Kındi ve Yeni-Eflatuncu Aristoculuk
İslâm’da esas felsefe hareketinin, filozof denmeye, Ca’fer Sadık ve Câbir’den daha layık görülen Kindi ile başladığı tartışmasız kabul edilmektedir. Kindi, felsefeyle birlikte birçok ilimlere vukufu olan müstesna bir bilim adamı ve akılcı bir filozoftur. Fakat akılcılığı, asla din ile çatışma göstermez, bil’akis uygunluk gösterir. Din ile akıl çatışırsa, dini öğretiyi tercih eder; çünkü din ilâhi menşeyli olduğu için, hikmetini akıl bir an anlamasa bile, dini bilgi her zaman doğrudur. Akıl ise, insani menşeyli olduğu için her zaman yanılmaya ve hata yapmaya müsaittir. Kindi’nin bu itidal akılcılığı felsefenin her sahasında görülür.
Kindi’nin kozmoloji ve metafizik görüşlerinde İslâm’ın kendi öğretileriyle Mu’tezilenin menfi kelâm doktrini hâkimdir. Kâinat Allah’ın hür iradesiyle sonradan yaratılmıştır; bu bakımdan da sonlu ve sınırlıdır. Allah’ın ontolojik mânâda tarifi ancak menfi şekilde mümkündür; yani Allah için ne cevherdir ne arazdır; ne cisimdir ne cisim değildir; ne cüz’dür ne küllidir diyemeyiz. Kindi, özellikle Aristo Teolojisi adlı Yeni-Eflatuncu kaynağı bilmesine rağmen —çünkü bu eseri arabçaya çeviren el-Hımsi’nin tercümesinin arabçaya uygunluğunu kontrol etmiş olduğu bilinmektedir— hiç rağbet etmemiştir. Akıl teorisinde, Yeni-Eflatuncu Aristoculardan etkilenmiştir. Aristo ve onun Yeni-Eflatuncu şârihi Alexandre d’Aphrodisias üç akıl kabul ederken, Kindi, buna “aklu’l-müstef adını verdiği bir dördüncü akıl eklemiştir.
Bilgi teorisi ve Psikolojide Kindi, Aristocu görünür. Hisler, ancak cüz’i ve maddi suretleri idrak eder; akıl ise, ma’kul alemi kavrar ve külli suretleri idrak eder. Ruh veya nefs cisim olmayan bir cevherdir. Kindi’nin akıl ve bilgi teorileri, daha sonraki müslüman ve Ortaçağ batılı filozoflarla birlikte biraz değişmelerle, Bütün İslam ve Hıristiyan felsefelerinde karakteristik ortak bir konu olarak devam etmiştir.
Ahlâk sahasında, Kindi, İslam ahlakıyla daha çok-Eflatun ve nadiren de Stoacı ahlak unsurlarını uzlaştırmaya çalışmıştır. Stoacı unsurlar, özellikle onun “Hüznün Defi” adlı risalesinde görülür. Eğer etkilendiği yabancı felsefenin ağırlığı bakımından, Kindi’nin felsefesine bir ad verecek olursak, “Yeni-Eflatuncu Aristoculuk” diyebiliriz.
İslâm Felsefesine Giriş- Prof.Dr. Mehmet Bayraktar-Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları
|
El-Kindi Felsefesinin Gelişimi
Abbasi Halifeliğinin ilk iki yüzyılında,
yani 800 ile 1000 yılları arasında Bağdat'ta birçok felsefe metni Yunanca ve
Süryaniceden Arapçaya tercüme edilir. Yunanca felsefe metinlerinin tercümesi
hem Doğu Roma İmparatorluğunun ve Pers İmparatorluğunun entelektüel açıdan en
gelişmiş bölgelerinin -Antakya, Urfa, Nusaybin, Harran, Kinnesrin, Resulayn,
Cündişapur- Müslümanlar tarafından fethinin hem de VIII ile IX. yüzyıllar arasında
İslam dünyasının siyasal-dinsel durumunun sonucudur. Nitekim Abbasi Halifeliğinin bağlı olduğu Mutezile
teolojisi El-Memun (786-833) tarafından 827'de devlet doktrini ilan edilir.
Mutezile teolojisi İslamla ilgili dinsel meselelerin akılcı bir şekilde
tartışılması konusunda ilk cüretkar girişimleri temsil ettiği için Kuran'a ve Sünnete
bağlı olan ortodoks ve muhafazakar Müslümanların "Heterodoks" İslam şiddetli
tepkisiyle karşılaşır. Arap felsefesinin müritlerinin gerçek anlamda bir akım
oluşturmasıyla filozoflar Yunan felsefesini evrensel hakikatleri içeren bir
hazine sandığı veya bir tür seküler metin olarak görmeye başlarlar ve özellikle
bundan dolayı, daha önce eşi görülmemiş bir çaba göstererek Yunan metinlerine
erişmek isterler (Dimitri Gutas, Greek Thought, Arabic Culture [Yunan Düşüncesi
ve Arap Kültürü], 2002).
Başlangıçta, Gerhard Endress'in Proclus Arabus (1973) adlı önemli araştırmasında, edebi tercüme stili, coğrafi bölge -yani Bağdat- ve ElKindi'nin (?-y. 873) felsefesine ilgi duymaları gibi ortak noktalar temelinde tespit ettiği bazı aydınlar öne çıkar. Bu ilk tercüman grubuna çok çeşitli inceleme yazısının Arapça versiyonlarını borçluyuz: Bu eserlerin arasında Aristoteles'in (MÖ 384-322) Metafizik, Gökyüzü Üzerine, Meteorologica'sı [Meteoroloji) ve zooloji üzerine bazı inceleme yazıları, Afrodisiaslı Alexander'in (II-III. yüzyıllar) ele aldığı bazı meseleleri ile De Providentia [İlahi Takdir Üzerine) eserinin ikinci bölümü, Nikomakhos'un (I. yüzyıl)) Aritmetiğe Giriş eseri, Ruh Üzerine eserini konu alan Yeni Platoncu bir derleme ve Proclus'un (41 2-485) Teoloji Unsurları eserinden alınma ve Aristoteles'in Saf İyilik Üzerine Kitabı -Latince Liber de Causis [Nedenler Kitabı)- eserinde yeniden ele alınmış bir dizi önerme vardır. Plotinus'un (203/204-270) son üç Enneadlar'ı de tercüme edilir ve Aristoteles'in Teolojisi adı altında tanınır. Arap okurlar Yunanların Bağdat'tan Toledo'ya, oradan da Paris'e kadar yayılacak olan güçlü ve yaygın felsefesi hakkındaki ilk izlenimlerini bu eserlerden elde ederler. Bu ilk çalışma grubunda hem felsefe alanı için tutarlı bir terminoloji geliştirilir hem de El-Kindi'nin başlıca eseri olan Kitab fi'l-felsefeti'l-üla [İlk Felsefe Üzerine] eserinden görüldüğü üzere, ilk özgün metafizik kavramı da oluşturulur. El-Kindi bu eserde Kuran'ın birliğine bağlı olanların, yani kendisi gibi, her şeyin Sebebi ve İlk Akıl olan ve fiziksel evreni yoktan yaratan Allah'a inananların inancıyla uyumlu bir ontoloji öne sürer.
El Kindi'ye göre hareketsiz hareket ettirici
Aristoteles'in Pseudo-Teolojisi Metaphisica Lambda'nın doktrinlerinin zirvesini oluşturur. Nitekim El-Kindi felsefeyi Aristotelesçi şekilde, sebeplerin araştırılması olarak değil, ilk sebebin, yani Platoncu anlamda hareketsiz hareket ettiricinin incelenmesi olarak görür. Kuran'daki Allah'la uyum içinde olması için hareketsiz hareket ettirici hareketsiz bir bilinç olamaz, gelişen dünyaya yabancı, ebedi olarak var olan bir evrenin başlangıcı olamaz, Platon'un (MÖ 428/427-348/347) Timaios'undaki demiurgosa benzer şekilde Yaradan olmalı, tüm varlıkları teker teker düşünmeli, faydalı faaliyetlerde bulunmalı ve yarattıkları üzerinde takdir sahibi olmalıdır. El Kindi, Aristoteles'in salt akıl olarak ilk hareket ettirici algısının yerine Yeni Platoncu gelenekten ilham aldığı, bütün varlıkların Bir'in bir parçası olduğu kozmik modeli geliştirir. Bu görüşte İslami Yeni Platonculuğun başlıca unsurları -ilk ilkenin aşkınlığı, her şeyin ondan ortaya çıkması veya oluşması, Allah'ın aracı olan aklın yaratılıştaki rolü ve duyumsal ve anlaşılabilir dünyalar arasında bir ufuk olarak kabul edilen ruh algısı Aristoteles' e atfedilir.
El-Kindi insanı konu alan incelemelerinde de Platoncu ve Peripatetik gelenekleri uzlaştıran bir yorum ortaya koyar. Felsefesine -metinler tarihinde bugün bile üzerinde çalışılmaya devam edilen- Aleksandrist akıl "türü" doktrinini dahil eder. Latinceye çevrilmiş olan Risale fi 'l-akl insan aklı (Akıl Üzerine) eserinde, Aristoteles' e göre aklın dört düzeyinin olduğunu öne sürer: Güç halindeki akıl, meleke halindeki akıl, fiil halindeki akıl ve faal akıl. El-Kindi'ye göre beşeri bilgi, duyumsal algıdan başlar, her şeyin ruhtaki imgesine kadar devam eder; duyularla erişilemeyecek maddi olmayan biçimleri ancak insan aklı sayesinde bilebilir, çünkü aklı aracılığıyla onların anlaşılabilir doğasına ortak olur. İnsan aklı anlaşılabilir biçimleri bildiği zaman onlarla tek bir şey haline gelir ve bu şekilde gerçeğe dönüşür. Ama kuvveden fiile geçen her gerçeklik için zaten fiili olan bir ilke lazımdır: Daima fiili ve faal olan akıl düşüncenin düşüncesi (noesis* noeseos) olarak hareketsiz hareket ettirici doktrinini, Aristoteles'in Ruh Üzerine'de öne sürdüğü, bilinen şeyin maddeden yoksun olması durumunda bilen ilkenin, bilinen nesne ve bilme eylemiyle birbirlerine özdeş olduğu düşüncesini ve anlaşılabilir olanların ve ikinci akılların sebebi olan Plotinus'un nousunun özelliklerini kendinde toplar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder