B.Russell

Bir çok felsefeci ana yapıtını tamamlayamadan yaşamı terk etmiştir. Russell’ın böyle bir mazereti yok. 98 yıl yaşadı ve bu uzun yaşamın hakkını da verdi.

O yaşamındaki tutumuyla , Sartre gibi, bir felsefecinin aynı zamanda bir eylem adamı olabileceğini gösterdi.
Yirminci yüzyılın felaketlerine tanıklık eden Russell, olgun çağında içinde yaşadığı soğuk savaşın silahlanma çılgınlığına da en sert muhalefeti gösteren düşünürlerden biri oldu.

Yaşamöyküsüne kısa bir göz atalım birlikte;

Russell, aristokrat bir ailenin en küçük oğlu olarak 1872 yılında dünyaya geldi.

Doğduktan iki yıl sonra annesini ve iki kız kardeşini difteri hastalığından kaybetti. İki yıl sonra da babasını kaybeden küçük Russel’ı büyükannesi yetiştirdi.

1890 da Cambıidge'te Trinity College'da önce matematik daha sonra da felsefe egitimi gördü.

İlk çalışmalarındaki idealizm etkisi vardı., 1898'in sonundan itibaren, dostu G.E. Moore ile birlikte idealizme karşıt bir görüş benimsedi.

1900'de, Paris'te, Italyan matematikçisi Giuseppe Peano, onu, yeni mantığın analitik gücü konusunda ikna etti. Böylece, mantığı geliştirmeye ve matematiği de mantığa indirgemeye çaliştı.

Alfred North Whitehead ile birlikte, 1910-1913 arasında, Principia Mathematica 'nın üç cildini yayımladı.

Daha sonra biçimsel araştırmalarındaki katılıktan uzaklaşarak, kendini dil ve bilgi felsefesine adadı

Birinci Dünya Savaşı sırasında, barış yanlısı tutumu ve savaşa karşı çıkanlarla dayanışma içinde olması yüzünden, 1916'da, Trinity College'daki görevinden uzaklaştırıldı ve 1918'de, altı ay Brixton Hapishanesi'ne kapatıldı.

1927de, Eğitim Üzeri ne'deki ilkelerin pedagojik ve ahlakî sonuçlarını uygulamaya koyduğu bir okul açtı.

1931'de, Lord'lar Kamarası'nda, erkek kardeşi Frank'm yerini aldı..

1950'de, bütün çalışmaları Nobel Edebiyat Ödülü ile onurlandırıldı

Vietnam Savaşı sırasında, Jean Paul Sartre ile birlikte, savaş suçlarını ilan etmeyi üstlenen “Uluslararası Savaş Suçlan Mahkemesini “(Russell Mahkemesi) kurdu.

Seksen dokuz yaşında olduğu halde, Parlamento Meydanı'nda nükleer silahlanmaya karşı yapılan bir gösteri sırasında tutuklandı.

«Aşk ihtiyacı, bilim susuzluğu ve bütün acı çekenlerin yanında olmak” gibi, üç tutkunun güdümündeki uzun bir ömürden sonra, 2 şubat 1970'te öldü

Yararlanılan Kaynak: Axis.

Siyasal etkinlikleri.


İlimden Beklediklerimiz adlı yapıtı 1948'de yayımlandığındı saygıyla karşılanmış ama pek sıcak bir kabul görmemişti. Bunun bir nedeni bilgi kuramı konusunun artık fazla ilgi çekmemesi bir başka nedeni de II. Dünya Savaşı'nın yarattığı ortamdı.

Büyük düş kırıklığına uğrayan Russell o sıralar felsefeyi etkileyen linguistik akıma da yakınlik duymuyordu. My Philosophical Development (1959; Felsefi Gelişimim ) adlı kitabıyla birkaç makale yazdıysa da bu dönemde artık felsefeden uluslararası siyasete yöneldi.


Özellikle karısından ayrılip ABD'li Edith Finch'le evlendiği 1952 den sonra yerleşik değerlerin savunulduğu çevrelerde saygınliğını yitirmeye buna karşılik bütün dünyada sol çevrelerde ve gençler arasında ünlenmeye başladı.

1954'te BBC'de yayınlanan ünlü "İnsanın Sorumluluğu" adli konuşmasında Bikini Adasındaki hidrojen bombası denemelerini lanetledi. Bunu Nobel Ödüllü bilim adamlarının tepkisini dile getiren Russell- Einstein bildirisi ve her ikisine de başkanlık ettiği Doğu ve Batı dünyasından bilim adamlarının katıldığı I. Pugwash Konferansı (1957) ile 1958'de başlatılan Nükleer Silahsızlanma Kampanyası izledi.

1960'ta ise başkanlıktan ayrılarak kitlesel pasif direniş eylemleri düzenlemeyi amaçlayan daha militan yaklaşımlı 100'ler Komitesi ni oluşturdu.

1961'de kansıyla birlikte önderlik ettiği kitlesel oturma eylemleri yüzünden 2 ay hapis cezasına çarptırıldı ama sağlik nedenleriyle cezası 7 güne indirildi.

Russell Küba Bunalimı ve Çin-Hindistan sınır çatışmaları nedeniyle devlet başkanları ve dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri U Thant nezdinde girişimde bulunabilecek enerji ve kararlıliğı gösterdiği 1962'de 90 yaşındaydı.

Warren Raporu'nun yayımlanmasından sonra Kennedy suikastını araştıran komiteye başkanlik etti.

Bu arada barışa yönelik çabalarını daha sistemli bir hale getirmek için 1963'te Bertrand Russell Barış Vakfi'nı ve Atlantik Vakfi 'nı kurdu.

Daha sonra ABD'nin Vietnam politikasına şiddetle karşı çıktı. Fransız varoluşçu düşünür Jean-Paul Sartre Yugoslav tarihçi Vladimir Dedijer, Polonya asıllı yazar Isaac Deutcsher ve daha başka ünlülerin de katkısıyla Uluslararası Savaş Suçlan Mahkemesi 'ni (Russell Mahkemesi) topladı.

Ölümünden önceki üç yıl içinde yayımlanan Otobiyografisi'si (3 cilt) nükteli, içtenlikli, sürükleyici anlatımıyla Russell'ın en güzel yapıtlarından biri oldu.

Kaynak: Ana Britannica



Mantık ve Matematik


Russell 'ın matematik hakkındaki görüşleri mantıkçı ("mantıklaştırıcı') bir çizgi izler. Mantıkçılık matematiğin mantığa indirgenebileceği, bir başka deyişle, matematiğin mantıktan türetilebileceği görüşüdür.

Russell , mantıkçı okulun kurucusu Gotlob Frege 'nin 1903 tarihinde ikinci cildi yayımlanan Aritmetiğin Temel Yasaları adli kitabında aritmetiği türetmeye yetkin olarak tanıttığı mantık sisteminin en temel ilksavının tutarsız olduğunu göstermiştir (Kendi kendisinin elemanı olmayan tüm kümelerin elemanı olduğu bir kümenin varliğına izin veren Frege sistemi, böyle bir kümenin ancak ve ancak varolmaması koşulunda varolabileceği çelişkisini banndırmaktaydı; Russell bunu gösterdı)

Russell Açmazı] olarak da bilinen Russell'ın bu katkısı Frege'nin mantıkçı sistemini yıksa da kendisinin yeni bir mantıkçılığı savunmasını ve bu alanın en değerli yapıtlarından olan Tbe Principles Mathematics'i (Matematiğin llkeleleri, 1903) yayınlamasını engellememiştir.

Ardından Cambridgeli matematikçi ve Eelsefeci A. N. Whitehead ile birlikte kaleme aldıkları Principia Mathematica 'da (1910 1913; 3 cilt) ise Russell ve Whitehead Frege 'nin sisteminin düştüğü çelişkiye düşmeyen bir sistem ortaya koydular. Russell-Whitehead sisteminin kendine özgü sorunları olsa da bu yapıtın matematik Eelsefesi ve matematiğin temelleri gibi çalışma alanlarındaki önemli yeri tartışılmazdır.

Russell 'ın felsefesinin tipik özelliği, kendisinin de kurucuları arasında sayıldığı modern biçimsel mantığı hemen her felsefe sorununda bir kılavuz yöntem olarak kutlanmasıdır. 19101arın başlarında felsefi mantık alanında çalışmalar yapan Russell , gündelik dilin birçok kusuru olduğuna, bu kusurların da modem niceleme mantığının ışığı alanda gündelik dil önermelerinin mantıksal biçimlerini inceleyerek giderilebileceğine inanıyordu.

Felsefe Sözlüğü- A.Baki Güçlü; Erkan Uzun; Serkan Uzun; Ü.Hüsrev Yoksal-Bilim ve Sanat Yayınları

MANTIKSAL ÇÖZÜMLEME

1903'teki araştırmalarının ilk hedefi modern mantığı kurmaktı (The Principles of Maıhematics). Dilbilgisini rehber alan Russell , önermenin çözümlenmesi yoluyla mantığın temel kavramlarını ortaya çıkarır. Klasik özne/yüklem eklemlemesi yerine değişkene ve fonksiyona dayalı bir bölümleme getirir.

Mesela“Q”sembolü “insandır” anlamına geliyorsa, Qx önerme fonksiyonu şöyle okunacaktır: “x insandır” bu fonksiyonu doğru kılan değerlerin tümü (Sokrates, Platon, Sezar, vb) fonksiyonun belirlediği sınıfı oluşturur. Aynı fonksiyon şeması kolaylıkla bağıntılara da uygulanır: x,y'nin “kardeşidir” F (x,y) formülüyle açıklanır. Burada F - ...'nin kardeşi -iki değişkenli bir fonksiyondur

Charles Sanders Peirce ve Emest Schröder 'in çalışmaları yen Russell, Eormel ınantığın hem özgünlüğünü, hem de verimliliğini ortaya koyan bir bağıntılar hesabı geliştirir. Sonuçlardan ilkelere giden ikinci bir analizle önerıe ve fonksiyon hesaplarıni 20 “öncül”e (gerçeklik, içerme, değişken, fonksiyon, belirtme indirger.

Felsefenin açıklaması gereken ilk doğruluklar olan ilksel önermeler in onlarla kurulduğu bu “ilksel teriınler”
yeni mantığın en son temelini oluşturmaktadır. Bu mantıksal ve felsefi çözümleme, ana hatlarıyla, Frege 'nin daha önceki buluşlarıyla birleşyor ve aynı engele çaıpıyordu: paradokslar.
Axis.

  
Paradokslar
Russell 'in keşfettiği ve onun adıyla anılan ilk paradoks kendi kendisinin üyesi olmayan sınıfların sınıfı paradoksudur. Mesela, («insanlar sınıfı”nın kendisi bir “insan” değildir). Eğer bir sınıf, kendi kendisinin üyesiyse, onu nitelendiren özelliğe sahiptir,dolayısıyla da, kendi kendisinin üyesi değildir. 

Eger, kendi kendisinin üyesi değilse, onu nitelendiren özelliğe sahip değildir. Dolayısıyla, kendi kendisinin üyesidir. Her iki durumda da bir çelişki söz konusudur. 

Aynı model üstüne “yalan söylüyorum” Giritli Epimenides'inki gibi paradokslar kurulabilir. Bu paradokslar, doğrudan doğruya mantık ilkelerini tartışmaya açıyordu. Artık, mantık sağlam bir temel oluşturamaz gibi göründüğünden, “matematikte temeller bunalımı” olarak adlandırılan durum ortaya çıkmış oluyordu. 

Russell, 1908'de, paradoksların, bir bütünün kendi kendisinin üyesi olarak kabul edilmesiyle ortaya çıkan bir kısır döngüden kaynaklandığını keşfetti. Bundan kaçınabilmek için, “hiçbir bütünlüğün o bütünün terimleriyle tanımlanabilir üyeler olamayacağını ileri süren kısır döngü ilkesi'ne uymak yeterliydi”. bu da, bir bütünlüğün öğelerinin, bu bütünlüğe öncelik kendi kendileri tarafından belirlenmesini gerekli kılıyordu. 

Rusell'in tipler kuramı , bu sorunun çözümüne yöneliktir. Buna göre, birbirlerini karşılıklı olarak dışlayan sınıfların (bireyler sınıfı, bireylerin sınıflarının sınıfı, bireylerin sınıflarının sınıfının sınıfı vb), yüklemlerin (bireylerin yüklemleri, bireylerin ; bireylerin yüklemlerinin yüklemleri, vb) ve önermelerin tiplerinin hiyerarşisiyle açıklanabilir.

Rııssell paradoksu (bütün kümelerin kümesinin paradoksu), bir sınıfın kendi kendisinin üyesi olup olmadığı sorusu bütün anlamını kaybettiğinden, ortadan kalkmış olmaktadır. Hiçbir yüklem kendi kendisine yüklemlenemeyeceğinden yüklem paradoksu için de, aynı şey söz konusudur. Yalancı paradoksuna gelince, “yalan söylüyorum” önermesi, kendisine uygulanamayacağı için, o da aynı şekilde çözülür. 

Ancak, bu aşamada ortaya yeni bir güçlük çıkar: anlamlılık:Her tamdeyim kendi anlamlılığını oluşturan bir tiple tanımlanır. Mesela, “x uzundur L(x}” fonksiyonu, fonksiyon değerleri bakımından değil, sadece birey değerleri bakımından anlam taşır. Anlamlı düzgün tamdeyimler le-L(x) anlam taşımayan tamdeyimler -L arasında felsefi açıdan verimli bir ayrıma (daha sonra, Rudolf Carnap] tarafından ele alinacaktır) gidilmesi ve Wittgenstein tarafından reddedilecek olan farkli dil düzeylerinin kabulünün, Polonyalı mantıkçılar Lesniewski ve Tarski tarafından her sağlam anlambilimin koşulu olarak yeniden onaylanması buradan kaynaklanır. 
Axis

MANTIK VE FELSEFÎ BILGI

Çözümleme tekniğini modern bir Ockham usturası gibi kullanan (zorunlu olmadıkça varlıkları çoğaltmamak gerekir) Russell , önce, dilbilgisindeki özel isimleri, belirli betimlemelere indirger ve gerçek mantıksal özel isim olarak, sadece “ben” zamiriyle “bu” işaret sıfatım bırakır. Böylece, bilgi, öznelerin duyu verileri yoluyla sahip olduğu doğrudan edinimlerden hareketle, dış dünyanın nesnelerinin mantıksal çıkarsanmasına dayanacaktır.

Ama, Russell, 1918'de, «ben» in mantıksal özel isim değerini yadsır ve özneyi «bir dizi deneyime indirger. Ertesi yıl, ne zihinsel, ne de maddî olan ilk verilerden hareketle, nedensellik yasalarından yararlanarak fiziksel nesneleri oluşturmak mümkün olduğu gibi, psikolojik kuralları kullanarak tinsel olayların da mantıksal olarak kurulabileceğini öne süren William James 'in nötr monizm ini benimser (Analysis of Mind, Analysis o f Matter).

Kesin kanıtlanamayan çıkarımlar, yani, ampirik genellemelerle ilgili son araştırmalarında, Russell , tümevarımı ortaya koymak için beş temel postulat kabul etme zorunluluğunu getiriyordu. Kanıtlanamayan çıkarımlara yön veren mantık ilkelerine eklenen bu postulatlar, deneyciliğin sınırlarını gösteriyorlardı (Human Knowledge).
Russell , tezlerini sorgulamaktan hiç kaçınmadı; ama bunlardan felsefî eserlerinin birliğini sağlayanlara her zaman bağlı kaldı. Mantığın ve her türlü bilginin «ilkeleri»ni keşfetmek için, çözümlemeye başvurmaktan hiç vazgeçmedi. Bu çözümlemeci yönelim dışsal bağıntılar ilkesine dayanır. Buna göre, bağıntılar isimlerinden bağımsızdır, dolayısıyla, gerçek bir hesabın konusu olabilirler. Bu, Aristoteles 'ten beri, mantığın özelliği olan ve bütün bağıntıları bir özneye bir sıfat yüklenmesine (lıredicatum iı:est subjecto) indirgeyen “iç bagıntılar öğretisi” ne ters düşmektedir. Leibniz'in monadism'inin olduğu kadar, Hegel veya Bradley ' in monizm'inin de temeli olan bu mantıksal önvarsayım, töz anlayışına dayalı bir metafiziğe ulaşıyordu.

Russell , gerçek olanın özerk nesnelerin bağıntısından oluşturulmuş, bağımsız olgulardan meydana geldiği, mantıksal bir atomculuğun savunuculuğunu yaptı. Bu olgular atomik önermelerle ifade edilir. Atomik önermelerden hareketle mantıksal olarak inşa edilebilen bileşik önermelerin doğruluğu, bu atomik önermelerin doğruluğuna bağlıdır ( kaplamsallık ilkesi ).

Russell, mantığı, her zaman gerçek olana ulaşmanın ayrıcalıklı bir yolu olarak kabul edecektir. Bu mutlakçı yaklaşım, 1920'li yıllardan itibaren, mantıkların göreli ve pragmatik karakterini ortaya koyan, birbiriyle bağdaşmaz mantık çokluğuyla ( Lukasiewicz 'in çokdeğerli mantığı , Heyting 'in sezgisel mantığı  vb) karşı karşıya gelecektir.

Axis

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder