Feminist Epistemoloji



Feminist Epistemolojinin Sosyal Epistemoloji İçindeki Yeri

Feminist epistemoloji, sosyal epistemolojinin "eleştirel kanadını" güçlendirir ve şu yollarla entegre olur:

  • Eleştirel Boyut: Geleneksel epistemolojinin "nötr" varsayımlarını sorgular; örneğin, Donna Haraway'in "Durumlaşmış Bilgiler" (Situated Knowledges, 1988) kavramı, bilginin tarafsız değil, konumlanmış (cinsiyet, ırk, sınıf) olduğunu savunur. Bu, sosyal epistemolojideki grup bilgisi ve adaletsizlik tartışmalarını derinleştirir.
  • Uygulamalı Katkılar: Bilim felsefesinde, Sandra Harding'in "Güçlü Nesnellik" (Strong Objectivity, 1991) yaklaşımı, marjinalize edilmiş perspektiflerin (kadınların) bilimi daha nesnel kıldığını öne sürer. Bu, sosyal epistemolojinin bilimsel işbirliği alt başlığına feminist bir revizyon getirir.
  • Güncel Gelişmeler: Günümüzde, #MeToo gibi hareketler epistemik adaletsizliği feminist bağlamda somutlaştırır; örneğin, kadınların tanıklıklarının inanılmaması. Dijital sosyal epistemolojide, algoritmik önyargılar feminist eleştiriye açıktır.

Bu entegrasyon, sosyal epistemolojinin kapsayıcılığını artırır ve bilgi üretimini daha adil hale getirme potansiyeli taşır. 

Feminist Epistemolojinin 21. Yüzyıldaki Gelişimi

Feminist epistemoloji, 20. yüzyılın sonlarında (1980'ler-1990'lar) temelleri atılan bir alan olarak, 21. yüzyılda daha olgun, disiplinlerarası ve uygulamalı bir yapı kazandı. Bu dönemde, postmodern eleştirilerin ötesine geçerek sosyal epistemoloji, bilim felsefesi ve erdem epistemolojisiyle entegrasyon sağladı. Ana trendler arasında epistemik adaletsizlik kavramının yükselişi, cehalet epistemolojileri (epistemologies of ignorance), kesişimsel (intersectional) yaklaşımlar ve değer yüklü nesnellik (value-laden objectivity) yer aldı. Yayınlar hızla arttı; örneğin, 2000-2025 arası dönemde, feminist epistemolojiyi ele alan kitaplar ve makaleler (örneğin, Routledge Handbook of Feminist Philosophy of Science, 2020) alanın kurumsallaşmasını yansıttı. Bu gelişmeler, #MeToo, COVID-19 pandemisi ve dijital önyargılar gibi güncel olaylarla bağlantılı olarak, bilginin güç dinamikleriyle nasıl şekillendiğini vurguladı. 

1. Epistemik Adaletsizlik Kavramının Yükselişi (2000'ler-2010'lar)

21.yüzyılın başında, feminist epistemoloji, bilginin sosyal eşitsizliklerle nasıl bozulduğunu merkeze aldı. Miranda Fricker'ın Epistemic Injustice (2007) kitabı dönüm noktası oldu: Tanıklık adaletsizliği (testimonial injustice, önyargılı inandırıcılık indirimi) ve hermeneutik adaletsizlik (hermeneutical injustice, marjinalize edilmiş deneyimlerin yorumlanamaması) kavramlarını tanıttı. Bu, kadınların (ve diğer marjinal grupların) epistemik otoritesinin sistematik olarak küçümsenmesini eleştirdi. Kristie Dotson (2011, 2012) bu kavramı genişleterek "epistemik şiddet" (epistemic violence) ve "boğucu sessizlik" (smothering silencing) gibi varyasyonlar ekledi. José Medina (2013) ise epistemik adaletsizliği ırk ve cinsiyet kesişiminde direniş epistemolojileriyle (epistemology of resistance) bağladı. Trend: Bu kavram, sosyal epistemolojide standart hale geldi ve hukuk, medya gibi alanlara yayıldı.

2. Cehalet Epistemolojileri ve Bilinmezlik Araştırmaları

(2000'ler-Günümüz) Nancy Tuana'nın "epistemolojiler of ignorance" (2003) önerisiyle, feministler bilginin yokluğunun (ignorance) aktif olarak üretildiğini savundu. Bu, patriyarkal yapıların hangi bilgilerin bastırıldığını (örneğin, cinsellik eğitimi veya iklim değişikliğinde cinsiyet) açıklamak için kullanıldı. Shannon Sullivan ve Nancy Tuana (2007) ırkçı cehaleti (white ignorance), Alison Bailey (2007) stratejik cehaleti inceledi. Tessa Leach Pohlhaus (2011) "istemli hermeneutik cehalet"i (willful hermeneutical ignorance) ekledi. Güncel örnek: COVID-19 raporlamasında cinsiyet körlüğü (2020'ler). Trend: Agnotoloji (cehalet bilimi) ile birleşerek, veri önyargılarını (Caroline Criado Perez, Invisible Women, 2019) eleştirdi.

3. Standpoint Teorinin Pluralist ve Kesişimsel Evrimi

Sandra Harding'in "güçlü nesnellik" (strong objectivity) fikri (1991, 1998'de genişletildi), 21. yüzyılda çoğulcu (pluralist) bir forma evrildi. Patricia Hill Collins (1990'ların etkisiyle 2000'lerde) ve Alison Wylie (2003) standpoint'i tekil olmaktan çıkarıp kesişimsel (ırk, sınıf, cinsiyet) hale getirdi. Kristen Intemann (2010, 2016) "feminist standpoint empiricism" önererek, empirik test edilebilirlik ekledi. Elizabeth Anderson (2004) değer yargılarının bilimde rolünü savundu. Trend: Esansiyalizm eleştirileri aşılarak, queer ve postkolonyal standpoint'ler (örneğin, Jyoti Gupta ve Deborah Rubin, 2020) entegre edildi; bu, bilimde cinsiyet temsiliyetsizliğini açıklamak için kullanıldı.


Feminist Epistemolojide Yeri

  • Feminist empirisizm: Bilimde daha çok kadın olursa önyargılar azalır.

  • Feminist postmodernizm: Evrensel bilgi iddialarını reddeder, çoğulculuğu savunur.

  • Feminist standpoint teorisi: Marjinal konumların bilgisini ayrıcalıklı bir epistemik kaynak olarak görür.

4. Feminist Erdem Epistemolojisi ve Nesnellik Yeniden Tanımları

Lorraine Code (1995-2006) ve Nancy Daukas (2011, 2018) erdem epistemolojisini feministleştirdi: Epistemik erdemler (örneğin, açık fikirlilik, Jack Kwong 2015) güç ilişkileriyle şekillendi. Helen Longino (2001) prosedürel nesnellik (procedural objectivity) ile demokratik tartışmayı vurguladı. Donna Haraway'in "durumlaşmış bilgiler" (situated knowledges, 1988'in etkisiyle 2000'lerde) embodied epistemolojilere (Victoria Pitts-Taylor, 2013) evrildi. Trend: Değer nötrlüğü eleştirisi, bias'ı hem hata hem kaynak olarak gören hibrit yaklaşımlara (Rebecca Bluhm, 2013) dönüştü.

Sonuç ve Etkiler

21.yüzyılda feminist epistemoloji, bireysel bilgi odaklı geleneksel epistemolojiden kolektif, adil ve kesişimsel bir modele evrildi; bu, pandemi raporlarından AI etiklerine kadar pratik uygulamalar doğurdu. Eleştirilere (örneğin, aşırı relativizm) karşı savunma, kanıta dayalı iyileştirmelerle (Alison Wylie, 2003) güçlendi. Alan, günümüzde iklim adaleti ve dijital feminizmle genişliyor.

Epistemik Adaletsizlik: Epistemik adaletsizlik (epistemic injustice), bireylerin bilgi üretme, aktarma veya yorumlama kapasitelerinin (epistemik ajanlıklarının) sosyal önyargılar nedeniyle haksız yere zarar görmesi veya bastırılması olarak tanımlanır. Bu kavram, 2007'de Miranda Fricker'ın Epistemic Injustice: Power and the Ethics of Knowing adlı kitabıyla sistematik hale getirilmiştir. Fricker'a göre, epistemik adaletsizlik, bireyin "bilme yetisi" (capacity as a knower) üzerinden yapılan bir ayrımcılıktır ve etik bir sorun olmanın ötesinde, sosyal güç dinamiklerinin bilgi akışını nasıl bozduğunu gösterir. Sosyal epistemoloji ve feminist epistemoloji bağlamında kritik bir yer tutar; örneğin, marjinalize edilmiş grupların (kadınlar, azınlıklar) seslerinin duyulmaması gibi. Temel soru: "Bilgi, kimin için ve nasıl erişilebilir?"dir.

1. Epistemik Adaletsizliğin Temel Türleri

Fricker, iki ana tür tanımlar; bu ayrım, adaletsizliğin bireysel mi yoksa yapısal mı olduğunu vurgular.

  • Tanıklık Adaletsizliği (Testimonial Injustice): Bir kişinin tanıklığı veya ifadesi, önyargılı bir inandırıcılık indirimi (credibility deficit) nedeniyle küçümsenir. Bu, bireysel önyargılardan kaynaklanır ve konuşanın epistemik otoritesini zedeler.
    Örnek: Bir kadının cinsel taciz iddiası, "histerik" veya "abartılı" diye dinlenmemesi (#MeToo hareketinde sıkça görülen). Fricker, bu türün "negatif" (indirgeme) ve "pozitif" (aşırı abartma) varyasyonlarını belirtir; örneğin, bir çocuğun tanıklığının ciddiye alınmaması.
    Sonuçları: Konuşan bireyin özsaygısını (self-trust) erozyona uğratır ve bilgi paylaşımını engeller.
  • Hermeneutik Adaletsizlik (Hermeneutical Injustice): Birey, kendi deneyimlerini yorumlamak için yeterli kavramsal araçlara (hermeneutik kaynaklara) erişemez; bu, yapısal bir sorundur ve topluluğun kolektif yorumlama pratiklerinden kaynaklanır.
    Örnek: 1970'lerde "cinsel taciz" kavramının yaygınlaşmadan önce, kadınların işyerindeki taciz deneyimlerini adlandıramaması. Günümüzde, endometriozis gibi hastalıkların teşhis gecikmesinde görülür; hastalar semptomlarını "psikolojik" diye yorumlanır.
    Sonuçları: Marjinal grupların epistemik katılımını dışlar ve yeni bilgi üretimini bloke eder.

Bu türler, birbirini besler: Tanıklık adaletsizliği hermeneutik kaynakları daraltabilir.

2. Epistemik Adaletsizliğin Nedenleri ve Mekanizmaları

  • Güç Dinamikleri: Fricker, adaletsizliğin "güç bilgisi" (power-knowledge) ilişkilerinden doğduğunu söyler; örneğin, Michel Foucault'nun etkisiyle, bilgi kim tarafından kontrol ediliyorsa, o grup epistemik normları belirler.
  • Yapısal vs. Bireysel: Tanıklık bireysel önyargılara, hermeneutik ise kültürel normlara dayanır. Kristie Dotson (2011), "boğucu sessizlik" (smothering silencing) gibi varyasyonlar ekleyerek, marjinal grupların kendi adaletsizliklerini bile ifade edemediğini vurgular.
  • Epistemik Erdemler ve Kusurlar: Epistemik erdemler (örneğin, adil dinleme) eksikliği adaletsizliği tetikler. José Medina (2013), bu kusurları "direniş epistemolojisi"yle (epistemology of resistance) karşı koymak için kullanır.

3. Örnekler ve Uygulamalar

  • Tıbbi Bağlam: Hastaların semptomlarının ciddiye alınmaması; örneğin, kadınların ağrılarının "psikolojik" diye etiketlenmesi (endometriozis vakalarında, teşhis 7-10 yıl gecikir).
  • Yasal ve Politik Alan: Azınlık tanıklarının mahkemede inanılmaması; Türkiye'de toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarında AB uyum sürecinin epistemik adaletsizlik perspektifinden eleştirisi (örneğin, kadın haklarının "Batı dayatması" diye küçümsenmesi).
  • Dijital Çağ: Sosyal medyada trolleme veya algoritmik önyargılarla seslerin bastırılması.

4. Eleştiriler ve Sınırlılıklar

  • Yetersiz Kapsam: Eleştirmenler (Gaile Pohlhaus Jr., 2020), kavramın "tamir edilebilir" (reparable) adaletsizliklere odaklandığını, "tamirsiz" (irreparable) olanları (örneğin, kültürel hafıza kaybı) ihmal ettiğini söyler.
  • Kesişimsel Eksiklik: Irk, sınıf ve cinsiyet kesişimlerini yeterince entegre etmemek; bu, Medina (2022) gibi düşünürlerce genişletilmiştir.
  • Normatif Sorunlar: Adaletsizliği gidermek için "epistemik erdemler" önerisi, pratikte nasıl uygulanacağı belirsizdir.

5. 21. Yüzyılda Gelişmeler (2020-2025)2020 sonrası, epistemik adaletsizlik kavramı disiplinlerarası yayıldı; özellikle AI, sağlık ve küresel araştırmalarda. Pandemi ve dijital dönüşüm, kavramı somutlaştırdı.

AI ve Teknoloji: AI etiklerinde "dağıtılmış epistemik adaletsizlik" (distributive epistemic injustice) tartışıldı; örneğin, AI sistemlerinin marjinal verileri dışlaması.

 Hermeneutik Adaletsizliği: Örneklerle Açıklama

Hermeneutik adaletsizlik (hermeneutical injustice), Miranda Fricker'ın epistemik adaletsizlik kavramının bir alt türüdür. Bu, bireylerin kendi deneyimlerini anlamlandırmak veya ifade etmek için yeterli kavramsal araçlara (hermeneutik kaynaklara) erişemediği yapısal bir eşitsizliktir. Toplumun kolektif dil ve kavramları, marjinalize edilmiş grupların deneyimlerini dışlar veya yorumlanamaz kılar. Bu adaletsizlik, bireysel önyargılardan ziyade kültürel normlardan kaynaklanır ve bilgi üretimini bloke eder. Aşağıda, klasik ve modern örneklerle detaylandırdım.

1. Klasik Örnek: Cinsel Taciz Kavramının Ortaya Çıkışı (1970'ler)1970'lerin başında, Cornell Üniversitesi'nde çalışan Carmita Wood adlı bir kadın, patronu tarafından cinsel tacize uğradı. Ancak o dönemde "cinsel taciz" (sexual harassment) kavramı henüz yaygınlaşmamıştı; Wood'un deneyimi "kişisel sorun" veya "abartı" olarak yorumlanıyordu. Bu, hermeneutik adaletsizliğin tipik bir örneğidir: Wood, mağduriyetini adlandıramıyor ve topluma aktaramıyordu, çünkü dil ve kavramlar patriyarkal normlara göre şekillenmişti. Kavramın 1975'te feminist aktivistler tarafından icadı, bu adaletsizliği kısmen giderdi. Fricker, bu örneği kitabında temel bir vaka olarak kullanır.

2. Irkçı Bağlamda: Tom Robinson Vakası (Harper Lee'nin Bülbülü Öldürmek Romanından) Romanın 1930'lar Güney ABD'sinde geçen hikâyesinde, siyah bir adam olan Tom Robinson, beyaz bir kadın olan Mayella Ewell tarafından suçlanır. Tom'un masumiyetini anlatması, dönemin ırkçı kavramları nedeniyle "yalan" veya "tehdit" olarak yorumlanır. Toplumun hermeneutik kaynakları (ırkçı stereotipler), Tom'un deneyimini (ırk temelli yanlış suçlama) anlamlandırmaya izin vermez. Bu, hermeneutik adaletsizliğin yapısal gücünü gösterir: Siyah bireylerin mağduriyetleri, beyaz normlara göre "görünmez" kalır.

3. Tıbbi ve Sağlık Bağlamında: Endometriozis Teşhis Gecikmeleri Günümüzde, endometriozis gibi kadın hastalıklarında hastalar yıllarca semptomlarını (yoğun pelvik ağrı) "adet sancısı" veya "psikolojik sorun" diye yorumlanır. "Endometriozis" kavramı yaygın olsa da, tıbbi dil ve teşhis araçları hâlâ eril normlara (örneğin, erkek odaklı araştırma) dayalıdır. Bir kadın, acısını adlandıramaz ve doktorlar tarafından ciddiye alınmazsa, hermeneutik adaletsizlik yaşar. Bu, feminist epistemolojide sıkça tartışılan bir örnek; teşhis gecikmesi ortalama 7-10 yıl sürer ve kadınların epistemik otoritesini zedeler. 

4. Modern Medya Örneği: Netflix Dizisi Unbelievable (2019)Dizide, Marie Adler adlı genç bir kadın tecavüze uğrar, ancak polis ve toplum onun hikâyesini "yalan" diye yorumlar. Dönemin kavramları (tecavüz mağdurlarının "ideal" profilinin uymaması), Marie'nin deneyimini hermeneutik olarak dışlar: Travma sonrası davranışları "tutarsız" görülür. Bu, gerçek bir vaka temellidir ve hermeneutik adaletsizliğin tanıklık adaletsizliğiyle nasıl iç içe geçtiğini gösterir. Dizi, #MeToo sonrası tartışmalarda epistemik adaletsizliği somutlaştırır.

5. Yoksulluk ve Sosyal Eşitsizlikte: Deneyimlerin Tanınmaması: Yoksulluk yaşayan bireyler, günlük mücadelelerini (örneğin, gıda güvensizliği) "tembellik" veya "kişisel başarısızlık" diye yorumlanır, çünkü toplumun kavramları orta sınıf normlarına göre şekillenmiştir. Bu, bireyin kendi acısını anlamlandıramamasına yol açar; örneğin, bir ailenin "görünmez emeği" (çocuk bakımı + iş) hermeneutik olarak yok sayılır. Bu örnek, epistemik adaletsizliğin sınıf temelli varyasyonunu vurgular ve sosyal politikaları etkiler.

Sonuç: Neden Önemli? Hermeneutik adaletsizlik, bireysel değil kolektif bir sorundur; kavramların çeşitlendirilmesi (örneğin, feminist veya kesişimsel dil) ile giderilebilir. Günümüzde, dijital platformlar ve AI'de (örneğin, algoritmik dışlama) yeni formlar alır. Bu örnekler, bilginin nasıl güçle şekillendiğini gösterir. Daha fazla örnek veya belirli bir alan (örn. çocuk istismarı) için detay istersen, söyle!

Epistemik Adalet Çözümleri: Adaletsizliği Giderme Yolları Epistemik adalet (epistemic justice), bireylerin bilgi üretme, paylaşma ve yorumlama kapasitelerinin (epistemik ajanlıklarının) eşit ve adil bir şekilde tanınmasını sağlar. Miranda Fricker'ın epistemik adaletsizlik kavramının (tanıklık ve hermeneutik adaletsizlik) karşıtı olarak, bu çözümler bireysel, kurumsal ve toplumsal düzeylerde önyargıları azaltmayı, sesleri güçlendirmeyi ve bilgi akışını demokratikleştirmeyi hedefler. Çözümler, erdem epistemolojisi, feminist yaklaşımlar ve participatory yöntemlerle şekillenir; amacı, marjinalize edilmiş grupların (kadınlar, azınlıklar, engelliler) epistemik otoritesini artırmaktır.

1. Bireysel Düzeyde Çözümler: Epistemik Erdemlerin GeliştirilmesiBireyler, kendi önyargılarını fark ederek ve epistemik erdemleri (virtues) benimseyerek adaletsizliği azaltabilir. Fricker'a göre, her etkileşimde "erdemle dayalı dinleme" (virtuous listening) alışkanlıkları edinmek esastır; bu, konuşanın kimliğine değil, ifadesine odaklanmayı içerir.

  • Önyargı Farkındalığı ve Empati Egzersizleri: Bireyler, tanıklık adaletsizliğini önlemek için önyargılarını (örneğin, cinsiyet veya ırk temelli inandırıcılık indirimi) yansıtabilir. Alex Madva, bireysel çaba yerine erdem odaklı bir yaklaşım önerir: Herkesin önyargılarını telafi etmek yerine, kolektif erdemler (adil dinleme, açık fikirlilik) teşvik edilmelidir.
  • Örnek: Bir doktorun hastanın semptomlarını ciddiye alması için empati eğitimi; bu, tıbbi hermeneutik adaletsizliği (örneğin, kadınların ağrılarının küçümsenmesi) azaltır.

2. Kurumsal Düzeyde Çözümler: Katılımcı ve Co-Production YöntemleriKurumlar (sağlık, eğitim, hukuk), epistemik adaleti yapılandırarak entegre edebilir. Bu, marjinal sesleri karar alma süreçlerine dahil etmeyi gerektirir.

  • Co-Production ve Katılımcı Eylem Araştırması (Participatory Action Research): Hizmet kullanıcılarını (lived experience sahiplerini) araştırma ve politika tasarımına dahil etmek. Örneğin, sağlıkta co-production, epistemik adaletsizliği azaltmak için vital bir araçtır; hastalarla uzmanlar eşit ortak olur. Benzer şekilde, participatory action research, lived experience'ı merkeze alarak epistemik adaletsizliği doğrudan hedefler ve güç dengesizliklerini giderir.
  • Kurumsal Reformlar: Peer-review'lerde çeşitlilik, eğitim müfredatlarında epistemik adalet modülleri eklemek. Internet Encyclopedia of Philosophy, kurumsal epistemik adaletsizlikler için (örneğin, credibility excess) yapısal çareler önerir: Politika değişiklikleri ve eğitim programları.
  • Örnek: Ruh sağlığında lived experience'ın meşrulaştırılması; Grim ve arkadaşları, hasta tanıklıklarını tedavi protokollerine entegre ederek adaletsizliği ele alır.

3. Toplumsal ve Yapısal Düzeyde Çözümler: Kavram Çeşitlendirme ve EğitimToplum düzeyinde, hermeneutik adaletsizliği gidermek için dil ve kavramlar çoğullaştırılmalıdır; bu, feminist epistemolojiyle bağlantılıdır.

  • Eğitim ve Farkındalık Kampanyaları: Okullarda ve medyada epistemik adalet eğitimi; örneğin, #MeToo gibi hareketler, cinsel taciz kavramını yaygınlaştırarak hermeneutik boşlukları doldurdu. Joseph T. F. Roberts, önleme için yüz yüze etkileşimlerde erdemli dinleme alışkanlıklarını vurgular.
  • Kesişimsel Yaklaşımlar: Irk, cinsiyet ve sınıf kesişimlerini dikkate alan politikalar; örneğin, iş ve insan hakları (BHR) alanında epistemik adaletsizliği gidermek için hak temelli dil kullanmak.
  • Örnek: ATD Fourth World'ün yaklaşımı: Yoksulluk yaşayan bireylerin epistemik adaleti, kişisel kurtuluş ve emancipasyon için araçtır; Wresinski, bu adaleti "psikolojik zararı önlemenin ötesinde" bir özgürleşme olarak görür.

Güncel Gelişmeler ve Uygulamalar (2020-2025)

21.yüzyılda, epistemik adalet çözümleri pratikleşti: Pandemi sonrası sağlıkta co-production arttı, AI etiklerinde participatory yöntemler entegre edildi. Kate C.S. Schmidt, adaleti "katılımcı sorgulama toplulukları" oluşturarak önler ve onarır; bu, inclusive communities'i epistemik erdemlerle besler. Türkiye'de ise, politik epistemolojide "hibrit kötülük" kavramı ile genişletilen çözümler (örneğin, Yurdagül Kılınç, 2024), adaletsizliği siyaset felsefesine uyarlar. Gelecekte, dijital platformlarda algoritmik adaletsizliğe karşı eğitim odaklı çözümler ön planda.

Bu çözümler, epistemik adaleti bir "süreç" olarak görür: Sürekli yansıma ve eylem gerektirir. Uygulamada, bireysel çaba kurumsal değişimle desteklenmelidir. 

 https://philarchive.org/

https://social-epistemology.com/

https://www.atd-fourthworld.org/



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder