Sosyal Adalet

 Sosyal Adalet sorunu, insanlığın 21.yüzyılda ulaştığı yeteneklere bakıldığında çözüme doğru gidildiği sanısı yaratmaktadır. Ancak gerçek hiç de öyle değildir. Felsefenin konuyu ele alışından önce, durumu küresel ölçekte belirlemek için bazı göstergeleri aşağıda bir araya getirdik. Görüleceği üzere, dijital çağda, beklentilerin aksine eşitsizlik giderek artmaktadır. B.Berksan





Sosyal adalet, 21. yüzyılın küresel ölçekte en tartışmalı ve en acil felsefi meselelerinden biri olarak, yalnızca kaynakların dağılımını değil; hakların, fırsatların, onurun ve katılımın adil biçimde güvence altına alınmasını da kapsayan çok boyutlu bir kavramdır. Modern siyaset felsefesi içinde John Rawls, “hakkaniyet olarak adalet” ilkeleriyle, adaletin normatif temelini yeniden tanımlamış; Martha Nussbaum, “yetenekler yaklaşımı” ile adaletin ölçütünü insanların gerçek potansiyellerini gerçekleştirme kapasitesine taşımış; Thomas Pogge ise adalet tartışmasını ulusal sınırların ötesine, küresel yapısal eşitsizlikler ve yoksulluk sorununa genişletmiştir.

Bu üçlüye ek olarak, Amartya Sen adaletin yalnızca ideal durumlar üzerinden değil, mevcut kusurlu durumların iyileştirilmesi üzerinden değerlendirilmesi gerektiğini savunarak pratik bir yön kazandırmış; Peter Singer etkili fedakârlık ve küresel yoksullukla mücadele etiğiyle, bireysel sorumluluk boyutunu öne çıkarmıştır. Nancy Fraser, adaletin yalnızca yeniden dağıtım değil, aynı zamanda tanınma ve temsiliyet boyutlarını da içermesi gerektiğini vurgulamış; Iris Marion Young, yapısal adaletsizlik kavramıyla, toplumsal baskı biçimlerinin görünür kılınmasına katkıda bulunmuştur.

Günümüz sosyal adalet felsefesi, bu farklı yaklaşımların kesişiminde şekillenmektedir. Bir yanda Rawls’un normatif çerçevesi, demokratik kurumların meşruiyetini ve eşitlikçi politikaların temelini sağlamlaştırırken; diğer yanda Nussbaum ve Sen’in yetenekler yaklaşımı, adaletin insani gelişme ve yaşam kalitesi boyutunu öne çıkarır. Pogge, Singer ve Fraser gibi düşünürler ise küresel eşitsizlikler, yapısal baskılar ve kolektif sorumluluk alanlarını tartışmaya açarak, sosyal adaletin yalnızca ulusal değil, küresel bir mesele olduğunu hatırlatır.

Bu bağlamda, 21. yüzyılda sosyal adalet felsefesi, normatif ilkeler, insani kapasite geliştirme ve küresel yapısal dönüşüm eksenlerinde ilerleyen çok katmanlı bir tartışma alanı hâline gelmiştir.

 


Günümüzün “dönem ruhu” (zeitgeist) — küresel eşitsizlikler, iklim krizi, teknolojik dönüşüm, savaşlar, göç, kimlik çatışmaları ve demokratik gerileme gibi çok katmanlı sorunlarla şekilleniyor. Felsefe, bu tabloya yalnızca teorik değil, pratik ve normatif çözüm önerileriyle de yanıt veriyor. 21. yüzyıl düşüncesinde öne çıkan başlıca çözüm hatlarını şöyle özetleyebiliriz:

🌍 1. Küresel Adalet ve Yapısal Reform

  • Küresel kurumların dönüşümü: Pogge, Sen, Santos gibi düşünürler; BM, Dünya Bankası, IMF gibi kurumların yoksulluğu ve eşitsizliği azaltacak şekilde yeniden yapılandırılmasını savunuyor.
  • Küresel vergi ve gelir paylaşımı: Çok uluslu şirketlerden alınacak küresel vergi, iklim fonları ve yoksullukla mücadele programlarına aktarılmalı.
  • İklim adaleti: İklim krizinin yükünü en az sorumlu olan yoksul ülkelerin taşımaması için “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluk” ilkesi.

🧑‍🤝‍🧑 2. Yetenekler ve İnsan Onuru Temelli Politikalar

  • Yetenekler yaklaşımı (Nussbaum, Sen): Adalet, yalnızca kaynak dağılımı değil; insanların yaşamlarını anlamlı kılacak temel yeteneklere erişimiyle ölçülmeli.
  • Evrensel temel hizmetler: Eğitim, sağlık, barınma, dijital erişim gibi alanlarda asgari standartların küresel ölçekte güvence altına alınması.
  • Toplumsal cinsiyet adaleti: Kadınların ve dezavantajlı grupların potansiyellerini gerçekleştirebilmeleri için yapısal engellerin kaldırılması.

⚖️ 3. Demokratik Yenilenme ve Katılımcılık

  • Deliberatif demokrasi (Habermas): Karar alma süreçlerinde kapsayıcı, rasyonel ve şeffaf tartışma mekanizmalarının güçlendirilmesi.
  • Yerel–küresel denge: Yerel toplulukların kendi kaderini tayin hakkı ile küresel sorunlarda ortak hareket etme zorunluluğu arasında yeni bir denge.
  • Dijital demokrasi: Teknolojinin demokratik katılımı artıracak şekilde kullanılması, algoritmik şeffaflık.

🌱 4. Etik ve Sürdürülebilirlik

  • Evrensel etik ilkeler: İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ötesine geçerek, çevre, teknoloji ve gelecek kuşaklar için bağlayıcı etik normlar.
  • Teknoloji etiği: Yapay zekâ, biyoteknoloji ve veri ekonomisinin insan onuruna, özgürlüğe ve eşitliğe uygun şekilde düzenlenmesi.
  • Ekolojik felsefe: Doğa ile insan arasındaki ilişkiyi “kaynak” değil “ortak yaşam alanı” olarak yeniden tanımlamak.

🔄 5. Tanınma, Temsil ve Çoğulculuk

  • Nancy Fraser: Adaletin yalnızca yeniden dağıtım değil, aynı zamanda tanınma (kimliklerin saygı görmesi) ve temsiliyet (karar süreçlerine katılım) boyutlarını içermesi.
  • Çapraz adalet anlayışı: Etnik, kültürel, toplumsal cinsiyet ve sınıf temelli eşitsizliklerin kesişimsel olarak ele alınması.
  • Kültürel çoğulculuk: Evrensel değerlerle yerel kültürlerin uyumlu biçimde birlikte var olabileceği modeller.

💡 Özetle:

21.yüzyıl felsefesi, sosyal adalet sorunlarına yanıt verirken üç ana eksende ilerliyor:

Normatif ilkeler (Rawls, Habermas) → Adaletin temel kuralları.

İnsani kapasite geliştirme (Nussbaum, Sen) → Onur ve potansiyel odaklı politikalar.

Küresel yapısal dönüşüm (Pogge, Fraser, Santos) → Eşitsizliğin kök nedenlerine müdahale.

Bu eksenler, dönemin ruhuna uygun olarak küresel ölçekte bağlayıcı etik, insan onuru temelli kalkınma ve demokratik katılımın yeniden inşası gibi çözüm önerilerini gündeme taşıyor.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder