Bilinç (Felsefesi)

“Peki tam olarak nedir bu "bilincin gizemi"? Yanıtlaması o kadar da kolay değil. Yine de, örneğin gün batımında tropik bir kumsalda gezinirken yaşayabileceğiniz türden canlı bir bilinçli deneyimi düşünerek, bilinç hakkında birşeyler hissedebilirsiniz. Okyanus, gökyüzü, batan güneş ve kumların görsel deneyimini yaşıyorsunuz; soğuk esintiyi ve ayaklarınızın altındaki kumun sıcaklığını hissediyorsunuz, kıyı çizgisi ne vuran dalgalan ve kuş cıvıltılarını dinliyorsunuz, çiçeklerin rayihasını ve tuzlu havayı kokluyorsunuz. Bu deneyimler, çevrenizle algısal karşılaşmanızın sonucudur. "Duyusal yüzey"leriniz uyarılır ve sinyaller, görünüşe bakılırsa deneyimlerinizi oluşturdukları yere, beyninize doğru hareket eder. Bu akış herhangi bir noktada engellenir veya dur durulursa, deneyimleriniz ortadan kaybolacaktır. Deneyimlerinizin bir sonucu olarak farklı şekillerde tepkiler verir siniz. Yeni düşüncelere kucak açar ve gezinmeye devam edersiniz, ötüşüyle dikkat çeken bir kuşu bulmak için başınızı çevirirsiniz.

Bunlar üzerine çalışan bir bilim insanı, en azından ilkesel olarak, bütün bir girdi-çıktı akışını takip edebilir, bedeninizin içinde neler olup bittiğini detaylarıyla tasvir edebilir. Bir bilim insanı neleri gözlemleyebilir?

Sizin deneyimlerimiz neye benzer? Bir bilim insanının gözlemleyebilecekleri ile deneyimlerinizin neye benzediği arasında bir "gedik"in var olduğu aşikardır. Deneyimler ve onların "Teknikolor"· nitelikleri bilimsel çerçeveye nasıl dahil edilebilir? Bilincin gizemi tam da budur.

Zihin Felsefesi, John Heil, Küre Yayınları,2015

Bilinç üzerine düşünmemize katkı vereceğini umduğum bir alıntı daha paylaşacağım.  B.Berksan

Bilinç Problemiyle Yüzleşmek- David J.Chalmers

I.Giriş

Bilinç, zihin biliminde en kafa karıştırıcı problemleri oluşturur. Bilinçli deneyimden başka, daha yakından bildiğimiz, ama açıklanması daha zor olan bir ikinci şey yoktur. Son yıllarda her türden zihinsel fenomen bilimsel araştırmaya boyun eğmiş, bilinçse buna inatla direnmiştir. Pek çokları onu açıklamaya çalışmış, ama açıklamalar her seferinde hedefe ulaşmaktan uzak kalmıştır. Kimileri bu problemin çözülemez bir problem olduğunu ve işe ya rar bir açıklamanın hiçbir zaman yapılamayacağını varsaymıştır.

Bilinç probleminde bir ilerleme kaydetmek için onunla doğrudan yüzleşmek zorundayız. Bu makalede öncelikle, problemin gerçekten zor olan kısmı nı daha çözülebilir kısımlarından ayırarak ve açıklanmasının neden bu kadar zor olduğunun hesabını vererek, yalıtıyorum. Bilinci irdelemek amacıyla indirgeyici yöntemler kullanan, yakınlarda yapılmış bazı çalışmaları eleştiriyor ve bu tür yöntemlerin problemin asıl zor olan kısmının üstesinden gelmekte kaçınılmaz bir biçimde başarısız olduğunu öne sürüyorum. Bu başarısızlığın bir defa farkına varıldığında, daha fazla ilerleme kaydetmenin de önü açılmış olacaktır. Makalenin ikinci yarısında, yeni tür bir indirgeyici-olmayan [non reductive] açıklamaya yöneldiğimiz takdirde, bilincin doğalcı [naturalistic] bir izahının yapılabileceğini savunuyorum. Böyle bir izah için kendi adayımı sunuyorum: yapısal tutarlılık ve örgütsel değişmezlik ilkelerine dayanan bir indirgeyici-olmayan kuram ile çift-yön [double-aspect] enformasyon kuramı.

II. Kolay problemler ve zor problem

Yalnızca tek bir bilinç problemi yoktur. "Bilinç", pek çok farklı fenomene göndermede bulunan muğlak bir terimdir. Bu fenomenlerin her birinin açıklanması gerekir, ama bazılarının açıklanması diğerlerine göre daha kolaydır. Başlangıç olarak, bilinçle ilişkili problemleri "zor" ve "kolay" problemler olarak ayırmak faydalı olacaktır. Bilincin kolay problemleri, bir fenomenin, hesaplamalı [computationa/J mekanizmalar veya nöral mekanizmalar üzerinden açıklandığı, bilişsel [cognitive] bilimlerin standart yöntemlerine doğrudan duyarlı görünen problemlerdir. Zor problemlerse, böylesi yöntemlere direniyor gibi görünenlerdir. Bilincin kolay problemleri, aşağıdaki fenomenlerin açıklanmasına dair problemleri içerir:

·        çevresel uyaranları ayırt etme, sınıflandırma ve bu uyaranlara tepkide bulunma yeteneği

·        enformasyonun bilişsel bir sistem tarafından bütünleştirilmesi [integration]

·        zihinsel durumların [mental states] bildirilebilirliği

·        bir sistemin kendi içsel durumlarına [interna/ states] erişebilme yeteneği

·        dikkatin odaklanması

·        davranışın incelikli kontrolü

·        uyku ve uyanıklık arasındaki fark 

Tüm bu fenomenler bilinç mefhumuyla ilişkilidir. Örneğin bazen, bir zihinsel durum sözlü olarak bildirilebilir ya da içsel olarak erişilebilir olduğunda, bu zihinsel durumun bilinçli olduğu söylenir. Bazen bir sistem bir kısım enfor masyona dayanarak tepkide bulunma yeteneğine sahip olduğunda ya da daha esaslı bir ifadeyle, dikkatini bu enformasyona verdiğinde veya bu enformasyonu bütünleştirebildiğinde ve davranışın ince kontrolü için kullanabildiğinde, bu enformasyonun bilincinde olduğu söylenir. Bazen de incelikli olduğunda bir eylemin tamamen bilinçli olduğunu söyleriz. Bir organizmanın bilinçli olduğu nu söylemek, bizim için çoğu kez, onun uyanık olduğunu söylemenin bir başka yoludur.

Bu fenomenlerin bilimsel olarak açıklanıp açıklanamayacağıyla ilgili gerçek bir mesele yoktur. Bunların tümü hesaplamalı ya da nöral mekanizmalar yoluyla açıklanmaya doğrudan doğruya yatkın fenomenlerdir. Örneğin, erişim ve bildirilebilirliği açıklamak için, yalnızca, içsel durumlar hakkındaki enformasyonun alınıp sözlü bildirim için erişilir kılındığı mekanizmayı belirlememiz gerekir. Enformasyonun bütünleştirilmesini açıklamak için, yalnızca, enformasyonu bir araya getirip sonraki süreçlerde kullanan mekanizmayı ortaya koymamız gerekir. Uyku ve uyanıklığa ilişkin bir izah içinse, organizmanın bu iki durumdaki, tezatlık oluşturan davranışından sorumlu süreçlerin uygun bir nörofızyolojik izahı yeterli olacaktır. Her durumda, uygun bir bilişsel ya da nörofızyolojik model, açıklayıcı görevi açıkça yerine getirebilir.

Eğer bu fenomenler bilincin tamamı olsaydı, bilinç pek de problem yaratmazdı. Elimizde bu fenomenlerin tam bir açıklamasına yakın bir şey yoksa da onları açıklamaya nerden başlayabileceğimiz konusunda açık bir fikre sahibiz. Bu problemlere bu yüzden kolay problemler diyorum. Elbette ki "kolay" göreli bir tabir. Ayrıntıların istenildiği şekilde elde edilmesi muhtemelen bir ya da iki yüzyıllık zor bir ampirik çalışma gerektirecek. Yine de bilişsel bilimlerin ve nörobilimin yöntemlerinin başarıya ulaşacağına inanmak için her türlü sebep mevcut.

Bilincin gerçek zor problemi, deneyim problemidir. Düşündüğümüzde veya algıladığımızda, enformasyon işlemlemeye ilişkin bir karışıklık söz konusudur, ama bunun bir de öznel yönü vardır. Nagel'in1 ifade ettiği şekliyle, bilinçli bir organizma olmak diye bir şey vardır. Bu öznel yön, deneyimdir. Örneğin bir şey gördüğümüzde, görsel duyumları deneyimliyoruzdur: Hissedilen kırmızılık niteliği, karanlık ve aydınlık deneyimi, görüş alanındaki derinliğin niteliği. Farklı modalitelerdeki algılamaya diğer başka deneyimler eşlik eder: bir klarnetin sesi, naftalinin kokusu gibi. Sonra şunlar var: ağrılardan orgazma kadar bedensel duyumlar; hayalimizde canlandırdığımız zihinsel imgeler; emosyonun hissedilen niteliği ve bilinçli bir düşünce akışı deneyimi. Bütün bu durumları birleştiren, o durumlarda olmak diye bir şeyin var olmasıdır. Bunların hepsi deneyim durumlarıdır.

Bazı organizmaların deneyimin öznesi oldukları yadsınamaz, ama bu si temlerin nasıl olup da deneyimin öznesi oldukları sorusu kafa karıştırıcıdır. Neden sahip olduğumuz bilişsel sistemler, görsel ve işitsel enformasyon işle me ile meşgul olurken, örneğin masmavinin niteliğine dair veya müzikteki do sesinin duyumuna dair görsel veya işitsel bir deneyim yaşıyoruz? Neden zihinsel bir imge üzerine düşünmek ya da bir duyguyu deneyimlemek diye bir şeyin-mevcut olduğunu nasıl açıklayabiliriz? Deneyimin fiziksel bir temelden kaynaklandığı yaygın kabul görür, ama bunun neden ve nasıl böyle olduğuna ilişkin iyi bir açıklamaya sahip değiliz. Fiziksel işlemleme neden böylesine zengin bir içsel yaşama yol açsın ki? Yol açması nesnel olarak mantıksız görünüyor ama yine de yol açıyor.

Eğer herhangi bir problem bilinç problemi olarak nitelendirilecekse, o budur. "Bilincin" bu temel anlamıyla, bir organizma, o organizma olmak diye bir şey varsa bilinçlidir ve zihinsel bir durum, o zihinsel durumda olmak diye bir şey varsa bilinçlidir. Burada bazen "fenomenal bilinç" ve "nite" [qualia] gibi terimler de geçiyor, ama ben "bilinçli deneyim" veya yalnızca "deneyim" den bahsetmeyi daha doğal buluyorum. Karışıklığı önlemenin (örneğin Newell ve Chalmers' da yararlanılan) bir başka kullanışlı yolu, daha önce tarif edilmiş olan dolaysız fenomenler için, anlamca daha az zengin olan "farkındalık" [awareness] terimini kullanıp "bilinç" terimini deneyimle ilgili fenomenlere ayırmaktır. Eğer böyle bir uzlaşım geniş çapta kabul görmüş olsaydı, iletişim çok daha kolay olurdu; şu anki duruma bakılırsa, "bilinç" hakkında konuşan kişiler çoğu zaman ayrı telden çalıyor.

Bu yazı, 1995 yılında ]ournal of Consciousness Studies' de (sayı 2, ss. 200-19), "Facing Up to the Problem of Consciousness" adıyla yayımlanmıştır. Alıntı : Phainoınena Fenomenoloji ve Zihin Felsefesi Dergisi Journal for Phenomenology and Philosophy of Mind Sayı 2, Mayıs - Ağustos 2020

Zihin (mind) ve bilinç (consciousness) felsefede yakın akraba ama tam olarak aynı şey olmayan iki kavram.

🧩 Kavram Ayrımı

  • Zihin → Düşünme, algılama, hatırlama, karar verme gibi tüm zihinsel süreçleri kapsayan geniş şemsiye.
  • Bilinç → Bu süreçlerin “farkında olma” boyutu; öznel deneyim, “qualia” dediğimiz nasıl hissettirdiği.

21. Yüzyıl Felsefesinde Bilinç Fenomeni: Öne Çıkan Görüşler ve Düşünürler

Bilinç fenomeni (consciousness), felsefede özellikle deneyimsel nitelikler (qualia), öznel farkındalık ve "bir şey olmak gibi ne hissettirdiği" (what it is like) üzerine odaklanır. 21. yüzyılda bu konu, analitik felsefe, bilişsel bilim ve fenomenoloji kesişiminde yoğunlaşmış; beyin bilimlerindeki ilerlemeler (fMRI, nöroimaging) ve kuantum fiziği gibi alanlarla entegre olmuştur. Klasik "zor problem" (hard problem) tartışması devam ederken, yeni yaklaşımlar panpsikizm, entegre bilgi teorisi ve yanılsamacılık gibi teorilerle zenginleşmiştir. Aşağıda, öne çıkan görüşleri ve ana düşünürleri detaylandırıyorum; bunlar, 2000'lerden itibaren yayınlanan eserlere dayalıdır. Görüşler genellikle fizikalist (bilinci fiziksel süreçlere indirgeyen), non-redüktif (indirgenemez gören) veya hibrid olarak sınıflanır.

1. Zor Problem ve Non-Redüktif Yaklaşımlar

David Chalmers'ın 1996'da formüle ettiği "zor problem" (neden fiziksel süreçler öznel deneyim üretir?), 21. yüzyılda felsefenin merkezinde kalmıştır. Bu görüş, bilinci indirgenemez bir fenomen olarak ele alır ve panpsikizm gibi alternatiflere yol açar.

  • David Chalmers: Avustralyalı filozof, New York Üniversitesi'nde çalışır. The Conscious Mind (1996) sonrası, 2000'lerde "property dualism"i geliştirerek bilinci temel bir özellik olarak savunur. 2010'larda panpsikizmi (her şeyin bilinçli olduğu) tartışır; örneğin Constructing the World (2012) ve meta-problem araştırmalarında (bilincin neden bir problem gibi göründüğü), deneysel felsefeyi entegre eder. Chalmers, bilinci "easy problems" (davranışsal açıklamalar) ile ayırır ve IIT gibi teorileri eleştirir. 2020'lerde AI ve sanal gerçeklikte bilinç tartışmalarına katkı sağlar.
  • Philip Goff: İngiliz filozof, panpsikizmin önde gelen savunucusu. Consciousness and Fundamental Reality (2017) ve Galileo's Error (2019) ile bilinci evrenin temel bir parçası olarak görür; fizik yasalarının qualia'yı açıklayamadığını savunur. 21. yüzyılda panpsikizmi bilimle uzlaştırmaya çalışır, örneğin kuantum mekaniğiyle bağdaştırır.

2. Yanılsamacılık (Illusionism) ve Redüktif Fizikalizm

Bu görüş, bilincin bir yanılsama olduğunu savunur; qualia gibi fenomenler, beyin süreçlerinin yanlış yorumlanmasıdır.

  • Daniel Dennett: Amerikalı filozof, Tufts Üniversitesi'nde emeritus. 21. yüzyılda Sweet Dreams (2005) ve From Bacteria to Bach and Back (2017) ile illusionism'i geliştirir; bilinç, "user illusion" olarak beyin yazılımının ürünüdür. Dennett, heterofenomenoloji (üçüncü şahıs açıklamalar) ile subjektif deneyimleri nesnelleştirir. Ölümü 2024'te olmasına rağmen, 2000'lerdeki eserleri etkili kalmıştır.
  • Keith Frankish: İngiliz filozof, illusionism'in modern savunucusu. Illusionism as a Theory of Consciousness (2017) derlemesiyle bilinci "quasi-phenomenal" temsiller olarak görür; zor problemi "meta-problem"e indirger. 2020'lerde podcast ve tartışmalarda Chalmers'la karşıtlık vurgular.

3. Nörobilim Entegrasyonlu Teoriler

  1. yüzyılda felsefe, nörobilimle birleşerek empirik teoriler üretmiştir. Bunlar, bilinci beyin mekanizmalarına bağlar.
  • Giulio Tononi: İtalyan nörobilimci-felsefeci, Wisconsin Üniversitesi'nde. Integrated Information Theory (IIT, 2004'ten beri) ile bilinci entegre bilgi miktarı (Φ) olarak ölçer; her sistem (beyin, atom) bilinçli olabilir. Phi: A Voyage from the Brain to the Soul (2012) ile felsefi boyut ekler. 2023'te IIT vs GWT tartışmasında (bkz. Adelphi mektubu) öne çıkar.
  • Stanislas Dehaene: Fransız nörobilimci, Global Workspace Theory (GWT) savunucusu. Consciousness and the Brain (2014) ile bilinci beyin "broadcast"i (küresel erişim) olarak tanımlar; fenomenal bilinç, dikkat ve erişimle açıklanır. Felsefi olarak Dennett'e yakındır.
  • Erik Hoel: Amerikalı nörobilimci-felsefeci, "consciousness wars"ı tartışır. 2020'lerde The World Behind the World (2023) ile bilinci evrimsel ve nedensel olarak ele alır; 21. yüzyılda "consciousness winter" (araştırmanın baskılanması) uyarısı yapar.

4. Bedenlenmiş ve Enaktif Yaklaşımlar

Fenomenolojiden esinlenerek, bilinç beden ve çevreyle bütünleşik görülür.

  • Evan Thompson: Kanadalı filozof, British Columbia Üniversitesi'nde. Mind in Life (2007) ve Waking, Dreaming, Being (2014) ile enaktif yaklaşımı geliştirir; bilinç, bedenlenmiş eylem (embodiment) ve autopoiesis (kendini-üretme) ile doğar. Varela'nın mirasını sürdürür, Budizm ve fenomenolojiyi entegre eder.
  • Dan Zahavi: Danimarkalı fenomenolog, Kopenhag Üniversitesi'nde. Self-Awareness and Alterity (2005) ve Phenomenology: The Basics (2019) ile bilinci ön-yansıtıcı (pre-reflective) farkındalık olarak ele alır; Husserl ve Merleau-Ponty'yi günceller, sosyal bilişle bağlar.

5. Diğer Öne Çıkan Görüşler ve Tartışmalar

  • Yüksek Dereceli Teoriler (HOT): David Rosenthal (ABD), bilinci yüksek dereceli temsillerle açıklar; 2000'lerde revize edilir.
  • Tahmini İşleme (Predictive Processing): Andy Clark, Surfing Uncertainty (2016) ile bilinci beyin tahminleri olarak görür.
  • Genel eğilim: 2020'lerde AI (örneğin LLM'lerde bilinç) ve "adversarial collaborations" (IIT vs GWT, 2023) artar; panpsikizm popülerleşir, ama eleştirilir.

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder