Elizabeth Anderson (tam adı Elizabeth S. Anderson), çağdaş ahlak, sosyal ve siyaset felsefesi, feminist kuram ve sosyal epistemoloji alanlarında önde gelen bir Amerikalı filozoftur. Michigan Üniversitesi'nde Felsefe ve Kadın Çalışmaları alanlarında John Dewey Seçkin Üniversite Profesörü olarak görev yapmaktadır.
Anderson'ın çalışmaları, geleneksel soyut felsefi teorileri
toplumsal bilimler, tarih ve güncel politik sorunlarla derinlemesine etkileşim
içine sokan pragmatist ve uygulamalı bir yaklaşımla karakterize
edilir.
Biyografi ve Eğitim
Elizabeth Anderson, lisans derecesini 1981'de Swarthmore
College'dan, Felsefe alanında doktora derecesini ise 1987'de Harvard
Üniversitesi'nden almıştır. Kariyerinin büyük bir bölümünü Michigan
Üniversitesi'nde geçirmiştir ve burada Felsefe, Siyaset ve Ekonomi (PPE)
programının ilk yöneticisi olarak görev yapmıştır. Çalışmalarıyla Guggenheim ve
ACLS (Amerikan Öğrenilmiş Topluluklar Konseyi) gibi prestijli kuruluşlardan
burslar kazanmıştır.
Temel Düşünceleri ve Kavramları
Anderson'ın felsefi katkılarının merkezinde, eşitliğin
doğası, piyasaların etik sınırları ve işyeri demokrasisi konuları yer alır.
1. Demokratik Eşitlik (Democratic Equality) Eleştirisi ve
Savunusu
Anderson'ın en çok atıf alan makalesi "Eşitliğin Amacı
Nedir?" (What is the Point of Equality?, 1999) ile dikkat
çekmiştir.
- Şans
Egalitaryenliğine Eleştiri: Anderson, Ronald Dworkin gibi düşünürlerin
savunduğu ve eşitliği, insanların hak etmedikleri kötü şansı telafi
etmeye indirgeyen Şans Egalitaryenliği (Luck Egalitarianism)
teorisini şiddetle eleştirir. Bu yaklaşımın, talihsizlere (örneğin
doğuştan gelen yetenek eksikliği olanlara) devlet tarafından "üzücü
derecede aşağı" damgası vurduğunu ve onlara aşağılayıcı bir acıma
hissi beslediğini savunur.
- Demokratik
Eşitlik: Anderson, eşitliğin amacının mal veya gelir gibi spesifik dağıtımsal
malların eşitlenmesi değil, insanların özgür ve eşit bireyler
olarak birbirleriyle ilişki kurabileceği bir toplum inşa etmek
olduğunu savunur. Demokratik eşitlik, her vatandaşın başkalarının keyfi
otoritesine boyun eğmeden toplumda işlev görmesi için yeterli yetenek ve
fırsat setine sahip olmasını gerektirir.
2. Özel Hükümet ve İşyeri Demokrasisi
Anderson, özellikle Özel Hükümet: İşverenler Hayatımızı
Nasıl Yönetiyor (ve Neden Bunun Hakkında Konuşmuyoruz) (Private
Government: How Employers Rule Our Lives - And Why We Don't Talk About It)
adlı kitabıyla işyerinin otoriter yapısını eleştirmiştir.
- Özel
Hükümet Kavramı: Anderson, çoğu işyerinin, çalışanların hayatları
üzerinde geniş yetkilere sahip olan (iş kıyafetinden özel hayattaki
davranışlara kadar) diktatörlüklere benzediğini savunur.
İşveren-işçi ilişkisi, piyasa özgürlüğü söylemiyle meşrulaştırılsa da,
pratikte işçilerin hayatlarının birçok yönünün patronun keyfi otoritesine
tabi olduğu bir hiyerarşi yaratır.
- Çözüm:
Gerçek özgürlüğün var olması için, işyerlerinin demokratik ilkelere göre
yeniden yapılandırılması, yani çalışanlara işyeri yönetiminde söz hakkı
verilmesi gerektiğini savunur.
3. Protestan Çalışma Etiğinin Tahlili
Gasp Edilmiş: Neoliberalizm Çalışma Etiğini İşçilere
Karşı Nasıl Kullandı ve İşçiler Onu Nasıl Geri Alabilir? (Hijacked: How
Neoliberalism Turned the Work Ethic against Workers and How Workers Can Take It
Back) adlı son kitabında Anderson, Çalışma Etiği'nin tarihini ve modern
siyaset üzerindeki etkisini incelemiştir. Çalışma etiğinin, başlangıçtaki ilerici,
işçi yanlısı yorumundan (özellikle zengin aylaklara yönelik eleştiri)
uzaklaştığını ve neoliberalizm tarafından muhafazakar, sermaye yanlısı
bir araç haline getirildiğini savunur. Bu araç, yoksulluğu bireysel ahlaki
başarısızlık olarak göstererek zenginliğin ve gücün eşitsiz dağılımını
meşrulaştırmaktadır.
Elizabeth Anderson'ın çalışmaları, feminist bilgi teorisi (feminist epistemoloji) ile güçlü bir şekilde ilişkilidir. Kendisi bu alandaki temel metinlere katkıda bulunmuş ve özellikle sosyal epistemoloji (social epistemology) çerçevesinde feminist düşünceleri geliştirmiştir.
1. Feminist Sosyal Epistemoloji (Feminist Social Epistemology)
Anderson, bilgiyi bireysel bir zihin etkinliği yerine, sosyal
ve kolektif bir çaba olarak ele alan sosyal epistemoloji alanında çalışır.
Bu yaklaşım, bilginin üretimini, iletilmesini ve gerekçelendirilmesini
etkileyen toplumsal yapıları ve güç ilişkilerini incelemesi nedeniyle feminist
epistemolojiyle kesişir.
- Duyguların
Epistemik İşlevleri: Anderson, duyguların rasyonel karar verme
süreçleri ve ahlaki muhakemede önemli bir epistemik (bilgiye dair) işlevi
olduğunu savunur. Geleneksel felsefenin duyguları rasyonelliğin düşmanı
olarak görmesine karşı çıkar. Bu, özellikle kadınların veya marjinalize
edilmiş grupların deneyimlerinin ve duygusal tepkilerinin, sosyal
adaletsizlikleri ve bilgi boşluklarını tespit etmede kritik bir rol
oynadığını vurgulayan feminist düşünceyle uyumludur.
2. Değer Yüklü Bilim ve Nesnellik
Anderson, Feminist Bilim Çalışmaları'nın (Feminist Science
Studies) temelini oluşturan, bilimin değerlerden bağımsız olmadığı görüşünü
destekler.
- Vaka
ve Değer Etkileşimi: Anderson, sosyal bilim araştırmalarında olguların
(facts) ve değerlerin (values) kaçınılmaz olarak etkileşim
içinde olduğunu savunur. Hangi konuların araştırılacağı, hangi kavramların
kullanılacağı ve sonuçların nasıl yorumlanacağı, araştırmacının ve
toplumun değer yargılarından etkilenir.
- Yanlılığın
Tespiti: Bu görüş, feminist epistemolojinin ana hedefiyle örtüşür:
Bilimsel bilginin görünüşteki "nesnelliğinin" arkasına gizlenmiş
olan andro-merkezcilik (erkek merkezli bakış açısı) ve toplumsal
önyargıları tespit etmek.
3. Epistemik Adaletsizlik Kavramına Katkılar
Anderson, bir feminist epistemolog olan Miranda Fricker'ın
ortaya attığı epistemik adaletsizlik kavramıyla yakından
ilişkilendirilebilecek düşüncelere sahiptir.
- Motivasyonlu
Akıl Yürütme ve İdeoloji: Anderson, motivasyonlu akıl yürütme
(motivated reasoning) ve ideoloji gibi kavramlar üzerinden,
baskıcı kurumların ve eşitsizliklerin, baskı altındaki gruplara dair
çarpıtılmış temsilleri nasıl pekiştirdiğini açıklar. Bu, egemen grupların,
marjinal grupların bilgi iddialarını veya deneyimlerini sistematik olarak
görmezden gelmesi veya yanlış yorumlaması olarak tanımlanan tanıksal
adaletsizlik (testimonial injustice) biçimlerine yol açar.
- Bilginin
Eşitliği ve Demokrasi: Anderson'a göre, tam bir demokrasi, sadece
kaynakların eşit dağıtımını değil, aynı zamanda vatandaşların bilgi
üretimi ve tartışmaya katılımı açısından eşit statüye sahip olmasını
da gerektirir. Bu, feminist epistemolojinin savunduğu, bilginin gücünün
demokratikleşmesi idealinin bir yansımasıdır.
4. Pragmatist Metodoloji
Anderson, felsefi araştırmaya pragmatist bir
metodoloji uygulayarak feminist epistemolojinin gelişimine katkıda bulunur.
- Yaşam
Deneylerindeki Ahlaki Öğrenme: Anderson, ahlaki ilkelerin sadece
düşünce deneylerinde değil, "yaşam deneylerinde" test
edildiğini savunur. Toplumsal hareketlerin, (feminist hareketler dahil)
yeni etik ve politik ilkeleri benimseyerek ve bunların sonuçlarını görerek
ahlaki fikirleri geliştirdiğini öne sürer. Bu yaklaşım, bilginin (ve
ahlaki bilginin) sabit olmadığını, toplumsal mücadeleler ve deneyimler
yoluyla değiştirilebilir ve geliştirilebilir olduğunu vurgulayan
feminist yaklaşımla uyum içindedir.
Özetle, Elizabeth Anderson, feminist epistemolojinin temel ilgi alanlarını (güç, değerler, önyargı ve duyguların rolü) alarak bunları sosyal bilimler, siyaset felsefesi ve ekonomik adalet gibi alanlara uygular ve bu sayede bilginin toplumsal olarak yerleşik doğasına odaklanmaya devam eder.
Başlıca Yapıtları
Elizabeth Anderson'ın temel yapıtları arasında şunlar
bulunmaktadır:
- Value
in Ethics and Economics (1993): Değer teorisi ve rasyonel tercih
üzerine ilk çalışmalarından biridir.
- What
is the Point of Equality? (Makale, 1999): Demokratik eşitlik
kavramını ortaya koyduğu ve şans egalitaryenliğini eleştirdiği etkili
makalesidir.
- The
Imperative of Integration (2010): Irksal entegrasyonun ahlaki
gerekliliğini ve politik teorisini inceler.
- Private
Government: How Employers Rule Our Lives (And Why We Don't Talk About It)
(2017): İşyeri otoriterliğini ele aldığı ve işyeri demokrasisini savunduğu
en bilinen eseridir.
- Hijacked:
How Neoliberalism Turned the Work Ethic against Workers and How Workers
Can Take It Back (2024): Çalışma etiğinin tarihsel ve güncel
politik işlevini incelediği son kitabıdır.
Anderson, felsefeyi sosyal bilimlerle, tarihle ve gerçek
dünya sorunlarıyla birleştirerek, adalet ve eşitlik kavramlarına yeni ve
uygulanabilir bir bakış açısı getirmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder