Kıbrıslı Zenon




Hellenistik Çağın en önemli felsefe öğretisi Stoa’dır.( Stoisizm). Bu çığırın kurucusu Kıbrıslı Zenon (336-264) dur. 314 yılı sıralarında Atina’ya gelmiş, burada Xenophon’un “Sokrates’ten Anılar”ı ile Platon’un Apologia’sını (Sokrates’in Savunması) okuyarak Sokrates’e hayran olmuş. İlk yapıtları tamamıyla kynik görüş çerçevesinde yazılmışlardır. Ama sonra kyniklerin öğretisinde esaslı değişiklikler yapmıştır: İnsanın ahlaki özgürlüğüne, kyniklerin düşündüğü gibi, töreleri, her türlü uygarlık düzenini sert bir şekilde reddetmekle değil de, yüksek çeşitten bir doğallıkla, gerçek bir insanlıkla ulaşabileceği kanısına varmıştır. 4 yüzyılın sonlarına doğru Atina’da Stoa poikile’ de (resimlerle süslü direkli bir galeride) okulunu açmış. Okul adını buradan alır: Stoa, direkli galeri demektir. Zenon, ölçülü, azla yetinen yaşayışıyla Atina’da büyük bir saygı kazanmıştı; intihar ederek ölmüştür.

Stoa, Hellenizmin tipik felsefesi sayılır; çünkü Atina’da Doğu’dan gelmiş kimseler tarafından Attika felsefesinin ana düşünceleriyle işlenmiştir. Başka bir özelliği de, Roma İmparatorluğunda en yaygın bir felsefe oluşudur. Stoa öğretisinin kökleri kynik felsefesidir, ama büsbütün de bu çerçevede kalmaz, yer yer onunla belli bir karşıtlık halindedir de. Stoa’nın pantheist bir dünya görüşü var. Bu görüşünde pek çok eski İonia felsefesinin, özellikle de Herakleitos’un etkisi altındadır. Herakleitos’un Stoa sisteminin gelişmesinde büyük yeri olmuş, Stoalılar düşünüş bakımından onu kendilerine hep pek yakın bulmuşlardır.

Felsefeyi mantık, fizik ( metafizik) ve ethik diye üç dala ilk olarak Zenon’un ayırdığı söylenir. Felsefenin bu üç dalını o, içten ilgileri bakımından birbirine bağlayıp değerleri yönünden basamaklandırmıştır. Zenon, önemce ikinci derecede de olsa, fiziği, ahlaki bilimsel olarak temellendirmek için, gerekli sayar ve fiziği de, ahlaki da mantık ile desteklemeye çalışır. Bu anlayış ile de o, kynizmin kaba bilgisizliğini aşmış oluyordu.

Epikuros için olduğu gibi Zenon için de mantık çerçevesinde üzerinde asıl durulacak bilgi sorunudur. Onu bilgiyi araştırmaya götüren,bir yandan septiklerin bilginin olabileceğinden şüphe etmeleri, öbür yandan da Sokrates – Platon felsefesinden edindiği kanıdır. Bu felsefeye göre, bir filozof ya da bilgenin (sophos) sağlam bir bilgisi olacaktır, sallantılı kanılar bilgenin değer ve onuru ile bağdaşamazlar. Zenon, kyniklerin etkisiyle, sensualisttir:  Bütün ilk tasavvurlarımızın kaynağı, dış etkiler yüzünde ruhta meydana gelen izlenimlerdir. Bu anlayışı da Zenon’u, doğru tasavvurları yanlışlarından ayırt etmeyi sağlayacak bir ölçü (kriterium) aramaya zorlamıştır ve bu ölçüyü de o katalepsis kavramında bulduğunu sanmıştır. Katalepsis, objesinin “kavrayan”, yani onu elden geldiğince tıpkı tıpkısına yansıtan bir tasavvurdur (phantasia kataleptike). Bu çeşit bir tasavvurun objesi ruhta öylesine bir iz bırakır ki, bu izin o objeden geldiğini inanarak kabul ederiz. İşte doğru’nun ölçüsünü, bununla da her bilimin çıkış noktasını Zenon bu kavramda bulur ancak onun katalepsis (kavrama) dediği, episteme (gerçek bilgi) ile doxa (sanı) arasında bulunan ortalama bir şey –ve bu çeşit bilgi delilerde, budalalarda da var, oysa episteme yalnız bilgelerde bulunur: hem sağlam, güvenilir bilgi olarak, hem de aldatıcı tasavvurlara elverişli olmayan bir durum olarak. Buna göre, katalepsis değil de, epistemeye sahip olan bilge doğru’nun ölçüsü oluyor.

Metafizik öğretisinde de Zenon, Kynik Okula bağlıdır, dolayısıyla Stoa’nın metafiziği de materialist ve monist bir metafizik.  Zenon’un metafizik görüşünde bir yaratıcılık, özgünlük yok. Zenon, Sokrates’ten önceki doğa felsefesinin metafiziğine, daha doğrusu, bu metafizikten Herakleitos’un öğretisine dayanır ve ancak maddi olanın, cisimsel olanın asıl gerçek olduğunu söyler; çünkü yalnız maddi olan varlık bir şey yapmaya be kendisiyle bir şey yapılmaya elverişlidir; bundan dolayı evrenin ilkesinin maddi bir şey olarak anlaşılması gerekir. Bu maddi ilkede de bir etkin, bir de edilgen öğe vardır: Hareket ettiren “neden”, “etken” (aiton) ile hareket ettirilen ilk madde (prote hyle). Bu birlikli maddi ilkeye (arkhe) Zenon, “Tanrı” da der, “Doğa” da der; Tanrı ya da Doğanın özü ateştir. Stoa metafiziğin  Herakleitos’a bağlılığı  burada açıkça görülmektedir. Stoalılar basbayağı ateşle akıllı, yaratıcı ateş arasında bir ayırma yaparlar. Basbayağı ateş sadece kemirir, yok eder; yaratıcı ateş ise rationel, yöntemli olarak yaratır, biçimlendirir, hayatı doğurur ve ilerletir. Tanrılık, ancak bu yüksek anlamındaki ateş ile bir ve aynı şeydir. Ateş ya da Tanrılık kendisindeki “tohumları” (logoi, spermatikoi), öncesiz –sonrasız yasalara göre, evrenin gittikçe kabalaşan bütünü olarak geliştirir. Evrenin öteki varlıklarında ateş koruyucu, biçimlendirici bir soluk (pneuma) olarak görünür; yalnız basamaklı bir şekilde kendini gösterir: Akıllı varlıklarda akıl (nous), canlılarda ruh (psykhe), bitkilerde dar anlamıyla doğa (physis), cansızlarda da bir yetenek (hexis) olarak bulunur. Evren, Zenon’a göre, bitimsiz değildir, geçicidir: Bütün varlıkların “neden”i olan ateş, bir zaman sonra tek tek nesnelerin dünyasını yeniden kendisine geri alır; ana –ateş, bir zaman sonra tek tek nesnelerin dünyasını yeniden kendisine geri alır; ana –ateş’e geri dönmekle de, bu arada kabalaşmış olan nesneler arınmış olurlar (katharsis). Evrenin bu oluşu, Tanrı tarafından bütün ayrıntılarında sıkı sıkıya belli edilmiştir ve hep aynı biçimde periodik olarak yinelenir. Tek tek varlıkların ve davranışların kesin olarak bu önceden belirlenişi kaderdir. Ama Tanrılık bu süreci belli bir ereğe doğru yönelttiği için, bu, onun bir önceden –görüp bilmesidir de ( pronoia)

Zenon’un psikolojisi de bu fizik (metafizik) görüşüne uygundur. Bedene baştan aşağı ve bütün görevlerinde ruh (psykhe) egemendir; ruh sıcak bir soluktur ve bedeni bir arada tutan ilkedir. Ruhta 8 kısım var: Akıl, beş duyu, konuşma yetisi ve üreme gücü; bunların hepsi de, insanın birlikli yönetici hayat gücünün, ruhun birliğinin (hegemonikon) çeşitli görünüşleri ve ışınımlarıdır. Ruhun bütünü üzerinde egemen bir güç olan hegemonikon, ruhun belli bir organa bağlı olan aşağı etkinliklerinin de, düşünme gibi yüksek etkinliklerinin de organıdır. Onda, iyiye ve kötüye kendiliğinden dönen bir esneklik var; yanılma, tutku, günah başlı başına birer ruh olayı olmayıp hegemonikon’un bütünündeki değişmelerdir, dolayısıyla ahlakça düzelme de buna bağlı (Zenon’un bu hegemonikon kavramı ile kişiliğin, ben’in birliği kurulmuş oluyordu).

Zenon’un felsefesinin ana –konusu olan ahlak öğretisi de kynizme bağlıdır ve Sokrates’inki gibi tam bir intellektualizmdir. Bu öğretiye göre, nesnelerin değeri ile insanın ne olduğu ve dünya içindeki yeri ve anlamı üzerine doğru, yani bilimsel  bir bilgisi olmayan kimse, doğru, erdemli bir eylemde bulunamaz, dolayısıyla mutluluğa erişemez; doğru bilgi, doğru iş yapmayı, doğru davranmayı da sağlar. Bilgi ile eylemin birliği düşüncesi, Stoa öğretisinin bir ana özelliğidir. “Ahlakça yetkin olma” anlayışını Stoa, bilge idealinde canlandırmıştır. Bilgelik, erdemli olmaktır: bilge kişi, erdemli kişidir.

Bilge, Zenon’a göre, erdemli kişidir; bu, bilgenin olumlu özelliğidir. Olumsuz özelliği de, erdemin karşıtı olan kötülüğün onda hiç bulunmamasıdır; çünkü kötülük, ruhun birliğinin (hegemonikon), çok güçlü bir itkinin baskısıyla, gerçek doğasına aykırı düşmesinden ileri gelir ki, bu da bilgenin yapısıyla bağdaşmaz; bilge istemesinde ve eyleminde duygulanımlardan bağımsız olacaktır ( apatheia).
          Zenon’a göre, mutlu olmak için erdem yetişiyordu (autarkeia). Stoalıların değer anlayışları da bu görüşe bağlıdır. Erdem tek başına eksiksiz bir mutluluğu sağlayabildiğine göre, bunun dışındaki hiçbir şey bir değer sayılamaz; bundan dolayı sıradan insanların değer saydıkları şeyler, zenginlik, maddi zevkler, şeref, saygınlık, sağlık, hatta hayatın kendisi bilge için aldırış edilmeyecek, ilgisiz kalınacak (adiaphoron) şeylerdir. Ama Zenon, mutluluk için bir değerleri olmasa bile, doğal varlığımız bakımından bir değer (axia) olan, dolayısıyla isteğimizi çeken bazı şeylerin olduğunu da gizlemez. Onun için, hiç aldırılmayacak şeyler arasında insan doğasına uygun olan ile aykırı olanları birbirinden ayırt etmek gerekir; bunların arasında da yine bir sıradüzeni (chierarchie) vardır. Başka bir deyişle: Biricik “iyi olan” erdemdir; ama bunun dışında kalanlar da büsbütün değersiz değildirler, dolayısıyla bunlara bütün bütüne ilgisiz kalmak yerinde olmaz. Öyle şeyler vardır ki, bunlar “iyi” içinde yer almazlar, ama değer verilebilecek, “istenmeye değer” şeylerdir; bunları biz elde etmeye doğal olarak çalışırız. “ İstenmeye değer” olan şeyler için birkaç örnek: ruh alanında: Yetenek beceriklilik, ahlakça ilerleme; vücut bakımından: Hayat, sağlık, kuvvet; dışarıda: Zenginlik, saygınlık, iyi bir soydan gelme. Ama bütün bunlar, tam erdem, tam iyi karşısında hep relatif şeylerdir. Örneğin hayat, doğal olarak istenen, değer verilen şeylerin başında yer alır, hepsinin dayanağıdır; ama erdem gibi mutlak iyi değildir, gerektiğinde ondan da vazgeçilebilir (Zenon da, Kleanthes de intihar ederek ölmüşlerdir)

           Değerler arasındaki ayırmaya paralel olarak eylemler arasında da bir ayırma yapılır. Zenon eylemleri: Doğru – eğri, ödeve uygun – ödeve aykırı ve – yansız bir orta olarak – ilgisiz kalınacak eylemler diye ayırır. Doğru eylemler, ruhun birliğinin (hegemonikon) doğru durumundan çıkmış olanlardır, eğrileri ise bozulmuş bir durumdan gelenlerdir. Ödeve uygun eylem, akıldan değil de, varlığımızı korumak doğal içgüdüsünden çıkmış olan, ama, ahlak bakımından aldırış edilmeyecek bir nitelikte olmasına rağmen, akıl karşısında haklı çıkabilen eylemdir. Zenon “doğruları da, eğrileri de eylemlerin birdirler, ahlak bakımından ikisi de değersizdirler, çünkü bunların ikisi de doğru yoldan bir sapmadır, sapmanın da az ya da çok olmasından bir şey çıkmaz” der.

          Zenon, insanın toplum halinde yaşama gereksinimini doğal ve akla uygun bir içgüdü diye anlar ve kabul eder. Yalnız, ona göre, bu gereksinme, bir yandan bilge kişiler arasındaki dostluklar, öbür yandan da bütün akıllı insanların topluluğu çerçevesinde giderilmelidir. Bu ikisinin arasında kalan ayrı ayrı ulusların kendilerine göre devletler içinde toplanmaları, bu topluluk biçimleri ilgisiz kalınacak şeylerdir. Bunlara bilge kişi, evrenin gidişinde yer alan şeyler olarak, yani bir kader olarak gerçi uyar, ama onlara elinden geldiğince de uzak durmaya çalışmalıdır. Stoalı bilgenin sosyal ideali dünya yurttaşlığı (kosmopolitlik) dır. Stoa’nın individualizm (bireycilik) ile universalizmi (tümcülük) uzlaştırmaya çalışan bu sosyal teorisinin özelliği, bireyden insanlığa, bu en genel topluluk biçimine hiç geçitsiz doğrudan doğruya atlamasıdır. Gerçi Zenon, bir engel yoksa, bilgenin devlete yararlı olmasını öğütler, ama yüksek ahlaki bir ülkü olarak dünya –yurttaşlığı, bütün insanların kardeşliği, zümre ve ulus ayrılıklarının üstünde insanları hakça eşitlikleri anlayışı Stoa çığırının sonuna kadar hep ideali kalmıştır.  


Stoa Felsefesi Dersleri, Zenon-2, C.Cengiz Çevik

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder