Hegel

Bana göre Hegel'in yapıtı devasa ve muhteşemdir. Düşüncenin doruklarından biridir. Onu değerlendirmek tabi ki haddim olmadığı için bazı alıntılar ile yetineceğim. Ancak gerçekliğin temsili iddiasındaki bu yapı bir o kadar da sorunlar içermektedir. Bu yüzden onun takipçileri kadar aynı ölçüde eleştirmenleri  olan büyük isimler vardır.


Hegel'e göre gerçeklik biçimleri güneş sistemindeki gezegenlerle, fiziksel maddelerle, bitkiler, hayvanlar, insanlar gibi organik yaşam biçimleriyle sınırlı değildir. Nitekim gerçeklik biçimleri arasında tinsel görüngüler, toplumsal ve siyasal örgütlenme biçimleri, sanatsal yaratılar, felsefe ve din gibi kültürel örüntüler de yer almaktadır.  Dolayısıyla Hegel, felsefesini bina etmeye koyulurken, felsefenin başlıca ödevinin bütün bu çeşitli gerçeklik biçimlerini tek bir ilkeden yola çıkarak açıklayacak bir düşünce dizgesi kurmaktan geçtiğini öngörmektedir. Felsefe Sözlüğü

Sanıyorum yukarıdaki tabloyu en iyi açıklayacak özetlerden biri Felsefe Sözlüğü'nden yaptığım yukarıdaki alıntıdır.

Peki bu üçerli sistemin diyalektik mantığı nasıl işler:


Hegel'e göre bütün gerçekliği açıklayan temel ilke Us'tur. Hegel'in "us" denilenden engenel anlamda anladığı, belli bir insan tekine ya da tek özneye yüklenecek belli türden bir yeti değildir. Tam tersine bütün gerçekliğin toplamıdır us. Bu düşünce uyarınca Hegel, us ile gerçekliğin bir ve özdeş olduğunu, birbirlerinden şu yada bu biçimde ayrılarak düşünülmelerinin olanaksız olduğunu ileri sürer. "Ussal olan gerçek, gerçek olan da ussaldır" F.S.

Hegel’de Diyalektik
Andreas Arndt

(1) Hegel'in diyalektik kavramı—Spinoza'yla, daha doğrusu Jacobi'nin Spinoza yorumuyla birlikte, belirliliği yadsıma ve aynı zamanda bu belirliliği, tam da dışladığı, başka her şeyin yadsıması olarak düşünmek su­retiyle bütünlük ile çelişki düşüncesini birleştiriyor. Bir şeyi kendi belirliliği içinde düşünebilmek için, onu, başkasına olan kendi yadsıyıcı ilişkisi içinde düşünmem gerekir; ve bu ilişki böylece sadece başkasının yadsıması değil, aynı zamanda kendisinin başkası tarafından yadsımasıdır—ki, bu, belirliliğin kendi temel parçasıdır. Bu kavram, her sözün, ona kendisiyle özdeş olan belirliliği çelişki olarak düşünmeye ve aynı zamanda belirliliklerin bütünlüğüne geçmeye zorluyor.

(2) Tüm belirliliğin temelini özdeşliğin değil de çelişkinin oluşturmasıyla birlikte, kendisi ile özdeş bir birlik, belirlemelerin taşıyıcısı olan bir özne tahayyülü temelsiz kılınmıştır. Gerçekte olan şey, şeyler değil ilişkilerdir, ilişki­ler örgüsü olarak bütünlüktür.

(3) Hegel için bu örgü, özü itibariyle kavram­saldır. Başka bir deyişle o, düşünce belirlemelerinin kendi kendisini bütünlüğe taşımasının diyalektiğinden ortaya çıkmaktadır. Bu aynı zamanda kavramın kendi kendisini kavramasıdır. Bu, sonunda kendisini diyalektik yöntem olarak belirleyen tamamlanmış kavramın öz-bilincine götürmektedir.

(4) Diyalektik yöntem, oluşumun önkoşullarını, unsurlarını ve sonuçlarını bütünlüğe götür­meye aracılık etmektedir. O, hem (tarihsel) kökenin hem de onun iç üretimi­nin bütününün oluşumunun mantığıdır.

Ama bununla diyalektik yöntem henüz yeterince belirlenmemiştir. Hegel'in yöntemden anladığı, onun eleştirel olarak Kant yönelimli olan sis­tem kavramından ortaya çıkmaktadır. Kant, sistemliliği yöntemin randımanı olarak kavramıştı ve aynı zamanda aklın kendisinin de sistematik olduğu dü­şüncesini savunmuştu. Bununla beraber Hegel, Kant'ı, yöntemin bilgi edin­menin (dışsal) bir aracı olduğunu düşünüyor diye eleştirmektedir. Hegel'e göre yöntem ile içeriğin özdeş olması gerekmektedir, çünkü aklın yapısı—sonunda kavram—aynı zamanda hakikatin yapısıdır. Mantık Bilimi aklın içsel sistema­tiğinin kendi gelişimidir; mutlak yöntem olarak o, en üst nokta olan mutlak ideye ulaşmaktadır. Burada yöntemden, "biçimin kendi içeriğinin içsel kendi hareketine ilişkin bilinç"i anlaşılmaktadır. Hegel'e göre yöntem, söz konusu olan şeyin kendisinden başka bir şey değildir ve bir bütün olarak şeyi kavramak için bir araç değildir. Mutlak yöntem olarak mutlak ide üzerine söyledikleriyle Hegel, "bir bütün olarak bilgi edinmenin içeriği 'nin yöntemsel incelemeye tâbi olduğunu ve bunun da nasıl olduğunu göstermek istemektedir—ki, bu­nunla yöntem kendisini sisteme genişletmektedir.

Hegel'e göre diyalektik, yöntem aynı zamanda bir bilgi edinme aracı­dır: Mantık Bilimi kendisini real bilimlerde—doğa ve tin felsefesinde—ta­mamıyla "kanıtlamak" zorundadır. Ama diyalektik yöntem, nesnesine dışsal kalan bir araç değildir. Böylece Hegel, araçsal veya kendisinin ifade ettiği gibi, "arayan bilgi (Suchenden Erkennen) edinme"den farklılaşmaktadır. Asıl zorluğun burada yattığı kanısındayım. Yöntemin kendisini "kanıtlaması" ne anlama gelmektedir? Böylece yöntemin belirlemeleri (ve sonunda tam olarak Mantık Bilimi) değişmeden mi kalmaktadır? Veya yöntemin real bilimlerde "kanıtlanması", nihayetinde, öncelikle dışsal materyalle olan bir ilişki midir? Hegel'de mantık ile real felsefe arasındaki ilişkinin ne denli sorunlu oldu­ğunu biliyoruz. Bu sadece idenin kendisini doğanın dışsallığına bırakmaya karar verdiği Mantık'ın sonu ile ilgili değildir. Hegel'in, okumalarında ye­niden ve yeniden ele almasının da gösterdiği gibi, bu konu real felsefeyi de ilgilendirmektedir. Başka bir şekilde söyleyecek olursak; Hegelde bir bütün olarak yöntem ile içeriğin birliğini oluşturan tam anlamıyla uygulanmış Hegelci sistem yoktur—ki bu, Hegel'in "arayan düşünce"ye yönelik eleştirisi­ne temel oluşturmaktadır. Bundan dolayı, Hegel'in yöntem anlayışı sorunlu kalmaktadır. Hegel'in bir bütün olarak yönteme ilişkin ortaya koydukları­na Mantık Bilimi'nin ulaşıp ulaşamayacağını bir tarafa bırakalım; ben, daha çok, Mantık'ın son bölümünde Hegel'in yöntem üzerine ortaya koyduğu refleksiyonun Mantık'ın kompleks gidişi karşısında yeterince belirli olmadığını düşünüyorum.

Metin Baykuş Dergisi’nin Mayıs 2008 Sayı 2 den alıntılanmıştır.
Söyleşi Doğan Göçmen tarafından gerçekleştirilmiştir. Çeviri de kendisine aittir.

İLK KATEGORİMİZ HANGİSİDİR

İlk kategorimiz hangisidir? ] Rastgele seçilmiş bir kategoriden başlayamayız. Çünkü kategorilerin çıkarsanması öznel bir zekâ, ile olacak şey değildir. Gerçekliğin nesnel bir sürecidir. Kategoriler sebebin sistemi, evrende olan nesnel akıldır. Bütün sürecinin zorunlu olması sebebin özüne uygundur. Onun için de hiçbir şey keyfi ya da rastlantısal olamaz. Herhangi bir yerde başlayıp bitmez. İlerleyişi kendi akılcı ilkeleriyle tespit olunmuştur ve bizim bireysel isteklerimizle değiştirilemez.

Biçimsel mantıkta bile sonuçtan başlayıp öncülle bitiremiyoruz. Sebebin kendi zorunluluğu bizi öncüllerden başlamaya zorluyor. Bizim özel kuruntularımıza yer bırakmıyor. Sebebin özsel özelliği zorunluluktur. Rastgele başlamak bundan ötürü akıldışı bir başlangıç yapmak demek olur. İlk kategori, zorunlulukla ilk olandır. 

Aynı sözler yalnız ilk gelen için değil, sonra gelenler için de geçerlidir. Kategorilerin birbirinden çıkarsama sırasının bütünü zorunlu olmalıdır. Bunu belirleyen de biz değil, sebebin kendi özelliğidir. Aslında, kategorileri çıkarsayan biz değiliz. Onlar kendi kendilerini çıkarsarlar. Biz, imgelemimizde bir kategoriler ağı örmekle değil, biz onu düşünsek de düşünmesek de nesnel olarak olan bu akıl sisteminin özelliğini, düzenini, bağlantısını bulmakla yükümlüyüz . Biçimsel mantıkta bile, Sokrates bir insan ve bütün insanlar ölümlü olduğu için Sokrates'in de ölümlü olduğu olgusunu bizim beyinlerimiz yaratmıyor. Bu akıl yürütme süreci bizim ürünümüz değil, Onu ne yaratabilir ne de değiştirebiliriz. Sadece keşfedebiliriz : Mantık'ın açıkladığı kategoriler zinciri de bizlerin veya Hegel'in' eseri değildir. Ezelden beri orada, evrende olan evren-sebebi, Mutlak'dır. Bizim kategorileri çıkarsamamız, kategorilerin kendilerini nasıl çıkarsadıklarını keşfetmemizdir. 

Şu halde, ilk kategoriyi nasıl keşfedeceğiz? Akılda, düşünce düzeninde ilk gelen, mantıken ilk, mantıken bütün ötekilere öncel olan kategori olmalıdır. Kendi aklımıza danışarak, bütün evrensel ve zorunlu kavramlarımızdan hangisinin ötekilerin önkoşulu ve onlara öncel olduğuna bakarak çıkarabiliriz bunu. Çünkü her ne kadar nesnel bir gerçekliğin keşfiyle uğraşıyorsak da, bu bizim öznel aklımızın değil, sadece öznel ilkesiz ve keyfî fantezilerimizin karşıtı dır. 

Burada keşfetme, olağan fiziksel keşfetme sürecinden farklıdır. İlk. oluşan gezegenin hangisi olduğunu keşfetmek için kendi zihnimize dönemeyiz. Ama ilk kategoriyi bu şekilde keşfedebiliriz. Çünkü, gerçi aradığımız şey nesnel akıldır, ama bu nesnel akıl bizim öznel aklımızla özdeştir. Bizde ve evrende tek bir akıl vardır. Bu, bilme ile varlığın özdeşliğinin sonucudur. Aklımız sadece öznel bir fantezi değildir. Öyle olduğunu düşünmek, kategorilerin bizim için doğru olduğunu, ama kendinde-şeylere geçerli olmadığını söyleyen Kant’ın öznel tutumunu benimsemektir.

Böylece evrenin aklı bizim de aklımızdır ve Mutlak'ın ilk kategorisi bizim için bütün ötekilere öncel olan ve mantıkî önkoşulları olarak bütün ötekiler içinde ' bulunan kategori olmalıdır. 

Genel olarak kavramlara gelince, ilkemiz, daha evrenselin dahâ az evrensele, cinsin türe öncel olduğudur. Örneğin, «at kavramının önkoşulu “hayvan” kavramıdır. Önce hayvan fikri (kavramı) olmadan, ,at fikrine (kavramına) varamazsınız.. Bir hayvan'ın ne olduğunu bilmiyorsanız bir atı:ı ne olduğunu da bilemezsiniz. Daha evrensel olan cins, “hayvan”, daha az evrensele, tür'e, “at”a mantıken önceldir. Ama bunun karşıtı doğru değildir. “At” “hayvan”ın önkoşulu değildir. Atı hiç bilmeden bir hayvanın ne olduğunu anlayabilirsiniz. Bu ilke bütün kavramlar için, dolayısıyla kategoriler için geçerlidir. Bîr kategori ne kadar soyut ve genelse Mantık 'da yeri o kadar önde olur. Ne kadar özelleşmişse yeri o kadar sonra gelir. Dolayısıyla ilk kategori en genel olan olacaktır. 

Daha genel bir evrenselin , daha az genel bir evrenselden farkı, dâha soyut olmasıdır. Tür verilmiş ise, ayırtlardan soyutlama yaparak cinsi buluruz. İnsan da hayvan cinsinin bir türü ol,rak ele alınabilir ve akıllı bir hayvan olarak tanımlanabilir. Ayırdı akılcılığıdır. İnsan kavramından akılcılığı çıkarın, hayvan anlamıyla karşı karşıya kalırız. 

Başka soyutlamalarla daha da genel kavramlara geçeriz. Hayvan kâvramının içinde yatan “hayat” ayırdını soyutlarsak, “maddi nesne” kavramına varırız. Dolayısıyla ilk kategori en soyut kategori olmalı ve son sınırına vardırılan soyutlama süreci ile elde edilmelidir.

Evrende akla gelir her nesnede ortak olan , yapılabilecek en yüksek soyutlama varlık tır. Her şey maddi değildir. Ama hepsi vardır. Bütün nesneler “var”dır. Evrendeki her nesnenin olduğunu söylemek doğrudur. Dolayısıyla varlık ilk kategori olmalıdır.Varlık “olma “ niteliği en yüksek soyutlamadır.

Hegel Üzerine- W.T.Stace.

Not: W.T Stace tam bir Hegelcidir.


Neden Hala Hegel


















Hegel ve Modern Dünya


Hegel, Tinin Fenomenolojisi Paragraf 37, Doğan Göçmen









1 yorum: