A.Comte




19 Ocak 1798-5 Eylül 1857

Comte, olguculuğun ve sosyolojinin kurucusu sayılır. Bugün de üniversitesi ile tanınan Montpellier’de doğdu. Montpellier, 1289 da kurulan üniversitesi, Petrarca, Rablais, John Locke gibi tanınmış ziyaretçilerine ev sahipliği yapmasıyla tanınan önemli bir kültür kentiydi.

Yaşam öyküsünün bazı detayları onun düşüncelerini anlamak açısından bizlere yardımcı olabilir.

Vergi memuru olan babası ve annesi, kralcı ve koyu Katolikti. O dönemde Fransa’da yayılan Cumhuriyetçiliğe ve kuşkucu görüşlere karşıttılar. Küçük Comte bu çatışmalı ortamda tarafını belirledi: Katolik Kilisesi’ne ve kralcılığa karşı çıktı.

Fiziki açıdan sağlıksızdı. Çelimsiz bedeni, miyopluğu, mide hastalığı yaşamı boyunca sorun oldu.

Anne babasının tuttuğu yaşlı bir öğretmenden Latince dersi aldıktan sonra, 9 yaşında ortaokula başladı. Yatılı hayatı ona zor geldi. Ancak zihinsel gelişimi yaşının ilerisinde olduğundan, derslerinde çok başarılı oldu.

14 yaşında Katolik Kilise’sinden ayrıldı. 15 yaşında Paris Politeknik okulu sınavına girdi. Çok başarılı olmasına karşın yaşının küçüklüğü nedeniyle okula kabul edilmedi. Lise son sınıfta hastalanan matematik öğretmeninin yerine ders verecek kadar konuya egemendi.

Ekim 1814 de Paris Politeknik okuluna girdi. Okulun zamana bağlı sıkı disiplini, başeğmez tavırlı Comte’a göre değildi. Burada 2 yıl kaldı.

Napolyon Elbe adasına kaçtığında, ondan nefret ettiği halde, Paris’in yabancı işgalinden kurtarılması amacıyla savaşa giden öğrencilere katıldı. Geceleri okuldan kaçıp, Paris sokaklarında dolaşması, okul yönetimine yönelik bazı davranışları nedeniyle, polis gözetiminde Montpollier’e gönderildi. Okulu da Cumhuriyetçi eğilimlileri nedeniyle, yönetim tarafından kapatıldı.  (Comte’un yüzyılı)

Comte, adeta toplumun aynası olan  Paris’ten uzak kalamadı. 18 yaşında Paris’e döndü. Bu yeni döneminde, özellikle Felsefe ve Tarih kitapları okudu. 18. yy. Fransız düşünürlerinden, Montesiquieu Condorcet, Turgot’nun görüşlerinden etkilendi. Etkilendiği düşünürler arasında, Hume ve Kant da bulunuyordu. İçinde yaşadığı toplumsal koşullar ve anılan düşünürlerin görüşlerinden de yararlanarak kendi özgün sentezini oluşturdu. Tanıştığı kişiler arasında, daha sonra bozuşacağı, sosyalizmin kurucularından Saint-Simon da vardı. Toplumsal konuların yanı sıra, matematik, astronomi, fizik, kimya, biyoloji çalışmalarını da sürdürdü.

1821 yılında şöhreti iyi olmayan bir hanımla evlendi. Doğduğu yerde eski dostları tarafından iyi karşılanmadı. Paris’e dönerek özel bir gruba ders verme girişimi, ruh sağlığı sorunları yüzünden yarıda kaldı. 1827 yılı başlarında “Sen” nehrine atlayarak intihar girişiminde bulundu. Tam olarak sağlığına 1827 yazında kavuşabildi. 1829 yılında yarım kalan konferans dizisine tekrar başladı. Bu defa başarılı oldu. Bu konferanslarını 6 cilt olarak “Olgusal Felsefe Dersleri” başlığı ile yayınladı.

1830-48 yılları arasında her yıl programlı olarak işçilere dersler verdi.(Temel astronomi kursu) Politeknik Okul’da matematik öğretmeye başladı. Ancak Felsefe Dersleri 6. ciltte bir görevliye sataştığı için okuldan uzaklaştırıldı.

1838’de kitabı The Edinburg Review’da incelendi. John Stuart Mill’in çabasıyla üç İngiliz’den para yardımı aldı.

1844(45) yılında öğrencilerinden birinin kızkardeşi ile başlayan ve platonik düzeyde kalan ilişki, Comte için mutluluk ve acı dolu günler getirdi. Sevdiği kızın 1846’da veremden ölmesinden sonraki acılı dönemini geride bırakıp yeni bir güçle çalışmaya başladı. Sekiz yılını alan, “Olgusal Siyasal Sistem” (1851-54) adlı yapıt, sosyolojinin tanımını da içeriyordu.Yazıları geniş bir kitleyi etkilemeye başlamıştı. Dünyanın her yanındaki olgucu gruplarla yazışıyordu.

Mayıs 1857’de, eski bir arkadaşının cenaze töreninde yakalandığı soğuk algınlığından kurtulamadı, eylül ayında öldü. Kendi isteği olarak mezar taşına şunlar yazıldı: “İlke olarak aşk, temel olarak düzen, amaç olarak ilerleme”

Kaynak: Ana Britannica, Axis 2000


Comte’un olguculuğundan (pozitivizm) bu yana çok sular aktı. Onun bilime yüklediği anlam, özellikle 20.yy.ın ikinci yarısında daha incelikli eleştirilerin hedefi oldu. (Post Pozitivizm )Comte’u yaşadığı dönemin ortamında, Fransız İhtilali sonrası Fransa’sının, siyasi, toplumsal ve ahlâki sorunlarının içinde değerlendirmek daha doğru olacaktır. Comte’un amacı, Fransız Devrimi’nin yol açtığı sorunlara çözüm bulmayı hedefleyen, ansiklopedik ve bütüncül bir model ortaya koymaktı.

Siyaset, ekonomi başta olmak üzere, toplumun tüm işleyişindeki sorunların çzöümünde tek yöntemin, bilimsel yöntem olduğunu öne sürdü. İlerleme ve iyiye gitmenin ancak bilimsel yöntemlerin uygulanmasına bağlı olduğunu keskin bir biçimde savundu.

Comte, doğa bilimlerinin gözlem ve deneye dayanan yöntemini, felsefe ve toplumbilim alanlarına da genişleterek, yeni bir dinin tasarımını da oluşturmaya çalışmıştır.

Auguste Comte’un olguculuğunun çerçevesini Felsefe Sözlüğü’nden (Bilim ve Sanat Yayınları) verdikten sonra, farklı kaynaklardan alıntılar ile devam edeceğiz.

Comte, olguculuğun genel çerçevesini önce 1830- ile 1842 yılları arasında yazımını tamamladığı ”Olgucu Felsefe Dersleri”nde daha sonra da 1844’de yayımladığı “Olgucu Tin Üzerine Kanuşmalar” (Discours sur l’esprit positif) başlıklı çalışmada çizmiştir. İlk kitabın daha başında Comte şu sözlere yer vermektedir: “Olgucu felsefenin gerçek doğası ile özel yapısını açıklayabilmek için öncelikle kendi içinde bir bütünlüğü olan insan düşüncesinin ilerleyişine bakmak gerekir;çünkü bir şeyi kavramanın en iyi yolu onu tarihiyle birlikte ele almaktır.” Comte insan düşüncesinin gelişiminin üç aşamadan geçerek gerçekleştiği saptamasında bulunmuş; bu üç aşamanın açıklamasını “Üç Durum Yasası” adını verdiği bölümlemeli çözümlemeyle sunmuştur. Buna göre, tarih boyunca insanlık ilki tanrı- bilimsel dönem, ikincisi metafiziksel dönem, üçüncüsü de olgucu dönem olmak üzere üç ana aşamadan geçmiştir.

Birinci Evre
(Tanrıbilimsel)
Tanrıbilimsel dönemde insanoğlu bilmediği, bir türlü anlayamadığı olayları hep aşkın bir kaynakla açıklama yoluna gitmiştir. Yine bu dönemde insanoğlu usundan çok imgeleminin sesini dinlemiş; ussal yolla temellendirilmiş açıklamalar yapmak yerine eğretilemeler ile benzetilere dayalı söylensel anlatı olanaklarına başvurmuştur.
İkinci evre
(Metafizik)
Metafizik dönemde gerek söylenbilgisinin tanrılarının varlığına gerekse de onların özel yetilerine ve güçlerine duyulan inancın çökmesiyle birlikte değişik metafizik araştırma izlenceleriyle insan zihni saltığı kavramaya çalışmıştır. Bu dönem boyun-
ca bir yığın metafizik uslamlama, metafizik kavram ve metafizik sorun ortaya atılmış ama ortaya konan sorunlar çözülemediği gibi ulaşılan bilgi anlamında da tek bir adım olsun ileriye gidilememiştir.
Üçüncü  evre
(Olgucu)

Zorunlu saltığı amaçlayan metafizik araştırma mantığı yerini bütünüyle, hem de bir daha geri dönülemeyecek bir biçimde olumsalı, göreli olanı anlamaya yönelik olgucu bir bilimsel araştırma çerçevesine bırakmıştır. Usun bütünüyle imgelemin üstesinden geldiğinin varsayıldığı bu son dönemde insanoğlu artık deneye açık olgularla, bu olgular arasındaki ilişkilerle, bu olguların altında yattığı düşünülen yapı, düzen ve yasalarla ilgilenmektedir.



















Auguste Comte
Bedia Akarsu
Çağdaş Felsefe – Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları-1979

Auguste Comte’un düşüncesinin ilk kımıldatıcısı, toplumun yeniden düzenlenmesidir. Buna erişmek için de kafaların yeniden biçimlendirilmesini gerekli görür. Ona göre toplumu doğrudan doğruya bir eylemle yeniden kurmayı istemekle yanlış bir adım atılmış olur. O, Saint- Simon’u bunu istemekle suçlamıştır. Comte’a göre ilkin akla, insan düşüncesinin ilerlemesine uygun yeni alışkanlıklar vermek gerekir.

Toplumsal ilerlemelerin bilimin ilerlemesi ile ‘bağlantısı bütün felsefe tarihi boyunca ele alınmış bir sorundur. Ama bu bağlılık büsbütün ayrı biçimlerde ele alınmıştır. Örneğin Platon “Devlet”inde toplumun yapısı ile bilimlerin yöntemi aynı zamanda ele alır. Oysa Aristoteles, “Politika”sında toplumsal bilimi ayrı bir bilim olarak görür. Hobbes politikayı bilimsel felsefeye bağlamak eğilimindedir. Montesquieu Aristoteles’in tutumunu benimser. Bu sorun Comte’un da temel sorunu olmuştur. Ama Comte bu iki akımı birleştirmiştir. Bilimsel düşüncenin kendi başına toplumu düzenleyeceğine inanmaz Comte. Ancak toplumsal olaylar biliminin kurulması ile bu yapılabilir. Bu bilim olmadan, şiddetle çattığı zamanının bilginlerinin durumuna düşülür. Ama toplum bilimin, bilimsel yöntemin, toplum olaylarına uygulanmasından başka türlü kurulabileceğine de inanmaz. Bu da ancak bilimlerin ansiklopedik bir sıralamasının gözden geçirilmesiyle olanaklı olur. Toplumsal bilim olmadan bilimsel düşüncenin yararsızlığı, bilimleri bir aşama düzeni içinde ele almadan da toplumsal bilimlerin olanaksızlığı, işte Comte’un iki ana konusu. Toplumbilim olmadan bilimsel düşünce yalnızca eleştirici ve’ yadsıyıcı olacak, buna karşılık öteki bilimlere dayanmada toplum olaylarını incelemede olumlu ama keyfi yargılar verecek. Bu ikisinin birleşmesi ile ancak, toplumun yeniden düzenlenmesi sorunu çözülebilecektir.

Bilimlerin ereği doğruyu araştırmaktır. Bu bilimlerin ortaya çıkardığı bilgilerden sonradan toplum için yararlanılır. Bu topluma yararlı olma bilginin kafasında araştırmasının kımıldatıcısı olabilir, ama bu yine de bilimsel özgürlüğü, araştırma özgürlüğünü ortadan kaldırmaz. Bilimsel araştırmada özgürlük temeldir. Oysa Comte’da pozitif bilimler toplumun düzenlenmesi için birer araçtırlar yalnızca. Doğrudan ya da dolaylı olarak hepsi bir ereğe göre düzenlenmişlerdir. Bütün “Pozitif Felsefe Dersleri” boyunca bilimin kesin özgürlüğü ile araç olarak ona yüklenen gereklilikler, yükümler arasında belli belirsiz de olsa bir çatışma, bir hesaplaşma görülür.

Her ‘bilimin Comte’a göre, konusunun yapısı ile sınırlı ve kesin bir görevi vardır. Bilimler doğrudan doğruya olgulardan hareket etmeli, onların arkasındaki nedenlerle uğraşmamalıdır. Bilimler olaylar arasındaki yasaları ve değişmez bağlantıları araştırırlar, ama doğanın özünü ve gerçekliğin ya da özlerin nedenlerini bilemezler. Bilimsel incelemeler Comte’a göre, “gerçek yasalarını bulmak için görüngülerin (fenomen) çözümlenmesi ile sınırlı” olmalıdır.
Comte’un bilim üzerindeki bu anlayışı “kafaların yeniden biçimlendirilmesi” (intellektüel reform) görüşü ile de bağlantı içindedir. Tanrıbilim ve fizikötesi çağların öznel kavramları yerine nesnel kavramların konulması söz konusudur burada da. “İnsan beynini dış düzenin kesin bir aynası durumuna çevirmek” gerekir ona göre. Bu formül gökbilimden toplumbilime dek bütün bilimler için geçerlidir Bütün bilimleri üzerine kuracağımız temel, dış dünyanın herkes tarafından gözlenebilen olaylarıdır. Bilimin doğrudan doğruya olaylardan hareket etmesini isteyen Comte, böylece tanıtlanamayan her varsayımın da karşısındadır, Her bilim varsayımlarla çalışır, ama bunlar az sayıda ve geçici olmalı, bunların yerine olguları koymaya çalışmalı. Ancak bu olgular da elden geldiğince kesin, gözlenebilir birtakım olgular olmalıdır. Bilimleri de özlere inmeden yalnızca gerçekleri gözönünde tutarak sınıflamaya girişir Comte ve altı temel bilim ayırır: Matematik, gökbilim, fizik, kimya, yaşambilim ve toplumbilim. Altı temel bilimin bu sıralanması onların doğuş sırasını da belirler.

Matematik ve gökbilim eskiçağdan beri vardırlar. Ama Fizik 17. yüzyılda doğmuştur, kimya Lavoisier ile, yaşambilim Bichat ile. Comte, kendisini de toplumbilimin yaratıcısı olarak görür. Bu’ mantıksal ve tarihsel düzen aynı zaman da eğitimseldir de. Matematik eğitimin zorunlu bir girişi, toplumbilim de tacıdır.

Bu altı temel bilimi ardarda inceleyen “Pozitif Felsefe Dersleri” ,bir yöntem araştırması değildir; bilimlerin güncel durumunun yalın bir özeti de değildir; bilimler arasındaki karşılıklı bağlantıları yöntemli bir biçimde inceleyerek bilimsel çalışmayı eşgüdümleme denemesidir. Her bilim bütün içindeki yerine göre kavranacaktır. Gözlem ve deneyin sınırını aştığında da bilim pozitif olmaktan çıkar. Örneğin kendi çağındaki fiziği, pozitifliği henüz tam olmayan bir bilim örneği olarak gösterir Comte.

Pozitifliğin ne olduğunu belirlemek için Comte bir takım kurallar öne sürer. İlkin, bir bilim araştırması nesnelerin yapısı üzerinde bir varsayıma dayanan çözümsel incelemelere geri götürülebiliyorsa, henüz fizik ötesi alanındadır. Pozitif bilim olgulara dayanmalıdır, varsayımlara değil. Gerçi varsayımlardan kaçınılamaz ama bunların nesnenin yapısı ile ilgili olmaması ve geçici olması gerekir. Bunların yerine olgular konmalıdır.

Pozitifliğin ikinci belirtisi: yasaların göreli niteliğidir. Comte’a göre gerçekten evrensel yasalar yoktur. Çünkü, gözlemin sınırları dışına çıkılamaz.

Pozitifliğin, bir bilimin pozitif olmasının üçüncü belirtisi: birbirinden ayrı olgular arasındaki yakınlık bağlantılarının kurulmuş olmasıdır. Pozitif bilim, gözlenebilen olgulardan hareket eder. Bu olguların kesin ve belirli birtakım olgular olması ve bu olguların kesin olarak belirlenmesi için de aralarındaki bağlantıların saptanmış olması gerekir. Öyleyse her bilim birtakım kesin olgulardan ve -bu olgular arasındaki bağlantıları beIirlemekten, hareket edecektir.

Pozitifliğin birbirine bağlı başka iki belirtisi de: olguların önceden görülmüş olması ve bunlar üzerindeki etkimiz. Ama bu iki nitelikten, pozitif bilimlerin sıra düzeni içinde, biri ortaya çıkınca öbürü kaybolur. Örneğin gök bilimde önceden görme tamdır, ama etkimiz sıfır.

Pozitif bilimlerin ‘hepsi birlikte toplumbilimin bir bütün içinde biraraya getirdiği bir dizge (sistem) kurarlar. ‘Toplumbilimin bütün öteki ‘bilimlerinkine üstün olan bir akla uygunluğu vardır, çünkü bütünün ayrıntılara olan üstünlüğü o kurmuştur.

Comte’un ‘kurduğu toplumbilim şu çizgileri gösterir: Toplumsal yapı, ilerleme ortamında varlıklarını sürdüren değişmez nitelikleri ve organları ile kendi başına vardır. “Toplumun statik (dural) yönü ile dinamik (devimsel) yönünü ayırır Comte. Bu değişmeyen nitelikleri ve organları belirleyen statik yöndür ve dinamik yönden bağımsızdır. Toplumun dinamik yönü ise ilerleme yasalarını içinde bulundurur ve dinamik yön statik yöne bağlıdır. İlerleme düzenden gelir ve ancak bu düzen içinde olanaklı olan ilerlemeyle toplumdaki din, mülkiyet, aile, dil gibi değişmez ve sürekli olan öğeler yetkinleşebilirler.

Bu dinamiği statiğe bağlı kılan düşüncesi ile Comte, ‘her şeyin tersine çevrilmesine neden olduğunu söylediği, .‘eleştirici ve devrimci döneme kapılarını kapamış oluyordu. Dinamiğin temel yasası, Comte’a göre üç durum yasasıdır (la loi des trois états); bu yasa da bir düşünce evrimi yasasıdır. İnsan düşüncesinin nesneler üzerindeki bilgisinde birbirinin ardından gelen üç durum, üç evre vardır: tanrıbilimsel durumda olgular tanrısal güçle açıklanır, fizikötesi durumda Tanrının yerini soyut kavramlar ve güçler alır. Pozitif durumda her türlü neden araştırmaları bir yana bırakılarak yalnızca olaylar arasındaki yasalar ya da değişmez bağlantılar incelenir. Comte’da, bu yasa bilimlerin tarihinden çıkarılmış sayısız gözlemlerle desteklenir. Üç durum yasası salt olandan daha göreli olan geçişi, düşten akla geçişi dile getirir. Ancak, bir durumdan öteki duruma geçiş sözkonusu edilen bilime göre erken ya da geç olur. Altı temel bilim gözönüne alınırsa, pozitif duruma geçişleri onların aşama düzenlerine göre olacaktır. Bilimin konusu daha genel ve daha az karmaşık olduğu ölçüde bu geçiş daha kolay olacaktır. Bilimlerin sonuncusu toplumbilim, Comte’a göre kendi çağında, devrimci yasacılarla henüz fizikötesi evrededir. Comte kendisini toplumibilimi pozitif duruma geçirmekle görevlendirilmiş görür.

Tarih de üç evre gösteriyor. Comte içinde bulunduğu dönemi de bir geçit durumu olarak görür ve Tarih Felsefesini üç durum yasasının toplumbilime uygulanması olarak gözönüne alır. Çoktanrıcı İlkçağdan sonra gelen tek tanrıcı ortaçağ tanrıbilimsel inanca dayanır; geçit dönemi fizikötesi düşüncelere dayanır; insanlığın gelecekteki durumu ise pozitivizme dayanacaktır. Toplumsal yapılar da bu durumlarla uygunluk içindedir; örneğin kölelik tanrıbilimsel duruma uygundur; fizikötesi durumla da halkın egemenliği ve insan hakları düşüncesi birbirine uygun, insanlar burada fizikötesi güçler gibi soyut olarak aralarında eşit birimler olarak gözönüne alınırlar; pozitif durumla da endüstrinin gelişmesi ve barışın sağlanması birbirine uygundur.

Ancak Comte siyasal ve toplumsal gelişmenin zorunlu bir koşulunu bir düşünce gelişmesi yasasında bulur. Bu da şu ilkeye dayanır: Bir dönemin, bir çağın, siyasal ve toplumsal durumu düşünce durumlarına bağlıdır. Düşüncelerin ilerlemesinin, kafaların aydınlanmasının dışında, ondan ayrı bir siyasal ilerleme olamaz.  Düşüncedeki bu ilerlemeyi de Comte üç durum yasasına bağlar. Ancak bu yasanın siyasal evrime uygulanmasında bulanık yerler görür. İlkin fizikötesi durum geçit dönemi olan devrimci dönemle pek de bağdaşmıyor. Hele toplumbiliminden pozitif duruma geçerken devrimin bunalımına son verecek bir düzene nasıl erişilecek? Bu soruyu Comte pozitif toplumbilimle belirlenmiş olan toplumdaki düzen isteği düşüncesi ile çözer. İlerleme düzenden geliyordu Comte’da. Öyleyse bu düzen, bilginlerin düşünce üstünlükleri ile tanrıbilimcilerin toplumsal yetenekleri birleştirilebilirse ancak olanaklı olabilir; böylece de düşünce gereksinmelerine en uygun olan ve ahlâk gereksinmelerini de en iyi karşılayan bir rejim bulunmuş olacaktır. Bu da “gönüle karşı kafanın başkalıdırmasına” son verecek, akıl adına yadsıyan eleştirici düşünce ile gönül adına evetleyen tanrıbilim arasındaki çatışmayı ortadan kaldıracaktır. Öyleyse toplumbilimde pozitifliğin zorunlu formülü”insanlık”tır. Pozitif toplumbilim bütün insan düşünce ve çalışmalarının zorunlu olan sürekliliğini gözönüne çizen toplumbilimdir.

 Comte’a göre tam pozitif bir kavram olan insanlık, çözümlenebilmeye elverişli bir kavramdır ve tarih yolu ile tanınır. Böylece insan kafası dünyanın, ama yalnız dış dünyanın dış düzenin değil, insanlık düzeninin de aynası olur. Böylece Comte bir tür “insanlık dini” kurmayı istemiştir. Onun bu yeni dini gerçi ayin ve törenlerine dek Katolik dininin bütün biçimlerine bağlıdır; ama Tanrının yerine “insanlık”ı, ermişlerin yerine de bilginleri koymuştur. Bu insanlık dini devletin biçimine de yansıyacaktır. Artık tek insan diye bir şey yoktur. Tek insan kendi kişisel çıkarını değil, toplumun çıkarını düşünecek, onu kendi çıkarına üstün tutacak biçimde yetiştirilecektir. Öğretimle insana içinde bulunduğu topluma nasıl çözülmez bağların bağlı olduğu gösterilecektir. Bu öğretim, kişisel içgüdünün toplumsal içgüdü biçimine geçmesini sağlayacaktır. Comte’un ahlak görüşünde, bencilliğin yerini özgecilik alır. Altruisme —özgecilik— terimini Comte koymuştur. İnsanın toplumla olan bu sıkı bağlılığı insanın etine kanına karışmalı ve içgüdü şekline girmelidir. Comte’un bu insanlık ülküsünün kurulmasında, daha önce de söylediğimiz gibi, Clotilde’e olan sevgisi ve onu yitirişi büyük rol oynar.

Comte’un “Le Système de Politique positive”. (1851’-54) —Pozitif Siyasa Sistemi— adlı yapıtında toplumbilime üstün tutulan bir yedinci bilim karşımıza çıkar: AhIâk. Pozitif Felsefe Dersleri’nde ahlâk henüz toplumbilimden ayrılmıyordu. Bu yeni bilimin zorunlu oluşu da insanlık kültünün son kaynağı olarak duyguya bağlanmıştır. Ahlâkla birlikte din de kaynağından kavranmış olacaktır. Din insanlığın başı ve sonudur. İnsan kendiliğinden dinsel bir varlıktır. Çevrenin bozukluğu yüzünden insan bencil eylemlere itilmiştir, ama pozivitizm zeka ve eylemi yeniden duyguya bağlanacak şekilde düzenleyecektir. Comte’un pozitivizminin sonunda —biraz da kişisel nedenlerle- başlangıçtaki biçiminden ayrılıp dinsel bir karakter aldığı görülüyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder