Sivil Toplum

Siyaset Felsefesi Açısından Sivil Toplum

Siyaset felsefesi, sivil toplumu iktidarın yapısı ve adaletin tesisi açısından inceler. Bu bağlamda, sivil toplum devlet karşısında ne gibi hak ve sorumluluklara sahiptir? Sivil toplumun varlığı, devletin gücünü nasıl sınırlar ve vatandaşların siyasi katılımlarını nasıl artırır?

  • Klasik Yaklaşım: Locke ve Rousseau gibi düşünürler, sivil toplumu devletin kuruluşu için temel bir aşama olarak görür.
  • Çağdaş Yaklaşım: John Rawls gibi düşünürler ise sivil toplumu, bir toplumda adil ve eşitlikçi bir düzenin kurulması için gerekli olan bir platform olarak ele alır.

Toplum Felsefesi Açısından Sivil Toplum

Toplum felsefesi, sivil toplumu toplumun kendisi ve sosyal ilişkiler açısından inceler. Bu bağlamda, sivil toplum, bireylerin ortak değerler, normlar ve hedefler etrafında nasıl bir araya geldiğini, sosyal bağların nasıl kurulduğunu ve toplumsal dayanışmanın nasıl sağlandığını anlamak için kritik bir kavramdır.

  • Klasik Yaklaşım: Hegel ve Marx gibi düşünürler, sivil toplumu ekonomik ve sınıfsal ilişkilerin bir yansıması olarak değerlendirir.
  • Çağdaş Yaklaşım: Jürgen Habermas ise sivil toplumu, kamuoyunun oluştuğu ve rasyonel tartışmaların yürütüldüğü bir "kamusal alan" olarak ele alır.

Sonuç

Sivil toplum, hem siyasi iktidarı sorgulayan bir güç (siyaset felsefesi), hem de toplumsal bağları oluşturan bir yapı (toplum felsefesi) olduğu için bu alanların üçünde de incelenmelidir.

  • Siyaset Felsefesi, sivil toplumun devlete karşı olan rolünü,
  • Toplum Felsefesi, onun sosyal dinamiklerini,
  • Felsefe, ise bu iki alan arasındaki etik ve ontolojik (varoluşsal) soruları ele alır.

21. Yüzyılda Sivil Toplumun Temel Rolleri

1. Denetim ve Gözetim Rolü

Sivil toplumun en önemli rollerinden biri, iktidarı ve kurumları denetlemek ve gözetlemektir. Bu, sadece devleti değil, aynı zamanda küresel şirketleri ve uluslararası örgütleri de içerir. Şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerini savunarak, kamu yararına hizmet edilmesini sağlamaya çalışır. Örneğin, insan hakları örgütleri devletlerin uygulamalarını denetlerken, çevre örgütleri şirketlerin çevresel etkilerini gözlemler. Dijital çağda bu rol, veri güvenliği, dijital haklar ve algoritmik ayrımcılık gibi yeni alanlara kaymıştır.

2. Kamu Alanının Koruyucusu ve Genişleticisi

Sivil toplum, bireylerin özgürce fikirlerini paylaşabildiği ve tartışabildiği bir kamu alanı oluşturur. Dijital platformlar, bu alanın coğrafi sınırlarını ortadan kaldırmıştır. #MeToo veya Black Lives Matter gibi hareketler, sivil toplumun internet üzerinden küresel bir kamusal tartışma başlatma ve örgütlenme yeteneğini gösterir. Bu rol, sosyal medyanın sığlaşma ve kutuplaşma gibi olumsuz etkilerine karşı da mücadele etmeyi gerektirir.

3. Politik Katılım ve Demokrasinin Geliştirilmesi

Sivil toplum, vatandaşların siyasi sürece katılımını artırarak demokrasiyi güçlendirir. Seçim gözetimi, politika önerileri sunma, yasal reformlar için kampanyalar yürütme gibi faaliyetler bu rolün bir parçasıdır. Ancak günümüzde bu rol, siyasi sistemlere olan güvenin azalmasıyla birlikte yeni yollar aramaya itilir. Dijital aktivizm, e-dilekçeler ve kitlesel fonlama (crowdfunding) kampanyaları, geleneksel siyasi katılımın ötesine geçen yeni araçlar sunar.

4. Krizlere ve Eşitsizliklere Karşı Direniş Alanı

Sivil toplum, devletin veya piyasanın yetersiz kaldığı alanlarda, toplumsal dayanışmayı ve yardımlaşmayı sağlar. İnsani krizlere müdahale etmek, yoksullukla mücadele etmek ve sağlık hizmetlerine erişimi sağlamak bu rolün temel unsurlarıdır. Özellikle salgınlar ve doğal afetler gibi durumlarda, sivil toplumun yerel ağları ve hızlı mobilize olma yeteneği hayati önem taşır.

Özetle, 21. yüzyılda sivil toplum, hem geleneksel sivil hakları ve demokrasiyi savunurken, hem de dijitalleşmenin getirdiği yeni tehditlere (gözetim, dezenformasyon) karşı mücadele eden dinamik ve uyum sağlayan bir aktör haline gelmiştir.

Sivil Toplumun Dijitalleşme ile Karşılaştığı Zorluklar

1. Gözetim ve Baskı

Dijitalleşme, devletlere ve büyük şirketlere sivil toplumu daha önce mümkün olmayan şekillerde gözetleme ve kontrol etme imkânı sunuyor.

  • Siber Gözetim: Otoriter rejimler, aktivistlerin ve muhaliflerin çevrimiçi iletişimini izlemek için sofistike gözetim yazılımları kullanıyor. Bu durum, örgütlenme özgürlüğünü ve mahremiyeti ciddi şekilde tehdit ediyor.
  • Dezenformasyon ve Siber Saldırılar: Sivil toplum kuruluşları, kamuoyunda itibarsızlaştırılmak için sahte haber kampanyalarının (dezenformasyon) hedefi olabiliyor. Bunun yanı sıra, kritik faaliyetlerini durdurmak veya verilerini çalmak amacıyla siber saldırılara maruz kalabiliyorlar.

2. Dijital Uçurum ve Dışlanma

Dijital araçlara erişimdeki eşitsizlikler, sivil toplumun temsil gücünü zayıflatıyor.

  • Erişim Eşitsizliği: İnternet erişimi, akıllı telefon kullanımı ve dijital okuryazarlık düzeyi, dünyanın farklı bölgelerinde büyük farklılıklar gösteriyor. Bu durum, dijitalleşmenin getirdiği faydaların tüm toplumsal kesimlere eşit şekilde ulaşmasını engelliyor.
  • Kamusal Alanın Parçalanması: Sosyal medya platformları, algoritmaların etkisiyle kullanıcıları kendi yankı odalarına (echo chambers) hapsediyor. Bu, farklı görüşlere sahip sivil toplum gruplarının bir araya gelmesini ve ortak bir diyalog kurmasını zorlaştırıyor.

3. Fonlama ve Bağımlılık

Dijitalleşme, sivil toplumun finansman kaynaklarını ve operasyonlarını da etkiliyor.

  • Platformlara Bağımlılık: Sivil toplum örgütleri, bağış kampanyaları, farkındalık artırma etkinlikleri ve üye kazanımı için Facebook, Twitter gibi ticari platformlara giderek daha fazla bağımlı hale geliyor. Bu durum, bu platformların kurallarındaki değişikliklere karşı onları savunmasız bırakıyor.
  • Veri Odaklı Fonlama: Geleneksel fon sağlayıcılar, artık daha çok etki odaklı ve veriyle kanıtlanmış sonuçları olan projeleri destekliyor. Bu da, uzun vadeli, sistemik değişim odaklı ancak etkisi hemen ölçülemeyen projelerin finansman bulmasını zorlaştırıyor.

Yeni Nesil Sivil Toplum Hareketleri

Bu zorluklara rağmen dijitalleşme, sivil toplumun gücünü dönüştüren ve yepyeni hareketlerin ortaya çıkmasını sağlayan bir katalizör görevi görüyor.

1. Ağ Tabanlı ve Lidersiz Hareketler

  • Lidersiz Yapı: Geleneksel hiyerarşik yapıların aksine, yeni nesil sivil toplum hareketleri (örneğin #MeToo, Arap Baharı ve Occupy gibi) genellikle merkezi bir liderlikten yoksundur. Bu, onları daha esnek ve baskıya karşı daha dirençli kılıyor.
  • Hızlı Mobilizasyon: Sosyal medya ve mesajlaşma uygulamaları sayesinde, geniş kitleler çok kısa sürede organize olabiliyor. Bu, coğrafi sınırları aşan ve küresel dayanışmayı mümkün kılan bir güç yaratıyor.

2. Mikro-Aktivizm ve Gündelik Direniş

  • Mikro Bağışlar ve Kitlesel Fonlama (Crowdfunding): Küçük miktarlarda yapılan mikro bağışlar, sivil toplumun finansmanını çeşitlendiriyor ve halktan doğrudan destek almasını sağlıyor.
  • "Sıradan" İnsanların Sesleri: Dijital platformlar, sıradan insanların kişisel hikayelerini, tanıklıklarını ve deneyimlerini paylaşarak büyük toplumsal hareketleri tetiklemesine olanak tanıyor. Bu, siyasetin sadece uzmanların değil, herkesin alanı olduğunu gösteriyor.

1. Dijitalleşme ve Devletin Mutlak Egemenliği

Dijitalleşme, demokrasi endeksi düşük olan ülkelerde devlete, sivil toplumu ve muhalif sesleri bastırmak için daha önce sahip olmadığı araçları sunuyor. Bu, siyaset felsefesinin biyopolitika ve gözetim toplumu gibi kavramlarını somut bir şekilde gözler önüne seriyor.

  • Siber Gözetim ve Baskı: Bu rejimler, sivil toplumun çevrimiçi faaliyetlerini, iletişim ağlarını ve finansal hareketlerini sürekli izliyor. Aktivistler, gazeteciler ve muhalifler, sosyal medya paylaşımları veya e-postaları nedeniyle kolayca hedef alınabiliyor. Bu durum, sivil toplumu kendi kendini sansürlemeye ve örgütlenmekten çekinmeye itiyor.
  • Dezenformasyon ve İtibar Yönetimi: Devlet, kendi propagandasını yaymak ve sivil toplum kuruluşlarının itibarını zedelemek için sosyal medya platformlarını kullanıyor. Sahte hesaplar (troller) aracılığıyla yayılan dezenformasyon, kamuoyunu manipüle ederek sivil topluma olan güveni sarsıyor.

2. Dijitalleşme ve Sivil Toplumun Kırılganlığı

Devletin egemenliğinin artmasıyla birlikte, sivil toplumun dijitalleşme ile kazandığı avantajlar (hızlı mobilizasyon gibi) hızla dezavantaja dönüşebiliyor.

  • Finansal Baskı: Dijital ödeme sistemlerinin devlet kontrolünde olduğu ülkelerde, sivil toplum kuruluşlarının fonları kolayca dondurulabiliyor veya transferleri engellenebiliyor. Bu, sivil toplumun finansal olarak nefes almasını imkansız hale getirerek onları işlevsiz bırakıyor.
  • Sanal Kamu Alanının Parçalanması: Sivil toplum, iletişim ve örgütlenme için Facebook, Twitter (X) gibi platformlara bağımlı hale geldi. Ancak bu platformlar, devlet baskısıyla hareket ederek muhalif hesapları kapatabiliyor veya içerikleri kaldırabiliyor. Bu durum, sivil toplumun sesini duyurabileceği sanal kamusal alanları yok ediyor.

Özetle, demokrasi endeksi düşük olan ülkelerde dijitalleşme, devletin gücünü artırırken, sivil toplumun güçsüzlüğünü pekiştiriyor. Sivil toplumun dijital araçları kullanma yeteneği ne kadar gelişirse gelişsin, devletin denetleme ve baskı gücü, bu teknolojiyi kendi lehine çevirerek sivil toplumun varlığını tehdit ediyor.

, sivil toplumun dijitalleşme ile karşılaştığı en temel ve en yıkıcı zorluklardan biri. Büyük platformların kar odaklı yapısı, onları kaçınılmaz olarak sivil toplumdan ziyade devletlere veya en azından güçlü otoritelere yakınlaştırır.

Bu durumu, felsefi ve ekonomik açıdan birkaç başlıkta inceleyebiliriz:

1. Kar Mantığı ve Siyasi Güç

Platformların öncelikli amacı, kullanıcı tabanlarını ve reklam gelirlerini artırmaktır. Bir ülkede faaliyetlerini sürdürebilmek için yasal ve siyasi istikrar ararlar. Bu da onları, sivil toplumun eleştirel sesleri yerine, o ülkede iktidarı elinde tutan devletle işbirliği yapmaya iter.

  • Örnek: Bir platform, bir devletin sivil toplumu hedef alan içerik kaldırma talebiyle karşılaştığında, o talebe uymayı tercih edebilir. Çünkü bu karara direnmek, platformun o ülkedeki pazarını kaybetmesine veya yasal yaptırımlarla karşı karşıya kalmasına neden olabilir. Sivil toplumun bir tweet'i veya bir paylaşımı, platformun milyar dolarlık yatırımları karşısında önemsiz kalır.

2. Gözetim Kapitalizmi ve Devlet Kontrolü

Shoshana Zuboff'un "gözetim kapitalizmi" kavramı, bu durumu mükemmel bir şekilde açıklar. Büyük platformlar, kullanıcı verilerini toplayarak kar elde ederken, bu veriler aynı zamanda devlete de sivil toplumu gözetleme ve kontrol etme imkânı sunar.

  • Örnek: Bir platformun, kullanıcıların coğrafi konumlarını ve iletişim ağlarını takip etme yeteneği, bir devlet için çok değerli bir bilgi kaynağıdır. Devlet, bu verileri kullanarak protesto düzenleyen aktivistleri veya muhalif grupları belirleyip baskı altına alabilir. Bu ortak çıkar, platformlar ve devlet arasında gizli veya açık bir ittifak kurulmasına yol açar.

3. Hukuki ve Siyasi Boşluk

Dijital dünyayı yöneten net bir uluslararası hukuk ve yasal çerçeve yoktur. Bu boşluk, platformların kendi kurallarını (genellikle ticari çıkarlara dayalı) belirlemesine ve devletlerin bu kurallar üzerinde baskı kurmasına olanak tanır.

  • Örnek: Bir ülkede örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayan bir yasa çıkarıldığında, platformlar genellikle bu ulusal yasaya uymayı tercih eder. Sivil toplumun bu duruma karşı çıkma çabaları, bir nevi "davetsiz misafir" gibi görülür ve platformlar tarafından göz ardı edilebilir.

Özetle, büyük platformlar kar-merkezli doğaları gereği, bir ülkenin güçlü otoritesiyle çatışmaktansa onunla uyum sağlamayı seçer. Bu da sivil toplumu, bir yandan dijital araçlara bağımlı kılarken, diğer yandan bu araçların sahiplerinin tercihleri nedeniyle giderek daha savunmasız hale getirir.

Farklı yaklaşımlar

 Geleneksel olarak, sivil toplum devletin karşısına konan, özel ve kamusal yaşamın birleştiği, bireylerin kendi aralarında örgütlendiği bir alan olarak görülür. Ancak, bu anlayışa itiraz eden veya onu dönüştüren farklı yaklaşımlar da mevcut:


Ontolojik Yaklaşımlar: Varlık ve Sınır Tartışmaları

  • Hegelci Yaklaşım: Alman idealist filozof Hegel, sivil toplumu (bürgerliche Gesellschaft), devletin bir alt alanı olarak görür. Ona göre, sivil toplum bireylerin kendi bencil çıkarları (ekonomi, ihtiyaçlar) için bir araya geldiği bir alandır. Devlet ise bu çıkarların üstünde, evrensel bir ahlakı ve rasyonel düzeni temsil eder. Yani Hegel için sivil toplum, devletin "mutlak akıl" düzeyine ulaşmadan önceki, daha "ilkel" bir aşamasıdır.
  • Marxist Yaklaşım: Karl Marx, Hegel'in tam tersine, sivil toplumu ekonomik ilişkiler ve üretim biçimleri üzerinden tanımlar. Ona göre sivil toplum, burjuva toplumudur. Bu toplumun temelinde sınıf çatışması ve sermayenin çıkarları yatar. Devlet ise, bu çıkarları korumak için var olan bir üst yapıdır. Bu yüzden Marx için sivil toplum, özgür bir alan değil, kapitalist sömürünün temelinde yatan yapıdır.
  • Post-yapısalcı Yaklaşım: Michel Foucault gibi düşünürler, sivil toplumun "devlet dışı" bir alan olduğu fikrini sorgular. Foucault'ya göre, modern iktidar (biyopolitika gibi) sadece devletin kanunlarıyla değil, aynı zamanda toplumun kendi içinde, okullarda, hastanelerde ve diğer kurumlarda işleyen disiplin mekanizmalarıyla da var olur. Bu nedenle, sivil toplum sanıldığı kadar "özgür" ve "devletten bağımsız" değildir; aksine, iktidarın bedenleri ve hayatları yönettiği bir alandır.

Sivil Toplumun Değişen Anlamı: Dijital ve Küresel Bağlam

  1. yüzyıl felsefesinde sivil toplumun ontolojisi, artık sadece devletle ilişkisi üzerinden değil, aynı zamanda dijital teknolojiler ve küresel ağlarla olan bağlantısı üzerinden tartışılmaktadır.
  • Ağ Toplumu Olarak Sivil Toplum: Manuel Castells, sivil toplumun geleneksel hiyerarşik yapısından çıkarak, yatay ve ağ tabanlı bir hale geldiğini savunur. Bu yeni formda sivil toplum, coğrafi sınırları aşar ve küresel sorunlar (iklim değişikliği, insan hakları) etrafında örgütlenir. Bu, sivil toplumun varlığını sadece fiziksel bir mekânda değil, sanal bir ağda da sürdürdüğünü gösterir.

Bu farklı yaklaşımlar, sivil toplumun ne olduğu ve ne olması gerektiği üzerine sürekli bir tartışma yaratır. Sivil toplum, kimine göre özgürlüğün kalesi, kimine göre kapitalist sömürünün aracı, kimine göre ise iktidarın görünmez bir uzantısıdır.

1. Ağ Toplumu ve Sivil Toplum (Manuel Castells)

Manuel Castells gibi sosyolog ve felsefeciler, sivil toplumu "ağ toplumu" (network society) perspektifinden inceler. Geleneksel sivil toplumun yerel ve hiyerarşik yapılarına karşılık, dijital çağda sivil toplumun dağınık, yatay ve esnek ağlar üzerinden örgütlendiğini savunur.

  • Yeni Anlamı: İnternet ve sosyal medya, bireylerin coğrafi sınırlardan bağımsız olarak bir araya gelmesini ve ortak amaçlar için mobilize olmasını sağlar. "Arap Baharı" veya #MeToo hareketi gibi küresel protesto ve dayanışma eylemleri, sivil toplumun bu yeni, ağ tabanlı gücünü gösterir.

2. Biyo-Siyaset ve Sivil Toplum (Giorgio Agamben, Roberto Esposito)

Daha önce konuştuğumuz biyopolitika düşünürleri, sivil toplumun dijital çağda biyolojik ve teknolojik kontrol mekanizmalarına karşı bir direniş alanı haline geldiğini savunur.

  • Yeni Anlamı: Dijital gözetim sistemleri, biyometrik verilerin toplanması ve algoritmik yönetim gibi biyopolitik stratejilere karşı, sivil toplum örgütleri ve aktivistler, bireysel mahremiyet ve bedensel özerklik haklarını savunur. Bu bağlamda, sivil toplum, "biyopolitik bir direniş alanı" olarak işlev görür.

3. Yeni Kolektivite Biçimleri ve Dijital Birlik (Byung-Chul Han)

Byung-Chul Han gibi düşünürler ise dijitalleşmenin sivil toplum üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çeker. Ona göre, sosyal medya gibi platformlar, gerçek bir "ortaklık" ve "topluluk" duygusu yaratmak yerine, bireyleri bir araya getiren ancak derin bir bağ kuramayan "dijital sürü" (digital herd) oluşturur.

  • Yeni Anlamı: Han'a göre dijitalleşme, "beğeni" ve "paylaşım" ekonomisi üzerinden, kamusal alandaki tartışmaları sığlaştırır ve gerçek bir siyasi eylem kapasitesini azaltır. Bu durum, sivil toplumun geleneksel işlevi olan yüz yüze etkileşimi ve derin diyalogu aşındırır.

Özetle, 21. yüzyılda sivil toplum, hem sınırsız bir potansiyel barındıran ağ tabanlı bir güç hem de gözetim ve sığlaşma tehlikelerine karşı mücadele eden kırılgan bir alan olarak görülür. Bu dinamikler, onun geleceğini şekillendiren en önemli faktörler arasında yer alır.

İktidarın sivil toplumu yeni dijital araçlarla kontrol etmesi konusu, çağdaş felsefe ve sosyolojinin en önemli konularından biri haline geldi. Bu alana odaklanan başlıca düşünürler şunlardır:


Shoshana Zuboff: Gözetim Kapitalizmi (Surveillance Capitalism)

Harvard İşletme Okulu'ndan Shoshana Zuboff, bu konunun en önde gelen isimlerinden biridir. Onun "Gözetim Kapitalizmi" teorisi, iktidarın dijitalleşme yoluyla nasıl dönüştüğünü inceler.

  • Temel Fikir: Zuboff'a göre, Google, Facebook gibi teknoloji devleri, sadece ürün satmakla kalmıyor, aynı zamanda kullanıcıların davranış verilerini (konum, arama geçmişi, beğeniler, vb.) birer hammadde gibi topluyor. Bu veriler, kişilerin gelecekteki davranışlarını tahmin etmek ve manipüle etmek için kullanılıyor.
  • Sivil Toplumla İlişkisi: Bu durum, bireyleri ve dolayısıyla sivil toplumu, birer denetim nesnesine dönüştürüyor. İktidar, bu teknoloji şirketleriyle işbirliği yaparak, muhalif sesleri izleyebilir, siyasi hareketleri manipüle edebilir ve kamusal tartışmaları yönlendirebilir.

Byung-Chul Han: Şeffaflık Toplumu ve Dijital Dışlanma

Güney Koreli filozof Byung-Chul Han, dijitalleşmenin sivil toplum üzerindeki etkisini daha çok şeffaflık ve gözetim kavramları üzerinden ele alır.

  • Temel Fikir: Han'a göre, modern toplum bir "şeffaflık toplumu" haline gelmiştir. Artık bireyler, bir dış baskı olmadan, gönüllü olarak kendilerini ifşa eder ve sürekli olarak gözetlenmeye rıza gösterir. Bu durum, eleştirel düşünce ve direniş için gerekli olan "mahremiyet" ve "gizlilik" alanını yok eder.
  • Sivil Toplumla İlişkisi: Dijital araçlar, sivil toplumu kontrol etmek için ceza ve baskıdan ziyade, "beğeni" ve "dışlanma" mekanizmalarını kullanır. Toplumsal normlara uymayanlar, sosyal medya algoritmalarıyla görünmez hale getirilir veya dijital platformlardan dışlanır. Bu, açık bir baskıdan daha etkili bir kontrol biçimidir.

Paul B. Preciado: Farmakopornografik Rejim

Daha önce konuştuğumuz Paul B. Preciado da bu konuya farklı bir açıdan yaklaşır. Farmakopornografik rejim kavramıyla, iktidarın sadece dijital verileri değil, aynı zamanda bedenleri ve cinsellikleri de kontrol altına aldığını savunur.

  • Temel Fikir: Preciado'ya göre, dijital pornografi, flört uygulamaları ve ilaçlar (hormonlar, performans artırıcılar) gibi araçlar, bedenin ve arzunun nasıl olması gerektiğini dikte eden birer normatif güçtür.
  • Sivil Toplumla İlişkisi: Bu rejim, sivil toplumda ortaya çıkan cinsel kimlik veya toplumsal cinsiyet hareketlerini bile etkileme potansiyeline sahiptir. İktidar, bu araçları kullanarak bireylerin cinselliğini ve bedenlerini belirli bir standarda uydurmaya çalışır.

Bu düşünürler, sivil toplumun dijital çağda sadece teknolojik bir araçla değil, aynı zamanda yeni bir iktidar mantığıyla karşı karşıya olduğunu gösterir. Artık kontrol, hapishaneler veya askerlerle değil, algoritmalar, veri setleri ve görsel normlarla sağlanır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder