21.yüzyıl felsefesi, dijital dönüşümün hızıyla medya ve iletişim etiğini merkeze alan bir disiplin haline getirmiştir. Sosyal medya platformlarının (SNS) yaygınlaşması, yapay zeka (AI) destekli dezenformasyon, gizlilik ihlalleri ve algoritmik önyargılar gibi sorunlar, geleneksel etik teorilerini (örneğin, utilitaryenizm, deontoloji ve erdem etiği) yeniden sorgulatmıştır. Bu tartışmalar, bireysel haklardan (gizlilik, kimlik) küresel yapılara (demokrasi, kültürel çoğulluk) uzanır; filozoflar, teknolojinin "orta" (mediation) rolünü vurgulayarak, etik normların dinamik ve ilişkisel olduğunu savunur.
Bu tartışmalar, 21. yüzyılın "Medial Turn"ünü
yansıtır: Medya, sadece araç değil, düşünce ve etiğin temelini dönüştürür.
Pesimist görüşler (örneğin, medya etiğinin gelir baskısıyla çürümesi), iyimser
alternatiflerle (etik tasarım, şeffaflık eğitimleri) dengelenir.Önemli
Filozoflar ve Eserler
- Luciano
Floridi: Bilgi etiğinin kurucusu; "The Ethics of Information"
(2013) ile dijital kimlik ve gizliliği ele alır.
- David
J. Gunkel: "The Relational Turn" (2022) ile AI etiğinde
ilişkisel modeli savunur.
- Brian
Ball: "Defeating Fake News" (2023) ile epistemik etik ve AI
manipülasyonunu tartışır.
- Helen
Nissenbaum: Bağlamsal bütünlük teorisiyle gizlilik normlarını yeniden
tanımlar.
Sonuç
21.yüzyıl felsefesi, medya ve iletişim etiğini "ilişkisel ve öngörücü" bir alana evirir: Teknolojiyi pasif araç olmaktan çıkarıp, etik sorumluluğun parçası yapar. Güncel krizler (AI deepfake'ler, platform bias'ı), felsefeyi pratik politikaya (örneğin, AB AI Yasası) bağlar. Bu tartışmalar, demokrasiyi korumak için şeffaflık ve eğitim çağrısı yapar; aksi takdirde, dezenformasyon "etik boşluk" yaratır.
The Routledge Handbook of Philosophy and Media Ethics (ed. Carl Fox & Joe Saunders) 21. yüzyıl medya etiği tartışmalarını felsefi açıdan çok katmanlı ele alıyor. Kitap 30 makaleden oluşuyor ve beş ana bölümde toplanıyor.
1. İfade Özgürlüğü, Gizlilik ve Sansür
- Gerald
Lang – Nefret Söylemi: İfade özgürlüğünün mutlak olmadığını, nefret
söyleminin demokratik tartışmayı zayıflattığını savunuyor.
- Kevin
Macnish & Haleh Asgarinia – Gizlilik: Dijital çağda mahremiyetin
yalnızca bireysel hak değil, toplumsal güvenin temeli olduğunu öne
sürüyor.
- Matthew
Festenstein – Otosansür: Yeni medyada bireylerin kendi kendini
sansürlemesi, özgürlük ile sorumluluk arasındaki gerilimi gösteriyor.
2. Haber Medyası
- Jonathan
Heawood & Fabienne Peter – Haber Medyasının Normatif Modelleri:
Haber medyasının yalnızca bilgi aktarmakla değil, siyasi meşruiyet
üretmekle de ilişkili olduğunu tartışıyor.
- Dorota
Mokrosinska – Devlet Sırları: Sızıntılar ve ifşaların etik boyutunu,
kamu yararı ile devlet güvenliği arasındaki gerilim üzerinden inceliyor.
- Kevin
C. Elliott – Bilim Gazeteciliği: Bilimsel haberlerin değer yüklü
olduğunu, “tarafsızlık” iddiasının çoğu zaman yanıltıcı olduğunu
savunuyor.
3. Medyanın Diğer
Yönleri
- Shen-yi
Liao – Ahlaksız Sanatçıların Sanatı: Sanatçının kişisel ahlaksızlığı
ile eserinin değerini ayırmak mümkün mü? Bu, günümüzde “cancel culture”
tartışmalarıyla doğrudan ilişkili.
- David
Coady – Komplo Teorileri: Medyanın komplo teorilerini yalnızca
“irrasyonel” diye dışlamasının epistemik açıdan sorunlu olabileceğini,
bazı komplo teorilerinin eleştirel işlev görebileceğini öne sürüyor.
4. Adalet, Güç ve
Temsil
- Jessica
Begon – Engellilik Temsilleri: Medyada engelliliğin “trajedi” ya da
“ilham” klişeleriyle sunulmasının epistemik adaletsizlik yarattığını
savunuyor.
- Lina
Papadaki – Pornografi: Kadınların nesneleştirilmesi ve susturulmasında
pornografinin rolünü feminist etik bağlamında tartışıyor.
- Faik
Kurtulmuş & Jan Kandiyalı – Sınıf ve Medya: Medyanın sınıfsal
eşitsizlikleri yeniden ürettiğini, görünmez kıldığını vurguluyor.
5. Çevrimiçi
Ahlaksızlık ve Erdem
- Joe
Saunders – Sosyal Medya Etiği: Sosyal medyada “daha iyi bir özne”
olmanın mümkün olup olmadığını sorguluyor.
- Karen
Adkins – Çevrimiçi Utandırma: “Shaming” pratiklerinin görünmez
zararlarını, özellikle uzun vadeli sosyal dışlanma etkilerini inceliyor.
- Étienne
Brown – Trolleme: Trollemenin yalnızca bireysel saldırı değil, ortak
eylemi bozan yapısal bir sorun olduğunu savunuyor.
- Taylor
Matthews & Ian James Kidd – Deepfake’ler: Deepfake teknolojisinin
yalnızca etik değil, epistemolojik bir kriz yarattığını (gerçeklik
algısının çöküşü) öne sürüyor.
- Samantha
Bradshaw & Massimo Renzo – Yeni Medya ve Manipülasyon: Algoritmik
manipülasyonun bireysel özerklik ve demokratik süreçler için temel bir
tehdit olduğunu tartışıyor.
Yani bireyler, bu mecralarda yalnızca tüketici ya da tepkisel kullanıcı değil, bilinçli, sorumlu ve erdemli aktörler haline gelebilir mi?
Saunders’ın Çıkış Noktası:
Sosyal medya bir “karmaşa”dır: Saunders, sosyal medyanın yapısal sorunlarını sıralar:
Virtue signalling (erdem gösterişi)
Piling on (linç kültürü)
Ramp up (giderek sertleşen söylemler)
Echo chambers (yankı odaları)
Epistemic bubbles (bilgi balonları)
Polarizasyon
Moral outrage porn (ahlaki öfke tüketimi)
Gamification of communication (iletişimin oyunlaştırılması)
Bu olgular, sosyal medyanın bireyleri daha iyi değil, çoğu zaman daha kötü özneler haline getirdiğini düşündürüyor.
“Daha İyi Özne” Olma İmkanı
Erdemli iletişim: Saunders, felsefecilerin bu sorunları teşhis ederek bizi “daha iyi çevrimiçi özneler” olmaya yönlendirmeye çalıştığını söyler.
Civility (nezaket) çağrısı: Daha iyi özne olmanın bir yolu, çevrimiçi nezaket ve saygıyı artırmaktır.
Eleştiri: Ancak Saunders, “nezaket” çağrılarının bazen ciddi direnişleri bastırmak için kullanılabileceğini de vurgular. Yani “daha iyi özne” olmak, sadece kibar olmak değil; aynı zamanda adaletsizliklere karşı sorumlu bir şekilde ses çıkarmaktır.
Etik Çerçeve
Özneleşme sorusu: Sosyal medya, bireyleri nasıl özneleştiriyor? Onları pasif tüketiciler mi yapıyor, yoksa aktif yurttaşlar mı?
Erdem etiği boyutu: “Daha iyi özne” olmak, Aristotelesçi anlamda erdemli alışkanlıklar geliştirmekle ilişkilendirilebilir.
Siyasal boyut: Dijital yurttaşlık, sorumluluk ve kamusal tartışmaya katkı, sosyal medya etiğinin merkezinde yer alıyor.
Bradshaw ve Renzo, The Routledge Handbook of Philosophy and Media Ethics’teki “New Media and Manipulation” bölümünde, sosyal medya platformlarının algoritmik tasarımlarının bireysel özerklik ve demokratik süreçler için ciddi bir tehdit oluşturduğunu savunuyorlar. Yani mesele yalnızca yanlış bilgi değil; platformların yapısal özellikleri, kullanıcıların inançlarını, duygularını ve dikkatini sistematik biçimde yönlendirebiliyor.
Temel Tez
Algoritmik manipülasyon, klasik propaganda ya da reklamdan farklıdır. Çünkü:
Kişiselleştirilmiş: Kullanıcıların geçmiş davranışlarına göre içerik seçer.
Görünmez: Kullanıcı çoğu zaman manipülasyona uğradığını fark etmez.
Sürekli: Akış algoritmaları 7/24 kullanıcıyı yönlendirir.
Bireysel Özerklik Açısından
Özerklik: Kendi inançlarını ve tercihlerini özgürce oluşturabilme kapasitesi.
Tehdit: Algoritmalar, hangi bilgiyi göreceğimizi seçerek düşünce ufkumuzu daraltır.
Sonuç: Kullanıcı, kendi kararlarını verdiğini sanırken aslında platformun “görünmez eli” tarafından yönlendirilir.
Demokratik Süreçler Açısından
Dezenformasyonun ölçeklenmesi: Algoritmalar yanlış bilgiyi hızla yayabilir.
Yankı odaları ve kutuplaşma: Demokratik tartışma yerine kapalı gruplar oluşur.
Seçim güvenliği: Hedeflenmiş siyasi reklamlar, seçmen davranışını manipüle edebilir.
Kamusal akıl: Demokratik süreç, ortak bilgi zeminine ihtiyaç duyar; algoritmik manipülasyon bu zemini aşındırır.
Bradshaw & Renzo’nun Katkısı
Manipülasyonun yeni biçimi: Sosyal medya, yanlış bilginin yayılması için “ideal bir ortam” sunar.
Platform tasarımı: Sorun yalnızca kötü aktörler değil, bizzat platformların “katılımı artırma” odaklı tasarımlarıdır.
Etik sorumluluk: Hem devletlerin hem de platformların, bireylerin özerkliğini ve demokrasiyi koruyacak düzenlemeler geliştirmesi gerektiğini savunurlar.
Özet
Bireysel düzeyde: Algoritmik manipülasyon, özerkliği zayıflatır.
Toplumsal düzeyde: Demokratik süreçleri kutuplaştırır ve ortak bilgi zeminini aşındırır.
Etik düzeyde: Platform tasarımları, yalnızca teknik değil, normatif bir sorundur.
Taylor Matthews ve Ian James Kidd, The Routledge Handbook of Philosophy and Media Ethics’teki bölümlerinde deepfake teknolojisinin yalnızca etik sorunlar değil, aynı zamanda epistemolojik bir kriz yarattığını savunuyorlar. Yani mesele sadece “yanlış kullanım” değil; bizzat gerçeklik algımızın güvenilirliğinin çökmesi.
Deepfake Teknolojisinin Tanımı
Deepfake: Yapay zekâ (özellikle GAN’lar) kullanılarak üretilen, bir kişinin hiç yapmadığı şeyleri yapıyormuş gibi gösteren sahte video veya ses kayıtları.
Özelliği: Geleneksel montajdan farklı olarak, neredeyse ayırt edilemeyecek derecede gerçekçi olması.
Etik Sorunlar
Mahremiyet ihlali: Kişilerin rızası olmadan sahte içerik üretmek.
İtibar zedelenmesi: Özellikle siyasetçiler, sanatçılar veya sıradan bireyler için ciddi zararlar.
Kötüye kullanım: Pornografi, şantaj, dezenformasyon.
Epistemolojik Kriz
Matthews & Kidd’in asıl vurgusu burada:
Videonun epistemik statüsü: Geleneksel olarak video, “kanıt” niteliği taşırdı. Bir olayın kaydı, görsel doğrulamanın en güçlü biçimiydi.
Deepfake sonrası: Video artık güvenilir bir bilgi kaynağı olmaktan çıkıyor.
Sonuç:
Epistemik erozyon: İnsanlar gördükleri hiçbir videoya güvenemez hale geliyor.
“Gerçeklik algısının çöküşü”: Görsel kanıtın otoritesi sarsılıyor.
Epistemik nihilizm riski: “Hiçbir şeyin doğruluğunu bilemeyiz” duygusu yaygınlaşabilir.
Demokratik ve Toplumsal Etkiler
Siyaset: Seçim dönemlerinde sahte videoların yayılması, demokratik süreçleri baltalayabilir.
Toplumsal güven: İnsanlar yalnızca yanlış bilgilere değil, doğru bilgilere de şüpheyle yaklaşmaya başlar.
“Gerçek sonrası çağ”: Deepfake’ler, post-truth dönemin en güçlü araçlarından biri haline gelir.
Matthews & Kidd’in Katkısı
Deepfake’i yalnızca etik bir sorun (zarar verme, mahremiyet ihlali) olarak değil, epistemolojik bir kriz olarak kavramsallaştırıyorlar.
Bu kriz, bilgi felsefesinin temel sorularını yeniden gündeme getiriyor:
“Ne zaman gerçekten biliyoruz?”
“Görsel kanıtın epistemik değeri nedir?”
“Bilgiye güveni yeniden nasıl tesis edebiliriz?”
Özet
Etik boyut: Mahremiyet, itibar, kötüye kullanım.
Epistemolojik boyut: Görsel kanıtın güvenilirliğinin çöküşü.
Toplumsal boyut: Demokrasi, güven, hakikat sonrası çağ.
Temel Çerçeve
- Demokratik
meşruiyet yalnızca seçimlerden gelmez; yurttaşların görüş ve
argümanlarının kamusal tartışmalara yansıması da gerekir.
- Haber
medyası, bu tartışmaların ana aracısıdır: hangi konuların gündeme
taşındığı, nasıl çerçevelendiği ve hangi seslerin duyulduğu, siyasi
kararların meşruiyetini doğrudan etkiler.
- Sosyal
medyanın yükselişiyle birlikte bu rol parçalanmış, geleneksel normatif
modeller sarsılmıştır.




Hiç yorum yok:
Yorum Gönder