Austin,
John Langshaw (1911-1960)
1950'ler ve 60'larda çok etkili olmuş gündelik
dil felsefesinin en önemli temsilcilerinden olup felsefe sorunlarına
dil-bilimsel çözümlemelerle yaklaşılması gerektiğini savunan İngiliz felsefeci.
Teknik bir felsefe dili uğruna gündelik dilin açık ve anlaşılır ayrımlarım
belirsizleşti-ren felsefeciler, Austin'e göre, felsefe sorunlarını çözmek
yerine büsbütün karmaşıklaştırmaktadırlar. Austin felsefedeki karmaşıklıkların
çözülebileceğini ve bu sayede, eğer dilsel çözümlemeler dikkatlice yapılırsa,
felsefede ilerlemenin mümkün olduğunu savunmuştur. Austin ayrıca dilsel
çözümlemelerde simgesel mantık kullanılmasına, simgesel mantığın gündelik dile
göre çok hantal yani gündelik dilin kıvraklığından çok uzak olması gerekçesiyle
karşı-çıkmıştır.
Austin'in ölümünden sonra yayımlanan önemli
kitapları şunlardır: Pbilosoptical Papers (Felsefe Yazıları, 196V); Sense and Sensibilia
(Duyum ve
Duyumlananlar, 1962 -bu kitapta
Ayer'in duyu verileri kuramım eleştirmiştir); How to Do Things withWords (Sözcüklerle
Birşeylerin Nasıl Yapılacağına Dair, 1962). Bu son kitapta Austin, söz
edimleri kuramı olarak bilinen ve ardılı John R. Searle tarafından iyiden
iyiye geliştirilen dil felsefesinin en önemli kuramlarından birini ortaya atmıştır.
Dilin yalnızca yargı tümceleriyle işlemediğine, özellikle konuşma dilinde
davranışla -edimle ya da eylemeyle- bir bütün olan söz vermek, rica etmek, yemin
etmek, emir vermek, yalvarmak, soru sormak gibi çeşitli kullanımların olduğuna
dikkat çeken Austin gündelik dilin farklı kullanımlarını söz edimleri başlığı
altında çözümleyip sınırlamıştır. Austin bu yolla gündelik dili daha İyi
anlayıp felsefedeki bulanıklıkların kaynağını daha iyi kavramayı amaçlamıştır.
Ölümünden sonra yayımlanan ilk kitabı olan Felsefe Yazılarında da yer
alan "Other Minds" ("Başka Zihinler", 1946) ve "Ifs
and Cans" ("İseler ve 'Yapabilmeler", 1956) gibi yazılar
Austin'in kendi yöntemini uyguladığı önemli çalışmalarındandır.
Felsefe
Sözlüğü. Bilim ve Sanat Yayınları
Austin: Gündelik Dil ve
Söz Edimleri
Wittgenstein ilk dönemindeki düşünceleriyle neo-pozitivistlerin anlam
öğretisine ilham verdiği gibi, ikinci dönemiyle de “gündelik dilin felsefesi”
olarak bilinen diğer çözümleyici akıma temel hazırlamıştır.
Filozofun
yayımlanan Philosophical Investigations (Felsefi Soruşturmalar) adlı yapıtın da, Tractatus’taki ödün vermez
empirist anlam görüşünü terk ettiği görülmektedir. Bu ikinci dönem yapıtında, “dil oyunları”
kavramı çevresinde, gündelik dilde yer alan bazı konuşma formlarını
incelemektedir. Wittgenstein ‘ın gündelik dile yönelimine benzer bir ilgi, Gilbert Ryle’ın
1949’da yayımlanan The Concept of Mind (Zihin Kavramı) adlı
yapıtında da izlenebilmektedir. Ryle bu yapıtında, klasik zihin-beden sorununu
gündelik dilden yararlanarak çözmeyi denemektedir.
Doğrudan
gündelik dile yönelik felsefi bilgi üretme çabasının Oxford’taki ilk önemli
temsilcisi John
Langshaw Austin’dir. Austin, fenomenlerin bilgisine erişmede en
güvenilir yolun gündelik dilin
kılavuzluğunu benimsemek olduğuna inanmaktadır. Algı-dil ilişkileri
konusundaki çalışmalarından çıkan bir sonuç olarak, realitenin ancak dil
aracılığıyla kavranabildiğini düşünmektedir. Austin gündelik dilin,
filozofların açıkça dile getirmeseler de genellikle zımnen varsaydıkları gibi
“bayağı” olduğuna inanmamaktadır. Ona göre gündelik
dilde yer alan ifadeler, filozofların tahmin edemedikleri kadar fazla sayıda ve
ince ayrımların yapılmasına imkan tanımaktadır.
Austin
için gündelik dil, alışılmış ve işlek olduğundan dolayı önemlidir. İçerdiği
ifadeler, insanların kurduğu ilişkilerin tecrübeler sayesinde kuşaklar boyunca
değişmesi gibi, yüzyıllardır tasarlanmış hetfin ayrımların somut örnekleridir.
Austin, Royaumont Kolokyumu’nda konuyla ilgili şunu söylemektedir:
“Dilimizin zenginliğini
bize gösteren ifadelerin çok sayı da oluşundan, dikkatimizi, tecrübelerimizin
zenginliğine çevirmek için yararlanıyoruz. Dil,
deneyimlerimizi oluşturan ve onsuz görmeme eğiliminde olduğumuz yaşayan
olguları gözlemlemek için bize tercüman olarak hizmet eder”.
Austin’in
yukarıda aktarılan sözleriyle, Wittgenstein’ın dilin dünyaya açılan biricik
deneyim penceremiz olduğu görüşü arasında dikkat çekici bir benzerlik
bulunmaktadır. Ancak, Wittgenstein’a göre dilin değişik kullanımlarının sayısı
sınırsız olduğu halde, Austin’in sınırlı olduğunu düşündüğünü eklemek gerekir.
Austin’in How
to do Things with Words’teki ana amaçlarından biri, bu kullanımları
tüm çeşitliliğiyle gözler önüne sermek ve ardından sınıflandırmaktır
Austin
felsefecilerin yalnızca doğru ya da yanlış olan bildirim tipinde cümleleri
incelemeye değer bularak, uzun zamandır süren bir yanılgı içine düştükleri
inancındadır. Özellikle Viyana Çevresi üyelerinin etkisiyle benimsenmiş olan doğrulama
ilkesinin, anlamlı cümlelerin sayısını gereğinden fazla azalttığını
düşünmektedir. Bu ilkeye dayanarak, doğrulanamayan her dilsel ifade
“sözde-önerme (pseudo-proposition)” olarak nitelenmekte ve anlamdan yoksun
sayılmaktaydı. Oysa Austin’e göre, doğrulama ilkesine “kayıtsız” olduğu halde
anlamsız sayılamayacak çok sayıda sözcelem (utterance) gündelik dilde yaygın
şekilde kullanılmaktadır. Bu tür sözcelemlerin kullanım amacının olgular
hakkında enformasyon vermekle sınırlı olmadığını, böyle bir amaca ancak kısmen
hizmet ettiklerini düşünmektedir.
Austin’in yararlandığı örneklerden birkaçı
şunlardır
I ‘.Evet
bu kadını yasal eşim olarak kabul ediyorum. (damadın nikahtaki
sözcelemi)
II. “Bu gemiye Kraliçe Elisabeth adını
veriyorum.” (kızaktaki gemiyi denize indirme töreninden)
III. ‘Saatimi kardeşime bırakıyor ve
devrediyorum.”(bir vasiyetnameden)
IV. Yarın yağmur yağacağına dair seninle 10
paunduna bahse girerim.’
Austin bu sözcelemlerin hiçbirinin doğru ya
da yanlış olmadığı halde, anlamdan yoksun olduklarının asla iddia edilemeyeceğini
ifade etmektedir. Örneklerde, sırasıyla evlenme, ad verme, miras bırakma ve
bahse girme edimleri gerçekleştirilmektedir. Austin kendileri aracılığıyla
birtakım edimlerin gerçekleştirildiği bu tür ifadeleri “edimsel sözcelem (performative
utterance)” olarak adlandırmaktadır.
Soruşturmasının bu noktasında “her edimsel
(performative) bir gerçekleştirme (performance) midir?” sorusunu soran Austin,
bazı koşulları yerine getiremeyen edimsel sözcelemlerin “başarısız” olduğunu
belirtmektedir.
Örneğin, ertesi gün yapılacak ad verme ve
denize indirme töreni için kızakta bekleyen bir gemi hayal edelim. Gecenin geç
bir saatinde bu gemi ye yaklaşıp elindeki şarap şişesini geminin gövdesine
fırlatarak “Bu gemiye Başkomutan Stalin adını veriyorum” diye seslenen bir
ayyaşın sözcelemi, ad verme edimi için gereken koşullar yerine getirilmiş
olmadığından “başarısız” bir edimsel sözcelemdir. Austin “başarı” ya da “yerindelik
koşulları” adını verdiği bu koşullara ilişkin ayrıntılı bir
sınıflamayı How
to do Tlıings with Words ’te
sunmaktadır.
Austin’e göre gerçekte, olgusal bir bildirim
görünümünde olan sözceler bile edimsel karakterdedir.
Yani
Oxford, Londra’ya 100 km. uzaklıktadır.’
gibi, ilk bakışta savlayıcı görünen sözceler
kolaylıkla edimsel formlara dönüştürülebilir: “Oxford’un Londra’ya 100 km. uzaklıkta
olduğunu bildiriyorum”. O halde, aslında bir sözcelem üretilen her durumda
gerçekleştirilen bir (ya da daha fazla) edim söz konusudur.
Austin “söz edimleri (speech acts)” adını
verdiği bu edimlerin üç düzeyi arasında ayrım yapmaktadır:
“Herhangi bir şey söyleme edimi” olarak
tanımladığı edime ;“düzsöz edimi (locutionary act) “
bir
şey söylerken gerçekleştirilen edime “edim söz edimi (illocutionary act)”;
bir şey söyleme yoluyla gerçekleştirilen
edime ise “etkisöz
edimi (perlocutionary act)” adını vermektedir.
Örneğin
birisinin Hayvanat bahçesinden kaçan aslan şehirde dehşet saçıyor.”dediğini varsayalım.
Mümkün bir önerme olarak sözcelem bir düzsöz
edimidir. Sözcelem, önermenin doğru değeri aldığı durumda bir haber bülteni
sunucusu tarafından canlı yayında, şehirde yaşayanları uyarmak için
sözcelendiğinde bir edimsöz edimi değerini taşır. Bu sözcelemi aracılığıyla
sunucu ahaliyi gerçekten uyarabileceği gibi, onların paniğe kapılmasına, şehri
terk etmelerine, vb. durumlara neden olabilir. Bu tür sonuçlar doğurduğunda
sözcelem bir etkisöz edimidir.
Austin’in söz edimleri çözümlemesini temele
alan daha kapsamlı bir söz edimleri teorisi geliştiren J. R. Searle’dür. Austin’in yaptığı
söz edimleri ayrımını (düzsöz, edimsöz, etkisöz) yerinde bulmayan Searle, söz
edimlerinin dört sınıfını tanımlamaktadır: sözceleme edimi, önerme edimi, edimsöz edimi
ve etkisöz
edimi. Austin’de rastlanmayan “önerme edimi”ni Searle, “gönderme” ve “yükleme” edimlerinden
oluşan bir sınıf olarak açıklamaktadır.
Austin’in temellerini attığı ve Searle’ün
geliştirdiği söz edimleri teorisi, günümüzde Anglosakson felsefe dünyasının
sınırlarını aşmıştır. Austin’in ölümünün ardından konferans notlarının
derlenerek How ta da Things with Words başlığıyla 1962 ‘de ve Searle’ün Speech Acts
adlı yapıtının 1969’da yayımlanmasının ardından, söz edimleri teorisi Kıta
Avrupası’nda da sık sık kullanılan bir referans ve birçok dil felsefesi
yapıtının hareket noktası olma özelliğini kazanmıştır. Söz edimleri teorisi,
yalnızca dil felsefesi alanında değil, aynı zamanda iletişim etiği, eylem
teorisi, hukuk felsefesi, lengüistik,hermeneutik gibi alanlarda da gittikçe
artan bir ilgi ve saygınlık elde etmiştir. Teoriden kendi felsefi söylemlerinde
yararlanan çok sayıda filozof arasında, Jürgen Habermas ve Paul Ricoeur gibi
isimler de yer almaktadır.
Dil Felsefesine Giriş- Atakan
Altınörs-İnkılap Yayınevi-2003
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder