinleşme ve yoğunlaşma içerisinde; tarihi ve toplumu konu edinen
bilimlerin (tin bilimlerinin) dayanacağı ve fakat doğa bilimlerinin dayandığı
ve Kant’ın “salt akıl eleştirisi”nde işaret ettiği zeminden farklı olacak bir
epistemolojik zemini araştırmaya yönelmiş, ölümüyle yarım kalan bir “tarihsel
akıl eleştirisi”ne kendini adamıştır. Ölümünden sonra “Toplu Yazılar”
(Gesammelte Schritten) dizisi içinde bir araya getirilen eserlerinin basıını,
1972’de 16 büyük boy cilt olarak tamamlanmıştır.
Kaynaklar:
Ana
Britannica
“Hermeneutik
ve Tin Bilimleri” çevirisi ön sözü-Doğan Özlem
Kıta
Avrupası Felsefesine Giriş, David West, Paradigma Yayınları
Türkçesi:
Ahmet Cevizci
Felsefe, tarih ve insan bilimleri
üzerine olan muhtelif yazılarında, Wilhelm Dilthey (1833—1911), hem tarihselcilik
ve hem de hayat felsefesinden muhtelif öğeleri, doğa bilimlerinin başarılarına
duyulan takdirle birleştirir. Tarihselcilik ve hayat felsefesi, tarihin insan
hayatını anlamada anahtar olduğu inancında bir araya gelir. İnsan bireyleri ve
toplumları yalnızca tarihsel olarak anlaşılabilir, dolayısıyla tarih araştırmasıyla
bu araştırmaya özgü olan yöntemler büyük bir önem taşımak durumundadır. Tıpkı
hayat filozofları gibi, Dilthey de, pozitivistin doğa bilimlerinin yöntemlerini
insan hayatına ilişkin araştırma ve anlamaya uygulama girişiminin insan
varoluşunun özsel yönlerini kaçınılmaz olarak göz ardı ettiğini ya da
çarpıttığını düşünür. Bununla birlikte, bilimsel aklın mekanistik ve
şeyleştirici sonuçlarına, Romantikler ve hayat fılozofları tarafından
yöneltilen eleştiri de kolaylıkla, salt öznel ve son çözümlemede boş bir
protestoya dönüşebilir. Tutku ve iradenin kutsanması potansiyel olarak
tehlikeli bir irrasyonalizmi bile teşvik edebilir. Aynı şekilde, Hegelci aklın
spekülatif idealizmi, pozitivizmin indirgeyici rasyonalizmine karşıt dahi olsa,
dogmatik, ve son çözümlemede de savunulamaz bir yaklaşımdır. Hatta, Alman
idealizminin daha az rasyonel olan varyantlarında bile, iradenin
ilahlaştırılması romantizme ilham veren irrasyonel eğilimlere benzer eğilimleri
harekete geçirebilir.
Dilthey, doğa biliminde sergilenen
rasyonalite, nesnellik ve kesinliği asla küçümsemez. 0, genel olarak
söylendiğinde, bilimsel nesnelliği, insan hayatının bütünlüğünü takdir eden bir
yaklaşımla uzlaştırmaya yetili bir tarih ve ‘insan bilimleri’
(Geisteswissenschaften) yorumunda, tarihselcilerin, yaşam filozofları ve
Romantiklerin kaygılarının hakkını teslim etmenin yollarını arar.
Dilthey, inançlı bir empirist
olarak, öyleyse, her tür bilginin son çözümlemede tecrübeden türetildiğini
düşünür. 0, bu bakımdan, Locke ve Hume gibi İngiliz filozoflarından, ve
hepsinden de çok Kant’ın eleştirel felsefesinden etkilenmiştir. O, her tür
bilginin ‘iç tecrübe’ye ya da ‘bilincin olguları’na dayandığı şeklindeki
empirist (ya da ‘epistemolojik’) görüşü kabul eder. Ama, daha önceki
empiristlerin yaklaşımı, entellektüel ya da bilişsel tecrübeye büyük bir önem
verirken, duyguyla iradeyi ihmal eder:
Locke, Hume ve Kant tarafından
inşa edilen bilen öznenin damarlarından gerçek kan akmaz; akan, sadece sulandırılmış
akıl sıvısıdır, yalnızca bir düşünce sürecidir. Bilgi dış dünya, zaman, töz
ve neden gibi kavramları algı, imgelem ve düşünceden türetiyor gibi görünür.
Oysa, bir bütün olarak insana ilişkin tarihsel ve psikolojik araştırmaların,
beni, bilgiyi ve bilginin kavramlarını arzulayan, hisseden ve hayal kuran bir
varlık olarak insanın güçleriyle açıklamaya sevketti. Dilthey
|
İnsani tecrübenin tarihi boyutu,
onun ‘tarihselliği’, aynı zamanda, pozitivist bir yaklaşımın kavramayı
kaçınılmaz olarak başaramadığı şeyin merkezi bir yönüdür:
Zira [Dilthey için] şimdi,
uzatılmış bir an değil, fakat içinde dolayımsız tecrübenin hep geçmişin
bilinci ve geleceğin sezilişi yoluyla zenginleştirildiği akışın küçük, yapı
kazanmış bir parçasıdır. Dolayısıyla, hayatın her anının zamansal dizilişteki
yerine göre, ayrı bir anlamı vardır... Zamansal yapıyla hayat kategorileri
arasındaki bu bağlantı, insanı tarihsel bir varlık yapar.
|
Entellektüel ya da bilişsel
tecrübe bile, bu durumun bir sonucu olarak, insani tecrübenin,
indirgenemezcesine tarihsel olan, akışı içinde vuku bulur.
Dilthey’in insani tecrübeye
ilişkin daha safkan yorumu, bir yanda romantizm, hayat felsefesi ve idealizmle,
diğer yanda pozitivizm arasındaki çelişkinin bir çözülüşünü önerir. O, hem
zihin ya da hayatın indirgenemez niteliklerine hakkını verebilen ve hem de doğa
bilimlerininkine eşit bir nesnellik ve kesinliği amaçlayan bir insan bilimi
için, güçlü bir temel sağlama umudundadır.
İnsan bilimlerini pozitivizmin tahrif edici
etkisinden kurtarmak için, Dilthey tarih, klasik dil ve edebiyat araştırmaları,
antropoloji ve psikoloji gibi disiplinlerdeki nesnellik standartlarıyla ayırıcı
metodolojiyi gözler önüne serer. ‘Toplum ve tarih araştırmasına bir temel
kazandırmak için, insan bilimlerindeki farklı nesnellik zeminini görmek önem
taşır. Astronomi, mekanik, ya da diğer fizik bilimleri tarafından araştırılan
nesne türlerinin tersine, insan varlıkları hem zihinsel ve hem de fiziki
özelliklere sahiptirler ve onlar, bundan dolayı da, farklı bir biçimde
incelenmelidirler. İnsani tecrübenin tanımlayıcı vasfı tarihselliği olduğu
için, daha genel olarak in
san bilimlerine ilişkin bir kavrayışın merkezinde
tarihsel bilgi bulunur. Dilthey, Kant’ın ünlü saf ya da teorik akıl
eleştirisini anımsayarak, projesini, tarihsel aklın, tarihsel anlamanın
sınırlarını çizmeyi, ve onun temel ilkelerini tespit etmeyi amaçlayan, bir
eleştirisi diye tanımlar.
Dilthey, bilginin elde edilmesi
bağlamında söz konusu olan iki karşıt yaklaşımı, ‘açıklama’ (Erklüren) ve ‘anlama’
(Versthen) olarak tanımlar. Açıklama, doğa bilimlerinin temel amacıdır ve genel
nedensel yasaların formülasyonunu içerir:
‘Açıklayıcı bir bilimden, bir
fenomenler dizisinin, açık seçik olarak tanımlanmış öğeler (yani, bağın
bileşenleri) aracılığıyla, nedensel bir bağ içine sokulmasını anlıyoruz.’
|
Açıklama amacı güden bilim,
pozitivizm için hakim bilim modeli olduğu kadar, Kant’ın saf akla ilişkin
eleştirisinin de, açıktır ki, başlıca kaygısıdır. Bununla birlikte, açıklama
tek başına, araştırma ‘nesnesi’ insanın bizzat kendisi olan insan bilimleri
için uygun bir model değildir. İnsan varlıkları fiziki bir varoluşa sahiptirler
ve işte bu ölçüde, açıklama amacı güden bilim tarafından araştırılabilirler.
Fakat, insan bilimleri daha çok
zihin ya da tinin çeşitli dışavurumlarıyla ilgilenir. İnsan bilimleri, fiziki
dünyadaki olayların tersine, özsel anlamı olan ve dola yısıyla, farklı bir
bilişsel yaklaşımı gerektiren eylemleri, bildirimleri, kurum ve sanat
eserlerini ele alır:
‘Duyularca alınan
göstergelerde, deruni bir içeriği tanıma sürecine, anlama adını veriyoruz. .
Anlama, bir zihin hâlini,
onun kendisiyle ifade edildiği anlam yüklenmiş bir göstergeden tanıma
işlemidir.”
|
Anlamanın, ‘yeterli bir nesnellik
derecesine haiz sistematik bir sürecin’ bir parçası olduğu yerde, Dilthey
‘yorum’ dan söz eder) Anlama, nedensel düzenliliklerin tespitinden ziyade, anlamların
yeniden ele geçirilmesiyle ilgilidir. O, genellemeyle değil, tüm karmaşıklığı
ve bireyselliği içinde, bireyin tasviriyle ilgilenir. Genel olarak ifade
edildiğinde, ‘Doğayı açıklarız; insanı
ise, anlamamız gerekmektedir.
Fiziki olayların tersine, insan
varlıklarını anlama teşebbüslerimiz de, kendi zihinlerimizin nasıl işlediğini
önceden biliyor olmak gibi bir avantaja sahip görünürüz. Dilthey, Vico’nun
zihnin, zihnin yaratmış olduğunu, anlayabileceği ilkesini benimser ve ‘zihnin
kişisel olmayan dünyasını meydana çıkarmak için, zihinlerimizin nasıl
işlediğine ilişkin dolayımsız farkındalığımızı bir anahtar olarak kullanır.
Kendimiz duygulara sahip olmasaydık eğer, başkalarının duygularını, hiç şüphe
yok ki, asla anlayamazdık. Yine aynı şekilde, kendimizi başkalarıyla kıyaslayamazsak
eğer, kendimize ilişkin bilgimiz eksik kalır. ‘Kendi zihin hâllerimizin farkına vardığımız
iç deneyim, kendi başına beni hiçbir zaman kendi bireyselliğimin bilincine
sevkedemez. Ben, bende bireysel olanı, sadece kendimi başkalarıyla
karşılaştırarak tecrübe edebilirim...’
Bununla birlikte, başkalarının
zihinsel hayatını dolayımsız olarak bilemeyiz. Başkalarının zihinsel hayatına
ilişkin bilgimize, zihnin çeşitli dış tezahürleri aracılık eder: ‘Başkalarının
varoluşu bize, ilk anda dışarıdan, duyumun olgularında, jestler, sesler ve eylemlerde
verilir. Bu iç gerçekliği, biz yalnızca bu şekilde, duyularımızın kapsamı içine
girenleri tikel göstergelerde yeniden inşa etmek suretiyle ekleyebiliriz.’
Hayatın çeşitli ‘dışavurumlarıyla sadece, ‘zihnin nesnel olarak
dışlaştırıldıkları veya nesneleştirildikleri ölçüde karşı karşıya geliriz.
Bunlar yazılı belgeler, mali hesaplar, resmi raporlar, mektuplar, edebiyat ya
da sanat eserleri, binalar, arkeolojik kalıntılar, jestler, vs., de dahil olmak
üzere, çok çeşitli şekiller alır. Bütün bunlar birlikte, başka insan
varlıklarına ilişkin bilgimizin temelini meydana getirir.
W.Dilthey, Doç.Dr. Mustafa Günay
Müthiş👍
YanıtlaSil:)
Sil