Teknoloji’nin tüm bileşenleri ile ontolojik bir yapısı olduğunu görebiliyoruz. Onun, insanlığın geleceğinde bugün olduğu gibi büyük rol alacağı da kesin. Sorun insan-teknoloji ilişkisinin nasıl bir denge içinde evrileceği. Daha ileri giderek bunun kürenin canlı cansız tüm sakinlerinin de bir sorunu olarak görebiliriz. O, Zehir mi? Panzehir mi?
Bizim coğrafyamız henüz teknolojinin yaratıcı-üretici güçlerinden biri değil. Bizler daha çok tüketici konumundayız. Buradaki uyarıları tüketici gücüyle, kendi çapımızda dikkate alarak karar vericileri etkileyebiliriz. Süreç o kadar hızlı ki, 2016 da yazılan bu kitabın öngörülerine şimdiden ulaşılmış durumda. B.Berksan
Konuya, insanlığın geleceği açısından yaklaşan, Leonhard Gerd’in “Teknolojiye Karşı İnsanlık” adlı yapıtının “Karar Zamanı” bölümünü aşağıda paylaşıyorum.
İnsanlar ve teknoloji, giderek örtüşüyor, kesişiyor ve hatta birbirine yakınsıyor; bu olguyu anlatmak için seçilen sözcükler aslında bu olguya karşı nasıl hissettiğinize bağlı. Her halükârda, bu kitabın başında söylediğim üzere şu çok açık: İnsanlığın önümüzdeki 20 yılda değişimi, geçtiğimiz 300 yıldan daha fazla olacak. Yaklaşan insan-makine yakınlaşması insanlık için harika kazanımlar yaratacağı gibi, aynı zamanda onu tehdit de edecek. Refaha erişmek istiyorsak buluşlarımızın ve onların sonuçlarının tahlilini daha iyi yapacak idareciler olmalıyız.
Evet, teknolojik ilerleme durdurulamaz gibi gözüküyor; çünkü
techne'lerimizi (araçlarımızı) yaratmak, sınamak ve uygulamaya sokmak insan
olmanın doğasında var. Yine de nihayetinde insan merkezcil siyasa ve
standartların, dijital etiğin, sosyal sözleşmelerin ve bu üstel teknolojilerin
insanileştirmelerine yönelik küresel antlaşmaların en az nükleer silahların
yayılmasının önlenmesi anlaşmaları kadar önemli olacağı noktaya ulaştık.
Yakında teknolojinin bir şeyi yapıp yapamayacağına dair soru, yerini daha
alakalı bir soruya bırakacak; nasıl olsa bu soruların yanıtı neredeyse her
zaman "evet" olacak: Teknolojinin yapmamıza imkan verdiği şeyleri
yapmalı mıyız ve neden?
Tehlike şu: Algoritmalara harcadığımız zamanı ve kaynakları bizi insan yapan değerlere, androritmalara (= Bizi insan yapan şey matematiksel değil hatta kimyasal ve biyolojik de değil. Bizi insan yapan şeyler, genel anlamda farkına varılmayan, konuşulmayan, bilinçdışında yatan, gündelik ve nesneleştirilemeyen şeyleri içerir. İnsanın özünü oluş turan bu şeylere ben androritmalar adını veriyorum.) da harcamazsak teknoloji yalnızca hayatlarımızı yönetmekle kalmayacak, dahası bizzat bizler teknolojiye dönüşmeye zorlanacağız, kandırılacağız ya da buna razı edileceğiz. "Araçlarımızın araçları" olmuş olacağız. 'Teknoloji hayatlarımızı yönetecek" derken, Terminatör: Genisys filmindeki gibi robot hükümranların köleleri olmayı kastetmiyorum. Aksine, yakında teknoloji olmadan tamamen işe yaramaz hale geleceğimizden endişeleniyorum: Yavaş, eksik, aptal, niteliksiz, tembel ve obez olmaktan endişeleniyorum. Sadece makinelere ayak uydurabilmek için gizlilik, gizem, anonimlik, duygular, kendiliğindenlik, sürpriz, sezgi, hayalgücü ve maneviyat gibi insana özgü nitelikleri ortadan önce yavaş yavaş yontup, sonra en nihayetinde tüketirsek neler olabileceğini düşünün. Bir de bunu sırf makinelere yetişmek için yaptığımızı düşünün.
Şayet teknolojinin kendisi haline gelmek istemiyorsak; Me ga-dönüşümlerin girdabına kapılıp asimile olmak istemiyorsak; tüm bu büyülü teknolojilerin güçlü cazibesine rağmen "doğal insan" kalmak istiyorsak; yalnızca bizi işlevsel kılan şeyleri değil, bizi gerçekten mutlu kılacak şeyleri korumak istiyorsak hala hareket imkânımız varken, gerekli adımları atmalıyız. Hem de şimdi. Önce "neden", sonra "kim" ve "ne zaman" diye sormalıyız; yalnızca "acaba" ve "nasıl" diye sormamalıyız. Yalnızca bir şeyin ne kadar kar getireceğini değil, amacının ne olduğunu sormalıyız.
Endüstri liderlerini, bilhassa teknoloji uzmanlarını, bu uzmanları çalıştıran şirketleri daha çok sorgulamalıyız. Onları bütüncül bir tutum takınmaya, önerdikleri teknolojinin iyi yanları kadar pek de iyi olmayan etkilerini de değerlendirmeye zorlamalıyız. Dahası istenmeyen sonuçları kabullenip çözmelerini, iş planları ve gelir modelleri içerisinde yarattıkları şeyin dışsallıklarının da yer almasını talep etmeliyiz. Yarının yaratıcılarını ve finansçılarını (ve tabii ki kullanıcı ve tüketici olarak bizleri) atılacak her adımdan sorumlu tutmalıyız. Müşterilerine yeterince önem vermeyen şirketleri reddetmeli, bizi otomatize etmeye çalışan platformlara içerik olmaya son vermeliyiz. Her şey çok kolay, çok rahat diye makine düşüncesine sessizce katkıda bulunmayı bırakmalıyız. Şayet kendi adlandırmamla Oppenheimer Pişmanlığı yaşamak istemiyorsak (ünlü fizikçi]. Robert Oppenheimer'ın buluşları atom bombasını gerçek kıldı, ardından kendi katkısından ve bombanın etkilerinden pişmanlık duydu) "insan takımı"na kendimizi adamalı ve insanlığı her şeyin üstüne koymalıyız.
Teknolojiye Karşı İnsanlık- İnsanlık ile Makinenin Yaklaşan Çatışması, Gerd Leonhard, lngilizce Aslından Çeviren Cihan Akkartal - İlker Akkartal, Siyah Kitap, 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder