Posthümanizm Nedir?
Posthümanizm, Rönesans ve Aydınlanma'dan miras kalan
"hümanizm" ve "insanmerkezcilik" (antroposentrizm)
fikrine karşı çıkan bir felsefi harekettir. Hümanizm, insanı evrenin en özel,
en akıllı ve en değerli varlığı olarak konumlandırır. Posthümanizm ise bu bakış
açısını eleştirir ve şu temel tezi savunur:
- İnsanın
Varlığı Sabit Değildir: "İnsan doğası" diye adlandırılan
şey, sabit ve evrensel bir kategori değildir. İnsan, teknoloji, çevre ve
diğer türlerle olan ilişkileriyle sürekli değişen, dönüşen bir varlıktır.
- İnsan
Ayrıcalıklı Değildir: İnsan, diğer canlı türlerinden (hayvanlar,
bitkiler) veya yapay zeka gibi yeni varlıklardan daha üstün değildir. Tüm
varlıklar, kendi özlerinde varoluşsal bir değere sahiptir.
Posthümanizm, kısacası, "insan sonrası" dönemin
felsefi çerçevesini oluşturur. Bu dönemde insan, evrenin merkezinden çekilir ve
daha büyük bir bütünün parçası olarak görülür.
Transhümanizm ile Posthümanizm Arasındaki Fark
Bu iki kavram sıklıkla karıştırılsa da, aralarında önemli
bir felsefi ayrım vardır.
- Transhümanizm
(İnsan-ötesi): Hümanist düşünceyi sürdürür. Amacı, insanı biyolojik ve
teknolojik olarak geliştirerek daha iyi bir versiyonuna dönüştürmektir.
İnsanlığı aşma projesidir. Transhümanizm, insanı bir başlangıç noktası
olarak görür.
- Posthümanizm
(İnsan-sonrası): Hümanist düşünceyi terk eder ve onu eleştirir. Amacı
insanı geliştirmek değil, insanmerkezci düşünceyi merkezden
uzaklaştırmaktır. Posthümanizm, insanı sadece bir varlık türü
olarak görür.
Kısacası, transhümanizm insanın kendisi için bir
projedir; posthümanizm ise insanlığın ötesindeki varoluşları ve
ilişkileri anlamaya yönelik bir felsefi projedir.
Posthümanizm, böylece teknolojinin ve felsefenin kesişiminde, yalnızca geleceğin neye benzeyeceği değil, aynı zamanda bizim bu gelecekteki rolümüzün ne olacağı üzerine düşünmemizi sağlar.
Posthümanist Etik Anlayışı
Geleneksel Batı etiği, insan merkezlidir. En temel ilkesi,
"insanın iyiliği"ni veya "insanlığın faydasını" maksimize
etmektir. Bir eylemin ahlaki değeri, insanlar üzerindeki etkisiyle ölçülür.
Posthümanist etik ise bu çerçeveyi radikal bir şekilde genişletir.
Posthümanist etiğin temel ilkeleri şunlardır:
- Türcülüğün
Reddi (Speciesism): Posthümanist etik, türler arasında yapılan ahlaki
ayrımı (insan türünün diğer türlere göre daha değerli olduğu düşüncesini)
sorgular ve reddeder. Hayvanların, bitkilerin ve ekosistemlerin de ahlaki
açıdan değerli olduğunu ve onların acı çekme veya refah potansiyellerinin
göz önünde bulundurulması gerektiğini savunur.
- Yeni
Varlık Formlarının Dahil Edilmesi: Bu etik, yapay zekalar, siborglar,
genetik mühendisliğiyle yaratılmış canlılar gibi "insan sonrası"
varlıkların da etik topluluğun bir parçası olabileceğini düşünür. Bir
yapay zekanın "bilinçli" olduğu kanıtlanırsa, ona karşı etik sorumluluklarımız
neler olmalıdır? Posthümanist etik, bu sorulara yanıt arar.
- İlişkisel
ve Bedene Bağlı Etik: Bu yaklaşım, etiği soyut, evrensel kurallar
bütünü olarak değil, bedensel varlıklar arasındaki somut ilişkiler ağı
olarak görür. Ahlaki sorumluluklarımız, dünyayla olan fiziksel ve
biyolojik etkileşimlerimizden kaynaklanır.
Posthümanist Etik ve İnsani Eşitsizlik Paradoksu
Posthümanizmin amacı, insanları görmezden gelmek değil,
eşitsizliğin temelinde yatan zihniyeti sorgulamaktır. Posthümanistler,
"gelişmişlik" ve "gelişmemişlik" gibi hiyerarşik
ayrımların, insanmerkezci düşüncenin bir ürünü olduğunu savunur. Tıpkı insan
türünün diğer türleri aşağı görmesi gibi, "gelişmiş" toplumlar da
"gelişmemiş" toplumları aşağılar.
Bu bakış açısına göre:
- Türcülük
ve İnsan Ayrımcılığı Aynı Kökten Geliyor: Posthümanist etik,
hayvanlara ve ekosistemlere karşı duyarsızlığı, insan toplulukları
arasındaki ayrımcılığın ve sömürünün bir yansıması olarak görür. Yani,
sorun, "hayvanlar mı yoksa fakir insanlar mı daha önemli?"
sorusu değil, tüm ayrımcılıkları ve hiyerarşileri yaratan düşünce
yapısının kendisidir. Bu, insanları nesneleştirme ve onları
değersizleştirme pratiklerini içerir.
- Tüm
Varlıkların Ontolojik Değeri: Nesne Yönelimli Ontoloji bize her
varlığın (bir insan, bir nehir, bir kuş, bir yapay zeka) kendi başına bir
"nesne" olduğunu söylüyordu. Posthümanist etik, bu ontolojik
eşitliğin ahlaki bir boyutu olduğunu savunur. Bir insanın yaşadığı acı,
tıpkı başka bir insanın acısı kadar ontolojik bir gerçektir ve görmezden
gelinemez. Bu, her ikisinin de kendi varoluşsal bütünlüğünü koruma
mücadelesinin bir parçasıdır.
- Otopoetik
Bütünlüğün Korunması: Otopoesis kavramı, bir sistemin (ister
tek bir insan, ister bir topluluk olsun) kendi varlığını sürdürme
mücadelesini tanımlar. Dünyanın en yoksul toplulukları, varlıklarını
sürdürmek için mücadele eden otopoetik sistemlerdir. Bu mücadele,
hayvanların veya ekosistemlerin mücadelesinden ayrı değildir. Eşitsizlik,
bu sistemlerin varlıklarını sürdürme yeteneklerini tehdit eder. Bu
nedenle, posthümanist etik, tüm bu sistemlerin bütünlüğünü korumayı hedef
alır.
Sonuç olarak, posthümanist etik, insanları kendi içlerindeki
hiyerarşiden arındırmayı ve bu hiyerarşileri diğer türlere de yansıtmayı
durdurmayı hedefler. Amaç, küresel adaletsizliği görmezden gelmek değil, onu,
tüm varlıkların birbirine bağlı olduğu daha geniş bir ahlaki çerçeveye
yerleştirmektir.
Hümanizmi Yeniden Ele Alan Bir Yaklaşım: Eleştirel
Posthümanizm
Eleştirel posthümanizm, geleneksel hümanist düşüncenin
hiyerarşiler yarattığı ve doğayı sömürdüğü eleştirisini kabul ederken,
insanlığın kendisini tamamen terk etmez. Aksine, insanın yeni koşullarda ne
anlama geldiğini yeniden tanımlamaya çalışır. Bu yaklaşımın temel amacı, insanlık
sorunlarını görmezden gelmek değil, bu sorunların kökenini daha iyi anlamaktır.
- Sorunları
İnsan Merkezli Zihniyetten Çözmek: Bu yaklaşım, "gelişmemişlik" ve eşitsizlik gibi sorunların, insan türü
içindeki bir hiyerarşiyi (kültürel, ekonomik, sosyal) yaratmasından
kaynaklandığını savunur. Tıpkı hayvanlara karşı uygulanan türcülük gibi,
bu durum da insana karşı bir ayrımcılığın yansımasıdır. Posthümanizm, bu
tür ayrımcılıkların temelinde yatan zihniyeti yıkarak, hem insanlar arası
hem de insan ve insan-dışı varlıklar arasındaki ilişkileri adaletli bir
zemine oturtmayı amaçlar.
- İnsan+
Paradoksu: "İnsan ve insan+" ayrımına gelirsek,
eleştirel posthümanizm bu durumu bir tehlike olarak görür. Teknoloji ile
geliştirilen bir üstün insan yaratma çabası, hümanizmin en tehlikeli ve
elitist versiyonu olarak okunabilir. Bu, "insan" nesnesini terk
etmek yerine, onu daha da ayrıcalıklı bir konuma getirmeye çalışır. Bu
nedenle, eleştirel posthümanizm, teknolojik ilerlemeyi etik bir lensle
sorgular ve teknolojinin eşitsizlikleri derinleştirmesini engellemeye
çalışır.
- Yeni
Bir Etik Temeli: Bu yaklaşım, Otopoesis ve Bayezyen Beyin
gibi kavramları, insan olmanın bedensel ve bilişsel gerçekliğini anlamak
için kullanır. Etik, artık soyut bir kavram değil, acı çekme potansiyeli
olan her varlığın kendi varlığını sürdürme mücadelesini kabul eden somut
bir sorumluluktur. Bu, insanlık sorunlarına karşı daha derin bir empati
kurmamızı sağlar, çünkü bu sorunların tüm canlıların ortak mücadelesiyle
ilişkili olduğunu gösterir.
Bu yaklaşım, posthümanizmi salt bir felsefi eleştiri
olmaktan çıkarıp, günümüz dünyasının en acil sorunlarına çözüm bulmayı
amaçlayan bir eylem felsefesi haline getirir.
Eleştirel Posthümanizm Düşünürleri
- Rosi
Braidotti: Eleştirel posthümanizmin en önemli temsilcilerindendir.
"The Posthuman" (2013) adlı eseri bu alanın en temel
metinlerinden biridir. Braidotti, insanı "özne" olarak kabul
eder ancak bu öznenin sabit ve evrensel olmadığını savunur. Ona göre, bir
birey cinsiyet, ırk ve tür gibi sınırların ötesinde, sürekli değişen
**"göçebe bir özne"**dir. Braidotti'nin felsefesi, hümanizmi
reddetmek yerine onu yeniden düşünmek üzerine kuruludur.
- Donna
Haraway: Özellikle "Siborg Manifestosu" (1985) ile
tanınan bir düşünürdür. Haraway, siborgu (sibernetik organizma),
biyolojik, mekanik ve teknolojik varlıklar arasındaki katı sınırların
yıkıldığını gösteren bir metafor olarak kullanır. Haraway, hem
insan-merkezciliği hem de geleneksel cinsiyet rollerini eleştirir ve yeni
varlık formlarıyla etik bir ilişki kurmanın yollarını araştırır.
- Cary
Wolfe: Bu akımın felsefi temellerini atan ve "What Is
Posthumanism?" adlı kitabıyla alanı tanımlayan önemli bir isimdir.
Wolfe, posthümanizmi, insanı rasyonel ve ayrıcalıklı bir varlık olarak
gören eski düşünceye karşı yeni bir epistemoloji (bilgi kuramı) ve etik
yaklaşımı olarak savunur.
Bu düşünürler ve daha niceleri, insanlığın sorunlarını görmezden gelmek yerine, bu sorunların kaynağının insanmerkezci düşüncenin kendisinde yattığını savunurlar.
Posthümanizm Mini Sözlüğü
- Posthümanizm:
Geleneksel hümanist düşünceyi (insanın evrenin merkezi ve en değerli
varlığı olduğu fikrini) eleştiren ve insanlık sonrası koşulların felsefi,
etik ve politik boyutlarını araştıran akım.
- Antroposentrizm
(İnsanmerkezcilik): İnsanın diğer tüm varlıkların üzerinde olduğu ve
evrenin merkezine yerleştirildiği inancı. Posthümanizmin en temel eleştiri
odağıdır.
- Türcülük
(Speciesism): Bir canlının, sadece insan türüne ait olmadığı için daha
az ahlaki değere sahip olduğu inancı. Posthümanist etik, bu önyargıyı
reddeder ve tüm türlerin acı çekme potansiyelini dikkate alır.
- Eleştirel
Posthümanizm: Hümanizmi tamamen ilga etmek yerine, onun temel
ilkelerini (eşitlik, adalet) daha geniş bir çerçeveye taşıyarak yeniden
tanımlayan posthümanizm yaklaşımı.
- Ontolojik
Eşitlik: Nesne Yönelimli Ontoloji'nin temel prensibidir.
İnsanların, hayvanların, bitkilerin, yapay zekaların ve cansız nesnelerin
varoluşsal açıdan eşit bir statüye sahip olduğu felsefi görüşüdür.
- İnsan-Sonrası
Koşul (The Posthuman Condition): İnsanlığın, teknoloji, ekoloji ve
diğer türlerle olan ilişkileri nedeniyle artık sabit ve merkezi bir varlık
olmadığı, sürekli değiştiği durum.
- Akışkan
Öznelik (Nomadic Subjectivity): Geleneksel felsefenin sabit ve tekil
"insan öznesi" fikrine karşı çıkan, kimliklerin ve benliğin
sürekli değişen ve akışkan olduğu görüşüdür.
- Ajanlık
(Agency): Bir varlığın, içinde bulunduğu dünyada eyleme geçme ve bir
etki yaratma kapasitesidir. Posthümanizmde bu kavram, sadece insanlara
değil, hayvanlara, yapay zekalara ve hatta ekosistemlere de atfedilir.
- Siborg
(Cyborg): Biyolojik ve teknolojik unsurların birleşimi. Donna
Haraway için bu kavram, insanı diğer varlıklardan ayıran katı
sınırların artık geçersiz olduğunu gösteren bir metafordur.
- Ortak
Varoluş (Relationality): Varlıkların tek başına değil, ancak diğer
varlıklarla kurdukları ilişkiler ağı içinde var olduğu görüşüdür. Etik ve
anlam, bu ilişkisellikten doğar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder