16.Yüzyıl
yükselen Rönesans ve Reformun yüzyılı oldu. Geçen yüzyıl sonu başlayan keşifseferleri artarak devam etti ve bilinen dünyanın sınırları birden genişledi.
Bilim ve teknikte bir çok ilerleme gerçekleşti.
Hümanist eğitim programı bütün Avrupa'da yaygınlaştı. ( Studia Humanitas: Dilbilgisi ve retorik, tarih ve şiir, ahlak felsefesi.) Hümanistler skolastik teolojiyi sorguluyorlardı. Üniversitelerde ise uygulamada skolastik eğitimin temel çizgileri değişmedi. Dolayısıyla 17.yy. ortalarına kadar Aristoteles'in önemi devam etti.
Hümanist eğitim programı bütün Avrupa'da yaygınlaştı. ( Studia Humanitas: Dilbilgisi ve retorik, tarih ve şiir, ahlak felsefesi.) Hümanistler skolastik teolojiyi sorguluyorlardı. Üniversitelerde ise uygulamada skolastik eğitimin temel çizgileri değişmedi. Dolayısıyla 17.yy. ortalarına kadar Aristoteles'in önemi devam etti.
Antik Yunan’dan başlayan, doğuya doğru
yayılan ve daha sonra Hristiyanlık ile farklı boyutlar alan “düşünce”de, bazı
önemli yön değişimlerinin izleri görünmeye başladı. Kopernik’in çalışmaları sonucu
dünyanın merkez olmaktan çıkması, sadece astronomik bir olgu değildir.
Teolojik, düşünsel yorumları derinden etkileyen bir döneme girilmektedir.
"Kopernikus'un Ptolemeus sisteminin yerine neyi koyduğunu bir an durup düşünmek gerekir. Eskiden her şeyin merkezi sayılan, Tanrının gözbebeği olan, uğruna ayın, güneşin ve yıldızların yaratıldığı dünya, ansızın dev bir ısı ve ışık küresinin etrafında dönen birçok toptan biri olmuş; o dev ısı ve ışık küresinin sonsuzluk içinde dağılan sayısız gezegenlerin yer aldığı bir boşlukta yine sonsuz güneşlerden biri olduğu açıklanmıştı. Eski tanrıların oturdukları tunç koltuklara, tanrısal varlıklar bulutların arasından azıcık aşağıya indiğinde şöyle bir görünen , ama O'nun havarilerinin kısa bir zaman içinde görüntüsünü kaybettikleri Sema'ya ne olmuştu. Astronominin basit gerçekleri, erken Hristiyanlığın sembollerini yok etmiş, en önemli efsanelerini hiçe indirmişti. " J.Addington Symonds. İtalya'da Rönesans.
En başta kilise bu yeni duruma tepki verir. Bruno yakıldığında tarih 1600’ü göstermektedir. “Karanlık” ortaçağda görülmeyen baskılar, yasaklamalar, gelen tehlikeyi önlemeye çalışır ama başarılı olamaz. Bireyin yükselişi, doğaya bakışın değişimi, ekonomik refahın İtalya’da artması ve bir çok diğer nedenle Rönesans’ın felsefi yansıması “yeni” bir şeylerin geldiğinin habercisidir.
"Kopernikus'un Ptolemeus sisteminin yerine neyi koyduğunu bir an durup düşünmek gerekir. Eskiden her şeyin merkezi sayılan, Tanrının gözbebeği olan, uğruna ayın, güneşin ve yıldızların yaratıldığı dünya, ansızın dev bir ısı ve ışık küresinin etrafında dönen birçok toptan biri olmuş; o dev ısı ve ışık küresinin sonsuzluk içinde dağılan sayısız gezegenlerin yer aldığı bir boşlukta yine sonsuz güneşlerden biri olduğu açıklanmıştı. Eski tanrıların oturdukları tunç koltuklara, tanrısal varlıklar bulutların arasından azıcık aşağıya indiğinde şöyle bir görünen , ama O'nun havarilerinin kısa bir zaman içinde görüntüsünü kaybettikleri Sema'ya ne olmuştu. Astronominin basit gerçekleri, erken Hristiyanlığın sembollerini yok etmiş, en önemli efsanelerini hiçe indirmişti. " J.Addington Symonds. İtalya'da Rönesans.
En başta kilise bu yeni duruma tepki verir. Bruno yakıldığında tarih 1600’ü göstermektedir. “Karanlık” ortaçağda görülmeyen baskılar, yasaklamalar, gelen tehlikeyi önlemeye çalışır ama başarılı olamaz. Bireyin yükselişi, doğaya bakışın değişimi, ekonomik refahın İtalya’da artması ve bir çok diğer nedenle Rönesans’ın felsefi yansıması “yeni” bir şeylerin geldiğinin habercisidir.
“Onaltıncı yüzyıl filozoflarıyla birlikte,
ahlakçılar ve siyaset düşünürleri, doğaya ilişkin bilgimiz, ahlaki inançlarımız
ve siyasi düzen için daha sağlam, daha rasyonel temeller bulma arayışı içinde,
insanların geleneksel inançlarla dini otoriteden şüphe etmelerine yol açmaya başlamışlardı.”
D.West
16. yüzyılda karşımıza çıkan
ütopyalarda, Platon’un Devlet’inin gölgesi vardır. Ancak yazıldıkları
çevrelerin sorunlarına yanıt arayışından kaynaklanan farklı çözümler önerilir.
Thomas Morus ve Campenella ülkelerindeki anarşi ve adaletsizliğin özel
mülkiyetten geldiğini düşünerek, ideal devletlerinde özel mülkiyete yer
vermezler. Machievelli, tam bir monarşisttir ve İtalya’sının birleştirilmesinin
araçlarını araştırmaktadır. Francis Bacon’ın devleti ise bilime dayalıdır.
Yeni bulgular yine de eskilerin
düşünceleri ile felsefece temellendirilmeye çalışılıyordu. “Kepler, gezegenleri
güneşten ayıran uzaklığın, titreşimli kiriş tellerinin -yani lirin- sayısal
ilişkisiyle bilineceğine inanacak kadar Pythagorascıdır. (…)Newton için
yerçekimi hala bir güçtü, ışık gibi bağımsız bir etkendi, mekanikteki anlamıyla
basınç ve itkiydi. Bu gücün, boşlukta bile ışık ya da ses gibi yayıldığına
inanıyordu. Uzaktan eylem ilkesi böyle kabul edilmişti.
Boş uzay, dural bir uzaydı ve tüm
nesnelerinden boşalmış bir surdu. Bu düşünce, Sokrates öncesi filozofların
"boş" kavramından türetilmişti ve yine de Platon'da bulunuyordu: Bu
kavrama göre uzayı dolduranları bir yana bırakırsak, o bize bir kap gibi
görünür. Bu imaj bize kendini görünmez havayla dolu bir depo, bir güğüm, bir
kutu gibi kabul ettiriyordu. Newton bu uzay kavramıyla yetinir: Bu, içinde
geçen her hareketten bağımsız devinimsiz uzaydır; Eukleides geometrisinin
uzayıdır.” Rönesans Felsefesi Üzerine, Ernst Bloch
Katolik düşüncesi karşısında yeni bir
Protestan skolastizmi temellendirmeye çalışan reformcular da yine “eskiler” e
başvurmaktan kaçınmazlar.
“Almanya’da bir Protestan dizge
oluşturma işini üzerine alan ilahiyatçı Melanchton (1497-1560), görevini yerine
getirmek için en uygun yolun Aristocu bakış açısı olduğunu düşünmektedir. Ona
göre Epikürcüler Tanrısızdır. Stoacılar ise çok fazla yazgıcıdırlar. Platon ve
Yeni Platonculuğun çok belirsiz ve aykırı bir tavır içinde olduğunu
düşünmektedir. Orta Akademi’yi ise gereğinden fazla kuşkucu olarak
değerlendirecektir. Melenchton, kendisine rehber olarak Aristo’yu ele alarak
Protestanlığın çerçevesini belirler ve praeceptor Germaniae (Almanya’nın
Öğretmeni) olur. Kitapları 17.yüzyıl boyunca Almanya’da okunacaktır.” Felsefenin
Öyküsü, Frank Thilly
Aykırı düşünürlerin en cesuru
Bruno’dur. “giderek
panteizme doğru ilerleyen Giordano Bruno -zira Bruno'ya göre, Doğa gerçek ilahi
güçtür ve Tanrı dünyaya aşkın bir Yargıç olmaktan çıkıp Evrenle özdeşleşir.
Ortaçağ kozmolojisini paramparça eder. Öyle ki, Güneş bile ayrıcalıklı yerini
kaybeder ve yalnızca içinde yaşadığımız mekanizmanın merkezi olmakla sınırlı
hale gelir. Sayısız dünyalar içeren, sürekli dönüşüm halinde olan sonsuz bir
evren, ezeli ve ebedi bir madde ve onun hiç bitmeyen üretkenliği: Bunlar
Giordano Bruno'nun getirdiği temel kazanımlardır.” Avrupa Düşüncesinin Serüveni, Jaqueline
Russ
15.yy. ortalarında geliştirilen
matbaadan söz etmiştik. Ancak burada düşüncenin yayılmasındaki bu etkili araca
bir kez daha değinmeliyiz. “Matbaacılık
sanatı, Avrupa kültürünü ve düşüncesini her yana yayacak ve 16. yüzyıl boyunca
150 ila 200 milyon adet kitap basılacaktır.” Avrupa Düşüncesinin Serüveni, Jaqueline
Russ
Düşüncenin yayılmasında hümanist
eğitim anlayışının farklı bir sonucu da, seçkin de olsa kadınların eğitime
katılmaları ve eğitimde rol almalarıdır. 18.yy. da yaygın olarak göreceğimiz
“salon”ların ilk örnekleri yine Fransa’da ortaya çıkar.
Erken yeni çağlar
Avrupa'sında, bilgi dernekleri, clerisy
için bir ortaklaşa kimlik yaratılmasına yardım etmiş, birbirlerine ziyaretler
ve özellikle de mektuplaşmalarla bağlanan, gerek küçük ve daha samimi, yüz yüze
gruplar gerekse daha geniş Yazın Cumhuriyeti biçimindeki düşünsel toplulukların
gelişmesini yüreklendirmiştir. Burke
Roma aynı zamanda, bir
bilgince enformasyon merkeziydi de. Bütün Avrupa'da ünlü öğrenim kurumlan
arasında Sapienza, Collegio Romana ve yabancı öğrencileri misyoner olarak
yetiştirmek için kurulmuş kolejleri vardı: Alman Koleji ( 1552), Elen/Yunan
Koleji ( 1577), İngiliz Koleji ( 1578), Maruni Koleji ( 1584) ve İrlandalılar
Koleji ( 1628). Bu şehirde ayrıca Lincei ve Umoristi gibi akademilerle antiquarian
.. Fulvio Orsini'nin, connoisseur Cassiano del Pozzo'nun, polymath Athanasius
Kircher'in çevreleri gibi daha az biçimsel nitelikte şebekeler de vardı. Roma
Fransa'dan, İspanya'dan, Almanya'dan ve başka yerlerden bilginleri çekiyordu .
Burke
"Protestan ve Katolik reformları birçok Avrupa Üniversitesi'ni olumsuz şekilde etkiledi. Din savaşları bazı üniversitelerin yıllarca kapanmasına yol açtı; üniversiteler üzerine söz sahibi olan laik yetkililer öğrencilerden ve hocalardan yerleşik inanç üzerine yemin etmelerini istemeye başladılar.... 1600'lere gelindiğinde, kuramsal olarak bütün Avrupa'daki alimler birbirleriyle iletişim kurabilsinler diye üniversitelerdeki öğretim dilinin hala Latince olmasına karşın din faklılıkları bilimsel temasları, hareketliliği ve karşılıklı değişimi zorlaştırmıştı. " M.Wiesner- Hanks
Buna karşın, katolik Protestan rekabetinin okullaşmaya olumlu etkisini de göz ardı etmemek gerekir. Protestanlar Latince öğretim okullarını desteklediler.
"16.yüzyılın sonlarında Katolik reform hareketinin bir parçası olarak başlayan yeni dini tarikatlerin üyeleri, eğitime biçim vermenin en iyi yolunun belediye okullarına karşı çıkmak değil onlara öğretmen sağlamak olduğuna karar verdiler. 1556 yılına gelindiğinde, Cizvitler yedi Avrupa ülkesinde otuz üç kolej açmışlardı; 1600'lere gelindiğinde ise, İspanya'nın her şehir ve kasabasında bir Cizvit koleji vardı ve bunlar, ücretsiz olarak Latince gramer, felsefe, teoloji, coğrafya, dini akide ve tarih öğretiyordu. M.Wiesner- Hanks
“16. yüzyılda matbaacılığın yayılması ve modern ilkelere göre düzenlenmiş el kitapları, özetler ve ilk ansiklopedilerin hazırlanmasında hümanistlerin görevlendirilmesi hümanist kültürün ayrıcalıklı seçkinlerin çok daha ötesine nüfuz ettiği bir süreci yansıtmaktadır. Belli ki hem modern Hümanizma’nın hem de onun antik çağ örneğinin tam bir takdiri yalnızca klasik bir eğitim almış olanlar için olanaklıydı. Ama 16. yüzyıl çevirmenleri, Latince bilmeyenler ya da bu dili öğrendiği halde rahat okuyamayanlar için antik Yunanistan ve Roma hazinelerinin kilidini yerel dilde birçok basımla açtılar. Orta çağda antik çağ yazınından yerel dile bazı çeviriler yapılmıştı kuşkusuz - örneğin, 14. yüzyıl başlarında Fransız sarayında ya da hatta Büyük Alfred’in Anglosakson sarayında. Ama 16. yüzyılda, matbaa aygıtının gücü, klasikleri okuma becerisinin yanı sıra arzusunu da Latince okuyan kitlenin ötesine yaydı. Buna Fransızlar önayak oldular ve peşleri sıra İtalyanlar geldiler; ama 16. yüzyıl sonlarına gelindiğinde, İngilizce ve İspanyolca okurları için zengin bir antikçağ yazarlar seçkisi hazırdayken, Almanlar bazı nedenlerden dolayı geride kalmıştı."
"Protestan ve Katolik reformları birçok Avrupa Üniversitesi'ni olumsuz şekilde etkiledi. Din savaşları bazı üniversitelerin yıllarca kapanmasına yol açtı; üniversiteler üzerine söz sahibi olan laik yetkililer öğrencilerden ve hocalardan yerleşik inanç üzerine yemin etmelerini istemeye başladılar.... 1600'lere gelindiğinde, kuramsal olarak bütün Avrupa'daki alimler birbirleriyle iletişim kurabilsinler diye üniversitelerdeki öğretim dilinin hala Latince olmasına karşın din faklılıkları bilimsel temasları, hareketliliği ve karşılıklı değişimi zorlaştırmıştı. " M.Wiesner- Hanks
Buna karşın, katolik Protestan rekabetinin okullaşmaya olumlu etkisini de göz ardı etmemek gerekir. Protestanlar Latince öğretim okullarını desteklediler.
"16.yüzyılın sonlarında Katolik reform hareketinin bir parçası olarak başlayan yeni dini tarikatlerin üyeleri, eğitime biçim vermenin en iyi yolunun belediye okullarına karşı çıkmak değil onlara öğretmen sağlamak olduğuna karar verdiler. 1556 yılına gelindiğinde, Cizvitler yedi Avrupa ülkesinde otuz üç kolej açmışlardı; 1600'lere gelindiğinde ise, İspanya'nın her şehir ve kasabasında bir Cizvit koleji vardı ve bunlar, ücretsiz olarak Latince gramer, felsefe, teoloji, coğrafya, dini akide ve tarih öğretiyordu. M.Wiesner- Hanks
“16. yüzyılda matbaacılığın yayılması ve modern ilkelere göre düzenlenmiş el kitapları, özetler ve ilk ansiklopedilerin hazırlanmasında hümanistlerin görevlendirilmesi hümanist kültürün ayrıcalıklı seçkinlerin çok daha ötesine nüfuz ettiği bir süreci yansıtmaktadır. Belli ki hem modern Hümanizma’nın hem de onun antik çağ örneğinin tam bir takdiri yalnızca klasik bir eğitim almış olanlar için olanaklıydı. Ama 16. yüzyıl çevirmenleri, Latince bilmeyenler ya da bu dili öğrendiği halde rahat okuyamayanlar için antik Yunanistan ve Roma hazinelerinin kilidini yerel dilde birçok basımla açtılar. Orta çağda antik çağ yazınından yerel dile bazı çeviriler yapılmıştı kuşkusuz - örneğin, 14. yüzyıl başlarında Fransız sarayında ya da hatta Büyük Alfred’in Anglosakson sarayında. Ama 16. yüzyılda, matbaa aygıtının gücü, klasikleri okuma becerisinin yanı sıra arzusunu da Latince okuyan kitlenin ötesine yaydı. Buna Fransızlar önayak oldular ve peşleri sıra İtalyanlar geldiler; ama 16. yüzyıl sonlarına gelindiğinde, İngilizce ve İspanyolca okurları için zengin bir antikçağ yazarlar seçkisi hazırdayken, Almanlar bazı nedenlerden dolayı geride kalmıştı."
Platonculuk yeniden hayata geçirilen
antikçağ felsefeleri arasında en yaygın felsefe olageldiği halde Lorenzo Valla
Epikurosçu felsefenin önemini savunmuştu. 16. yüzyıl sonlarında Cicero, Seneca ve
Marcus Aurelius gibi Romalı stoacıların ahlaki ciddiliği üzerinde duran, Michel
de Montaigne ve Justus Lipsius gibi yazarların temsil ettikleri yeni-stoacılık
felsefesi belirli bir rağbet görmüştü.
….
Bununla birlikte, antikçağ
felsefesinin yeniden canlandırılan bu biçimlerinden hiçbiri sağda solda az
sayıdaki insandan fazlasının vicdanı üzerinde derin bir etki yapmadı.
Platonculuk bile Aristoteles’in akademik felsefedeki tekelini kırmakta başarılı
olamadı, çünkü Aristotelesçilik öncelikle her tür felsefe konusunu kapsıyordu
ve özellikle doğa felsefesini (yani, doğa bilimini) enikonu ele alan tek
dizgeydi.
Bu nedenle Aristoteles’i ortaçağa özgü
yorumlama geleneklerine ve çeşitli skolastik “yöntemler” arasındaki keskin
bölünmelere yönelik hümanist saldırılar, rakip skolastik gelenekler arasındaki
çekişmenin çoktan doğurmuş olduğu belirsizlik ve kuşkuyu artırmaktan başka bir
işe yaramadı. Bu akım daha iyi Aristoteles çevirileri ortaya koydu ve onun
düşüncesiyle ilgili antikçağ yorumları arasındaki uyumsuzluğa ilişkin
farkındalığı destekledi.
Süregiden teolojik tartışmalar, reform
sonucu ortaya çıkan yeni tezlerin de gündeme gelmesiyle, metafiziksel kesinlik
konusundaki kuşkuları giderek arttırdı. Böyle bir ortamda antik felsefenin
kuşkucu düşünceleri yeniden gündeme geldi. Kuşkuculara gösterilen ilgi hümanist
çalışmalar sonucu yapıtlarına ulaşılan Sextus Empiricus sayesinde oldu.
“Antikçağ kuşkuculuğu ortaçağ düşünürlerinin
fazla ilgisini çekmemişti. Gerçi, Akademi’ye özgü kuşkuculuk biçiminde bazı
kuşkucu görüşler, Cicero ve Aziz Augustinus’un kolayca bulunabilen yapıtlarında
sunulduğu biçimiyle bilinmeye (ve reddedilmeye) devam etti. Pyrrhoncu okulun
daha köktenci kuşkuculuğu çok daha az biliniyordu çünkü bu okulu temsil eden
yalnızca tek bir yazar, Sextus Empiricus modern zamanlara dek ulaştı; onun
yapıtları 16. yüzyıl ortalarında hümanist editör ve çevirmenlerce yeniden keşfedilip
yayımlanıncaya dek neredeyse hiç bilinmedi. 1562’de Paris Hümanizma’sının en
önemli bilgin-matbaacıların dan Henri Estienne, Sextus’un Pyrrhoncu Hipotezler
(İS 200 dolayları) adlı yapıtının Latince çevirisini yayımladı. Bunu 1569’da
Sextus’un tüm yapıtlarının Latince bir basımı izledi. Özgün Yunanca metin
1621’e dek basılmadı.” Nauert
Platoncu görüşler taşımalarına karşın, doğa felsefesi konularına eğilen İtalyan düşünürlerini de burada anmalıyız.
"Bunlar çoğunlukla “İtalyan doğa düşünürleri” olarak sınıflandırılmıştır. En önemli kişiler Francesco Patrizi (1529-97), Bernardino Telesio (1509-88) ve iki Dominiken frer, Giordano Bruno (1548-1600) ve Tommaso Campanella’ydı (1568-1639). Bunların hiçbiri geçerli ve tutarlı bir felsefi senteze ulaşamadıysa da, her biri Aristotelesçi doğabilime seçenekler öne sürmek için hümanist felsefi metin keşiflerinden yararlandı" Nauert
“16. yüzyıl başlarının ünlü hümanisti
Rotterdamlı Erasmus önemli hümanistlerin eleştirel düşünme biçimini simgeliyordu
ve skolastisizme yönelik yaygın düşmanlığa inandırıcı ve nükteli bir ifade
verdi.”
“Montaigne örneği ise çok farklıdır.
Fransızca yazılan ve 1580 ve 1595 yıllarında yayınlanan Essais [Denemeler]
açıkça Sekstos Empeirikos’un Pyrrhonculuğundan etkilenmişti. Bu denemeler
çabucak halkın ilgisini çekti ve Fransız yazınının başyapıtlarından biri olarak
yer edindi. Yazınsal bir biçim olarak kişisel deneme, kendini yapıtının başlıca
konusu olarak alan bu yazarın bir buluşudur. Montaigne dizgesel bir düşünür
değildi; işin aslında, kendini düşünür olarak bile görmüyordu. Onun
düşüncesinde Pyrrhoncu kuşkuculuğun yanı sıra etik konularda ılımlı Stoacı
görüşlerden yana olma eğilimi başta olmak üzere daha başka birçok öğe bulunur.”
Nauert
“Modern çalışmalar, Bacon’ın Telesio ve
Bruno’nun düşüncelerine hayli aşina olduğunu ve dizgesinin geç Rönesans’ın
büyüye ilişkin düşüncelerinin etkisi altında kaldığını göstermiştir. Descartes
gençliğinde Campanella’nın etkisi altında kaldığını kabul ediyordu; modern
bilginlik, onun olgun dizgesinde, Cizvit öğretmenlerinden öğrendiği
Aristoteles’in ıskartaya çıkmış doğa felsefesinin birçok kalıntısının izini
sürmüştür. Bununla birlikte, 17. yüzyılda Avrupa bilimi ve felsefesinin, her ne
kadar her ikisi de geçmişin mirasıyla
beslenmeyi -ve kösteklenmeyi- sürdürdüyse de, yeni bir başlangıç yaptığı
doğrudur. Kuşkucuların geleneksel öğrenime saldırısı, hem Descartes gibi
usçular hem de Bacon ve Newton gibi deneyciler için bir
çıkış noktası sağladı; araştırma alanlarını ancak dikkatle ve bilinçlilikle
sınırlı ve özenli bir biçimde belirlenmiş bir dizi sorunla sınırlayarak bu
noktadan öteye ilerleyebilirlerdi.” Charles G.Nauert
15. ve
16. Yüzyıllar belki büyük düşünürlerin zamanı olmadı. Ancak antik
kaynakların yeniden ortaya çıkarılması için gösterilen çabalar, dilbilim
alanında titiz ve sabırlı çalışmalar, özgün metinlere gidilerek yapılan çok
çaba gerektiren çeviriler, düşüncenin göçünde yaşamsal bir geçiş dönemi
oluşturdu. Yerleşik skolastik düşünce kalıpları giderek daha çok sorgulanırken,
Aristoteles’in teolojik yapıya uyumlu hale getirilen düşünceleri de ciddi
eleştirilerin hedefi oldu.
Düşüncenin göçünün 17.Yüzyıldaki izini diğer bölümde süreceğiz.
B.Berksan.
Yararlanılan Kaynaklar:
Avrupa Düşüncesinin Serüveni, Jaqueline Russ, Doğu Batı Yayınları
Bilginin Toplumsal Tarihi, Peter Burke, Tarih Vakfı Yurt yayınları
Bilginin Toplumsal Tarihi, Peter Burke, Tarih Vakfı Yurt yayınları
Avrupa'da Hümanizma ve Rönesans Kültürü, Charles G. Nauert, İş Bankası Yayınları
Cogito Sayı 78, Aristotelesçilik Sayısı, Editör, Kaan Öktem, Yapı Kredi Yayınları
Erken Modern Dönemde Avrupa, Merry E.Wiesner-Hanks, İş Bankası Kültür Yayınları
Felsefenin Öyküsü, Frank Thilly İzdüşüm Y.
İtalya'da Rönesans. J.Addington Symonds.
Cogito Sayı 78, Aristotelesçilik Sayısı, Editör, Kaan Öktem, Yapı Kredi Yayınları
Erken Modern Dönemde Avrupa, Merry E.Wiesner-Hanks, İş Bankası Kültür Yayınları
Felsefenin Öyküsü, Frank Thilly İzdüşüm Y.
İtalya'da Rönesans. J.Addington Symonds.
Rönesans Felsefesi Üzerine, Ernst Bloch, Cem Yayınları
Rönesansın Serüveni, YKY
Harika
YanıtlaSilAtina Okulu detay
YanıtlaSilhttps://dusunbil.com/raffaellonun-atina-okulu-saheserinin-arkasindaki-hikaye/