21. yüzyıl zihin felsefesi, tarihsel olarak Descartes'tan bu yana süregelen zihin-beden problemini çözmekten çok, bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin yarattığı yeni olguları anlamaya çalışarak kapsamını genişletmiştir.
21. yüzyıl zihin
felsefesinin yaklaşımını üç ana tema ve bu temaların birbiriyle kesişimi
üzerinden özetleyebiliriz:
1. Fizikalizmden Uzaklaşma ve Bilincin Yeniden Dirilişi
- yüzyılın
sonlarında, analitik zihin felsefesinde fizikalizm (zihinsel
durumların tamamen fiziksel durumlara indirgenebileceği veya bunlardan
oluştuğu tezi) ana akımdı. 21. yüzyılda bu tezin zayıfladığı ve bilincin
çözülemeyen bir gizem olarak yeniden ön plana çıktığı görülmektedir.
- Zor
Problem (Hard Problem of Consciousness): David Chalmers'ın
popülerleştirdiği bu kavram, zihnin deneyimsel, öznel yönünün (qualia
– niteliksel deneyimler, örneğin kırmızının nasıl hissedildiği) neden ve
nasıl fiziksel bir süreçten ortaya çıktığını hala açıklayamadığımızı
vurgular. 21. yüzyıl felsefesi, bu "neden ışık yandı?" sorusunu
çözülmemiş bir sır olarak korur.
- Panpsişizm
(Pansychism): Giderek artan sayıda filozof ve bilişsel bilimci,
bilinci maddenin karmaşık bir özelliği olarak değil, evrenin temel bir
özelliği olarak gören bu eski görüşe dönmektedir. Panpsişizm,
bilincin sadece insan beynine özgü olmadığını, bilakis bilincin veya
bilince benzer bir şeyin temel fiziksel bileşenlerde (atomlar,
elektronlar) de var olduğunu iddia eder. Bu, fizikalizmi reddetmeden
bilincin gizemini açıklama çabasıdır.
- Anti-Nörosentrizm:
Markus Gabriel gibi filozoflar, benliğin ve bilincin yalnızca
beyinle özdeşleştirilmesi fikrine (nörosentrizm) meydan okur. Gabriel, "Ben
Beyin Değilim" gibi eserlerinde, zihnin sadece kafatasımızın
içindeki nöron fırtınası değil, aynı zamanda tarih, kültür, toplumsal
etkileşim ve dil gibi geniş bir varoluş alanı tarafından
şekillendiğini savunur. Bu, zihin felsefesini sosyal ve kültürel felsefeye
doğru genişletir.
2. Disiplinlerarası Yaklaşım: Felsefe ve Bilimin
Birleşimi
- yüzyıl
zihin felsefesinin en belirgin özelliği, sadece spekülatif bir alan
olmaktan çıkıp, nörobilim, psikoloji, yapay zekâ ve biyoloji ile zorunlu
bir diyalog içine girmesidir.
- Deneysel
Felsefe (Experimental Philosophy - X-Phi): Felsefi sorulara (örneğin özgür
irade ya da bilinç) cevap bulmak için anketler ve deneyler
yoluyla sıradan insanların sezgilerini ve inançlarını kullanır. Bu,
felsefeyi, laboratuvar verilerini kullanan ampirik bir disipline
yaklaştırır.
- Yapay
Zekâ ve Etik (A.I. & Ethics): Zihin felsefesi, yapay zekânın hızla
gelişmesiyle birlikte, bilişsel mimari, öğrenme süreçleri ve niyetliliğin
(intentionality) doğası gibi geleneksel kavramları yeniden tanımlamak
zorunda kalmıştır. Bilinçli olmayan bir yapay zekâ, yine de ahlaki
bir fail olabilir mi?
3. Zihnin Genişlemesi ve Etkileşimsel Yaklaşımlar
Geleneksel zihin felsefesi zihni kafatasının içine
hapsederken, 21. yüzyıl düşüncesi zihnin sınırlarını genişleten yeni modeller
sunar.
- Genişlemiş
Zihin (Extended Mind): Andy Clark ve David Chalmers
tarafından geliştirilen bu teze göre, zihinsel süreçler sadece beynin
içinde değil, aynı zamanda kullandığımız dışsal araçlara (defterler,
akıllı telefonlar, bilgisayarlar) da uzanır. Örneğin, bir not defterini
bir şeyi hatırlamak için kullandığımızda, o defter zihinsel bir sürecin
aktif bir parçası haline gelir.
- 4E
Biliş: Etkileşimli, Bedensel, Yerleşik, Genişlemiş (Enactive, Embodied,
Embedded, Extended): Bu ana akım, zihni; çevresiyle etkileşim
içinde olan, sadece soyut düşünce değil, aynı zamanda beden
(duygusal durumlar, hareket) tarafından şekillenen ve kültürel/sosyal bir
çevreye yerleşik olan dinamik bir sistem olarak görür. Bu yaklaşım,
Bernard Stiegler'in bahsettiği "teknik" ve "transbireyselleşme"
süreçlerini felsefi olarak temellendirir.
Özetle, 21. yüzyıl zihin felsefesi, Kartezyen İkiciliğin
ve katı Fizikalizmin sınırlarını aşarak, bilinç meselesini
yeniden merkeze koyan, bilimi felsefeye entegre eden ve zihni, beden, çevre ve
teknoloji ile sürekli etkileşim halinde olan geniş bir sistem olarak
tanımlayan bir yönde ilerlemektedir.
Genişlemiş Zihin / 4E Biliş: Zihnin Sınırlarını Yıkmak
Daha önce tartıştığımız gibi, Genişlemiş Zihin (Extended
Mind) tezi ve onunla yakından ilişkili olan 4E Biliş yaklaşımı, 21.
yüzyıl zihin felsefesinin en devrimci fikirlerinden biridir. Bu yaklaşımlar,
zihni sadece kafatasımızın içindeki nöral aktiviteye indirgeyen geleneksel
görüşe kökten meydan okur.
Temel olarak, zihinsel süreçlerin ve bilişin, bedenin,
çevrenin ve dışsal araçların sürekli etkileşimiyle gerçekleştiğini
savunurlar.
1. Genişlemiş Zihin Tezi (Extended Mind Thesis - EMT)
Bu tezin öncülüğünü Andy Clark ve David Chalmers
yapmıştır. EMT'nin temel iddiası, bazı zihinsel süreçlerin, bedenin dışındaki
fiziksel nesneleri kapsayacak şekilde uzayabileceğidir.
Ana Argüman: Eşitlik İlkesi (Parity Principle)
Clark ve Chalmers, zihinsel süreçlerin nerede
gerçekleştiğini belirlemek için bir Eşitlik İlkesi öne sürerler:
Bir şey (bir aygıt, bir not defteri, bir bilgisayar
programı) beynin dışında olsa bile, eğer aynı işlevi yerine getiriyorsa
ve beynin içinde olsaydı bilişsel bir süreç olarak adlandırılacaksa, o
zaman dışarıdaki o şey bilişsel sürecin bir parçasıdır.
- Örnek:
Otto ve Inga: Clark ve Chalmers'ın ünlü düşünce deneyi şöyledir: Inga,
bir müzenin yerini hatırlamak için belleğine güvenir (beyin içi biliş).
Otto ise, Alzheimer hastasıdır ve bu bilgiyi sürekli yanında taşıdığı bir
not defterinde tutar. Otto not defterine baktığında, bu süreç, Inga'nın
beynini kullanma süreciyle işlevsel olarak eşittir. Dolayısıyla not
defteri, Otto'nun genişlemiş zihninin bir parçasıdır.
EMT, zihnin bir kapalı kutu değil, çevre ile dinamik olarak
etkileşimde bulunan biyolojik ve teknolojik unsurlardan oluşan bir hibrid
sistem olduğunu ileri sürer.
2. 4E Biliş (4E Cognition) Yaklaşımı
EMT, 4E Biliş şemsiye teriminin bir parçasıdır. 4E, bilişin
dört temel yönünü vurgular: Bedensel (Embodied), Yerleşik (Embedded),
Etkileşimli (Enactive) ve Genişlemiş (Extended).
A. Bedensel Biliş (Embodied Cognition)
- Tanım:
Biliş, sadece soyut beyin aktiviteleriyle değil, vücudumuzun fiziksel
yapısıyla, duyusal-motor deneyimleriyle ve hareketiyle yakından
ilişkilidir.
- Örnek:
Matematiksel bir problemi çözmek için parmaklarımızla saymak veya karmaşık
bir fikri anlamak için jestler yapmak, sadece düşüncenin bir sonucu değil,
aynı zamanda düşünmenin bir parçasıdır.
B. Yerleşik Biliş (Embedded Cognition)
- Tanım:
Biliş, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevreye sıkı sıkıya
bağlıdır. Bilişsel süreçler, beynin çevreden gelen sürekli girdilerle
gerçekleşir.
- Örnek:
Bir fırtınanın geleceğini tahmin etmek için gökyüzüne bakmak; zihniniz,
çevresel verileri (bulutların rengi, rüzgarın hızı) yorumlamak için çevreye
yerleşmiştir.
C. Etkileşimli Biliş (Enactive Cognition)
- Tanım:
Biliş, pasif bir bilgi işleme süreci değil, organizmanın çevreyle aktif,
duyusal-motor etkileşiminin bir ürünüdür. Dünya, zihin tarafından
pasif bir şekilde algılanmaz; zihin, dünyayı eylemleri aracılığıyla oluşturur.
- Örnek:
Yolda yürüyen bir kişi, yolun kendisini algılamaz; aksine, yürüyebilmek
için dünyayı sürekli olarak "harekete geçirir" ve tepki
verir. Francisco Varela gibi düşünürler bu yaklaşımın temelini
atmıştır.
Felsefi ve Pratik Önemi
- Teknoloji
Anlayışı: Bu yaklaşım, Bernard Stiegler'in felsefesiyle
doğrudan bağlantılıdır. Teknoloji (akıllı telefonlar, bulut bellekleri)
artık sadece araç değil, zihnimizin aktif uzantılarıdır. Bu,
dijital bağımlılık ve dikkat dağınıklığı gibi sorunlara felsefi bir
derinlik katar.
- Kimlik
ve Özgür İrade: Eğer zihnimiz dışsal araçlara uzanıyorsa, o zaman
kimliğimizin sınırları nedir? Özgür irade, dışsal bir cihaza (örneğin bir
implant) ne kadar bağımlı olabilir? Bu sorular, liberteryenizm ve etik
tartışmaları için yeni bir zemin yaratır.
- Yapay
Zekâ Tartışmaları: 4E Biliş, yapay zekânın geleceği için önemlidir.
Gerçek yapay zekâ, sadece yazılımsal kodlar içinde mi kalmalı, yoksa
karmaşık bir bedene sahip olup, çevreyle aktif bir şekilde
etkileşime girdiğinde mi bilişsel bir yapıya ulaşacaktır?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder