"Johann Georg Hamann,
1770’ler Almanya’sında Aydınlanmaya reaksiyon olarak gelişmiş bir düşünce
hareketi olan Sturm und Drang’ın
kurucusu olarak bilinir. Herder’in hocalığını yaptı, Goethe ile Hamann’ın
düşüncelerini Herder tanıştırdı. Sanatın metafiziksel değeri, sanatçının
bireysel vizyonunun önemi, kültürel farklılıkların tanınması, halk şiirinin
değeri, rasyonalitenin toplumsal ve tarihsel boyutuna vurgu, düşünme için dilin
önemi, vb. Hamann nominalist gelenekten birisi; inancı, aklın eleştirisinin ve
kanıtlamasının üstünde tutuyor. Hamann’ın akıl eleştirisinin arkasındaki temel
düşünce, Aristotelesçi bir argüman: Akıl ancak tikel etkinliklerde belirmiş
olarak varolur. Hamann’a göre, Aydınlanmanın ve özel olarak da Kant’ın büyük
safsatası, yanlışlığı aklın safçılığı ya da aklın tözselliği düşüncesinde
yatmaktadır. Kantçı felsefe Platonculuğun izinde aklı tözselleştirir. Hamann
aklın kendisini konuşmada, eylemde ve yazmada belirttiğini, daha özel olarak da
belli bir kültürde konuşma, eylem ve yazma biçimlerinde.
Sokratische
Denkwürdigkeiten’da Kant Darphane Müdürü’ne benzetilir,
“bilgelik taşı” arayışında akıl yetisini eleştirinin standardı olarak
gördüğünden.
Metakritik
über den Purismum der reinen Vernunft. Hamann, Kant’ın
birinci Kritik’ini yayınlayacak olan
yayıncıyı bulan kişi. Yayıncıyla güçlü bağlarından dolayı ve Kant’ın rızası
olmadan, ilk nüshayı okuyan kişi. Kritik
yayınlanmadan önce Hamann kitaba dair görüşlerinin taslağını oluşturur. Taslak
çok kısadır. Bu anlamda Kant’ın birinci Kritik’inin
ilk yazılı eleştirisidir. Hamann bu taslağı yayınlamaz. Ancak 1784’te yaklaşık
on sayfalık kısa bir yazıyı, “Metakritik über den Purismum der reinen
Vernunft”u, bitirir. “Metakritik,” 1800’de yayınlanır. Hamann bir kopyasını
Herder’e gönderir, Herder de Jacobi’ye.
“Metakritik”in temel
düşüncesi: Eğer yeryüzündeki ve gökyüzündeki herşey eleştiriye tabi
tutulacaksa, o zaman eleştirinin kendisi de eleştiriye tabi tutulmalıdır. Bu
yüzden, “Metakritik.” “Metakritik”in başlıca teması “aklın safçılığı,” Hamann
aklın safçılığından onun tözselliğini, dildeki, gelenekteki ve deneyimdeki
zorunlu belirişinden soyutlanmasını anlar. Hamann’a göre, Kant, dilin, tarihin
ve deneyimin fenomenal alanlarından ayrı bir varoluşa sahip kendi-kendine-yeter
numenal bir alan alan postüle etmekle aklı tözselleştirmiştir, Kant bir
Platoncudur. Duyu deneyiminden, gelenekten, en kötüsü de dilden soyutlandığında
geriye kalan saf formel transandental “özne”=X ya da “en rasyonel varlık(ens rationis)a inanan bir transandental
boşinancın tılsımı ve gülbahçesi”dir.
Hamann’a göre, akıl
tikel etkinliklerde varolur. Özel bir akıl yetisi yoktur, ancak rasyonel
düşünme ve eyleme biçimleri vardır. Aklı tanımlamak için halkların düşünme ve
eyleme biçimlerine bakmak gerekir. Kendi dillerinde ve kendi kültürlerinde bu
halklar nasıl konuşuyorlar, yazıyorlar ve eyliyorlar. Temel düşünce: Aklın
diğer yetilerden ayrılamazlığı değil, aklın bir yeti olmaması. Akıl, salt bir
fonksiyondur, işlevdir, belli bir kültürel ve linguistik bağlamda belli bir düşünme,
yazma, konuşma ve eyleme biçimidir, tarzıdır.
Kant’ı bir Platoncu
olarak gören Hamann kendisinin bir Aristotelesçi olduğunu belirtir. Ona göre
akıl yalnızca şeylerde, kendinin linguistik ve kültürel belirişinde vardır.
Tartışama klasik Platon ve Aristoteles tartışmasıdır.
Hamann, Kant’ın aklı
saflaştırmasında en problemli olan yanın dille ilgili olduğunu düşünür. Dil,
aklın “aracının ve kriterinin ta kendisidir.” Aklın dilde belirişini göz önünde
tutmaksızın akıl hakkında konuşmak, yalnızca bir soyutlamayı şeyleştirmekten
başka bir şey olmaz. Eğer bir akıl eleştirisi olacaksa, önce bir dil
eleştirisine ihtiyaç vardır, çünkü dil, aklın tüm karışıklıklarının ve
yanlışlıklarının kaynağıdır. Dil, aslında, “aklın kendisini yanlış anlamasının
odak noktasıdır.” Kant’ın Kritik’inin
sloganı, Hamann’a göre, şöyle olmalıdır: “Dilin alıcılığı ve kavramların
kendiliğindenliği.”
Hamann’ın Kant’ta
rahatsız olduğu bir diğer başlık, nomen fenomen ayrımı/düalizmi. Bu, Kant’ta
akıl ve dil arasındaki ilişkiyi açıklamada sorun yaratır. Eğer numenal olan ve
fenomenal olan, rasyonel olan ve duyulur olan arasında keskin bir düalizm söz
konusuysa, bu durumda akıl alanı dil alanından ayrılmış olur. Dil alanı özde
fenomenaldir, seslerden ve harflerden oluştuğu için. Hamann, dilin “aklın
görülür elemanı” olduğu, “tüm insan bilgisinin gerçek estetik(duyu-algısal)
elemanı(öğesi” olduğunu yazar.
“Metakritk”in asıl
hedefi Kant’ın düalizmleri, tüm biçimlerindeki düalizmleri: Zihin ve
duyusallık, numen ve fenomen, a priori
kavram ve görü(Anschauung) biçimi.
Hamann tüm bu düalizmlerin keyfi ve yapay soyutlamalar olduğunu, salt
zihinsel/entelektüel ayrımların şeyleşmeleri olduğunu düşünür. Hamann, insanın
tüm fonksiyonlarının bölünmez bir birlik, salt parçalarının toplamından daha
fazla olan yalın bir bütün oluşturduğuna vurgu yapar. Her bir fonksiyon ancak
geri kalanlarla içsel ilişkileri araştırılarak anlaşılabilir. Kant bölünemez
olanı bölmüş, ayrılamaz olanı ayırmıştır.
Her ne kadar Kant tüm yetilerin yalın bir kaynağı olduğunu söylese de,
yaptığı keskin ayrımlarla onu yıkıma uğratmıştır. Hamann şikayetini şöyle dile
getirir: “Eğer insan bilgisinin iki kolu olarak duyusallık ve zihin tek bir
ortak kökten kaynaklanıyorlarsa, doğanın biraraya getirdiğini hangi amaca
yönelik olarak böylesine şiddetli, yetkisiz ve kasıtlı olarak ayrıştırılır.
Ortak köklerinin ikilemiyle ve bölünmesiyle her iki kol da yitip gitmeyecek ya
da ölmeyecek mi?”
Yapılması gereken,
entelektüel foksiyonlar arasında keskin ayrımlara girişmekten çok, bunların
birleştirici/birlik ilkesi aranmalıdır. Ortak kaynak bulunursa, o zaman,
aralarındaki karşılıklı etkileşimi açıklamak mümkün olacaktır. Bu yetileri
bölmeyi sürdürürsek, her birine kendine-yeter bir statü verirsek, o zaman
aralarında karşılıklı etkileşim gizemli ve mucizevi olur.
Hamann, Kant’ın Kritik’inde olup bitenin bu olduğunu
iddia eder. Kant bilginin, zihin ve duyusallık arasındaki karşılıklı
etkileşimden açığa çıktığını söylese de, bu yetileri birbirlerinden çok keskin
bir şekilde ayırmıştı, aralarındaki tüm karşılıklı etkileşim anlaşılması güç
bir durum olmuştu. Zihin, anlaşılabilir, zamansal-olmayan, uzaysal-olmayandır.
Duyusallık fenomenaldir, zamansal ve uzaysaldır. Bu durumda, işlemlerini nasıl
koordine edeceklerdir?
Hamann, Kant’ın
heterojen yetilerinin arkasındaki ortak kökenin dil olduğunu belirtir. Dil,
zihnin ve duyusallığın birleştirici/birlik noktasıdır.
Hamann’ın “Metakritik”i
birlik noktasını arama girişimini başlatan bir çalışma olması bakımından
önemli. Hamann, Kant’ın düalizminin problemli yanını gören ilk kişidir.
Bilginin olanaklılığının açıklamasının, bir bütün olarak insanın yetilerinin
kavranması gerektiğinde olduğunu vurgulayan ilk kişidir."
19.Yüzyıl Felsefesi Ders Notları, E.Ali Kılıçarslan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder