Nancy Fraser

Nancy Fraser, günümüzün en etkili feminist ve eleştirel teorisyenlerinden biridir. Frankfurt Okulu geleneğini modern sorunlara uygulayarak, adalet, kimlik ve küreselleşme üzerine yeni bir düşünce çerçevesi oluşturmuştur.

Düşüncesinin Temel Temaları

  1. Yeniden Dağıtım ve Tanınma: Fraser'ın felsefesinin kalbinde yer alan bu ayrım, çağdaş sosyal adalet mücadelelerini anlamak için anahtar bir araçtır.

    • Yeniden Dağıtım (Redistribution): Bu, sınıf, sömürü ve ekonomik eşitsizlik gibi maddi konuları ele alır. Amacı, kaynakların ve zenginliğin daha adil bir şekilde dağıtılmasıdır (örneğin, gelir eşitliği, evrensel sağlık hizmetleri).

    • Tanınma (Recognition): Bu, ırk, cinsiyet, cinsel yönelim ve etnik köken gibi kültürel ve kimlik temelli adaletsizlikleri ele alır. Amacı, farklı kimliklerin ve yaşam biçimlerinin eşit ve saygın bir şekilde tanınmasıdır.

Nancy Fraser, tanınma kavramını, kültürel veya kimliksel adaletsizlikleri analiz etmek için Eleştirel Teori'ye (özellikle Axel Honneth'in çalışmalarına yanıt olarak) dahil etmiştir.

 Tanınmanın Tanımı: Statü Eşitliği

Fraser için tanınma, bir grubun kültürel kimliğinin onaylanması veya "kutlanması" demek değildir. Temelde, statü eşitliği (parity of participation) ile ilgilidir.

  • Statü Eşitliği (Katılım Eşitliği): Fraser'a göre adil bir toplumda, tüm yetişkin üyeler birbirleriyle eşitler olarak etkileşime girmelidir. Hiç kimse, kurumsallaşmış kültürel normlar nedeniyle etkileşimde tam bir ortak olmaktan alıkonulmamalıdır.

  • Tanınma Adaletsizliği: Bu adaletsizlik, bir grubun (kadınlar, azınlıklar, LGBTİ+ bireyler vb.) kültürel olarak değersizleştirilmesi veya aşağılanması yoluyla, onlara katılımda eşit statünün reddedilmesidir. Örneğin, bir kurumun veya toplumun kültürel normlarının, bir cinsel kimliği "doğal olmayan" veya "değersiz" olarak görmesi.

Kültürel Değersizleştirme ve Kurumsallaşma

Tanınma adaletsizliği, basit bir saygısızlık değil, kurumsallaşmış bir sorundur.

  • Değersizleştirme (Maltreatment): Bu, bir grubun kültürel kalıplarının (yaşam tarzları, giyim, konuşma biçimleri) toplumun baskın kalıplarına göre değersiz, anormal veya yabancı olarak görülmesidir.

  • Kurumsal Boyut: Bu değersizleştirme, yasalarda, eğitim sisteminde, medyada veya işyerindeki resmi veya gayri resmi normlarda kurumsallaştığında bir adaletsizlik halini alır. Örneğin, evlilik yasalarının belirli kimliklere kapalı olması.

Tanınma ve Yeniden Dağıtımın Ayrılmaz İkiliği

Fraser'ın en önemli katkısı, Tanınmayı, Yeniden Dağıtım mücadelesinden ayırıp aynı çerçeveye koymasıdır. Ona göre günümüz mücadeleleri tek boyutlu değildir.

BoyutTanımAdaletsizlik ÖrneğiMücadele Biçimi (Çözüm)
Yeniden DağıtımEkonomik Yapı: Eşitsiz ekonomik kaynak dağılımı ve sömürü.Gelir eşitsizliği, yoksulluk, işsizlik, sömürü.Sosyalist/Sınıf Siyaseti: Kaynakların yeniden dağıtımı, sosyal güvenlik, kamulaştırma.
TanınmaKültürel Yapı: Statü eşitsizliği, kültürel değersizleştirme.Cinsiyetçilik, ırkçılık, homofobi, kurumsal ayrımcılık.Kimlik/Kültürel Siyaset: Kültürel değişim, hakların tanınması, kurumsal reform.

Çatışma Noktası: Fraser, çoğu kimlik siyasetinin yalnızca tanınmaya odaklanarak yeniden dağıtım (ekonomik sınıf) sorununu göz ardı ettiğini eleştirir. Tek başına kültürel tanınma (örneğin bir şirketin LGBTİ+ bayrağı asması), ekonomik eşitsizliği çözmediği gibi, kapitalizmin bu eşitsizlikleri sürdürmesine hizmet edebilir.

Honneth'e Eleştirisi

Fraser'ın Tanınma kavramını bu şekilde formüle etmesinin nedeni, Eleştirel Teori'deki meslektaşı Axel Honneth'i eleştirmektir.

  • Honneth'in Tezi: Honneth, tüm toplumsal çatışmaların (ekonomik olanlar dahil) temelinde etik bir yaralanma, yani tanınmama veya saygısızlık deneyiminin yattığını savunur.

  • Fraser'ın Karşı Tezi: Fraser, ekonomik sömürünün ve kültürel değersizleştirmenin birbirine indirgenemeyecek iki ayrı ve eş düzeyde temel adaletsizlik biçimi olduğunu savunur. Örneğin, bir işçi sırf sömürülüyor diye (yeniden dağıtım adaletsizliği) mutlaka değersizleştirilmiş hissetmek zorunda değildir. Bu iki boyut, güncel mücadelelerde kesişir, ancak birbirinden ayrı analitik köklere sahiptir.

Sonuç olarak, Fraser için Tanınma, bir Marksist-feminist mercekle bakıldığında, ekonomik adalet (Yeniden Dağıtım) mücadelesinden vazgeçmeden, kültürel adalet talebini güçlü bir teorik zemine oturtma arayışıdır.

       2.Kamusal Alanlar Eleştirisi: Jürgen Habermas'ın tek bir kamusal alan fikrini eleştirir. Fraser'a göre, modern toplumlarda, baskın güçlere karşı duran ve kendi taleplerini dile getiren marjinal gruplar tarafından yaratılan birden çok ve birbiriyle rekabet eden "alt-kamu alanları" vardır.

 Kamusal Alanın Çoğulcu Eleştirisi

Habermas'ın Klasik Fikri: Tekil ve İdeal Kamusal Alan

Habermas, Kamusal Alanın Yapısal Dönüşümü adlı klasik eserinde, 18. yüzyıl Avrupa'sındaki burjuvazinin yükselişiyle ortaya çıkan tekil bir kamusal alan fikrini savunur.

İdeal: Burası, statü farkı gözetmeksizin (teoride), tüm yurttaşların rasyonel-eleştirel bir tartışma yürüterek siyasi iktidarı denetlediği bir alandır.
Varsayım: Habermas, bu alanın tekil, kapsayıcı ve statü eşitliğine dayalı olduğunu varsaymıştır.

Fraser'ın Eleştirisi: Ayrımcılık ve Hegemonya

Fraser, bu idealin tarihsel olarak kusurlu ve ideolojik olduğunu savunur. Burjuva kamusal alanı hiçbir zaman tam anlamıyla kapsayıcı ve eşit olmamıştır.

          Kapsayıcılık İllüzyonu

Fraser'a göre, burjuva kamusal alanı kendisini evrensel olarak tanımlasa da, bu alan tarihsel olarak kadınları, işçileri, siyahileri ve mülksüzleri dışlamıştır. Bu gruplar, "rasyonel" kamusal tartışmaya dahil edilmemiş, hatta "özel" (private) alanlara itilmiştir. Kamusal alana katılımın gerektirdiği kaynaklar (zaman, eğitim, mülkiyet) nedeniyle, statü eşitliği sağlanamamıştır.

          Çoğulcu Kamusal Alanların Zorunluluğu (Subaltern Counterpublics)

Dışlanan gruplar, kendi aralarında karşı-kamusal alanlar (counterpublics) oluşturmak zorunda kalmıştır.

Karşı-Kamusal Alan: Bunlar, egemen kamusal alanın dışladığı grupların kendi kimliklerini, çıkarlarını ve hegemonik kültüre karşı karşı-söylemlerini geliştirdiği forumlardır (örneğin, kölelik karşıtı hareketlerin gizli toplantıları, feminist okuma grupları, işçi sendikalarının toplantıları).
İşlevi: Bu alanlar, hem grup üyelerine bir destek ve kimlik inşa etme alanı sunar hem de egemen kamusal alanı eleştirme ve zorlama amacıyla stratejiler geliştirir. Fraser'a göre, bu çoğulculuk siyasi katılımın tarihsel bir gerçekliğidir, bir kusur değil.

       Sonuç: Adalet ve Eşit Katılım

Fraser, tek bir kamusal alan fikrinin, mevcut tahakküm ilişkilerini meşrulaştırma riski taşıdığını belirtir. Eğer tek bir alan varsa, bu alanın normları kaçınılmaz olarak egemen sınıfın veya grubun normları olacaktır.

Fraser'ın önerdiği Katılım Eşitliği (Parity of Participation) kavramı, bu çoğulculuğu kabul eder ve adil bir toplumun, bu çoğulcu alanların birbiriyle eşit statüde etkileşime girmesine izin veren kurumsal düzenlemeleri gerektirdiğini savunur. Adalet, tek bir rasyonel tartışma alanı kurmakta değil, çok sayıda, eşit statüye sahip tartışma alanını güvence altına almakta yatar.

Bu eleştiri, Fraser'ın tanınma kavramını (statü eşitliği) politik bir mekân teorisine nasıl bağladığını açıkça göstermektedir.

      3.Adaletsizlik Teorisi: Fraser, adalet teorisinden ziyade, adaletsizlik teorisi geliştirmeye odaklanır. Yeniden dağıtım ve tanınma mücadelelerinin bazen birbirleriyle çelişebileceğini ve bu adaletsizliklerin eşzamanlı olarak nasıl ele alınabileceğini inceler.

Önemli Yapıtları

  • Justice, Gender, and the Politics of Difference (Adalet, Cinsiyet ve Farklılık Politikası, 1997): Yeniden dağıtım ve tanınma ayrımını ortaya koyduğu, en temel eseridir.

Bağlamı ve İlişkileri

  • Axel Honneth ile İlişkisi: Fraser'ın en önemli diyaloglarından biri Axel Honneth ile yaptığı tartışmalardır. Honneth tüm toplumsal mücadeleleri "tanınma" mücadelesine indirgerken, Fraser ekonomik adaletsizliklerin (yeniden dağıtım) ayrı ve eşit derecede önemli bir kategori olduğunu savunur. Bu tartışma, çağdaş eleştirel teorinin merkezindedir.

  • Jürgen Habermas: Fraser, Frankfurt Okulu'nun mirasını devralır ancak Habermas'ın kamusal alan modelini, güç dinamikleri ve dışlanmış sesler açısından eleştirel bir şekilde yeniden formüle eder.

Nancy Fraser’ın Yamyam Kapitalizm: Sistemimiz Demokrasiyi, Bakımı ve Gezegeni Nasıl Yutuyor? (Cannibal Capitalism, 2022; Türkçe çeviri 2025) kitabı, kapitalizmin yalnızca ekonomik bir sistem değil, aynı anda çoklu alanları yiyip tüketen bir düzen olduğunu savunuyor. Fraser, bugünkü krizi “çok boyutlu” olarak kavramsallaştırıyor: demokrasi, bakım emeği, ekoloji ve ekonomi aynı anda çöküyor.

🔹 Ana Tezler

  1. Kapitalizmin genişletilmiş tanımı

    • Kapitalizm yalnızca üretim ve piyasa ilişkileri değildir; aynı zamanda doğa, toplumsal yeniden üretim (bakım emeği), siyaset ve demokrasi üzerinde asalakça beslenir.

    • Bu nedenle “yamyam”dır: kendi varlığını sürdürebilmek için yaşamın temel koşullarını yer bitirir.

  2. Çoklu krizlerin iç içeliği

    • Ekolojik kriz (iklim, biyolojik çeşitlilik kaybı),

    • Bakım krizi (kadın emeği, toplumsal yeniden üretim),

    • Demokrasi krizi (otoriterleşme, temsilin çöküşü),

    • Ekonomik kriz (eşitsizlik, finansallaşma) → Bunlar birbirinden ayrı değil, kapitalizmin yapısal mantığının farklı yüzleridir.

  3. Karşı-hegemonya çağrısı

    • Fraser, bu çoklu krizden çıkışın yalnızca tekil reformlarla değil, karşı-hegemonik bir blok inşasıyla mümkün olduğunu savunur.

    • Feminist, ekolojik, emekçi ve demokratik hareketlerin birleşmesi gerektiğini vurgular.

🔹 Kitabın Başlıca Bölümleri / Başlıkları

(İngilizce baskıdaki yapıya dayanarak)

  1. Why Cannibal Capitalism? – Kapitalizmi neden “yamyam” olarak adlandırıyoruz?

  2. Capitalism and Nature – Doğayı tüketen kapitalist metabolizma.

  3. Capitalism and Care – Bakım emeği ve toplumsal yeniden üretimin sömürülmesi.

  4. Capitalism and Democracy – Demokratik kurumların içinin boşaltılması, otoriterleşme. Demokrasi kapitalizmin yan ürünü değil, çelişkili ortağıdır. Fraser’a göre kapitalizm, kendi işleyişini sürdürebilmek için demokratik kurumlara ihtiyaç duyar (meşruiyet, toplumsal rıza, hukuki çerçeve). Ama aynı zamanda bu kurumları sürekli içini boşaltarak işlevsizleştirir.

    Demokratik kurumların erozyonu:

    • Parlamentolar, seçimler, sendikalar ve yurttaş katılımı giderek sermayenin çıkarlarına tabi hale gelir.
    • Temsilî demokrasi, finans kapitalin ve şirket lobilerinin baskısı altında “boş bir kabuk” haline gelir.
    • Yurttaşların siyasal özneleşmesi yerine, tüketici kimliği öne çıkar.

    Otoriterleşme eğilimi:

    • Kapitalizmin krizleri derinleştikçe, demokratik mekanizmalar “yük” olarak görülür.
    • Bu da otoriterleşme, teknokratik yönetim, popülist manipülasyon ve “olağanüstü hal” rejimlerine yol açar.
    • Fraser, bunu “demokrasinin yamyamca yenmesi” olarak tanımlar: sistem, kendi meşruiyet kaynağını tüketir.

    Çoklu krizle bağlantı:

    • Demokrasi krizi, bakım krizi ve ekolojik krizle iç içedir.
    • Sermaye, yalnızca doğayı ve emeği değil, siyasal temsilin altyapısını da sömürür.

    Çıkış önerisi:

    • Fraser, çözümün “karşı-hegemonik blok”ta olduğunu savunur: feminist, ekolojik, emekçi ve demokratik hareketlerin birleşmesi.
    • Demokrasi, kapitalizmin sınırları içinde değil, onun ötesinde yeniden kurulmalıdır.
  5. The Crisis of the Whole – Çoklu krizlerin birbirine eklemlenmesi.

  6. Toward Counter-Hegemony – Çıkış yolu: karşı-hegemonik blok ve radikal dönüşüm.

Kaynakça (Yapıtları)

YılÖzgün Eser AdıTürkçe Eser Adı (Varsa)Yayınevi (Türkçe Çeviri)
1989Unruly Practices: Power, Discourse, and Gender in Contemporary Social TheoryUsulsüz Pratikler: Güncel Toplumsal Teoride İktidar, Söylem ve CinsiyetTürkçe çevirisi bulunmamaktadır.
1997Justice Interruptus: Critical Reflections on the "Postsocialist" ConditionKesintiye Uğrayan Adalet: "Post-Sosyalist" Durum Üzerine Eleştirel DüşüncelerTürkçe çevirisi bulunmamaktadır.
2003Redistribution or Recognition? A Political-Philosophical Exchange (Axel Honneth ile birlikte)Yeniden Dağıtım mı Tanınma mı?Ayrıntı Yayınları (2009)
2007Scales of Justice: Reimagining Political Space in a Globalizing WorldAdaletin Ölçekleri: Küreselleşen Bir Dünyada Politik Alanı Yeniden Tahayyül EtmekTürkçe çevirisi bulunmamaktadır.
2013Fortunes of Feminism: From State-Managed Capitalism to Neoliberal CrisisFeminizmin Yazgıları: Devlet Yönetimli Kapitalizmden Neoliberal KrizeAyrıntı Yayınları (2015)
2014Transnationalizing the Public Sphere (Kate Nash ile birlikte)Kamusal Alanı UlusötesileştirmekTürkçe çevirisi bulunmamaktadır.
2017Contradictions of Capital and CareSermayenin ve Bakımın Çelişkileriİletişim Yayınları (2019)
2022Feminism for the 99%: A Manifesto (Cinzia Arruzza ve Tithi Bhattacharya ile birlikte)%99 İçin Feminizm: Bir ManifestoSel Yayıncılık(2019) (Özgün baskıdan hemen sonra çevrilmiştir)
2022Cannibal Capitalism: How Our System Devours Democracy, Care, and the PlanetYamyam Kapitalizm: Sistemimiz Demokrasiyi, Bakımı ve Gezegeni Nasıl Yutuyor?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder