Teknoloji ve Sermaye

Teknolojinin bir başka boyutuna bakalım. Alıntı, bizim de adını andığımız Manuel Castells'den: “Hem Amerika’da hem de dünya çapında enformasyon teknolojisi devrimini başlatan, garajına kapanmış yenilikçi girişimci değil, devletti. Yeni enformasyon teknolojilerinin ortaya çıkışında bir yanda devletin geliştirdiği makro ölçekteki araştırma programları ve büyük piyasalar, diğer yanda bir teknolojik yaratıcılık kültürüyle hızlı kişisel başarı örneklerinin harekete geçirdiği merkezsizleşmiş yenilikçilik arasındaki ilişki etkili oldu. Böylece yeni enformasyon teknolojileri şirketler, örgütler ve kurumlardan oluşmuş ağlara dağılarak yeni bir sosyo-teknik paradigma oluşturdular.

Yeni paradigmanın ilk özelliği hammaddesinin enformasyon olmasıdır: Bu teknolojiler enformasyonu temel alan, hareket kaynağı enformasyon olan teknolojilerdir; daha önceki teknolojik devrimlerde olduğu gibi yalnızca enformasyonun teknolojiyi temel alması söz konusu değildir.

İkinci özellikse, yeni teknolojilerin etkilerinin yayılımlarıyla ilgilidir. Enformasyon bütün İnsanî etkinliklerin ayrılmaz bir parçası olduğu için, bireysel ve kolektif varoluşumuzun bütün süreçleri doğrudan yeni teknolojik araçlarla şekillendirilir (kesinlikle bunlarla belirlenmese de)”

Manuel Castells'ten yaptığınız bu alıntı, felsefi tartışmamızda teknolojinin ontolojisini ele alırken göz önünde bulundurmamız gereken çok önemli bir boyutu ortaya koyuyor. Bu, teknolojinin sadece soyut bir varlık değil, aynı zamanda somut bir sosyo-politik inşa olduğunu gösteriyor.


Manuel Castells ve Teknolojik Paradigma

Castells, teknolojik ilerlemeyi ne salt determinist bir güç olarak ne de sadece bir araç olarak görür. Onun yaklaşımı, sizin daha önce yakaladığınız yumurta-tavuk ikilemini çözmek için güçlü bir çerçeve sunar. Castells'e göre, teknolojik bir paradigma, devletin makro ölçekteki gücü ile bireysel yenilikçiliğin merkezsizleşmiş yaratıcılığının etkileşimiyle ortaya çıkar. Bu durum, teknolojinin varlığının ne tamamen insan iradesinden bağımsız olduğunu ne de tamamen ona tabi olduğunu gösterir.

  1. Hammaddesi Enformasyon Olması: Castells, daha önceki sanayi devrimlerinde hammaddenin kömür ya da petrol gibi fiziksel maddeler olduğunu, ancak yeni çağın hammaddesinin enformasyon olduğunu söyler. Bu durum, teknolojinin ontolojisini kökten değiştirir. Artık teknoloji, enformasyonu işleyen, hareket ettiren ve yeniden üreten bir varlıktır. Bu, Luciano Floridi'nin "infosphere" (enformasyon küresi) kavramıyla doğrudan bir bağ kurar.
  2. Etkisinin Yayılımcı Olması: Teknolojinin etkisi, hayatın sadece belirli bir alanını değil, tüm süreçlerini şekillendirir. Siber savaşın etik boyutundan yapay zekanın ahlaki sorumluluğuna, Ruha Benjamin'in işaret ettiği eşitsizliklerin dijitalleşmesinden N. Katherine Hayles'in beden-enformasyon ilişkisine kadar konuştuğumuz her şey, bu "yayılımcı etki"nin bir sonucudur.

Manuel Castells'in bu analizi, teknolojinin ontolojik gücünü, somut bir tarihsel ve sosyo-politik bağlam içine yerleştirir. Bu, teknolojiyi basit bir nesne olmaktan çıkarır ve onu, hem devletlerin ve piyasaların gücü hem de bireylerin yaratıcılığı tarafından şekillendirilen karmaşık bir sosyo-teknik paradigma haline getirir.

Castells'in analizi, teknolojiyi sadece soyut bir kavram olmaktan çıkarıp, onun pratik ve dinamik bir güç olduğunu gösteriyor. İki farklı kulvar gibi görünen devlet sermayesi ile girişimci sermayesi, aslında birbirini besleyen ve yeni bir "sosyo-teknik paradigmaya" zemin hazırlayan oluşumlardır.


Sermayenin Etkileşimi: Birbirini Besleyen Sistemler

Bu iki sermaye kulvarı, birbirinden bağımsız çalışmak yerine, karmaşık ve karşılıklı bağımlı bir ağ oluşturur:

  • Devlet Sermayesi (Ana Akım): Genellikle yüksek riskli ve temel bilimsel araştırmalara öncülük eder. Örneğin, internetin temeli olan ARPANET, soğuk savaş döneminde devletin sağladığı sermaye ile ortaya çıkmıştır. Yapay zekâ, robotik ve nanoteknoloji gibi alanlardaki ilk ve en büyük atılımlar, büyük ölçüde devletin finanse ettiği araştırma programları sayesinde gerçekleşir.
  • Girişimci Sermayesi (Yan Akım): Bu temel araştırmaların üzerine inşa edilir. Devletin yarattığı bilgi birikimini ve altyapıyı kullanarak, daha hızlı, daha esnek ve piyasa odaklı yenilikler geliştirir. Bir startup, devletin finanse ettiği bir yapay zekâ algoritmasını alıp, onu sivil bir uygulama (örneğin bir mobil uygulama) haline getirebilir. Bu uygulama başarılı olursa, elde ettiği kârı tekrar sisteme enjekte ederek yeni girişimlere yatırım yapar.

Bu dinamik, teknolojinin ontolojisini bir kez daha karmaşıklaştırır. Teknoloji artık tek bir kaynaktan çıkan bir varlık değil, devletin stratejik yönelimi, piyasanın hız ve kâr arayışı ve bireysel yaratıcılığın iç içe geçtiği bir "ortak varlıktır."

Girişimci sermayesinin mekanizması, geleneksel finansman modellerinden (örneğin, banka kredileri) çok daha karmaşıktır. Bu, sadece bir para akışı değil, aynı zamanda teknolojik bir ağın oluşumunu ve büyümesini sağlayan dinamik bir sistemdir.


Girişimci Sermayesi (Venture Capital) Ağı Nasıl Çalışır?

Bu sistem, üç ana aktörden oluşur ve bir "turlar" halinde işler:

1. Aktör: Girişimler (Startups)

Bunlar, teknolojiye dayalı, genellikle devasa sorunları çözmeyi veya piyasada yeni bir niş oluşturmayı amaçlayan genç şirketlerdir. Temel olarak bir fikre, küçük bir ekibe ve bazen de bir prototipe sahiptirler.

2. Aktör: Risk Sermayedarları (Venture Capitalists - VCs)

Bu yatırımcılar, yüksek riskli bu girişimlere para yatıran fonları veya bireyleri temsil eder. Geleneksel bankaların aksine, bu sermaye geri ödenmesi gereken bir borç değildir. VCs, bunun yerine şirketten hisse alarak ortak olurlar. Amaçları, on yatırımın dokuzunun başarısız olabileceğini bilerek, kalan tek bir "unicorn" (değeri 1 milyar doları aşan şirket) ile tüm kayıplarını fazlasıyla telafi etmektir.

3. Aktör: Ağ ve Altyapı

Bu, sistemin en önemli ve en az görünür parçasıdır. Girişimci sermayesi, sadece para sağlamakla kalmaz, aynı zamanda girişimlerin ihtiyaç duyduğu tüm ekosistemi de sunar:

  • Mentorluk: Tecrübeli girişimciler ve yöneticiler, genç girişimlere yol gösterir.
  • Profesyonel Ağ: VCs, girişimleri potansiyel müşteriler, tedarikçiler ve diğer yatırımcılarla buluşturur.
  • Hizmetler: Hukuk, muhasebe ve pazarlama gibi kritik konularda destek sağlayan uzmanlarla bağlantı kurmalarına yardımcı olur.

Finansman Turları (The Funnel)

Sermaye akışı, bir huniyi andıran aşamalarla ilerler:

  1. Tohum Yatırımı (Seed Round): Girişimin ilk fikrinin veya prototipinin finansmanıdır. Bu aşamada yatırım miktarı nispeten küçüktür (genellikle birkaç yüz bin ila birkaç milyon dolar).
  2. A Serisi (Series A): Girişim ürününü piyasaya sürdükten ve ilk müşterilerini edindikten sonraki aşamadır. Bu yatırım, ürünü daha da geliştirmek ve pazarı büyütmek için kullanılır. Miktarlar genellikle on milyonlarca doları bulabilir.
  3. B, C, D Serileri: Girişim büyüdükçe, daha fazla yatırımcıdan, daha büyük miktarlarda sermaye toplanır. Her bir tur, şirketin değerlemesini (valuation) katlayarak artırır.
  4. Halka Arz (IPO) veya Satın Alma: Başarılı bir girişim, halka açık bir şirket haline gelerek borsaya açılır veya daha büyük bir şirket tarafından satın alınır. İşte bu aşamada, ilk yatırımcılar (VCs) hisselerini satarak devasa kârlar elde ederler.

Bu sistemin en kritik özelliği, teknolojinin kendi mantığıyla ilerlemesini sağlayan, merkezi olmayan ve yüksek risk alabilen yapısıdır. Bu yapı, hem sivil teknolojilerin (sosyal medya, e-ticaret) hem de "çift amaçlı" teknolojilerin (yapay zekâ, drone teknolojisi) hızla gelişmesini sağlar ve Manuel Castells'in bahsettiği sosyo-teknik paradigmanın en önemli itici gücüdür

Girişim Avcılığı ve Risk Sermayesi Şirketleri

Bu şirketler, genellikle Risk Sermayesi Şirketleri (Venture Capital Firms) olarak adlandırılır. Onların varlık amacı, geleneksel bankalar gibi borç vermek değil, büyük potansiyeli olan ancak henüz kanıtlanmamış startup'ları keşfetmek ve onlara yatırım yapmaktır. Bu şirketler, tam anlamıyla "girişim avcıları" olarak hareket ederler.

Mekanizmaları şu şekilde işler:

  1. Fon Toplama: Öncelikle, emeklilik fonları, varlıklı aileler ve büyük şirketler gibi sınırlı sayıda yatırımcıdan oluşan bir fonda para toplarlar. Bu fonlar, genellikle milyonlarca, hatta milyarlarca dolar büyüklüğündedir.
  2. Girişim Keşfi (Venture Sourcing): Avcı misali, en yenilikçi fikirlere ve en yetenekli girişimcilere ulaşmak için sürekli olarak piyasayı tararlar. Bu süreç, ağ oluşturma etkinliklerine katılmaktan, üniversitelerdeki teknoloji kuluçka merkezlerini ziyaret etmeye kadar çeşitlilik gösterir.
  3. Yatırım Kararı: Buldukları girişimleri detaylı bir analize tabi tutarlar. Ekibin gücü, pazar potansiyeli, ürünün yenilikçi olup olmadığı ve çıkış (exit) stratejisi gibi kriterleri değerlendirirler. Yatırım yaptıkları her girişimin büyük bir başarıya ulaşmayacağının bilincindedirler, bu yüzden risklerini farklı girişimlere yayımlarlar.
  4. Değer Yaratma: Sadece para sağlamakla kalmaz, aynı zamanda girişimlere stratejik danışmanlık, mentorluk ve profesyonel bir ağ sunarlar. Amaçları, yatırım yaptıkları şirketin değerini katlayarak artırmaktır.

Bu şirketler, sadece parayla değil, aynı zamanda sahip oldukları bilgi, deneyim ve ilişkilerle de sermaye sağlarlar. Bu sistem, "çift amaçlı" teknolojilerin hızla gelişmesini sağlar; zira bir sivil uygulama için finansman sağlayan bir şirket, o teknolojinin daha sonra harp teknolojileri için kullanılabileceğini bilerek veya bilmeyerek bu sistemin bir parçası olur.

Bankaların İki Farklı Rolü

  1. Geleneksel Finansman: Bankalar, hala startup'lar ve girişimler için geleneksel borç finansmanı sağlıyor. Ancak bu genellikle, şirketin ilk aşamalarını aşıp gelir elde etmeye başladığı, yani riskin daha az olduğu durumlarda gerçekleşir. Bir banka, yüksek riskli bir fikre değil, teminat gösterebilecek veya nakit akışı olan bir şirkete kredi vermeye daha yatkındır. Bu, risk sermayesinin tam tersidir.
  2. Risk Sermayesi Fonlarına Yatırımcı Olma: Günümüzde birçok büyük banka, kendileri doğrudan girişimlere yatırım yapmasa da, risk sermayesi fonlarına yatırımcı olarak katılıyor. Bu fonlar aracılığıyla, dolaylı yoldan girişim sermayesi piyasasına girmiş oluyorlar. Böylece, hem yüksek büyüme potansiyelinden pay alıyorlar hem de geleceğin teknolojilerini ve pazar trendlerini yakından takip edebiliyorlar.

Felsefi Bağlantı: Risk ve Ahlak

Bu durum, bankaların rolünü ilginç bir felsefi konuma taşıyor. Geleneksel olarak bankalar, riskten kaçınan ve ahlaki sorumluluğu net olan kurumlardır. Ancak risk sermayesi fonlarına yatırımcı olmaları, onları daha önce bahsettiğimiz "çift amaçlı" teknolojilerin ve belirsiz ahlaki sonuçların bir parçası haline getiriyor. Böylece, sermayenin geleneksel ve modern akışları, teknolojik varlığın karmaşık doğasını besleyen iki farklı yol olarak birbirine karışıyor.

Bu sistem, sadece ulusal sınırlar içinde işleyen bir mekanizma değil, sizin de belirttiğiniz gibi, sınırları aşan küresel bir ağdır. Bu, Manuel Castells'in "ağ toplumu" tezinin en somut örneklerinden birini oluşturur.


Girişimci Sermayesinin Küresel Mekanizması

Bu sistemin sınırları aşan boyutu, birden fazla unsurun bir araya gelmesiyle mümkün olur:

  • Küresel Sermaye Akışı: Risk sermayesi fonları, sadece kendi ülkelerindeki yatırımcılardan para toplamaz. Dünya çapındaki emeklilik fonları, devlet varlık fonları ve zengin aile ofisleri gibi küresel yatırımcılardan fon sağlarlar. Bu, sermayenin ulusal sınırları aşarak en yüksek büyüme potansiyeli olan fikirlere ulaşmasını sağlar.
  • Yeteneğin ve Fikirlerin Hareketliliği: Startupların ekipleri genellikle çok ulusludur ve en iyi yetenekleri nereden bulabilirlerse oradan işe alırlar. Aynı şekilde, yeni bir fikir ABD'de doğsa bile, potansiyelini test etmek için Avrupa veya Asya pazarlarını hedefleyebilir. Bu, bilginin ve yaratıcılığın, coğrafi sınırları aşarak bir ağ içinde dolaşmasını sağlar.
  • Dijital Altyapı: Luciano Floridi'nin bahsettiği "infosphere" (enformasyon küresi), bu küresel ağın fiziksel altyapısıdır. Bulut bilişim, video konferans araçları ve dijital finansman platformları, girişimcilerin ve yatırımcıların dünyanın herhangi bir yerinden sorunsuz bir şekilde işbirliği yapmasına olanak tanır.
  • Küresel Teknoloji Hub'ları: Silikon Vadisi birincil merkez olsa da, Tel Aviv (İsrail), Shenzhen (Çin), Berlin (Almanya) ve Bangalore (Hindistan) gibi şehirler, kendi yerel risk sermayesi ekosistemlerini oluşturmuştur. Bu hub'lar, bir zincir gibi birbirine bağlıdır ve küresel ağın farklı düğümlerini oluşturur.

Felsefi Sonuç: Küresel Ahlaki Sorumluluk Boşluğu

Bu sistemin küreselliği, tartıştığımız felsefi sorunları daha da karmaşıklaştırır.

  • Sorumluluğun Yayılması: Bir teknoloji, bir ülkedeki girişimci tarafından geliştirilip, başka bir ülkedeki sermayeyle finanse edildiğinde ve üçüncü bir ülkedeki askeri güçler tarafından kullanıldığında, etik sorumluluk kimindir? Bu, Manuel Castells'in bahsettiği merkezi olmayan sistemin getirdiği en büyük ahlaki boşluklardan biridir.
  • Çift Amaçlı Teknolojilerin Hızlanması: Sivil amaçlı bir teknolojinin küresel sermayeyle finanse edilmesi ve birden fazla ülkede ticarileşmesi, onun askeri amaçlar için adaptasyonunu daha kolay ve görünmez hale getirir. Bu, Ruha Benjamin'in işaret ettiği sosyal eşitsizliklerin küresel ölçekte nasıl dijitalleştirilebileceği sorusunu da beraberinde getirir.

"Kontrol Dışılık" ve Yeni Bir Düzen

Daha önce konuştuğumuz geleneksel teknolojik gelişmelerde, kontrol mekanizmaları genellikle daha netti: bir devlet, bir ordu veya bir şirket bir projeyi yönetir ve sonuçlarından sorumlu olurdu. Ancak "kontrol dışılık," bu geleneksel düzenin çözüldüğü bir durumu ifade eder. Bu süreç, birkaç temel faktörden beslenir:

  • Merkezi Olmayan Güç Dağılımı: Artık teknolojinin yönü tek bir merkezden (örneğin DARPA'dan) belirlenmiyor. Birbirinden bağımsız binlerce girişimci, yüzlerce risk sermayesi fonu ve farklı ülkelerdeki yatırımcılar, kendi hedeflerine yönelik kararlar alıyor. Bu merkezi olmayan yapı, sistemin genel gidişatını kontrol etmeyi neredeyse imkansız hale getiriyor.
  • "Çift Amaçlı" Teknolojilerin Yayılması: Kontrolün en zor olduğu nokta burasıdır. Bir startup, başlangıçta sivil bir uygulama için fon alırken, geliştirdiği teknolojinin (örneğin yapay zekâ, drone sürüleri) çok hızlı ve kolay bir şekilde askeri amaçlar için kullanılabileceği gerçeği, ahlaki sorumluluk zincirini kırıyor.
  • Küresel Sermaye Akışı: Sermayenin sınır tanımaması, teknolojinin gelişimini ulusal düzenlemelerin ve ahlaki normların ötesine taşıyor. Bir ülke, belirli bir teknolojiyi yasaklarken, aynı teknoloji başka bir ülkede finansman bulup geliştirilmeye devam edebilir. Bu da denetim mekanizmalarını işlemez kılıyor.

Felsefi Sonuç: "Kontrol Dışılık" ve Düşünce Atlası

Bu "kontrol dışılık," Düşünce Atlası'nızın en güçlü tezlerinden birini oluşturur. Teknolojinin ontolojik bir varlık olduğu, kendi iç mantığıyla ilerlediği ve insanlığın önyargılarını taşıdığı fikri, işte bu kontrol dışı ortamda somut bir anlam kazanıyor. Bu durum, bizi şu varoluşsal sorularla baş başa bırakıyor:

  • Teknolojinin hızına ve bu kontrol dışı yapıya karşı felsefenin rolü ne olabilir?
  • Ahlaki sorumluluk, artık bireyler veya devletler arasında paylaşılamıyorsa, nasıl bir "küresel etik" inşa edilebilir?
  • Bu sistem, insanlığın geleceğini nasıl şekillendirecek? Ütopyalara mı, yoksa distopyalara mı yol açacak?

Bu "kontrol dışı" süreç, felsefenin sadece teknolojiyi anlamasını değil, aynı zamanda ona karşı yeni bir duruş ve yeni bir dil geliştirmesini zorunlu kılıyor.

Risk sermayesi şirketleri (venture capital firms) arasında en tanınmış ve en etkili olanları, genellikle Silikon Vadisi merkezli olan, ancak küresel bir ağa sahip firmalardır. Bu firmalar, teknoloji ekosisteminin en kritik finansman kaynaklarıdır ve yatırım yaptıkları şirketler sayesinde dünya çapında tanınırlar.

İşte en tanınmış girişim sermayesi şirketlerinden bazıları ve öne çıktıkları alanlar:

  • Sequoia Capital: Belki de tüm zamanların en ünlü risk sermayesi firmasıdır. Apple, Google, PayPal, LinkedIn, WhatsApp ve Airbnb gibi dev şirketlere erken aşamada yatırım yaparak adını duyurmuştur.
  • Andreessen Horowitz (a16z): 2009'da kurulmasına rağmen hızla zirveye yükselmiştir. Facebook, Twitter, Groupon gibi şirketlere yaptığı yatırımlarla tanınır ve kripto paralar ve web3 gibi yeni teknolojilere olan ilgisiyle bilinir.
  • Kleiner Perkins: 1972'de kurulmuş eski ve köklü bir firmadır. Amazon, Google, Sun Microsystems gibi şirketlerin erken yatırımcıları arasında yer alır ve teknoloji dünyasının en büyük başarı hikâyelerinden bazılarının arkasındaki güçlerden biri olarak kabul edilir.
  • Accel: Başlangıç aşamasındaki (seed stage) girişimlere odaklanmasıyla bilinir. Facebook, Slack, Dropbox, Spotify gibi başarılı şirketlere yaptığı erken yatırımlarla ünlüdür.
  • Tiger Global Management: Geleneksel risk sermayesi firmalarından daha hızlı hareket etmesiyle bilinir. Yaptığı agresif yatırımlarla TikTok ve diğer birçok hızlı büyüyen teknoloji şirketinin büyümesine katkıda bulunmuştur.

Bu şirketler, yalnızca finansman sağlamakla kalmaz, aynı zamanda girişimlere stratejik rehberlik, deneyimli bir ağ ve küresel bir görünürlük sunarak teknolojinin gelişimini hızlandırır. Sizin de belirttiğiniz gibi, bu firmaların oluşturduğu ağ, ulusal sınırları aşan ve Manuel Castells'in tarif ettiği "kontrol dışı" sistemin en somut örneklerinden biridir.

Kaynak: 

  • Ağ Toplumunun Yükselişi (The Rise of the Network Society, Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür, Cilt I) Çev. Ebru Kılıç, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2005.

Not: Metin YZ ile bir dizi soru yanıt bağlamında oluşturulmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder