Lee McIntyre

Lee McIntyre, özellikle günümüzün en yakıcı sorunlarından biri olan "hakikat sonrası" (post-truth) kavramı üzerine çalışmalarıyla tanınan Amerikalı bir filozoftur. O, bilginin, bilimin ve aklın, duygular ve kişisel inançlar karşısında nasıl savunulabileceği üzerine düşünür.

Biyografi

Boston Üniversitesi Felsefe ve Bilim Tarihi Merkezi'nde araştırmacı olarak görev yapmaktadır. Başlangıçta bilim felsefesi üzerine yoğunlaşmış, ancak son yıllarda çalışmalarını bilimi reddeden hareketlerin felsefi ve psikolojik temellerine yöneltmiştir.


Düşüncesinin Temel Temaları

  1. Post-Truth (Hakikat Ötesi): McIntyre, "hakikat ötesi" kavramını basit bir yalandan ayırır. Yalanın amacı aldatmaktır, hakikat ötesi ise olguların ve objektif gerçekliğin önemsizleştiği bir durumu ifade eder. Bu durumda, kamuoyu, olgulara dayalı kanıtlar yerine, duygusal çağrılar ve kişisel inançlarla şekillenir.
  2. Bilim ve Bilgi Savunuculuğu: McIntyre, bilimsel yöntemin, bilgiye ulaşmanın en güvenilir yolu olduğunu güçlü bir şekilde savunur. Postmodern şüpheciliğin aksine, bilim kusursuz olmasa bile, gerçeğe ulaşmak için elimizdeki en iyi araç olduğunu iddia eder. Çalışmaları, bilimi reddeden komplo teorilerine ve dezenformasyona karşı bir çağrıdır.
  3. Dezenformasyon ve Bilgisizliğin Ayırımı: O, basit bir bilgisizliği (bir şeyi bilmemek) ile kasıtlı olarak yanlış bilgi yayan dezenformasyonu birbirinden ayırır. Bilgisizlik eğitimle giderilebilirken, dezenformasyon, toplumsal güveni sarsmak ve toplumu bölmek için kasıtlı olarak üretilen bir durumdur.

Önemli Yapıtları

  • Post-Truth (Hakikat Ötesi, 2018): "Hakikat ötesi" fenomenini detaylı bir felsefi analizle ele aldığı temel eseridir.
  • How to Talk to a Science Denier (Bir Bilim İnkarcısıyla Nasıl Konuşulur, 2021): Dezenformasyonla mücadele etmek ve bilimsel bilgiyi savunmak için pratik ve etik stratejiler sunar.

Bağlamı ve İlişkileri

  • Alvin Goldman ve Sosyal Epistemoloji: Alvin Goldman gibi düşünürler, bilginin sosyal süreçlerle nasıl güvenilir bir şekilde üretilebileceğini araştırırken, McIntyre bu sürecin nasıl bozulduğunu inceler. McIntyre, eko odaları, bilgi baloncukları ve dezenformasyon ağları gibi güvenilmez sosyal süreçlerin yarattığı inançları analiz eder. Bu yönüyle Goldman'ın sosyal epistemolojisinin "karanlık tarafı"nı ortaya koyar.
  • Keith Jenkins ve Postmodernizm: McIntyre, Keith Jenkins'in savunduğu aşırı postmodern şüpheciliği eleştirir. Ona göre, "tek bir hakikat yoktur" gibi felsefi iddialar, dezenformasyon aktörleri tarafından manipüle edilerek toplumsal inancı ve akılcılığı zayıflatmak için kullanılır.
  • Shoshana Zuboff: Shoshana Zuboff'un çalışmaları, "gözetim kapitalizmi"nin dezenformasyonun yayılması için gerekli ekonomik ve teknolojik altyapıyı nasıl sağladığını gösterir. McIntyre ise bu ortamda ortaya çıkan felsefi ve etik sorunlara odaklanır.

Lee McIntyre'ın Post-Truth (Hakikat Ötesi) adlı kitabı, çağımızın en kritik sorunlarından biri olan olgusal gerçeklerin göz ardı edilmesini ele alan, felsefi ve pratik bir kılavuz niteliğindedir. Kitap, "hakikat ötesi"nin ne olduğunu tanımlamakla kalmaz, aynı zamanda bu durumun kökenlerini ve ona karşı nasıl mücadele edileceğini de inceler.

Kitabın ana başlıkları ve temel tezleri aşağıdaki gibi özetlenebilir:

Giriş: Hakikat Ötesi Nedir?

  • Temel Tez: Hakikat ötesi, basit bir yalan söylemekten daha farklı ve tehlikeli bir durumdur. Yalan, gerçeği gizlemek için söylenir; hakikat ötesi ise gerçeğin varlığının veya öneminin tamamen reddedilmesidir.
  • Amaç: İnsanları aldatmak yerine, akla dayalı tartışmaların ve kanıtların önemini yitirdiği bir ortam yaratmaktır.

Bölüm 1: Hakikat Ötesinin Kökleri

  • Felsefi Kökler: McIntyre, postmodernizmin "tek bir hakikat yoktur" veya "tüm anlatılar eşittir" gibi söylemlerinin, kasıtlı olarak bilim ve akla şüphe düşürmek isteyenler tarafından nasıl çarpıtıldığını ve kullanıldığını inceler.
  • Politik Kökler: Siyasi liderlerin, kamuoyunu manipüle etmek için gerçeği umursamayan veya kendi alternatif gerçekliklerini yaratan söylemleri nasıl benimsediğini analiz eder.

Bölüm 2: Bilim ve Hakikat Ötesi

  • Temel Tez: Bilim, hakikat ötesi çağının birincil hedefidir, çünkü bilimsel yöntem kanıta dayalıdır ve bu, hakikat ötesi savunucularının reddettiği bir yaklaşımdır.
  • Örnekler: İklim değişikliği inkârcılığı, aşı karşıtlığı ve evrim teorisinin reddi gibi konuları ele alır. Bu hareketlerin, bilimsel kanıtları çürütmek yerine, bilimsel topluma olan güveni sarsmayı ve komplo teorileri yaymayı amaçladığını gösterir.

Bölüm 3: Savunma ve Mücadele

  • Temel Tez: Hakikat ötesi ile mücadele, sadece olguları tekrarlamakla başarılamaz. Mesele, insanlara yeni veriler vermek değil, onların duygusal inançlarını ve komplo teorilerine olan bağlılıklarını anlamaktır.
  • Stratejiler: McIntyre, bu bölümde, bilimsel okuryazarlığın önemini vurgular, insanlarla konuşurken empati kurmayı önerir ve güvenilir bilgi kaynaklarının nasıl güçlendirilebileceğine dair yollar sunar.

Özetle, McIntyre, hakikat ötesini sadece politik bir olgu değil, aynı zamanda bilimsel ve sosyal güvenin erozyonuna dayanan derin bir felsefi ve psikolojik durum olarak tanımlar. Kitabı, bu kaosa neden olanları anlamak ve ona karşı rasyonel bir duruş sergilemek isteyenler için önemli bir rehberdir.


Lee McIntyre, güvenilir bilgi kaynaklarının yeniden güçlendirilmesi için hem bireysel hem de toplumsal düzeyde atılması gereken adımları somutlaştırır. Ona göre, bu sadece bir enformasyon savaşından çok, aklın ve bilimin değerini savunma mücadelesidir.

İşte McIntyre'ın başlıca önerileri:

  • Bilimsel Okuryazarlığı Teşvik Etmek: İnsanların sadece bilimsel sonuçları değil, aynı zamanda bilimsel yöntemin kendisini (hipotezlerin nasıl test edildiği, verilerin nasıl toplandığı ve sonuçlara nasıl ulaşıldığı) anlamaları gerektiğini vurgular. Bu, bilim insanlarına duyulan güveni artırır ve manipülasyona karşı bir savunma mekanizması oluşturur.
  • Kurumlara Olan Güveni Yeniden İnşa Etmek: Gazetecilik, eğitim ve bilim kurumları gibi güvenilir bilgi kaynaklarının şeffaflık, hesap verebilirlik ve dürüstlük standartlarını en üst düzeyde tutması gerektiğini savunur. Bilginin yayıldığı kanalların sağlamlaştırılması, dezenformasyonun etkisini azaltır.
  • Kanıta Dayalı Tartışma Normlarını Korumak: Bir uzmanın görüşü ile bir komplo teorisyeninin görüşünü eşit seviyede sunan "yanlış denklik" tuzağından kaçınılması gerektiğini belirtir. Tartışmaların, önceden kabul edilmiş olgular ve kanıtlar üzerine kurulmasında ısrar edilmelidir.
  • Dezenformasyonun Psikolojik Temellerini Anlamak: İnsanları yanlış bilgilere yönelten nedenlerin genellikle duygusal ve psikolojik olduğunu belirtir. Bu nedenle, dezenformasyonla mücadele ederken sadece olguları sunmak yeterli değildir; insanların korkularını, kaygılarını ve kimliklerini anlamak gerekir.
  • Dezenformasyon Üretenleri Adlandırmak: McIntyre, dezenformasyonun kasıtlı bir eylem olduğunu ve bunu yapanların açıkça ifşa edilmesi gerektiğini savunur. Bu kişilerin motivasyonları ve amaçları ortaya konulmadan, dezenformasyonun kökü kazınamaz.

Bu öneriler, "hakikat ötesi" çağında bilginin sadece bir enformasyon meselesi değil, aynı zamanda etik ve felsefi bir duruş meselesi olduğunu gösteriyor.


İktidar ve Gerçeğin Yeniden Tanımlanması

Bu durum, Michel Foucault'nun "bilgi-iktidar" (knowledge-power) ilişkisine dair düşüncelerini akla getirir. Foucault'ya göre iktidar, gerçeği pasif bir şekilde kullanmaz; aksine, kendi amaçlarına hizmet eden bir "gerçek rejimi" üretir. Bir devlet dezenformasyonun merkezine yerleştiğinde, artık sadece yalan söylemez; kendi ideolojisini meşrulaştıran ve muhalif görüşleri geçersiz kılan bir gerçeklik inşa eder.

Bu süreçte, tartışma artık "gerçek ne?" olmaktan çıkar, "bu gerçeği kim inşa ediyor?" ve "kime hizmet ediyor?" sorularına dönüşür.


Hannah Arendt ve Totalitarizm

Bu durumun en uç versiyonunu, Hannah Arendt'in totalitarizm analizlerinde görebiliriz. Arendt, totaliter rejimlerin sadece yalan söylemediğini, aynı zamanda vatandaşları olgusal gerçekliğin tümüyle önemsiz olduğu kurgusal bir dünyaya hapsettiğini savunur. Bu dünyada, dışarıdan gelen her türlü kanıt, bir "düşmanın" yalanı veya propagandası olarak etiketlenir.

Dolayısıyla, sizin de işaret ettiğiniz gibi, bir devletin dezenformasyonun merkezi olduğu durumlarda çözüm, bireylerin bilgi okuryazarlığını artırmaktan ziyade, siyasal sistemin kendisini sorgulamaktan ve kamusal alanın özgürlüğünü yeniden kazanmaktan geçer.

 Kaynakça

  • Hakikat Sonrası (Post-Truth, 2018) – çev. Barış Engin Aksoy, İstanbul: Tellekt Yayınları, 2021. → McIntyre’ın en bilinen eseri; “post-truth” kavramının felsefi ve toplumsal kökenlerini inceler.

📖 Türkçe Akademik Çalışmalar ve Makaleler

  • Mert Erçetin, “Hakikat-Sonrası ve İdeoloji: Lee McIntyre’ın Yorumu Hakkında Louis Althusser Üzerinden Bir Tartışma”, Akademik Siyer Dergisi, 2022, sayı 14, ss. 133–149.

  • Murat Baç, “Hakikatin Savuşturulması, Ötelenmesi ve Geri Dönüşü Üzerine”, Pasajlar: Post-Truth Çağı, 2020 – McIntyre’ın yaklaşımını Türkiye bağlamında tartışır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder